ziya_izmit
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 29 Eki 2006
- Mesajlar
- 97
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Uçsuz bucaksız bir kütüphanenin ortasındayız aslında. Raflar bin bir çeşit kitaplarla dopdolu.
Her kitap ayrı bir kütüphane, her harfin içinde ayrı bir kitap var. Eski matbaacılar iyi bilirler, gazetelerin, kitapların sayfaları hurufat denilen demir harflerle dizilir sonra basılırdı. Baskı bittikten sonra harfler dağıtılır, aynı harflerle yeni sayfalar yazılırdı. Bir harfi bazen ilk sayfada, bazen magazin sayfasında, bazen de bir köşe yazısında görürdünüz ama farkına varmazdınız. Önemli de değildi esasında hurufatların dağıtılması.
Önemli olan mesajın okunmasıydı. Manaların akıllara kopyalanması. Dev bir kütüphanedir aslında dünya, mevsimler birer sayfa, hayvanlar ve bitkiler birer harf, her harfin içinde de bir kitap. Harflerle bir gün bir bitki, rengiyle, kokusuyla yazılıyor, ertesi gün gözü, kulağı ile bir hayvan. Bir yaprakta mevsim bahar yazılıyor, bir yaprakta mevsim sonbahar.
Harfler bir manayı yazıp akıllara bıraktıktan sonra, dağıtılıyor başka bir sayfa yazılıyor. Cansız kıymetsiz maddeler bir müellif ustanın elinde mana kazanıyor. Kimi zaman güldürüyor, kimi zaman ağlatıyor, kimi zaman düşündürüyor. Gübre denen bir hurdalığın içindeki cansız maddelerden gül yazılıyor.
Güzel kokuyu, kırmızı rengi okuyan akıllara bırakıyor, sonra sararıp soluyor, kaybolup gidiyor. Gülü yazan sanatkar yeni gülleri, bin bir çeşit çiçekleri her mevsim kolaylıkla baştan yazıyor. Öyle bir kütüphane ki, değil raftaki milyonlarca kitaptan birini, bir kitabın tek harfi dahi taklit edilemiyor.
Bütün insanlık var gücü ve tüm ilmi birikimi ile Çiçeğin kendisi bir yana, tek yaprağını dahi yazamıyor. Okuyor, fakat yazamıyor. Benzer benzemez binlerce kitabın, bir arada, arka arkaya, hatasız ve kolayca. Yazılması, düşünen insanlara apaçık Yüce Sultan’ın varlığını gösteriyor. Tabiat kütüphanesindeki diğer kitaplara bak.
Canlısı, cansızıyla, ne kadar çok kitap hızlı bir şekilde, hatasız, mükemmel ve birbiri ile karıştırılmadan aynı anda yazılıyor. Kainat kitabını oku, Yüce Sultan’ın kudretini gör.
Her kitap ayrı bir kütüphane, her harfin içinde ayrı bir kitap var. Eski matbaacılar iyi bilirler, gazetelerin, kitapların sayfaları hurufat denilen demir harflerle dizilir sonra basılırdı. Baskı bittikten sonra harfler dağıtılır, aynı harflerle yeni sayfalar yazılırdı. Bir harfi bazen ilk sayfada, bazen magazin sayfasında, bazen de bir köşe yazısında görürdünüz ama farkına varmazdınız. Önemli de değildi esasında hurufatların dağıtılması.
Önemli olan mesajın okunmasıydı. Manaların akıllara kopyalanması. Dev bir kütüphanedir aslında dünya, mevsimler birer sayfa, hayvanlar ve bitkiler birer harf, her harfin içinde de bir kitap. Harflerle bir gün bir bitki, rengiyle, kokusuyla yazılıyor, ertesi gün gözü, kulağı ile bir hayvan. Bir yaprakta mevsim bahar yazılıyor, bir yaprakta mevsim sonbahar.
Harfler bir manayı yazıp akıllara bıraktıktan sonra, dağıtılıyor başka bir sayfa yazılıyor. Cansız kıymetsiz maddeler bir müellif ustanın elinde mana kazanıyor. Kimi zaman güldürüyor, kimi zaman ağlatıyor, kimi zaman düşündürüyor. Gübre denen bir hurdalığın içindeki cansız maddelerden gül yazılıyor.
Güzel kokuyu, kırmızı rengi okuyan akıllara bırakıyor, sonra sararıp soluyor, kaybolup gidiyor. Gülü yazan sanatkar yeni gülleri, bin bir çeşit çiçekleri her mevsim kolaylıkla baştan yazıyor. Öyle bir kütüphane ki, değil raftaki milyonlarca kitaptan birini, bir kitabın tek harfi dahi taklit edilemiyor.
Bütün insanlık var gücü ve tüm ilmi birikimi ile Çiçeğin kendisi bir yana, tek yaprağını dahi yazamıyor. Okuyor, fakat yazamıyor. Benzer benzemez binlerce kitabın, bir arada, arka arkaya, hatasız ve kolayca. Yazılması, düşünen insanlara apaçık Yüce Sultan’ın varlığını gösteriyor. Tabiat kütüphanesindeki diğer kitaplara bak.
Canlısı, cansızıyla, ne kadar çok kitap hızlı bir şekilde, hatasız, mükemmel ve birbiri ile karıştırılmadan aynı anda yazılıyor. Kainat kitabını oku, Yüce Sultan’ın kudretini gör.