Kiyamet Günü çiplak Kalacaksin !
Nafi' nin İbn-i Ömer (R.A)' dan rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü insanlar, analarından doğdukları gibi, çırılçıplak olarak mahşer yerinde bir araya getirilirler. " Hz. Aişe (R.A): "Erkekler ile kadınlar bir arada mı?" diye sorunca, Hz. Peygamber (S.A.V): "Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Aişe (R.A): "Ne kadar çirkin! Birbirlerini görürler." dedi. Bu sözleri üzerine Hz. Peygamber (S.A.V) elini omuzuna koyarak şöyle buyurdu: "Ey Ebu Bekr' in kızı! O gün hiç kimsenin birbirini görecek vakti olmaz. Herkes kırk yıl boyunca hiçbir şey yemeden ve hiçbir şey içmeden gözlerini göğe dikerek bekleyecektir. Bu uzun bekleyişin sonucu olarak herkes amellerine göre tere batacaktır. Arkasından bir grup melek ortaya çıkarak Arş' ın çevresini sardıktan sonra Allah-u Teala' nın emri üzerine: "Falan oğlu filan nerede?" diyen bir ses duyulacaktır. İnsanlar bu sesi duyar duymaz hemen başlarını derhal sesin geldiği tarafa çevireceklerdir. Çağrılan kişi o kalabalık arasından çıkarılacaktır. Adam, Allah-u Teala' nın huzuruna varıp dikilince: "Bu adamın elinden zulüm görenler nerede?" diyen bir ses duyulur. Arkasından onun zulmüne uğrayanlar teker teker çağrılarak adamın iyiliklerinden alınıp hakkını yediği kimselere verilir.
O gün, ne gümüş paralar ve ne de sarı paralar geçerli değildir. Sadece şu kural geçerlidir: Haksızlık edenin ya sevaplarından alınarak haksızlığa uğrayana verilir veya haksızlığa uğrayanın günahları haksızlık edenin hesabına geçilir. Haksızlık edenin sevapları karşı tarafa verile verile tükenince bu defa karşı tarafın günahları hesabına devredilir. Adamın iyilikleri tükenince bu defa kendisine: "Haydi! Doğru cehenneme, bugün zulüm sözkonusu değildir." denir. Hiç şüphesiz Allah kulları arasındaki hesaplaşmayı hızla sonuçlandırır.
O gün, ister Mukarreb Melek ister peygamber ve isterse şehid olsun, bu çetin hesaplaşmayı gören herkes sadece Allah-u Teala' nın koruduğu kimselerin kurtulabilecekleri kanaatine varırlar." (Buhari)
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Tek olarak yarattığım o kimseyi bana bırak!" (Müddessir; 11) Allah-u Zülcelal, kıyamet gününde bazı kullarına karşı gazaba gelecektir ve: "Beni ve onu yalnız bırakın!" buyuracaktır. Onun için cennet ve cehennemi hiç aklımızdan çıkarmayalım. Bunların hepsi bizlere büyük birer işarettir. İnsan, peygamber olmadığı için, mutlaka hata sahibidir. Fakat o hatadan dolayı pişman olup tevbe etmek şarttır.
İşte kıyamet günü böyledir. Bu dehşetli güne hazırlanmak için, dünyaya dalmayıp ahirete yönelmemiz lazımdır. Dünya ehli kâr ve zararını iyi bildikleri halde, biz neden ahiret için kâr ve zararımızı bilmiyoruz? Üzerimize bir ağırlık gelip muhabbetimiz azaldığı zaman, onu tekrar elde etmek için neden gayret göstermiyoruz? Bazı Sadat-ı Kiram şöyle demiştir: "Size bir ağırlık gelip muhabbetiniz azaldığı zaman, hemen bir tasavvuf ehlinin yanına gidip sohbet ettiğiniz takdirde, sizden o ağırlık gidecektir."
Allah-u Zülcelal nefsi, keyf, sefa ve günahlara meyilli olarak yaratmıştır. Akıl ise bir kumandan gibidir. Akıl, nefsin ipini tutup daima doğru yola çekmelidir. Hepimiz, her sabah kendi nefsimizle hesap görmemiz lazımdır. Netice olarak, insanın en büyük çaresi ve Allah' ın büyük bir nimeti olan, tevbe kapısını kıyamete kadar açık tutmasıdır. Bizler bu kapının kıymetini bilelim ve daima iyi kişilerle beraber oturup kalkalım.
Hz. Ömer (R.A) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Dünyanın şerefi ve izzeti dünya malıyladır. Ahiretin şerefi ve izzeti ise salih amelledir." İnsan, baki olan hayatta şerefli ve izzetli olmak istiyorsa, salih amellere sımsıkı sarılmalıdır. Bu konuda Hz. Osman (R.A) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse sabah kalktığı zaman, aklı dünyada ise onun kalbi zulmetle dolar. Eğer aklı ahirette ise (ahireti düşünüyorsa) onun kalbi tertemiz olur."
Buradan anlaşıldığına göre, insanın aklı daima Allah-u Zülcelal' in rızasında ve ahirette olmalıdır. Eğer Allah-u Zülcelal, bütün kullarının hidayetini istese, bir saniye içinde dünyadaki bütün insanları imanlı ve evliya yapabilir.
Herşey O' nun emrindedir, insanın kalbi de ... Allah-u Zülcelal' in kudret parmağı bunların üzerindedir. O, isterse bu yöne çevirir, isterse diğer yöne çevirir. Allah-u Zülcelal bizleri her an imtihan ettiği için, bizlerin samimi olması lazımdır.
Allah-u Teala ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "…İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın..." (Maide; 2)
Hepimiz birbirimize yardımcı olmamız lazımdır. Peki birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz? Birbirimize yapabileceğimiz öylesine çok yardım vardır ki, saymakla bitmez. Fakat biz dinimizden uzak kaldığımız için, o yardımları yapmaktan uzağız. Her zaman, Allah-u Zülcelal' den bahsetmek suretiyle birbirimize yardımcı olmamız lazımdır. Mesela, bir mü'min kardeşimiz namaz kılmıyorsa, şefkatle onun elinden tutup çekmemiz ve ona nasihat etmemiz gerekir. İşte, ahiret için yardımlaşma böyle olur.
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin ...
__________________
Nafi' nin İbn-i Ömer (R.A)' dan rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü insanlar, analarından doğdukları gibi, çırılçıplak olarak mahşer yerinde bir araya getirilirler. " Hz. Aişe (R.A): "Erkekler ile kadınlar bir arada mı?" diye sorunca, Hz. Peygamber (S.A.V): "Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Aişe (R.A): "Ne kadar çirkin! Birbirlerini görürler." dedi. Bu sözleri üzerine Hz. Peygamber (S.A.V) elini omuzuna koyarak şöyle buyurdu: "Ey Ebu Bekr' in kızı! O gün hiç kimsenin birbirini görecek vakti olmaz. Herkes kırk yıl boyunca hiçbir şey yemeden ve hiçbir şey içmeden gözlerini göğe dikerek bekleyecektir. Bu uzun bekleyişin sonucu olarak herkes amellerine göre tere batacaktır. Arkasından bir grup melek ortaya çıkarak Arş' ın çevresini sardıktan sonra Allah-u Teala' nın emri üzerine: "Falan oğlu filan nerede?" diyen bir ses duyulacaktır. İnsanlar bu sesi duyar duymaz hemen başlarını derhal sesin geldiği tarafa çevireceklerdir. Çağrılan kişi o kalabalık arasından çıkarılacaktır. Adam, Allah-u Teala' nın huzuruna varıp dikilince: "Bu adamın elinden zulüm görenler nerede?" diyen bir ses duyulur. Arkasından onun zulmüne uğrayanlar teker teker çağrılarak adamın iyiliklerinden alınıp hakkını yediği kimselere verilir.
O gün, ne gümüş paralar ve ne de sarı paralar geçerli değildir. Sadece şu kural geçerlidir: Haksızlık edenin ya sevaplarından alınarak haksızlığa uğrayana verilir veya haksızlığa uğrayanın günahları haksızlık edenin hesabına geçilir. Haksızlık edenin sevapları karşı tarafa verile verile tükenince bu defa karşı tarafın günahları hesabına devredilir. Adamın iyilikleri tükenince bu defa kendisine: "Haydi! Doğru cehenneme, bugün zulüm sözkonusu değildir." denir. Hiç şüphesiz Allah kulları arasındaki hesaplaşmayı hızla sonuçlandırır.
O gün, ister Mukarreb Melek ister peygamber ve isterse şehid olsun, bu çetin hesaplaşmayı gören herkes sadece Allah-u Teala' nın koruduğu kimselerin kurtulabilecekleri kanaatine varırlar." (Buhari)
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Tek olarak yarattığım o kimseyi bana bırak!" (Müddessir; 11) Allah-u Zülcelal, kıyamet gününde bazı kullarına karşı gazaba gelecektir ve: "Beni ve onu yalnız bırakın!" buyuracaktır. Onun için cennet ve cehennemi hiç aklımızdan çıkarmayalım. Bunların hepsi bizlere büyük birer işarettir. İnsan, peygamber olmadığı için, mutlaka hata sahibidir. Fakat o hatadan dolayı pişman olup tevbe etmek şarttır.
İşte kıyamet günü böyledir. Bu dehşetli güne hazırlanmak için, dünyaya dalmayıp ahirete yönelmemiz lazımdır. Dünya ehli kâr ve zararını iyi bildikleri halde, biz neden ahiret için kâr ve zararımızı bilmiyoruz? Üzerimize bir ağırlık gelip muhabbetimiz azaldığı zaman, onu tekrar elde etmek için neden gayret göstermiyoruz? Bazı Sadat-ı Kiram şöyle demiştir: "Size bir ağırlık gelip muhabbetiniz azaldığı zaman, hemen bir tasavvuf ehlinin yanına gidip sohbet ettiğiniz takdirde, sizden o ağırlık gidecektir."
Allah-u Zülcelal nefsi, keyf, sefa ve günahlara meyilli olarak yaratmıştır. Akıl ise bir kumandan gibidir. Akıl, nefsin ipini tutup daima doğru yola çekmelidir. Hepimiz, her sabah kendi nefsimizle hesap görmemiz lazımdır. Netice olarak, insanın en büyük çaresi ve Allah' ın büyük bir nimeti olan, tevbe kapısını kıyamete kadar açık tutmasıdır. Bizler bu kapının kıymetini bilelim ve daima iyi kişilerle beraber oturup kalkalım.
Hz. Ömer (R.A) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Dünyanın şerefi ve izzeti dünya malıyladır. Ahiretin şerefi ve izzeti ise salih amelledir." İnsan, baki olan hayatta şerefli ve izzetli olmak istiyorsa, salih amellere sımsıkı sarılmalıdır. Bu konuda Hz. Osman (R.A) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse sabah kalktığı zaman, aklı dünyada ise onun kalbi zulmetle dolar. Eğer aklı ahirette ise (ahireti düşünüyorsa) onun kalbi tertemiz olur."
Buradan anlaşıldığına göre, insanın aklı daima Allah-u Zülcelal' in rızasında ve ahirette olmalıdır. Eğer Allah-u Zülcelal, bütün kullarının hidayetini istese, bir saniye içinde dünyadaki bütün insanları imanlı ve evliya yapabilir.
Herşey O' nun emrindedir, insanın kalbi de ... Allah-u Zülcelal' in kudret parmağı bunların üzerindedir. O, isterse bu yöne çevirir, isterse diğer yöne çevirir. Allah-u Zülcelal bizleri her an imtihan ettiği için, bizlerin samimi olması lazımdır.
Allah-u Teala ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "…İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın..." (Maide; 2)
Hepimiz birbirimize yardımcı olmamız lazımdır. Peki birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz? Birbirimize yapabileceğimiz öylesine çok yardım vardır ki, saymakla bitmez. Fakat biz dinimizden uzak kaldığımız için, o yardımları yapmaktan uzağız. Her zaman, Allah-u Zülcelal' den bahsetmek suretiyle birbirimize yardımcı olmamız lazımdır. Mesela, bir mü'min kardeşimiz namaz kılmıyorsa, şefkatle onun elinden tutup çekmemiz ve ona nasihat etmemiz gerekir. İşte, ahiret için yardımlaşma böyle olur.
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin ...
__________________