Selamun Aleyküm...
Forumda ki Bir Kardeşimin Yayınladığı Bir Konudur..Fakat Nedense Farklı Bir Başlık Altında Sunmak İstediğim Bu Paylaşımı Önce Allah'ın Rızası Sonra Mü'min Olmama Korkusu Yaşayan ve Bir Hidayete İhtiyaç Duyan Kardeşlerim İçin Yapıyorum.Veya Gerçekten Olmayıp Olmak İsteyenler İçin..Kimbilir Belki İnsanlar'ın Dikkatini Çeken İlk Farktör Konu Başlıklarındadır...Herşey Allah'ın İzni İle......
***Dua Mü'Min in Silahıdır***
Selam Ve Dua İle....
Selam Ve Dua İle....
1-Allah hidayete karşılık dalaleti satın alanları hidayete erdirmez.
2/BAKARA-16) Ulâikellezîneşterevud dalâlete bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
İşte onlar, öyle kimselerdir ki; hidayete karşılık dalâleti satın aldılar. Bu ticaret, onlara hiç kâr sağlamadı. Hidayete ermiş de değiller.
2/BAKARA-175) Ulâikellezî neşteravud dalâlete bil hudâ vel azâbe bil magfiret(magfireti), fe mâ asberehum alen nâr(nâri).
İşte onlar, onlar ki; hidayet karşılığında dalâleti, mağfiret karşılığında da azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne kadar sabırlıdırlar!
2-Atalarının yoluna tabi olanlar.
2/BAKARA-170) Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiû mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Onlara: "Allah’ın indirdiğine tâbî olun!" denildiğinde; "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola tâbî oluruz." Peki, eğer onların ataları hiçbir şeyi akıl etmeyen ve hidayete ermeyen (kimseler) ise de mi?
43/ZUHRUF-22) Bel kâlû innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muhtedûn(muhtedûne).
Hayır; dediler ki: "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz.
3-Hevalarına uyanlar.
6/EN'AM-56) Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâh(dûnillâhi), kul lâ ettebiu ehvâekum kad dalaltu izen ve mâ ene minel muhtedîn(muhtedîne).
De ki: “Muhakkak ki ben, dua ettiğiniz Allah’tan başka şeylere kul olmaktan men edildim.” De ki: “Sizin heveslerinize (nefsinizin afetlerinin dileklerine) uymam, eğer uyarsam (öyle olursa), dalâlette olmuş olurum ve hidayete erenlerden olmam.”
4-Allah’a mulaki olmayı yalanlayanlar.
10/YUNUS-45) Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrana düştüler (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).
5-Allah’ın dalalette bırktılarını kimse hidayete erdiremez.
2/NİSA-88) Fe mâ lekum fil munâfikîne fieteyni vallâhu erkesehum bi mâ kesebû e turîdûne en tehdû men edallallâh(edallallâhu), ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ(sebîlen).
Öyleyse size ne oluyor da münafıklar hakkında iki grup oldunuz. Allah, onları kazandıkları (negatif dereceler) sebebiyle tersine çevirdi (küfre döndürdü). Allah’ın dalâlete düşürdüğü kimseyi hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Ve Allah, kimi dalâlete düşürürse artık sen onun için asla bir yol bulamazsın.
6-Hidayete icabet etmeyenler sağır,kör,dilsiz,işitmeyenler
Görmeyenler
7/A'RAF-198) Ve in ted’ûhum ilel hudâ lâ yesme’û, ve terâhum yenzurûne ileyke ve hum lâ yubsırûn(yubsırûne).
Ve onları eğer hidayete (Allah’a ulaşmaya) çağırırsanız işitmezler. Ve onları sana bakar görürsün ve onlar görmezler.
10/YUNUS-43) Ve minhum men yanzuru ileyk(ileyke), e fe ente tehdil umye ve lev kânû lâ yubsırûn(yubsırûne).
Ve onlardan sana bakanlar var, fakat eğer onlar görmüyorlarsa (basar hassaları çalışmıyorsa) âmâları sen mi hidayete erdireceksin?
27/NEML-81) Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Sen, körleri bulundukları dalâletten, hidayete erdiremezsin. Sen ancak âyetlerimizi, onlara; îmân edip, teslim olacaklara işittirebilirsin.
30/RUM-53) Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Sen, körleri dalâletten (kurtarıp) hidayete erdiremezsin. Sen ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. Onlar ise Bize teslim olanlardır.
41/FUSSİLET-17) Ve emmâ semûdu fe hedeynâhum festehabbûl amâ alel hudâ fe ehazethum sâıkatul azâbil hûni bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
Semud'a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
43/ZUHRUF-40) E fe ente tusmius summe ev tehdîl umye ve men kâne fî dalâlin mubîn(mubînin).
Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
45/CASİYE-23) E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim)? Allah, onları bir ilim üzere dalâlette bırakır. Onların kalplerindeki sem’î (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker. Öyleyse (artık) Allah’tan sonra kim bu kişiyi hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?
İşitmeyenler
7/A'RAF-198) Ve in ted’ûhum ilel hudâ lâ yesme’û, ve terâhum yenzurûne ileyke ve hum lâ yubsırûn(yubsırûne).
Ve onları eğer hidayete (Allah’a ulaşmaya) çağırırsanız işitmezler. Ve onları sana bakar görürsün ve onlar görmezler.
27/NEML-81) Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Sen, körleri bulundukları dalâletten, hidayete erdiremezsin. Sen ancak âyetlerimizi, onlara; îmân edip, teslim olacaklara işittirebilirsin.
30/RUM-53) Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Sen, körleri dalâletten (kurtarıp) hidayete erdiremezsin. Sen ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. Onlar ise Bize teslim olanlardır.
43/ZUHRUF-40) E fe ente tusmius summe ev tehdîl umye ve men kâne fî dalâlin mubîn(mubînin).
Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
45/CASİYE-23) E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim)? Allah, onları bir ilim üzere dalâlette bırakır. Onların kalplerindeki sem’î (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker. Öyleyse (artık) Allah’tan sonra kim bu kişiyi hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?
7-Üzerlerine dalalet hak olanlar.
7/A'RAF-30) Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâletu, innehumuttehazûş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).
Bir kısmı hidayete erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Muhakkak ki; onlar, Allah’tan başka şeytanları dostlar edindiler. Ve onlar kendilerinin hidayete erdiklerini zannediyorlar (hesap ediyorlar).
16/NAHL-36) Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu),fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki; Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde bir resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (Resûllere tâbî olanlar hidayete erdi, tâbî olmayanların ise üzerine dalâlet hak oldu.) Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
8-Kafirler
2/BAKARA-264) Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tubtılû sadakâtikum bil menni vel ezâ, kellezî yunfiku mâlehu riâen nâsi ve lâ yu’minu billâhi vel yevmil âhır(âhıri), fe meseluhu ke meseli safvânin aleyhi, turâbun fe esâbehu vâbilun fe terakehû saldâ(salden), lâ yakdirûne alâ şey’in mimmâ kesebû vallâhu lâ yehdil kavmel kâfirîn(kâfirîne).
Ey îmân edenler! Allah’a ve yevm'il âhire inanmayıp, malını insanlara riya yaparak (gösteriş için) harcayan kişi gibi sadakalarınızı başa kakarak ve gönül inciterek, iptal etmeyin (boşa çıkartmayın). Onun durumu; üzerinde biraz toprak bulunan kaygan bir kayaya benzer ki; ona şiddetli bir yağmur isabet edince (üzerindeki toprak) onu terketti ve kaygan ve kaya halinde bıraktı. (İşte böyleleri) kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah, kâfirler kavmini hidayete erdirmez.
5/MAİDE-67) Yâ eyyuher resûlu bellıg mâ unzile ileyke min rabbik(rabbike) ve in lem tef’al femâ bellagte risâleteh(risâletehu) vallâhu ya’sımuke minen nâs(nâsi), innallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).
Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et (duyur). Eğer bunu yapmazsan O’nun risaletini (sana gönderdiğini, elçiliğini) tebliğ etmemiş (duyurmamış) olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz ki; Allah, kâfir kavmi hidayet etmez.
9/TEVBE-37) İnnemen nesîu ziyâdetun fîl kufri yudallu bihillezîne keferû yuhillûnehu âmen ve yuharrimûnehu âmen li yuvâtiû iddete harremallâhu fe yuhillû mâ harremallâh(harremallâhu), zuyyine lehum sûu a'mâlihim, vallâhu lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).
(Haram ayları) terketmek (ertelemek) ancak küfürde artıştır. Kâfirler onunla saptırılır. Allah’ın haram ettiği şeyin (haram ayların) adetinin (müddetinin) uyması için onu (tehir edilen, ertelenen ayı) bir yıl helâl sayarlar ve onu (tehir edilen, ertelenen ayı) bir yıl haram sayarlar. Böylece, Allah’ın haram ettiği şeyi helâl sayarlar. Onların kötü amelleri onlara süslendi (güzel gösterildi). Ve Allah, kâfir kavmi hidayete erdirmez.
9-Zalimler
2/BAKARA-258) E lem tera ilellezî hâcce ibrâhîme fî rabbihî en âtâhullâhul mulk(mulke), iz kâle ibrâhîmu rabbiyellezî yuhyî ve yumîtu, kâle ene uhyî ve umît(umîtu), kâle ibrâhîmu fe innallâhe ye’tî biş şemsi minel maşrıkı fe’ti bihâ minel magribi fe buhitellezî kefer(kefere), vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Görmedin mi Allah’ın kendisine mülk (hükümdarlık) vermesi (sebebiyle) (azarak) İbrâhîm ile Rabbi hakkında (tartışıp) çekişen kişileri? Hani İbrâhîm (ona): "Rabbim O’dur ki, diriltir ve öldürür." deyince, (o da): "Ben de diriltir ve öldürürüm." dedi. İbrâhîm: "Allah, hiç şüphesiz güneşi doğudan getirtiyor, (haydi) şimdi sen de onu batıdan getir." deyince, o (Allah’ı) inkâr eden kimse (bu sefer) şaşırıp kalmıştı (cevap veremez olmuştu). Allah zalimler kavmini hidayete erdirmez.
3/AL-İ İMRAN-86) Keyfe yehdillâhu kavmen keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Kendilerine beyyineler (açıklayıcı belgeler) geldikten ve hiç şüphesiz Resûl’ün hak olduğuna şahadet getirmelerinden ve îmânlarından sonra kâfir olan (fasık olan) kavmi, Allah nasıl (yeniden) hidayete erdirir? Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.
5/MAİDE-51) Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızûl yehûde ven nasârâ evliyâe ba’duhum evliyâu ba’d(ba’din) ve men yetevellehum minkum fe innehu minhum innallâhe lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Ey amenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Yahudi ve hristiyanları dostlar edinmeyin. Onlar birbirinin dostlarıdır. Sizden kim (onları dost edinirse) onlara dönerse; o, mutlaka onlardandır. Muhakkak ki; Allah, zalim kavmi hidayete erdirmez.