Yazar: EMİNE IŞINSU
Sevgili peygamberine; "Sakın onlardan bazı çiftlere sunduğumuz nimet ve zevklere gözlerini dikme" diye buyuranın ismi ile... (15/88)
Yakıcı bir alev olduğunu iddia ettiğimiz kıskançlığın tarifi ne ola ki? Şöyle söyleyebilirmiyiz acaba? "Katlanamama hali; bir başkasında olan her türlü güzelliğe, dirliğe, bolluğa, yeniye... Filize durana, meyva verene...
Bende, sende, onda bulunan her türlü güzelliğe, her türlü faydalıya; benim, senin, onun... tahammülsüzlüğü! Hem kendi değerini bilememenin, hem tevazu yolundan geçememenin sonucu.
Biliyoruz;'başı çeken iblis olmuş, Hz.Adem'i kıskanmış. Biliyoruz, "ilk suç" onun yüzünden işlenmiş; Kabil, Habil'i öldürmüş... Pek fazla eski fakat kahrolası eskimeyen bir duygu.
Nasıl bir alevdir, gönlü yakar, kemirir, taşıyana "dur otur" tanımaz, bir huzursuzluk ki, Allah kimselere nasip etmesin. Ve insanın aklı yiter, işi hasete vardırır. Ondan sonra artık, kınama gelir, yalan, gıybet, iftira... hatta haksızlık gelir. Kişiyi günaha sokar hem de, ne biçim!
Böylece iblis başı çeker de, onca günahı, kötülüğü ardınca sürükleyip getirir. Sönen gönlü ile kişi, O'ndan uzak, insandan uzak, güzellikten uzak... yalnızlığa mahkum olur. Cehennem için de bir anlamda "yalnızların yeri" diyemez miyiz?
Günahın ne olduğunu biliyoruz fakat "kötülük" nedir? Şöyle tarif etmeye çalışıyorum: "Cehaletin son noktası, iradenin sıfırlanması, şuurun kaybolması." Sevgili Peygamber Efendimiz; kendisine her işinde mani olmaya çalışan, elinden gelen kötülüğü esirgemeyen, ayaklarına dolanan kişiye, sadece "cahil" ismini takmıştı.: "Ebu Cehil"!
Şöyle düşünüyorum; insan kendini tanıyıp bilse, yani bu duygu dana gönlüne girerken, onu tanıyıp, atmayı becerse, "değerlere" değer vermeyi
öğrense, kötülüğün de, iyiliğin de yapana geri döndüğünü keşfetse; içini yakan şu aleve kıskançlığa karşı ciddi bir mücadeleyi gerçekleştirir.
Yüce Kitap'ımız, "Kıskançlıkla", "azgınlığı" yanyana söylemiş, kıskançlık ve azgınlık yüzünden sapanları anlatmış:
"Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık ve kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler." (2/213)
"Bunlar kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden çekişmeye girdiler." (45/17)
"Ehli Kitap'dan bir çoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonda, küfre döndürmek ister." (2/109)
Cenabı Hak, iman ettikten sonra, kıskançlığa yer verilmesini istemez... Eğer bilgi ile sevginin tekleşip, bir olup sevinçle coşma hali ise iman; imanlı insan, nasıl kendine ve diğerlerine "hayır gözü" ile bakmaz? Bizler, "yaratılana", "Yaratan"dan ötürü sevgi ve şefkat göstermek mecburiyetindeyiz... "Mecburiyet" olarak almamalı yalnız, gönlümüzden geldiği için öyle olmalı... Çünkü eğer O'nu biliyorsak, O'nu seviyorsak, O'ndan korkuyorsak; "yaratılmışa" sevgi, şefkat, hatta hayranlık göstermek çok tabiidir. Ve soruyorum; sevginin barındığı yerde kıskançlık ne arar?
Gerçek sevgi içinde, her kötüye set olduğunu bilmez miyiz?
O halde, bilhassa Yaratan için gerçekten sevmek ve serden sakınıp, hayra açılmaktır vazifemiz. Cümle yaratılmışa, "hayır gözü" ile bakmaktır vazifemiz... ki, gönlümüzde kıskançlık ve diğer kötülükler barınmasın.
Çünkü biliyoruz; eğer imanımızda küçük bir leke varsa, o leke gözümüzün önüne öyle bir perde olur ki, yanlışı doğru, doğruyu yanlış görürüz.
ÇINAR DERGİSİ...
ALLAHA EMANET OLUN MÜMİN KARDEŞLERİM...
Sevgili peygamberine; "Sakın onlardan bazı çiftlere sunduğumuz nimet ve zevklere gözlerini dikme" diye buyuranın ismi ile... (15/88)
Yakıcı bir alev olduğunu iddia ettiğimiz kıskançlığın tarifi ne ola ki? Şöyle söyleyebilirmiyiz acaba? "Katlanamama hali; bir başkasında olan her türlü güzelliğe, dirliğe, bolluğa, yeniye... Filize durana, meyva verene...
Bende, sende, onda bulunan her türlü güzelliğe, her türlü faydalıya; benim, senin, onun... tahammülsüzlüğü! Hem kendi değerini bilememenin, hem tevazu yolundan geçememenin sonucu.
Biliyoruz;'başı çeken iblis olmuş, Hz.Adem'i kıskanmış. Biliyoruz, "ilk suç" onun yüzünden işlenmiş; Kabil, Habil'i öldürmüş... Pek fazla eski fakat kahrolası eskimeyen bir duygu.
Nasıl bir alevdir, gönlü yakar, kemirir, taşıyana "dur otur" tanımaz, bir huzursuzluk ki, Allah kimselere nasip etmesin. Ve insanın aklı yiter, işi hasete vardırır. Ondan sonra artık, kınama gelir, yalan, gıybet, iftira... hatta haksızlık gelir. Kişiyi günaha sokar hem de, ne biçim!
Böylece iblis başı çeker de, onca günahı, kötülüğü ardınca sürükleyip getirir. Sönen gönlü ile kişi, O'ndan uzak, insandan uzak, güzellikten uzak... yalnızlığa mahkum olur. Cehennem için de bir anlamda "yalnızların yeri" diyemez miyiz?
Günahın ne olduğunu biliyoruz fakat "kötülük" nedir? Şöyle tarif etmeye çalışıyorum: "Cehaletin son noktası, iradenin sıfırlanması, şuurun kaybolması." Sevgili Peygamber Efendimiz; kendisine her işinde mani olmaya çalışan, elinden gelen kötülüğü esirgemeyen, ayaklarına dolanan kişiye, sadece "cahil" ismini takmıştı.: "Ebu Cehil"!
Şöyle düşünüyorum; insan kendini tanıyıp bilse, yani bu duygu dana gönlüne girerken, onu tanıyıp, atmayı becerse, "değerlere" değer vermeyi
öğrense, kötülüğün de, iyiliğin de yapana geri döndüğünü keşfetse; içini yakan şu aleve kıskançlığa karşı ciddi bir mücadeleyi gerçekleştirir.
Yüce Kitap'ımız, "Kıskançlıkla", "azgınlığı" yanyana söylemiş, kıskançlık ve azgınlık yüzünden sapanları anlatmış:
"Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık ve kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler." (2/213)
"Bunlar kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden çekişmeye girdiler." (45/17)
"Ehli Kitap'dan bir çoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonda, küfre döndürmek ister." (2/109)
Cenabı Hak, iman ettikten sonra, kıskançlığa yer verilmesini istemez... Eğer bilgi ile sevginin tekleşip, bir olup sevinçle coşma hali ise iman; imanlı insan, nasıl kendine ve diğerlerine "hayır gözü" ile bakmaz? Bizler, "yaratılana", "Yaratan"dan ötürü sevgi ve şefkat göstermek mecburiyetindeyiz... "Mecburiyet" olarak almamalı yalnız, gönlümüzden geldiği için öyle olmalı... Çünkü eğer O'nu biliyorsak, O'nu seviyorsak, O'ndan korkuyorsak; "yaratılmışa" sevgi, şefkat, hatta hayranlık göstermek çok tabiidir. Ve soruyorum; sevginin barındığı yerde kıskançlık ne arar?
Gerçek sevgi içinde, her kötüye set olduğunu bilmez miyiz?
O halde, bilhassa Yaratan için gerçekten sevmek ve serden sakınıp, hayra açılmaktır vazifemiz. Cümle yaratılmışa, "hayır gözü" ile bakmaktır vazifemiz... ki, gönlümüzde kıskançlık ve diğer kötülükler barınmasın.
Çünkü biliyoruz; eğer imanımızda küçük bir leke varsa, o leke gözümüzün önüne öyle bir perde olur ki, yanlışı doğru, doğruyu yanlış görürüz.
ÇINAR DERGİSİ...
ALLAHA EMANET OLUN MÜMİN KARDEŞLERİM...