delinin biri
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 16 Tem 2009
- Mesajlar
- 135
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
- Web Sitesi
- delininbiriyimiste.tr.gg
‘’Bismillahirrahmanırrahıym. ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. onlar birbirlerinin dostudurlar. sizden kim onları dost edinirse, o onlardandır. şüphesiz ki ALLAH zalimler güruhunu hidayete erdirmez. Sadakallahul-azıym.’’ (Maide suresi, 51. ayet)
‘’bismillahirrahmanırrahıym.şüphesiz kafirler sizin apaçık düşmanınızdır. Sadakallahul-azıym.’’ (nisa suresi, 101. ayet)
‘’bismillahirrahmanırrahıym. ey iman edenler! benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Sadakallahul azıym.’’ (mümtehine suresi, 1. ayet)
‘’bismillahirrahmanırrahıym. andolsun, insanlar içinde, müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun. Sadakallahul azıym.’’ (maide suresi 82. ayet)
amerika, israil yahudilerinin yönettiği amerika. yaradılmışlara en şiddetli düşman olan yahudilerin yönettiği amerika. amerikanın karşı çıktığı her şeye diğer ülkeler dört elle sarılıyor değil mi? dört elle sarılıyoruz amerikanın karşı çıktığı bir konuya. ama sadece yorum yapıyor amerika. kendisine düşman olunduğunu bildiği için emellerine ulaşmak için yapmak istediğinin aksini savunuyor!! Yahudiler. bu dünyanın patronu amerika. amerikayı yöneten israil. yani bu dünyayı yöneten israil. amerikada seçimler farklı yapılır bilir misiniz? localar vardır. zengin localar. dünyanın en zenginleri yahudilerin olduğu localar. bu yahudi locaları kime destek verirse o başkan olur. ve başkan olan, başkan olabilmesi için destek veren locaların isteklerini yapmak zorundadır.onların emellerine göre hareket etmek durumundadır. amerika başkanlarının ikisi hariç hepsi yahudidir. biri yahudi olmadığı için 1960larda öldürülen George Kennedy, diğeri de döneminde fazla siyasi bir olay olmayan Bill Clinton. geriye kalan bütün başkanlar Yahudi.
‘’bismillahirrahmanırrahıym. andolsun, insanlar içinde, müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun. Sadakallahul-azıym.’’ (maide suresi 82. ayet)
masonluk, yahudilerin gizli faaliyet gösteren bir örgütüdür. bütün rütbelerini, sembollerini muharref tevrat’tan almıştır. giriş törenleri tevrat doktrinine uygun olarak yapılır. masonlar, yahudilerle olan bağlarını sürekli inkar etmekte ve onlarla hiçbir ilişkilerinin olmadığını iddia etmektedirler. eğer yahudilerle olan bağları anlaşılırsa, toplum tarafından hoş karşılanmayacaklardır. bunun yerine kendilerini bir hayır kurumu, bir kardeşlik, yardımlaşma cemiyeti olarak topluma lanse etmeye çalışmaktadırlar. masonlar yalnız üyelerine mahsus olarak çıkarttıkları Mimar Sinan, Türk Mason Dergisi, Akasya, Büyük Şark gibi dergilerde, yahudilerle olan bağlarını açıkça ifade etmektedirler. ritüellerimizde tevrat’tan sayısız alıntılar mevcuttur’’ (Mimar Sinan Dergisi, sayı 47, sayfa 39)
masonluk aynı zamanda, hakkında en çok soru işareti bulunan ve insanların merakını çeken konulardan biridir. çünkü bu örgütün çalışmaları gizlidir, gerçek felsefesi ve amaçları hakkında da çok farklı yorumlar yapılmaktadır.
masonlar kendilerini tanıtırken ‘’insan sevgisi, hoşgörü, evrensel kardeşlik, akıl ve bilim yolu’’ vs. gibi etkileyici kavramlar kullanırlar. oysa, masonluk oldukça karanlık bir örgüttür. en temel özellikleri ise dini inançlara saygılı gibi görünmelerine rağmen dinsiz, hatta din ahlakının karşısında olmalarıdır. ancak bunu doğrudan söylemeyip farklı şekillerde dile getirirler. asıl amaçları, insanın merkez olarak kabul edilmesi yani insanın ilahlaştırılmasıdır. Türk mason localarının 1923’te yayınladığı ‘’Meşrik-i azam içtimai zabıtları’nda, bu sapkın felsefe şöyle ifade ediliyor:
‘’biz artık ALLAH’ı hayat gayesi olarak tanımayacağız. biz bir gaye yarattık. o gaye ALLAH değil, beşeriyettir.’’
bir başka masonik kaynakta ise şöyle denmektedir:
‘’eski-ilkel cemiyetler, acizdiler, acizlikleri dolayısıyla etraflarındaki kuvvetleri ve hadiseleri ilahlaştırdılar. masonizm ise insanı ilahlaştırdı.’’
masonluğun temelini oluşturan hümanizmin tanımı, bu felsefenin doğrudan din ahlakına karşı bir kimliğe sahip olduğunu göstermektedir. 20. yüzyıldaki hümanist felsefe akımının öncüsü olan Julian Huxley, Darwin’in Evrim teorisini rehber kabul ederek ‘’Evrimsel Hümanizm’’ adı altında yeni bir batıl din kurmuş ve bu sapkın inanışın anlamını da şöyle ifade etmiştir:
‘’ben <hümanist> kelimesini kullanırken, insanın, aynı bir bitki yada hayvan gibi, doğal bir varlık olduğunu kastediyorum. yani insanın bedeni, zihni ve ruhu, doğa üstü bir güç tarafından yaratılmamış, aksine evrim süreci sonunda oluşmuştur. dolayısıyla insan, herhangi bir doğa üstü gücün kontrolü ya da yol göstericiliğine değil, sadece kendi varlığına ve kendi gücüne inanmalıdır.’’
masonların amacı, hümanist felsefeye dayalı yeni bir dünya, yani tümüyle din ahlakından uzak bir dünya meydana getirmektir. Huxley’in yolunu izleyen John Dewey adlı Amerikalı filozof, 1933 yılında bir ‘’hümanist manifesto’’ yayınlamıştır. 1973 yılında yayınlanan II.hümanist manifesto’da ise insanlığı tehdit eden sorunlar anlatıldıktan sonra bu felsefenin ALLAH’ı nasıl inkar ettiği şöyle özetlenmiştir: ‘’bizi kurtaracak bir yaratıcı yoktur, kendimizi biz kurtarmalıyız.’’
işte masonik felsefenin özündeki, insanın temel alınması düşüncesinin özeti budur. bu sapkın felsefenin öne sürdüğü iddialar aldatıcıdır.
masonlar, haricilere; yani mason olmayanlara ‘’biz ALLAH inancı olmayanları aramıza almayız, hepimiz ALLAH’a inanırız’’ derler, ancak bunun sadece bir kamuflaj olduğu kendi yayınlarındaki bilgilerden açıkça anlaşılmaktadır. nitekim masonik kaynaklara bakıldığında ALLAH inancının, örgüt içinde aşamalı bir şekilde ortadan kaldırıldığı görülebilir. Türk masonların en büyük görevi olduğu şöyle ifade edilmektedir:
hepimize düşen en büyük insancıl ve masonik görev, olumlu bilim ve akıldan ayrılmamak, bunun evrimde en iyi ve tek yol olduğunu benimseyerek bu inancımızı insanlar arasında yaymak, halkı olumlu bilimlerle yetiştirmektir. Ernest Rena’nın şu sözleri çok önemlidir: ‘’ancak halk olumlu bilim ve akıl ile eğitilirse, aydınlatılırsa, dinlerin boş inançları kendi kendine yıkılır.’’ Lessing’in şu sözleri de bu düşünceyi destekler: ‘’insanların olumlu bilim ve akıl ile aydınlatılmasıyla bir gün dine gerek kalmayacaktır.’’
yani bizlere okullarda öğretilen dersler!!!
masonların üyelerini seçerken aradıkları özellikler.
1-idealist olmak,
2- iyi isim ve şöhret sahibi olmak,
3- maddi ve mali imkanların iyi durumda olması.
4- haricilerin vaktinin müsait olması (mason dergisi- 81/4, sayfa 32)
‘’masonlukta hareketlerin rehberi akıl ve hikmettir. masonluğa göre akıl, dini inançlardan, batıllardan, hurafe ve hayallerden kurtulmak ve konusu gerektiği gibi tanımaktır. akıl ile dini inançlardan kurtulan kimse konusuna hakim olduğu zaman hikmete ermiştir. hakiki masonun en önemli vasfı da budur.’’ (Din Açısından Mason Öğretisi, Akasya Tekamül Mahvili Yayınları, Doktor Selami Işındağ, Sayfa 11)
‘’bugün yavaş da olsa, şuuru tam manasıyla tatmin edebilecek tek ve evrensel bir din meydana getirmektedir. bu evrensel dine paralel olarak, bir de dünya görüşü ölçüsünde ahlak kurulacaktır. böyle bir din insanı kainatla birleştirecektir. işte bu masonizmdir. bu din gönülden gönüle kurulacaktır. kurulan bu dinin mabetleri insanlık mabetleri olacaktır. bu tapınakta okunan ilahiler, belki de bir insanın ruhundan fışkıran müzik eserlerinin en soylusu olan Beethowen’ın 9. senfonisi olacaktır. (Mason Dergisi, Yıl: 29, Sayı 40-41, Sene 1981, Sayfa 105-107)
masonluğun din- dışı hümanist ahlak teorisinin gerçek amacı, adı masonizm olan ‘’ahlaklı bir dünya kurmak’’ değil, din-dışı bir dünya kurmaktır.
bir başka deyişle, masonlar, ahlaka çok önem verdikleri için değil, sadece topluma ‘’din ahlakı gerekli değil ‘’ mesajını verebilmek için hümanist felsefeye sarılmaktadırlar.
açıkça görüldüğü gibi, masonların amacı, hak dini ortadan kaldırarak hümanist felsefeye dayalı yeni bir dünya, yani tümüyle din ahlakından uzak bir dünya meydana getirmektir.
masonluğun kökeni tapınak şövalyelerine kadar iner. Kudüs’e yerleşen tapınakçılar, bir müddet sonra gizli ve tehlikeli bir örgüt halini alırlar. tapınakçıların tarihi incelendiğinde, zaman içinde büyük bir değişim gösterdikleri hemen fark edilir. ilk başta Hıristiyan bir kimlikle ortaya çıkan şövalyeler aradan uzun bir süre geçmeden, sapkın felsefe ve öğretilerle, karanlık bir dünyanın içine girmişlerdir. bu geçiş birden bire olmamış, birçok olay bu değişimi şekillendirmiştir.
tapınakçıların bu büyük değişiminde iki unsur belirleyici olmuştur. bunlardan birincisi, tarikat üyelerinin kutsal topraklarda bulundukları süre boyunca başta kabala olmak üzere, çeşitli yahudi mistik öğreti ve inançlarını öğrenmeleridir. bu öğretilere, Haşhaşilerin sapkın anlayışı da eklenmiş, böylece tapınakçıların Hıristiyanlık inançları kaybolmuş, yerini kara büyü ve gizliliğe dayalı bir inanç almıştır. yeni inançla birlikte, tapınakçıların idealleri ve amaçları da değişmiş, tarikat çalışmaları yeni bir hedefe yönelmiştir. ancak bu yapıya dini çevrelerden tepki gelmiş ve tapınakçılar her ortamda dışlanarak din dışı tarikat oldukları anlaşılınca kilise tarafından yasaklanmışlardı.
tapınakçılar engizisyon mahkemelerine yakalanmamak için kendilerini gizlemiş bunun için çeşitli tarikatlara ve örgütlere sızmışlardır. tarikat mensupları bu amaca en uygun yol olarak masonluğa sızmış, ele geçirmiş, kendi felsefe, inanç ve ritüellerini masonluğa kabul ettirmişlerdir.
masonluk felsefesi üzerinde de Kabala’nın etkisi yoğun olara görülür. bu konu masonik dergi ve kitaplarda üstü kapalı olarak anlatılır. örneğin amerikan masonluğunun yayın organı New Age dergisi, kabala ile masonluk arasındaki bağlantıyı şöyle dile getiriyor:
‘’Kabala, bilinç altının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerinin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. masonluk, onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür.’’ (New Age, Sayfa 31)
‘’masonlar ana düşüncelerini ve belirgin sembollerini kabala’dan almışlardır. amblemlerin pek çoğu da kabala kaynaklıdır. örneğin; Jakin ve Boaz sütunları Kabalist bir eser olan Cheare Ora’dan alınmıştır. masonluğun, Kabala’nın felsefesiyle olan çok büyük benzerliği çok yerde belirtilmiştir.’’ (La Kabbala, Henri Seronya)
Türk mason kaynakları da bu bağlantıyı aynı çarpıcılıkla işlerler:
‘’görüyoruz ki, Kitab-ı Mukaddes’in haricinde Yahudiliğin gizli bir ananesi, bir geleneği (Tradition Orale-Kabbala) vardır. ve yalnız buna vakıf olanlar, Kitab-ı Mukaddes’in hakiki manasını anlayabilirler. biz de bu gelenek (Kabala) etrafında kurulan, yüksek felsefeyi hülasa etmeye çalışıyoruz.’’ (Selamet Mahfili, 4. Konferans, Sayfa 48)
masonların kendi izahlarından da anlaşılacağı üzere masonluk din kabul etmediği için yahudiliğe de karşıdır. ancak öğreti olarak fanatik siyonist ideolojiyi kullanır.
ingiliz tarihçi Michael Howard, Okült Komplosu adlı kitabında, tapınakçı gelenekten gelen masonluk, gül-haç, ilüminati gibi gizli derneklerin, batı medeniyetini Hıristiyanlık öncesindeki putperest kültüre geri döndürmek için yürüttükleri uzun mücadeleyi anlatmaktadır. kitabın girişinde konu şöyle açıklanır:
kendisi de gizli bir dernek olan masonluk, pek çok gizli dernek ve örgütlerle iç içe olmuş birçok entrika ve batıl işler yürütmüşlerdir. örneğin, İtalya’da ortaya çıkan propaganda DUE(P2) locasının skandalı, masonların bu örgütlerle olan ilişkilerini su yüzüne çıkarmıştı.
masonların Mossad, MI5 ve CIA gibi gizli haber alma teşkilatlarıyla olan ilişkileri artık herkes tarafından biliniyor. Gladio da bunlar gibidir, daha çok İtalya’daki siyasi cinayetleriyle adını duyurmuş bir gizli örgüttür. Gladio’nun görünüşteki amacı herhangi bir komünist saldırı karşısında gerilla savaşını organize etmektir. ancak Gladio’nun mason yöneticileri, bu örgütü de masonik amaçlar uğruna kullanmışlardır. Gladio’nun masonlarla olan ilişkileri bağımsız gazete ve yayın organlarında açıklanmıştır.
dünyanın şu anda en tehlikeli kurumu masonlardır. her ülkede üst düzey yöneticileri, bürokratları, iş adamları, siyasetçileri bulunmaktadır.
tesadüf o ki Türkiye’nin petrol rezervlerinin kontrolü genellikle masonların elinde olmuş.yine benzer bir tesadüfle ülkemizde petrol arayan şirketlerin tamamı Yahudilere ait.
son petrol yasası hakkında bilinmeyenler. yabancıların Türkiye’de petrol aramasına izin veren kanunun kabul edilmesinden sonra, ülkemizde petrol arayan şirketlerin tamamı Yahudilere aittir.
Güneydoğu Anadolu’da arama yapanlar arasında en büyük iki petrol şirketi ‘’Mobil’’ ve ‘’Shell’’di. Shell petrol şirketi uluslar arası sahada Hollanda-İngiliz ortaklığı etiketi kullanır. Royal-Dutek Shell’e bağlıdır. sahibi Markus Samuel isimli bir yahudidir. diğer petrol arayıcısı şirket ‘’Mobil’’ ise bilindiği gibi Yahudi trilyoner Rockefeller’ın bir çok petrol şirketinden biridir.
Türkiye’de petrol aramaya başlandığı 1956 yılından 1968 yılına kadar Mobil’in Türkiye’deki genel müdürü Necdet Egeran’dı. Necdet Egeran 1954’te yabancı şirketlerin Türkiye’de petrol aramasına izin veren petrol kanunu’nun kabul edilmesinde en büyük çabayı sarf edenlerden birisi. aynı zamanda maden tetkik arama ve petrol işleri genel müdürlüğünün kurucularından. daha sonra emekli olup 1956da mobilin başına geçer. Mobil’in petrol bulduğu kuyuları beton dökerek toprak üzerine çıkmasını engellediği söylentilerinin yaygın olduğu tarihte mobilin tek söz sahibi idarecisiydi. dönemin Etibank genel müdürü Burhan Ulutan da o tarihlerde çalkalanan rivayetleri doğruluyor. kendisiyle görüşmemiz sırasında yaptığı açıklamada Ulutan şunları söyledi:
‘’1965lerin başında Mobil Oilin başında Egeran isimli birisi var. bu arada petrol bulunan kuyular da kapatılmış.’’
o dönemin en gündemdeki şahıslarından Necdet Egeran’ın başka büyük bir özelliği daha var. bu özelliğini Türkiye’de masonların kendi aralarında yayınladıkları ‘’Şakül Gibi’’ isimli mason dergisinden öğreniyoruz.
Enver Necdet Egeran’ın kimliği. 24 ekim tarihinde doğuş locasında tekris edildi. (42 yaşındayken). mayıs 1950de kalfa, ekim 1950 de üstad oldu. Necdet Egeran bilgi locasının 25 kurucu üyesi arasındadır. 1955 yılında da üstat-ı muhterem oldu. Egeran 1958de Türkiye büyük locasına genel sekreter seçildi. locası tarafından İskoçya büyük locasına fahri büyük 2.nazırı unvanı verildi. 1964 yılında 1. büyük locasını temsilen New York büyük locasının toplantısına davet edildi. Necdet Egeran 2 mayıs 1965te pek sayın üstat seçildi. 58 yaşında 16. masonik yılında Türk masonluğunun en genç büyük üstadı oldu.’’(Şakül Gibi Dergisi)
görüldüğü gibi Necdet Egeran, Amerika’dan ısmarlama gelen Cevat Eyüp Taşman gibi yabancı petrol şirketlerin türlü entrikalar çevirdiği bir dönemde Türkiye’nin en aktif masonu olma özelliğini de taşıyor. aynı tarihlerde petrol çıkan kuyuları betonlayan Mobil’in genel müdürü olması da rastlantı değil.
‘’bismillahirrahmanırrahıym.şüphesiz kafirler sizin apaçık düşmanınızdır. Sadakallahul-azıym.’’ (nisa suresi, 101. ayet)
‘’bismillahirrahmanırrahıym. ey iman edenler! benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Sadakallahul azıym.’’ (mümtehine suresi, 1. ayet)
‘’bismillahirrahmanırrahıym. andolsun, insanlar içinde, müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun. Sadakallahul azıym.’’ (maide suresi 82. ayet)
amerika, israil yahudilerinin yönettiği amerika. yaradılmışlara en şiddetli düşman olan yahudilerin yönettiği amerika. amerikanın karşı çıktığı her şeye diğer ülkeler dört elle sarılıyor değil mi? dört elle sarılıyoruz amerikanın karşı çıktığı bir konuya. ama sadece yorum yapıyor amerika. kendisine düşman olunduğunu bildiği için emellerine ulaşmak için yapmak istediğinin aksini savunuyor!! Yahudiler. bu dünyanın patronu amerika. amerikayı yöneten israil. yani bu dünyayı yöneten israil. amerikada seçimler farklı yapılır bilir misiniz? localar vardır. zengin localar. dünyanın en zenginleri yahudilerin olduğu localar. bu yahudi locaları kime destek verirse o başkan olur. ve başkan olan, başkan olabilmesi için destek veren locaların isteklerini yapmak zorundadır.onların emellerine göre hareket etmek durumundadır. amerika başkanlarının ikisi hariç hepsi yahudidir. biri yahudi olmadığı için 1960larda öldürülen George Kennedy, diğeri de döneminde fazla siyasi bir olay olmayan Bill Clinton. geriye kalan bütün başkanlar Yahudi.
‘’bismillahirrahmanırrahıym. andolsun, insanlar içinde, müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun. Sadakallahul-azıym.’’ (maide suresi 82. ayet)
masonluk, yahudilerin gizli faaliyet gösteren bir örgütüdür. bütün rütbelerini, sembollerini muharref tevrat’tan almıştır. giriş törenleri tevrat doktrinine uygun olarak yapılır. masonlar, yahudilerle olan bağlarını sürekli inkar etmekte ve onlarla hiçbir ilişkilerinin olmadığını iddia etmektedirler. eğer yahudilerle olan bağları anlaşılırsa, toplum tarafından hoş karşılanmayacaklardır. bunun yerine kendilerini bir hayır kurumu, bir kardeşlik, yardımlaşma cemiyeti olarak topluma lanse etmeye çalışmaktadırlar. masonlar yalnız üyelerine mahsus olarak çıkarttıkları Mimar Sinan, Türk Mason Dergisi, Akasya, Büyük Şark gibi dergilerde, yahudilerle olan bağlarını açıkça ifade etmektedirler. ritüellerimizde tevrat’tan sayısız alıntılar mevcuttur’’ (Mimar Sinan Dergisi, sayı 47, sayfa 39)
masonluk aynı zamanda, hakkında en çok soru işareti bulunan ve insanların merakını çeken konulardan biridir. çünkü bu örgütün çalışmaları gizlidir, gerçek felsefesi ve amaçları hakkında da çok farklı yorumlar yapılmaktadır.
masonlar kendilerini tanıtırken ‘’insan sevgisi, hoşgörü, evrensel kardeşlik, akıl ve bilim yolu’’ vs. gibi etkileyici kavramlar kullanırlar. oysa, masonluk oldukça karanlık bir örgüttür. en temel özellikleri ise dini inançlara saygılı gibi görünmelerine rağmen dinsiz, hatta din ahlakının karşısında olmalarıdır. ancak bunu doğrudan söylemeyip farklı şekillerde dile getirirler. asıl amaçları, insanın merkez olarak kabul edilmesi yani insanın ilahlaştırılmasıdır. Türk mason localarının 1923’te yayınladığı ‘’Meşrik-i azam içtimai zabıtları’nda, bu sapkın felsefe şöyle ifade ediliyor:
‘’biz artık ALLAH’ı hayat gayesi olarak tanımayacağız. biz bir gaye yarattık. o gaye ALLAH değil, beşeriyettir.’’
bir başka masonik kaynakta ise şöyle denmektedir:
‘’eski-ilkel cemiyetler, acizdiler, acizlikleri dolayısıyla etraflarındaki kuvvetleri ve hadiseleri ilahlaştırdılar. masonizm ise insanı ilahlaştırdı.’’
masonluğun temelini oluşturan hümanizmin tanımı, bu felsefenin doğrudan din ahlakına karşı bir kimliğe sahip olduğunu göstermektedir. 20. yüzyıldaki hümanist felsefe akımının öncüsü olan Julian Huxley, Darwin’in Evrim teorisini rehber kabul ederek ‘’Evrimsel Hümanizm’’ adı altında yeni bir batıl din kurmuş ve bu sapkın inanışın anlamını da şöyle ifade etmiştir:
‘’ben <hümanist> kelimesini kullanırken, insanın, aynı bir bitki yada hayvan gibi, doğal bir varlık olduğunu kastediyorum. yani insanın bedeni, zihni ve ruhu, doğa üstü bir güç tarafından yaratılmamış, aksine evrim süreci sonunda oluşmuştur. dolayısıyla insan, herhangi bir doğa üstü gücün kontrolü ya da yol göstericiliğine değil, sadece kendi varlığına ve kendi gücüne inanmalıdır.’’
masonların amacı, hümanist felsefeye dayalı yeni bir dünya, yani tümüyle din ahlakından uzak bir dünya meydana getirmektir. Huxley’in yolunu izleyen John Dewey adlı Amerikalı filozof, 1933 yılında bir ‘’hümanist manifesto’’ yayınlamıştır. 1973 yılında yayınlanan II.hümanist manifesto’da ise insanlığı tehdit eden sorunlar anlatıldıktan sonra bu felsefenin ALLAH’ı nasıl inkar ettiği şöyle özetlenmiştir: ‘’bizi kurtaracak bir yaratıcı yoktur, kendimizi biz kurtarmalıyız.’’
işte masonik felsefenin özündeki, insanın temel alınması düşüncesinin özeti budur. bu sapkın felsefenin öne sürdüğü iddialar aldatıcıdır.
masonlar, haricilere; yani mason olmayanlara ‘’biz ALLAH inancı olmayanları aramıza almayız, hepimiz ALLAH’a inanırız’’ derler, ancak bunun sadece bir kamuflaj olduğu kendi yayınlarındaki bilgilerden açıkça anlaşılmaktadır. nitekim masonik kaynaklara bakıldığında ALLAH inancının, örgüt içinde aşamalı bir şekilde ortadan kaldırıldığı görülebilir. Türk masonların en büyük görevi olduğu şöyle ifade edilmektedir:
hepimize düşen en büyük insancıl ve masonik görev, olumlu bilim ve akıldan ayrılmamak, bunun evrimde en iyi ve tek yol olduğunu benimseyerek bu inancımızı insanlar arasında yaymak, halkı olumlu bilimlerle yetiştirmektir. Ernest Rena’nın şu sözleri çok önemlidir: ‘’ancak halk olumlu bilim ve akıl ile eğitilirse, aydınlatılırsa, dinlerin boş inançları kendi kendine yıkılır.’’ Lessing’in şu sözleri de bu düşünceyi destekler: ‘’insanların olumlu bilim ve akıl ile aydınlatılmasıyla bir gün dine gerek kalmayacaktır.’’
yani bizlere okullarda öğretilen dersler!!!
masonların üyelerini seçerken aradıkları özellikler.
1-idealist olmak,
2- iyi isim ve şöhret sahibi olmak,
3- maddi ve mali imkanların iyi durumda olması.
4- haricilerin vaktinin müsait olması (mason dergisi- 81/4, sayfa 32)
‘’masonlukta hareketlerin rehberi akıl ve hikmettir. masonluğa göre akıl, dini inançlardan, batıllardan, hurafe ve hayallerden kurtulmak ve konusu gerektiği gibi tanımaktır. akıl ile dini inançlardan kurtulan kimse konusuna hakim olduğu zaman hikmete ermiştir. hakiki masonun en önemli vasfı da budur.’’ (Din Açısından Mason Öğretisi, Akasya Tekamül Mahvili Yayınları, Doktor Selami Işındağ, Sayfa 11)
‘’bugün yavaş da olsa, şuuru tam manasıyla tatmin edebilecek tek ve evrensel bir din meydana getirmektedir. bu evrensel dine paralel olarak, bir de dünya görüşü ölçüsünde ahlak kurulacaktır. böyle bir din insanı kainatla birleştirecektir. işte bu masonizmdir. bu din gönülden gönüle kurulacaktır. kurulan bu dinin mabetleri insanlık mabetleri olacaktır. bu tapınakta okunan ilahiler, belki de bir insanın ruhundan fışkıran müzik eserlerinin en soylusu olan Beethowen’ın 9. senfonisi olacaktır. (Mason Dergisi, Yıl: 29, Sayı 40-41, Sene 1981, Sayfa 105-107)
masonluğun din- dışı hümanist ahlak teorisinin gerçek amacı, adı masonizm olan ‘’ahlaklı bir dünya kurmak’’ değil, din-dışı bir dünya kurmaktır.
bir başka deyişle, masonlar, ahlaka çok önem verdikleri için değil, sadece topluma ‘’din ahlakı gerekli değil ‘’ mesajını verebilmek için hümanist felsefeye sarılmaktadırlar.
açıkça görüldüğü gibi, masonların amacı, hak dini ortadan kaldırarak hümanist felsefeye dayalı yeni bir dünya, yani tümüyle din ahlakından uzak bir dünya meydana getirmektir.
masonluğun kökeni tapınak şövalyelerine kadar iner. Kudüs’e yerleşen tapınakçılar, bir müddet sonra gizli ve tehlikeli bir örgüt halini alırlar. tapınakçıların tarihi incelendiğinde, zaman içinde büyük bir değişim gösterdikleri hemen fark edilir. ilk başta Hıristiyan bir kimlikle ortaya çıkan şövalyeler aradan uzun bir süre geçmeden, sapkın felsefe ve öğretilerle, karanlık bir dünyanın içine girmişlerdir. bu geçiş birden bire olmamış, birçok olay bu değişimi şekillendirmiştir.
tapınakçıların bu büyük değişiminde iki unsur belirleyici olmuştur. bunlardan birincisi, tarikat üyelerinin kutsal topraklarda bulundukları süre boyunca başta kabala olmak üzere, çeşitli yahudi mistik öğreti ve inançlarını öğrenmeleridir. bu öğretilere, Haşhaşilerin sapkın anlayışı da eklenmiş, böylece tapınakçıların Hıristiyanlık inançları kaybolmuş, yerini kara büyü ve gizliliğe dayalı bir inanç almıştır. yeni inançla birlikte, tapınakçıların idealleri ve amaçları da değişmiş, tarikat çalışmaları yeni bir hedefe yönelmiştir. ancak bu yapıya dini çevrelerden tepki gelmiş ve tapınakçılar her ortamda dışlanarak din dışı tarikat oldukları anlaşılınca kilise tarafından yasaklanmışlardı.
tapınakçılar engizisyon mahkemelerine yakalanmamak için kendilerini gizlemiş bunun için çeşitli tarikatlara ve örgütlere sızmışlardır. tarikat mensupları bu amaca en uygun yol olarak masonluğa sızmış, ele geçirmiş, kendi felsefe, inanç ve ritüellerini masonluğa kabul ettirmişlerdir.
masonluk felsefesi üzerinde de Kabala’nın etkisi yoğun olara görülür. bu konu masonik dergi ve kitaplarda üstü kapalı olarak anlatılır. örneğin amerikan masonluğunun yayın organı New Age dergisi, kabala ile masonluk arasındaki bağlantıyı şöyle dile getiriyor:
‘’Kabala, bilinç altının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerinin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. masonluk, onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür.’’ (New Age, Sayfa 31)
‘’masonlar ana düşüncelerini ve belirgin sembollerini kabala’dan almışlardır. amblemlerin pek çoğu da kabala kaynaklıdır. örneğin; Jakin ve Boaz sütunları Kabalist bir eser olan Cheare Ora’dan alınmıştır. masonluğun, Kabala’nın felsefesiyle olan çok büyük benzerliği çok yerde belirtilmiştir.’’ (La Kabbala, Henri Seronya)
Türk mason kaynakları da bu bağlantıyı aynı çarpıcılıkla işlerler:
‘’görüyoruz ki, Kitab-ı Mukaddes’in haricinde Yahudiliğin gizli bir ananesi, bir geleneği (Tradition Orale-Kabbala) vardır. ve yalnız buna vakıf olanlar, Kitab-ı Mukaddes’in hakiki manasını anlayabilirler. biz de bu gelenek (Kabala) etrafında kurulan, yüksek felsefeyi hülasa etmeye çalışıyoruz.’’ (Selamet Mahfili, 4. Konferans, Sayfa 48)
masonların kendi izahlarından da anlaşılacağı üzere masonluk din kabul etmediği için yahudiliğe de karşıdır. ancak öğreti olarak fanatik siyonist ideolojiyi kullanır.
ingiliz tarihçi Michael Howard, Okült Komplosu adlı kitabında, tapınakçı gelenekten gelen masonluk, gül-haç, ilüminati gibi gizli derneklerin, batı medeniyetini Hıristiyanlık öncesindeki putperest kültüre geri döndürmek için yürüttükleri uzun mücadeleyi anlatmaktadır. kitabın girişinde konu şöyle açıklanır:
kendisi de gizli bir dernek olan masonluk, pek çok gizli dernek ve örgütlerle iç içe olmuş birçok entrika ve batıl işler yürütmüşlerdir. örneğin, İtalya’da ortaya çıkan propaganda DUE(P2) locasının skandalı, masonların bu örgütlerle olan ilişkilerini su yüzüne çıkarmıştı.
masonların Mossad, MI5 ve CIA gibi gizli haber alma teşkilatlarıyla olan ilişkileri artık herkes tarafından biliniyor. Gladio da bunlar gibidir, daha çok İtalya’daki siyasi cinayetleriyle adını duyurmuş bir gizli örgüttür. Gladio’nun görünüşteki amacı herhangi bir komünist saldırı karşısında gerilla savaşını organize etmektir. ancak Gladio’nun mason yöneticileri, bu örgütü de masonik amaçlar uğruna kullanmışlardır. Gladio’nun masonlarla olan ilişkileri bağımsız gazete ve yayın organlarında açıklanmıştır.
dünyanın şu anda en tehlikeli kurumu masonlardır. her ülkede üst düzey yöneticileri, bürokratları, iş adamları, siyasetçileri bulunmaktadır.
tesadüf o ki Türkiye’nin petrol rezervlerinin kontrolü genellikle masonların elinde olmuş.yine benzer bir tesadüfle ülkemizde petrol arayan şirketlerin tamamı Yahudilere ait.
son petrol yasası hakkında bilinmeyenler. yabancıların Türkiye’de petrol aramasına izin veren kanunun kabul edilmesinden sonra, ülkemizde petrol arayan şirketlerin tamamı Yahudilere aittir.
Güneydoğu Anadolu’da arama yapanlar arasında en büyük iki petrol şirketi ‘’Mobil’’ ve ‘’Shell’’di. Shell petrol şirketi uluslar arası sahada Hollanda-İngiliz ortaklığı etiketi kullanır. Royal-Dutek Shell’e bağlıdır. sahibi Markus Samuel isimli bir yahudidir. diğer petrol arayıcısı şirket ‘’Mobil’’ ise bilindiği gibi Yahudi trilyoner Rockefeller’ın bir çok petrol şirketinden biridir.
Türkiye’de petrol aramaya başlandığı 1956 yılından 1968 yılına kadar Mobil’in Türkiye’deki genel müdürü Necdet Egeran’dı. Necdet Egeran 1954’te yabancı şirketlerin Türkiye’de petrol aramasına izin veren petrol kanunu’nun kabul edilmesinde en büyük çabayı sarf edenlerden birisi. aynı zamanda maden tetkik arama ve petrol işleri genel müdürlüğünün kurucularından. daha sonra emekli olup 1956da mobilin başına geçer. Mobil’in petrol bulduğu kuyuları beton dökerek toprak üzerine çıkmasını engellediği söylentilerinin yaygın olduğu tarihte mobilin tek söz sahibi idarecisiydi. dönemin Etibank genel müdürü Burhan Ulutan da o tarihlerde çalkalanan rivayetleri doğruluyor. kendisiyle görüşmemiz sırasında yaptığı açıklamada Ulutan şunları söyledi:
‘’1965lerin başında Mobil Oilin başında Egeran isimli birisi var. bu arada petrol bulunan kuyular da kapatılmış.’’
o dönemin en gündemdeki şahıslarından Necdet Egeran’ın başka büyük bir özelliği daha var. bu özelliğini Türkiye’de masonların kendi aralarında yayınladıkları ‘’Şakül Gibi’’ isimli mason dergisinden öğreniyoruz.
Enver Necdet Egeran’ın kimliği. 24 ekim tarihinde doğuş locasında tekris edildi. (42 yaşındayken). mayıs 1950de kalfa, ekim 1950 de üstad oldu. Necdet Egeran bilgi locasının 25 kurucu üyesi arasındadır. 1955 yılında da üstat-ı muhterem oldu. Egeran 1958de Türkiye büyük locasına genel sekreter seçildi. locası tarafından İskoçya büyük locasına fahri büyük 2.nazırı unvanı verildi. 1964 yılında 1. büyük locasını temsilen New York büyük locasının toplantısına davet edildi. Necdet Egeran 2 mayıs 1965te pek sayın üstat seçildi. 58 yaşında 16. masonik yılında Türk masonluğunun en genç büyük üstadı oldu.’’(Şakül Gibi Dergisi)
görüldüğü gibi Necdet Egeran, Amerika’dan ısmarlama gelen Cevat Eyüp Taşman gibi yabancı petrol şirketlerin türlü entrikalar çevirdiği bir dönemde Türkiye’nin en aktif masonu olma özelliğini de taşıyor. aynı tarihlerde petrol çıkan kuyuları betonlayan Mobil’in genel müdürü olması da rastlantı değil.