Sonsuzluğu kim satın alacak?
Sonsuzluğu kim satın alacak?
Bugün ailece evimizin yaklaşık iki yüz metre ilerisindeki yürüyüş parkurunda spor yaptık. Manzaralar gerçekten mutlu edici. Birkaç ay öncesine kadar sadece yürürüş parkuruyken belediyenin girişimiyle kondisyon aletleri ilave edildi. Uzun eteklerle de olsa insanlarımızın böyle bir aktivitenin içinde olması huzur verdi bana. İnsanlar günün herhangi saatinde spor yapıyorlar. Dört kişinin birden katılabileceği kondisyon aletleri sayesinde insanlar birbirlerinin yüzüne bakıyorlar. İnsanlar birbiriyle konuşuyorlar. Yüklü para vermeden hem spor aletlerinden faydalanıyorlar hem de sosyalliğe bağlı olarak insan olma eylemini yüksek noktalara çekiyorlar. Eğer belediye bu aletleri kullanabilmek için mekanizmayı bozuk para atarak çalışan bir şekilde hazırlasaydı tüm bu pozitif oluşumların gerçekleşmesi büyük oranda düşecekti. Diyebiliriz ki neye olanak bulursa insan, o yönde gelişim sağlayabilir. İnsan sporcu olur, müzisyen olur, yazar olur, feylosof olur. Hırsız olur...
Alışkanlık yolu çizen şey olur. Biz fark etmedik belki bunu. Yaşama dair fazla bir seçenek görmedik. Şekilsiz bir şekli vardı yaşamımızın. Eşitsizliklerin dans ettiği, yalan şarkılarla beynimizi yıkadığı. Test olarak bildik yaşamı. İki seçenekli bir test. Seçenekleri arttırmak işimize gelmedi belki. Belki de bunu başarabilecek potansiyele sahip değildik. Ama büyük ihtimal işimize gelmedi. Nasıl gelebilirdi ki! Kasası Pinokyo'nun elinde. Sahteydi tüm paralar. Monopoly derim ben bu dünyaya
Daha çocukken duyduk "hortumlamak" kelimesini. Aslında bu sıradan bir duyu meselesi. Defalarca hakkı yenen biz insanların üzerinde herhangi bir etki yaratmayan cinsten. Bu iş için gereken hammadde: İnsan. Kolektif çalışırsan eğer daha keyifli ve daha kazançlı olabilirsin. Bu durum aklını kullanma yeteneğine bağlı. Kısa bir süre önce piyasaya sahte ilaç süren eczacılarla tanıştık. Bu işin matbasına kadar her şey planlanmış. Bu tip olaylara bünyemiz bağışıklık gösterdiği için fazla etkilenmedik. Altı üstü sahte haptı. Biz de altı üstü insandık. Öldürmeyeceğine göre panik yapmaya gerek yoktu. Yapmadık da zaten. Bu yaşadıklarımızın en masumuydu. Bugün muayene başı dört yüz milyon gibi bir rakam
telep edilebiliyorsa, ya da SSK sözleşmesi salt saat beşe kadar işliyorsa konuşulacak çok şey var. Saat beşten sonra % 20 indirim uygulanıyor. Teselli ikramiyesi. Bunu da kâr olarak görüp şükretmeliyiz.
Düne kadar okulun temin ettiği otobüslerle teknik geziler olurdu üniversitelerde. İstememiş bunu Pinokyo. Ve kaldırılmış bu tip organizasyonlar. Sorun değil. Biz para toplayıp kiralarız bir otobüs. Altı üstü 10 YTL. Yaz okullarında ikinci öğretim öğrencilerinin ders saatlerini örgün okuyan öğrencilerin üç katı kadar fazla ödemelerini uygun görmüşsünüz. Üstelik aynı saatte aynı sınıflarda okutulmamıza rağmen bunu yapmışsınız. Bu da hiç önemli değil. Altı üstü para. Ödedik hocam.
Orta kuşakta bir yerdeyiz. Türümüz insan. Amacımız ne? Dünyanın kilidi kimin elinde? Biz geceleri altı kez çeviriyoruz anahtarı. Birbirimize soruyoruz kapı kilitli mi? Çelik kapılar. Hakkına razı gelemeyen insanlar... Dünya'ya düşen göktaşı gibi yaşam. Gündem yaratan soğuk göktaşı gibi eller. Hala kadına kalkan eller. Ne zamana kadar devam edecek bu durum? Hala çocuğa şiddet. Hala ataerkillik. Hala hoşgörüden eksik, çağdışı hareketler. Bilmiyorum ne bekleniyor. Ya da bu tür olumsuzluklar için neler planlanıyor? Cehalet hangi tarihte yok olacak. Bunu yok etmek için insanlar neler yapacak? İnsanlar insan olmanın ne yapmak gerektirdiğini ne zaman sorgulayacak?
İnsan ne zaman insanı arayacak, anlayacak?
Yıllarca sadece ama sadece anlamsız savaşlar verildi, verilmekte. Bitip tükenmeyen hesaplar ödenmekte. Hesaplar hiç bitmiyor. Çağdaşlığı planlayan ellere kurşunlar sıkılıyor. Türkiye sahip olduğu geçmişiyle ve bugünüyle en ilginç ülke belki de. Ülkede konuşmak, düşünmek, yazmak ciddi anlamda sorun. İnsan nedir ki? Ne yapmalıdır insan? Nasıl yaşayıp da bu diyarı terk etmelidir?
Kurallar koyun hadi. Sıralayın maddeleri. Biz gerçekleştirelim. Gerçekleştirmede hevesliyiz ne de olsa. Ve bu durumu çakan tüm politik zihinlerin kafasında kaç bin tilki dolaşmakta. Belki de herşey insanoğlunun mayasında saklıdır. Böyle bir teoriyle her şeyi sindirebiliriz belki de.
Üç günlük dünya. Yeryüzünden sonsuz sesler yükselmekte. Herkesin kendine göre hesabı var. Hesaplar hep aynı temel üzerine kurulu. Herkes bir düzen kurmuş kafasında. Düzenin kralı para. Dünyamın plajları bile yıldızlı otellerle parsellenmiş. Yetmemiş gezegenler sahiplenilmiş.
Merak ediyorum : Sonsuzluğu kim satın alacak?