Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kıssadan Hisse (1 Kullanıcı)

ReisulKurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ara 2007
Mesajlar
414
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
EMEĞİN KARŞILIĞI

Bir fabrikada, önemli bir işlevi olan makine bozulmuştu. Makineyi onarması için kentin ünlü bir ustasını çağırdılar.

Usta makineyi dikkatle inceledikten sonra vidalardan birinin gevşemiş olduğunu gördü. Sonra da o vidayı sıktı, makinenin yeniden çalışmasını sağladı.

Sıra, bu emeğin karşılığı ödenecek ücrete gelmişti.

"Yüz milyon lira istiyorum" dedi usta.

Fabrika yöneticisi, bir vida sıkmak karşılığında yüz milyon lira ödemeyi kabul etmedi. Durumu fabrika sahibine iletti.

Fabrika sahibi ustayı çağırttı ve bir vida sıkmak için neden bu kadar çok para istediğini sordu.

"Ben yüz milyon lirayı, bir vida sıktığım için istemedim" dedi. "Bu yüz milyon liranın on milyon lirası vidayı sıkmak içindir, doksan milyon lirası ise, hangi vidayı sıkmam gerektiğini bilmemin karşılığıdır..."

Ustaya yüz milyon lira ücretin hemen ödenmesini bildiren fabrika sahibi, ustayı fabrikasına "Teknik konular sorumlusu" olarak işe aldı.




TAMİRCİ

Ünlü kalp cerrahı De Bakey, otomobilini tamire götürmüştü. Tamirci, otomobilin kaputunu açtıktan ve motoru bir süre inceledikten sonra, bir şeyler söylemek için De Bakey’den izin istedi.

“İkimiz de hemen hemen aynı işi yapıyoruz sayılır” dedi. “Örneğin ben şimdi kaputu açtıktan sonra büyük bir özenle sorunun nerede olduğunu, nereden kaynaklandığına bakacağım, bunları saptadıktan sonra ise kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım.”

Tamirci bunları söyledikten sonra, kafasını kurcalayan sorusunu da sordu:

“Söylesenize nasıl oluyor da, aynı işi yapmamıza karşın siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz, ben ise bu iş karşılığında yalnızca üç beş kuruş alabiliyorum?”

Tamircinin söylediklerini tebessümle dinleyen De Bakey, meslektaşı”nın kulağına eğildi ve şöyle fısıldadı:

“Tüm bu yaptıklarını bir de, motor çalışıyorken yapmayı denesenize…”




ÖLÇÜLÜ OLMANIN ÖNEMİ

Bir gün bir profesör at seyislerine konferans vermek için bir salona gelir ve orada sadece bir seyis görür. Ona, ben şimdi ne yapayım. Bak hiç kimse gelmemiş ben de gideyim mi yoksa anlatacaklarımı sana anlatayım mı diye sorar.

Seyis ben anlamam ben sadece bir seyisim ama ben ahıra gitsem ve bütün atların kaçtığını görsem orada sadece bir at olsa bile ben yine de o atı beslerim demiş.

Bunun üzerine profesör pekala madem böyle, bende sana anlatırım diyerek anlatacaklarının hepsini oradaki seyise anlatmış. Anlattıktan sonra nasıl oldu beğendin mi diye sorduğunda.

Seyis - valla ben bir seyisim pek bir şeyden anlamam ama ben bir ahıra gelsem ve bütün atların kaçtığını görsem ve orada bir at kalsa dahi beslerim ama “elimdeki bütün yemi ona vermem” demiş



AYIDAN DOST OLMAZ…

Yiğidin biri ayıyı ejderhanın elinden kurtarınca ayı ona bağlandı. Hastalanınca da başında beklemeye baladı.

Oradan geçen birisi başında ayının beklediği yiğidi görünce “Ayıya güven olur mu? Dedi.

-“ Ahmakların dostluğu düşmanlıktan beterdir. Haydi bırak bu ayıyı peşimden gel”.

Bunun üzerine çileden çıkan yiğid “Galibe” dedi. “Bu adam bu ayı ile dostluğumu bozmak için iddaya tutuştu. Yahut katilin biri. Kanıma kastetmeğe geldi”

Adam sözünün dinlenmediğini görünce gitti. Ayı yiğidin yüzüne konan bir sineği kovalamaya çalışıyordu. Ama sinek gitmiyordu. En sonunda bir taş alıp sineği yapıştırdı. Ne var ki sinek yiğidin alnına konmuştu! Yiğidin suratı dağıldı.

Dostlarınızı kendi cinsinizden ve akıllı olanından seçin ki suratınıza bir taş inmesin.


GEREKSİZ KORKULARIMIZ

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.

Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.

Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.

Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.

Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.

Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.

Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.

Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

W.Shakespeare


TİMSAH DERİSİ

Bataklıkların timsahlarla dolu olduğu bir yörede genç bir kadın, girdiği ayakkabı mağazasında gerçek timsah derisinden yapılmış ayakkabı istedi.

“Görünüş olarak taklitlerinin gerçeğinden pek farkı yoktur” dedi tezgahtar. “Fakat gerçek timsah derisi ayakkabıların fiyatları, ötekilerin en az yirmi katıdır.”

Genç kadın birkaç ayakkabıyı inceledikten sonra fiyatlarını duyduktan sonra söylenmeye başladı:

“Böyle yüksek fiyatları görünce insanın aklına, tüfeğini alıp, kendi timsahını kendinin avlayacağı geliyor...”

Bu sözleri duyan tezgahtar, gülmesini belli etmemeye çalışarak genç kadınla gizli gizli alay etmeye başladı:

“En akla yatkın yol dediğiniz gibi, kendi timsahınızı kendiniz avlamanızdır” dedi. “Hele bir de şansınız olur da, karşınıza iri bir tanesi çıkarsa, o zaman derinin artanını satarsınız, üstelik para da kazanabilirsiniz...”

Genç kadın söylenerek dışarı çıkarken tezgahtar da onun arkasından katıla katıla gülüyordu.

Akşamüstü mağaza kapandıktan sonra tezgahtar evine gitmek üzere sazlıkların olduğu bölgeden geçerken, gördüklerine bir süre inanamadı.

Birkaç saat önce mağazaya gelen genç kadın, beline değin sazlıkların içine girmiş, elindeki tüfekle karşısına çıkacak bir timsah bekliyordu. Tam o sırada irice bir timsah, kadına doğru hızla gelmeye başlayınca tezgahtar, olayın gerisini görmemek için gözlerini kapattı. Sonra bir tüfek sesi duydu ve gözlerini açtığında, genç kadının önündeki timsah ters çevirmeye çalıştığını gördü.

“Bayan, bayan beni anımsadınız mı?” diye seslendi. “Ben bugün geldiğiniz mağazadaki tezgahtarım.”

Genç kadın adamı görür görmez tanıdı:

“Size bir özür borcum var” dedi. “Gerçek timsah derisi ayakkabılarınızın fiyatlarının neden bu denli yüksek olduğunu şimdi anladım...”

Ve sağındaki solundaki altı timsah ölüsünü işaret etti:

“Toplam yedi tane timsah vurdum ama hiçbirinin derisinin rengi istediğim tonda çıkmadı...”


HAKLILIK

Sokrat ölüme mahkum edildiğinde eşi:

- Haksız yere öldürülüyorsun diye ağlamaya başlayınca,

Sokrat:

- Ne yani, bir de haklı yere mi öldürülseydim?.



FİLOZOF

Ünlü bir filozofa sormuşlar:

- Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?

Filozof cevap vermiş:

- Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan..


DİYOJEN

Dünya nimetlerine önem vermeyen yasayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karsılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek olanaksızdır. Mağrur zengin, filozofa:

-Ben bir serserinin önünde kenara çekilmem.

Bunun üzerine Diyojen kenara çekilerek,gayet sakin su karşılığı verir:

-Ben çekilirim.



İNSAN

Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile'ye hasımlarından biri:

- Efendim,kulaklarınız bir insan için büyük değil mi?

Galile cevaplamış:

- Doğru,benim kulaklarım bir insan için büyük ama,seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mi?


YA VARSA

İngiltere'de öğrencilik yıllarımdı. Üç Türk gezintiye çıkmıştık. Arabayı kullanan arkadaş telekomünikasyon mühendisi, arkada oturan ise sosyologdu. Her ikisi de ihtisas yapıyordu. Ben ise son sınıf politik ekonomi öğrencisiydim. Tartışıyor, İngiltere'den Türkiye'yi kurtarıyorduk. Bir ara konu derinleşti, felsefi konulara girildi. Bir ara sosyolog olan, mühendise sordu? "Sen fen bilimi öğrencisisin. Allah'ın varlığını kanıtlayamadığına göre, kesin olmayan bir şeye nasal inanırsın?" Mühendis Ispartalıydı, serde itikadı vardı. Yanıtladı. "Abi haklısın da, ya varsa?" Evet yoksa her ikisi de bir şey kaybetmiyordu. Ancak varsa bizim sosyoloğun işi çok zordu.

Bir teorinin teoremleşebilmesi içinse kanıtlanması, yani aynı ortamda tekraralanabilmesi gerekir..

Din ile bilimin farkıysa dinde kanıt aranmaz. Üstelik bilimde de her zaman kanıt aranmaz. Sosyal bilimlerde, katı pozitifizmin gerektirdiği kanıt yerine, nedensellik bağı daha doğrudur. Yani savınızı açıklayabilmelisiniz.

Dinde kuşku olmaz. Bilimde ise kuşku esastır. Çünkü kuşku gerçeği arama güdüsünü oluşturur. Din ise açıklanması bile gerekmeyen soyut bir inançtır. Cenab - ı Allah'ın varlığına ya inanır, ya da inanmazsınız! Zaten kanıtlanabilseydi, cennet ve cehennem olur muydu? Bile bile kim cehennemi göze alırdı ki? Bunun ekonomiyle ne alakası var, diye sorgulamayın? Son günlerde bazı köşe yazıları ekonomiyi adeta bir dinsel inanç haline getirdi. Nedensellikten yoksun, tarafsızlıktan uzak yazılar gözleniyor. Üstelik dinden de öte, bazen çelişkili ve tepkiciler. Aynı yazarın bir yazısı, diğer biriyle çelişse de (aynı hedefe yöneldiğinden) yazar aldırmıyor, tavrını sürdürüyor.

Durum genel Olarak Vahim

Zaman zaman ben insanlara küçük bir kızın bebeği ile konuşmasına benzeyen şekilde konuşuyordum. Küçük kız da bilir ki, bebeği onun dediği tek bir şeyi bile anlamayacaktır. Ama o buna rağmen kendisi için sevimli ve bilinçli bir kendini kandırma ortamı yaratarak iletişim kurmanın keyfini çıkarmaya çalışır…..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt