Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kim de bir kavme benzemeye özenirse o, onlardandır. (1 Kullanıcı)

delinin biri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Tem 2009
Mesajlar
135
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Web Sitesi
delininbiriyimiste.tr.gg
--rüşvetlerin alınması kıyamet alametlerindendir. (ölüm-kıyamet- ahiret ve ahir zaman alametleri, sayfa 454)

rüşvetsiz iş görülmüyor. torpil yaptıRabilmek için. aradan işimizi hallettirebilmek için. hatta kanunlarda yasak olan birşeyin yapılabilmesi; ve göz ardı edilebilmesi için milletvekillerinden, yöneticilerden, belediye başkanlarından bile rüşvet alanlar var. seçim zamanlarında oy alabilmek için yardım adı altında; sırf baş olabilmek için; hazineden; yani halkın parasından aldıkları ödeneklerle; erzak, kömür, altın dağıtanlar var. ama bunlar rüşvete girmez değil mi? ehil olmadıkları halde bu yüzden oy vermek nasıl oluyor peki. bunlarda rüşvettir. karşılık beklenildiği için.

--yüksek yüksek binalar inşa edilmedikçe. kıyamet kopmaz. ( ölüm-kıyamet ve diriliş, sayfa 468)

--şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır.yüksek binalar yapmada insanlar birbirleriyle yarışacak. (buhari,fiten sayfa 25; Ahmed bin hanbel, müsned 2/313)

--binaların gökdelenler haline gelmesi. (kıyamet alametleri,sayfa 146)

40 dairelik binalar var değil mi?500 metre karelik alana dikilen binalarda kırk hane hatta daha fazla aile barındırılıyor. 40 hane olmayan köyler var kırsal kesimde. 40 hanelik bir köy 500 metre kare alana inşa edilmiş beton yığınlarında yaşıyor. hergün daha da yükseliyor binaların yüksekliği. hergün daha da yükseliyor.

--çarşılar yakınlaşmadıkça. kıyamet kopmaz. (mecmeu’z-zevaid, 7/327)

adım atsak, her yer market, bakkal, büfe, kırtasiye, züccaciye, manifaturacı, mefruşatlar, mensucatlar, konfeksiyonlar, giyim dükkanları. her şey elimizin altında artık. herşeyi hazır alıyoruz. kentleşmişiz çünkü. her şey hazır.

topraktan kopmuşuz ya. yediğimiz her şey murdar, bizim deyimimizle mundar. yediğimiz ekmekler bile mundar. kimyasal gübreler, ilaçlar kullanarak toprağın doğal özelliğini kaybettirdiğimiz topraktan elde ettiğimiz buğdaydan, mısırdan üretilen ekmeğimiz. bütün gıdalarımız kimyasal gübrelerle, kimyasal ilaçlarla, yani hormonlarla üretiliyor.

yapay gübreleme yapılan bir arazi; her ekim zamanında tekrar gübrelenmezse verimini kaybediyor, ve bu yüzden sürekli yapay gübrelerle, ilaçlarla zehirlendikçe zehirleniyor.

hayvanlarımıza bile suni yemler, yapay, doğal olmayan şeyler yediriyoruz. kesilen hayvanların etlerinde lezzetten eser yok zaten. ama alışmışız tadına farketmiyor bizim için.

sığırlara besi yemi verilir; eti şişsin diye. tatsız, lezzetsiz kaba et. besi yemi nasıl üretilir? 1 kamyon mısır getirtilirse, üç kamyon çöp, saman, talaş, ıvır zıvır ne varsa, yapay gübreler eklenilerek üretilir. zaten mısırın yüzde yetmişi yapay. üretilirken atılan yapay gübreler ve ilaçlar yüzünden. besi yemleriyle şişirilen hayvanların etinin %16da biri doğal oluyor. %16da biri doğal. murdar oluyor.

piliç dükkanları var değil mi? tavuk satan yerler. parayı bastır al. bu kadar piliç nasıl yetiştiriliyor? standartlara göre yumurtadan çıktıktan 40 gün sonra kesilen piliçler. suni yemlerle, hormonlarla 40 gün içerisinde o hale getirilen piliçler. islami usullere göre kesiliyormuş. hayvan bir kere yapay besinlerle büyütüldüğünden murdar olmuş, üstüne makineye koyuyorlar, kafasını uzatıyorlar, makineler kırt, kırt, her hareketinde bir kafayı kesiyor.

bu kuş giribi olayı çıkartılmadan önce, bu hormon olayını, yapay yemleme olayını öyle had safhaya getirmişlerdi ki; yumurtadan çıkmış yeni civciv; sırf hormonlarla 10 gün içinde marketlerde satılacak boyuta getirilip kesiliyordu. 10 gün içinde. 10 gün.

yediğimiz yumurtalar , çiftlik yumurtaları. her yerde satılan yumurtalar. tavuklar akşam hava kararır kararmaz uyurlar normalde. gece saatlerinde ışıkların yakılmasıyla sabah olduğunu zanneden tavuklar yemleniyor. günde iki üç yumurta yumurtlattırıyorlar tavuklara. metobolizmaları bozuluyor. zaten hormonlu yemler yediriliyor. üstüne günde ikişer yumurta alınıyor. metobolizma bozulan tavuklar, yumurtlamayı kesen tavuklar için kesimhaneler hazır kırt, kırt. sonra piliç marketlerine. tavuk dönercilerine.

bizim içtiğimiz su bile murdar biliyor musunuz? zehirli atıklarla zehirlediğimiz ve içilemez hale getirdiğimiz sular. ilaçlanan, klorlanan, kireçlenen sular. üstüne birde arıtarak içtiğimiz sular.

yaz sebzeleri, meyveleri; kış sebzeleri, meyveleri diye bir şey kalmadı artık. gübrelerle, ilaçlarla; yapay yollardan üretildikleri için; yazları kış sebze meyvelerini, kışları da yaz sebze meyvelerini bulabiliyoruz. kısacası istediğimiz zaman istediğimiz herşeyi bulabiliyoruz. doğal yollardan değil, yapay yollardan üretildikleri için mundar olan sebzeler.

birde sebzelerin, meyvelerin çürümüşlerinden; gıda boyaları katılarak hazırlanan, kimyasal maddelerle; kiminin bir yıl, kiminin iki yıl son kullanma tarihi olan; yiyecek, içecekler. besi yemleriyle, süt yemleriyle beslenen ineklerin; fabrikalarda, kimyasal maddelerle son kullanma tarihi uzatılan sütleri. bizim her şeyimiz yapay. her şeyimiz murdar. midenin çalışma sistemini bozan gazlı içecekler. öldürücü aspartam maddesinin ve üstüne fare kanının karıştığı coca cola özütü bulunan coco colalar.

birde avrupaya ihraç ettiklerimiz var. bu ülkedeki satış fiyatının çok altındaki miktarlara, mesela şubat 2001 krizinden sonra şeker bu ülkede 1 milyon 850 bin türk lirasına satılırken, avrupaya sadace 300 bin liraya satılıyordu. şekere de kota koydular. tayyib sağolsun. avrupaya ihraç ettiğimiz ürünler. sınırda kontrol yapan görevlilerin ellerinde bulunan hormon ölçme aletleriyle ölçülen, ve hormon miktarı standardın üstündeyse geri çevrilen ürünler. örneğin domates; cihazın içine koyuluyor; cihaz domatesi ezip suyunu çıkartıoyr; ve içindeki hormon miktarını ölçüyor. standardın üstündeyse geçiş yok. dön geri. bu sefer avrupaya satılamayan sebze, meyveler elde kalınca; dayıyorlar fiyatları, iki, üç misline, kakala, sat gitsin bu ülkenin insanına. kimsenin umurunda değil nasıl olsa.

biz avrupanın artıklarını, yemediklerini yiyoruz.

bizim içtiğimiz su, yediğimiz lokma, aldığımız nefes, attığımız adım zarar.

ama artmakta olan dünya nüfusunun beslenmesi bu yolla sağlanabiliyorlar. dünyanın kaçta kaçı açlıkla savaşıyor? bir lokma ekmeği bulamayan milyonlarca insan var. nefsimize, gözümüze, dilimize hoş gelen yemekleri yiyebilmek için, fazlasını düşünmeden çöpe attığımız, gerçekte kolay ve rahat bir şekilde üretebilmek için suni gübrelerle üretilen ürünlerden yaptığımız yemekler.

ama eskiden kıtlık varmış değil mi? doğru dürüst birşey bulamıyorlarmış. yiyecek çeşitleri sınırlıymış. eskiler neyin ne olduğunu bizden çok daha iyi biliyorlardı. neyin haram, neyin helal olduğunu çok iyi biliyorlardı. esas eskiler yaşıyordu. biz ise yaşadığımızı zannediyoruz. bizler ruhsuz cesed parçalarıyız. ruhsuz cesed parçalarıyız.

yediklerimizin içine her şeyi karıştırıyorlar değil mi? ne olduğunu bile bilmiyoruz. tat yok. tuz yok.

tuz yok. tuz.

uzunluğu 80 kilometre kadar olan tuz gölünün genişliği 48 kilometreyi bulur. geniş bir alanı kapsamasına karşılık çok sığ bir göldür. dünyanın en tuzlu göllerinden biridir. litresi, 329 gram gibi çok yüksek oranda tuz içermektedir. gölün bu özelliğini değerlendirerek tuz elde etmek amacıyla, tuz gölünün kıyılarında çok sayıda tuzla kurulmuştur. bu tuzlalardan elde edilen tuz; ülkemizin gereksinimi olan tuzun büyük bölümünü karşılamaktadır. türkiyenin oldukça kurak bir yerinde yer alması nedeni ile; bu sığ bölgelerde çok yoğun bir şekilde buharlaşma görülür. doğu kısmındaki körfez dışında tümüyle kuruyan gölün tabanında, kalınlığı yer yer 30 santimetreyi bulan mevsimlik bir tuz katmani oluşmaktadır. tuz gölünün en derin yeri sadece 2 metredir. öteki kesimlerin derinliği sadece santimetrelerle ölçülebilmektedir. göle dökülen en önemli akarsular ‘’peçeneközü deresi’’ ile ‘’melendiz çayı’’dır. coğrafya bilgileri aynen böyle diyor. coğrafya bilgilerine girmemiş acı gerçek ise şudur:
--- tuz gölüne dökülen en büyük akarsu konya’nın şehir kanalizasyonudur. çumra yönüne verilen kanalizasyon, bu doğrultu üzerinden herhangi bir arıtmaya tabi tutulmadan doğrudan tuz gölüne akıtılmaktadır. bir milyonu geçen şehir nüfusunun sanayi artıklarını da taşıyan şehir kanalizasyonu bizlere iyotlu yada iyotsuz tuz olarak geri dönmektedir. …(yardımcı doçent doktor Mustafa duran, pamukkale üniversitesi, fen-edebiyat fakültesi, biyoloji bölümü.)

konyalıların her sifon çekişleri; bizim sofralarımızda, yediğimiz yemeklere tat vermek için kullandığımız tuzlarla bize yediriliyor. yediğimiz her şey yapay, üstüne bir de konyanın gerizinin, sanayi artıklarının, kanalizasyonlarının karıştığı tuzlar. yediğimiz herşeyde kullandığımız tuzlar.
bok yemek böyle olsa gerek. kenid pisliğini yiyen tek canlı olan domuzdan daha aşağılık bir hale gelmişiz.

gelelim giyim kuşama.

çarşılarda, pazarlarda artık her kıyafet hazır olarak bulunabiliyor. bayanlar için, dar, açık saçık elbiseler.
Aleyhisselatu Vesselam efendimiz ketenve pamuk karışımı elbiselerin giyilmesini emretti. bizim giydiğimiz kıyafetler ise plastik iplerden üretiliyor. az bir miktar pamuk karışımı iplikler katılıyor. plastik. plastik. her yerde plastik. giyim kuşamda bile. naylonlar güneşte, sıcakta ısınır. bizim giydiğimiz kıyafetler plastik iplerden üretiliyor.bedenimiz kıyafetler içerisinde pişiyor yani. terleyip duruyoruz. bu ter kokularını gidermek için çözüm var ama. kadınların sürünüp dışarı çıktıklarında yanlarından geçen erkeklere ve kadının ordaki erkek sayısınca zina günahı yüklenmesine sebeb olan parfümler. üstelik kimyasal maddelerden üretilen parfümler. hem bedene, hem ozon tabakasına; yani soluğumuz havanın bulunduğu atmosfere zarar veren parfümler. dünya üzerinde insandan başka zararlı bir mahluk yok. yaşayan hayvanlar, bitkiler, yani insanoğlundan başka herşey ekosistem üzerindedir.

üretiminde kimyasal boyaların bulunduğu kıyafetler. her türlü rengin kullanıldığı, üstüne bir de şekillerin, resimlerin, suretlerin bulunduğu kıyafetler. üretiminde her türlü kimyasalların kullanıldığı, ve sürekli üretimin olabilmesi, sürekli kazanç sağlanabilmesi için enzimlerle, asitlerle yıpratılarak, ömrü kısaltılan kumaşlardan üretilen giysiler.

müslümanların iki kat elbisesi olabileceği buyurulmuş. biri sürekli giymesi için; diğeri; cuma günleri, bayramlarda, özel günlerde giyilmesi için. bizim kaç kat elbisemiz olduğu belli değil. bir giydiğini bir daha giymeyenleri bırakın; evlerimizde dolaplarımız kıyafetlerle dolu. moda babında ne varsa. ne deniliyorsa. hani birde moda adı altında üretilen düşük belli kıyafetler, mini etekler, örtülü çıplakların giydiği kıyafetler. erkekler bile giyiyor artık düşük belli kıyafetleri. eskilerin fazla giysisi yokmuş ama değil mi? eskiler. atalarımız neyin ne olduğunu, neyin haram, neyin helal olduğunu biliyorlardı. biz bu dünyaya cennet ve cehennem arasında imtihan edilmek üzere gönderildik; zevk ve sefa sürmek, dikkat çekmek, kendimizi beğendirmek, istediğimiz gibi davranmak, istediğimiz gibi giyinmek için değil!!!

--ibnu Ömer Radıyallahu Anhum’un rivayetinde: ALLAH Resulü Aleyhisselatu Vesselam şöyle buyurdu:
‘’kim şöhret (gösteriş) elbisesi giyerse, ALLAH kıyamette onu’(n aynısını) ona giydirecektir. sonra ateş onu alevi ile tutuşturacaktır. kim de bir kavme benzemeye özenirse o, onlardandır.’’ (cem’u’l-fevaid, rudani 5790.hadis)

giydiğimiz kıyafetlerin, güzel, olmalarına ve uyumlu olmasına, göze hitab edecek şekilde olmasına dikkat ediyoruz. gösteriş için giyiniyoruz yani. kıyamette gösteriş elbisesi olarak giydirilecek elbiseler. cehennem ateşi bizi tutuşturduğunda çok gösterişli olacağımız kıyafetler. dar ve bedenimizi açık bırakan kıyafetler.

bir kavime özenen onlardandır. avrupai giyiniyoruz. giyim kuşamımız avrupadan geliyor. tekstil devi türkiye. avrupa makineleri üretiyor, bizim ülkemize satıyor. bizim insanımızda kimyasallar içinde, enzimler, asitler içerisinde bu kumaşları üretiyor. bu ülkenin suları zehirleniyor, havası zehirleniyor, insanları zehirleniyor. avrupa standartlarına uymayan, istedikleri gibi üretilemeyen kıyafetler ise bu ülkenin insanına satılıyor. avrupa daha çok para veriyor çünkü. avrupanın para vermediğine de bu ülkenin insanı para veriyor. kravatlar, papyonlar. giyim kuşamımızın şekli her yönüyle, her şekliyle onlara benziyor. kaymak tabaka hariç diğer kısmın, yani halkın düşük kalitede giydiği kıyafetler.

ama pantolonu bizim atalarımız bulmuş. doğru pantolonu atalarımız bulmuş. ama hayvan derisinden üretilen kemerlerle, bırakın kadınları; erkeklerin bile bedenlerini belli edecek şekilde dar giydikleri modellerle değ l.resim suretlerinin, desenlerin, çeşitli motiflerin bulunduğu şekillerle değil.

yazık bizlere!!! yazık!!! atalarımızın savaşları sonucunda oluşan kavimlerin; ve ilim, irfan, her yönden gelişmelerinin tek sebebi olan, her türlü yeniliği atalarımızdan alan, atalarımızdan öğrenen avrupa kavimlerini örnek alan bizlere.

coğrafi keşiflerin bile yapılmasına sebeb olan atalarımız. barut, matbaa. kısacası her türlü bilginin esasını atalarımızdan, islamiyetten alan avrupa.

yazık bizlere. daha 1910 yılına kadar; kadınların hayvan mı, yoksa insan mı diye; bilim adamlarının araştırma yaptığı; biz gafillerin medeniyet dilendiği avrupa. eski çağlarda senede sadece bir kere, bütün ailenin aynı su içinde yıkandığı; önce babanın, sonra sırasıyla büyükten küçüğe erkeklerin, erkek çocuklardan sonra annenin, anneden sonra kız çocuklarının; aynı su içinde yıkandığı; diğer zamanlarda pis olmaları ve pis kokmaları yüzünden (sanki aynı su içinde bütün ailenin yıkanmasıyla temizleniliyor); özellikle sadece ilkbahar döneminde; yıllık banyodan sonra birbiriyle evlenen; bizim medeniyet dilendiğimiz avrupalı gavurlar.

dünyaya nam salan, islamiyeti yayan bir ecdadın; gavurların, avrupanın modern sömürgesi haline gelen nesli olan bizlere yazıklar olsun.

birde derler ya din bizi geri bırakmış. din bizi ileriye götürmüştür her zaman. ama haram olan noktalara gelineceğinden devam edilmeyen konularda, gavurların neyin haram, neyin helal olduğuna bakmadan, helali- haramı aramadan geliştirdiği ve ürettiği her şey.​
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt