Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kılığımızda ideali ararken (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
KILIĞIMIZDA İDEALİ ARARKEN
Zeliha Akdeniz
Erkek ve kadın; giyim türlerinde bazı noktalarda ayrılık gösterirken bazı hususlarda birleşmektedirler. Cinsiyet, mevkî, statü, rol, gelenek ve görenekler başta gelen ayırıcı vasıflardanken, zerafet, şıklık, temizlik vs. gibi hususlarda müşterek bir hâl alırlar. Yaşlı ve genç olarak ayırıma tabi tuttuğu erkek kılığında Üstad, şu hususiyetlerin mevcut bulunması gerekliliğinden bahseder:
"Genç erkekte giyim
-Tam temizlik...
-Tam sıhhîlik...
-Tam hicap ifadesi...
-Alâyişsizlik...
-Züppeliğe aykırılık...
-Başıboşluk ifadesine aykırılık...
-Çapkınlık ifadesine aykırılık...
Yaşlı erkekte giyim
-Temizlik ifadesi...
-Rahatlık ifadesi...
-Ağırbaşlılık ifadesi...
-(Klasik)lik ifadesi...
-Şahsiyet ve an’ane ifadesi...” (1)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bizce bu maddelerden ortaya çıkan netice yine ve yeniden vurgulamak gereği gördüğümüz giyim-şahsiyet arasındaki kopamayacak olan bağ, ve giyimin ferd ve cemiyetin dili olarak algılanması gerçeğidir.
Bize göre nizamımızda erkekten beklenecek vazifeler ve ona yüklenen misyon gereğiyle, erkek giyimi daha fazla titizlik ve itina gerektirmektedir. Burada hemcinslerimizin zihinlerinde “neden” suali yer edebilir. Şöyle ki; evinin geçimini sağlamaya mecbur tutulan ve dolayısıyla günboyu dışarıda bulunan erkek, kadına nisbetle daha fazla göz önündedir ve bu yönüyle içinde bulunduğu cemiyetin fikri ve kültürel erginliğini dışa aksettirmek gibi zorların zoru bir yükümlülük taşımaktadır. Burada kadınların giyimi hiçbir mânâ ifade etmiyor şeklinde bir yanlış anlamaya yer vermemek için kadınların durumunu ilerleyen satırlarda izah etmeye çalışacağımızı hatırlatalım.
Elbette ideal bir cemiyetin ideal bir giyim anlayışı da olmalı, adı üstünde ideale dair düşünmeye ve konuşmaya çalışıyoruz. İdealimizden her mezuya, sahaya sıçrayan akisler yerini bulmalı ve hayata geçirilebilmeli, mevzu muhatablarını çetin işler bekliyor. İdeal bir nizama talip ve onu yaşatmaya namzet bir cemiyetin kendine has giyimi olmalı, ama nasıl? İdealimizdeki kıyafette dikkat ve itina gerektirecek hususiyetler neler olmalıdır?
Eşi benzeri görülmemiş bir tarz oluşturabilmek şahsımız adına şimdilik pek mümkün görülmüyor. Dolayısıyla olanları inceleyip, olması gerekene dair konuşarak bir geçiş dönemi yaşamak, sağlıklı neticelere ulaşmamız açısından önemli olsa gerek. Bu zaviyeden baktığımızda, geçmiş tarihlerdeki, farklı medeniyetlerin giyim türleri incelenerek yeni tasarılar oluşabilir. Hatta o kadar gerilere gitmeden doğu illerindeki yöresel kıyafetlerimiz, Ege Bölgesi’ndeki zeybek giysileri ve diğer bölgelerin giyimleri ile bir sentez oluşabilir. Şekle hâkim bir ruh anlayışı ile ölçüleri zedelemeden mânâmızı kıyafetlerimizde tüttürebilmek, yapmamız gereken bu olsa gerek.
Yöresel kıyafetlerimizdeki parçalardan birçoğunun belli bir misyon ve fonksiyon ifşa ettiğine şahit oluyoruz. Erkekler şalvar, gömlek, yelek, bellerine sardıkları kuşaklar ve kışın üzerlerine aldıkları aba ve başlarına taktıkları başlıklarla kıyafetlerini tamamlarlarken, kadınlar entari ve şalvar ile oluşturdukları iç giyimlerini çarşaf yahut ferace ile bütünlemektedirler. O dönemlerde kadın ve erkeklerin birlikte kullandıkları kuşakları, günümüzde aksesuar nevinden değerlendirilen ve hiçbir fayda arzedici yönü bulunmayan takı, boyun bağı, kol düğmesi vs.den ayıran bazı alâmetler bulunmaktadır. Mesela birçok kişinin maruz kaldığı bel ve sırt ağrıları günümüzde yakı ve sargı bantları ile giderilmeye çalışılmaktadır. O dönemlerde ise kuşaklar bu tür menfî hâllarden insanı korurken kılıç, silah vs. gibi eşyaları da muhafaza etmekteydi. Zerafet ve fayda sağlayıcı unsurların estetik bir biçimde birleşimi kuşaklarda kendini göstermektedir. Ayrıca üç-dört kez bele dolama işlemiyle kullanılan kışaklar cılız ve zayıf yapılı erkeklerin görünümünü farklılaştırırken bunun üzerine giyilen yelek, kaftan, cübbe gibi kıyafetler kişiye vak’ar, ciddiyet, heybet ve ihtişam kazandırmaktadır. Temizlik, şıklık, zerafet vs. gibi hususlar her medeniyetin kıyafetinde olması gereken özelliklerdenken; heybet, ihtişam ve vak’ar gibi özelliklerin bizleri diğer milletlerden ayıran alâmetler olarak düşünülmesi gerekmektedir ki; zaten geçmişte kıyafetlerimiz bu vasfıyla diğer milletlerin açıkça dile getirdikleri bir ayrıcalık taşıyordu.
Örf ve an’anelerin birçoğu ve bunların davranış ve giyim kuşamlardaki şekli insanların farkında olmadan bazı mücerretleri yaşattıklarını gösterir nitelikte aslında. Zaten âdetleşen, gelenekleşen birçok husus mukaddes değerlerin izleri ve insanlar tarafından yaşatılıyor olması demek değil mi? İnsanların inançlarının gereği olarak değil de (inanç unsurunu bir kenara iterek) örf ve âdet olduğu için bazı ölçüleri kabullenip riayet etmeleri, buna göre giyimlerine yön vermeleri vs. farkında olmadan birtakım mücerretleri yaşattıklarına delâlet ediyor olsa gerek. Ergenlik çağında hemen örtünenler, anne-babaya saygı, komşuluk ilişkileri, akraba ziyaretleri, büyüklere hürmet vs. gibi hususların inancımızın bir gereği, yansıması olarak değil de örf ve âdet olarak görülmesi; neyin neden yapıldığının düşünülmemesi ve bazı güzelliklerin temelinde bir çıkış noktası bulunması gerekliliğinin idrakinden âcizlik, bu tür hususiyetlerin mânâsını kaybederek yok olmasına zemin hazırlamıştır. Günümüzde örf ve âdet olarak anılan ve hayretle yadedilen bu hususiyetlerin yok oluşunun sebebleri halen kavranamamıştır. Allah (c.c)’ın emrini yerine getiriyor olmanın eminliği yerine çevrenin ayıp karşılayacağı şüphesi ile örtünenler; Mutlak Ölçüler’den pay kapılarak yapılan faaliyetlerin zaman içerisinde neden yapıldığının düşünülmemesi ile ortaya çıkan kalıplaşmış hâli misallendirmektedirler bize göre.
Bu tür hadiseleri bütünün parçaları nevinden değerlendirecek olursak; bütünü anlamadan, haketmeden, ona âşina olmadan parçaların değerinin anlaşılamayacağı ve bir mânâ ifade etmeyeceği şeklindeki kanaat zihinlerimizdeki yerini bulmuş olur herhâlde.
Geçmiş devirlerdeki başlık kullanımlarına baktığımızda meselâ; sarık sarmanın herkese tanınan bir hak olmadığını müşahade ediyoruz. Sarık sarma müsaadesine sahip olanlar ise mevkilerine göre renk ayrımlarına tabi tutulurlar. Burada mühim olan sarığın kendisi değil ondan tüten mânâ, tıpkı başörtüsü gibi o da ayrı mânânın sembolü. Mânânın sarıktaki tecellisi kişilerin fikrî, ruhî, kültürel olgunluklarıyla alâkalı olsa gerek. Üstad’ın şu satırlarını hatırlayarak izahımızı netleştirelim:
"Şekle uy fakat şekilde kalma!.. Kabuk ve cevher bir arada...” (2)
"Peki sarığı kimler sarmalıdır? Bu hak kimlere verilmelidir? Kimler nasıl hak edebilir?” gibi suallerin muhatabı olmadığımızı ve bu meseleleri ehillerine havale ettiğimizi vurgulayarak kendi bahsimiz çerçevesinde konuşmaya çalışalım.
Başlık konusunda eskilere dönüp baktığımızda dedelerimizin, büyükbabalarımızın takkeleri ile yatmaları, eğer düşmüşse tekrar başlarına geçirmeleri, ninelerimizin de başörtülerinde aynı titizliği göstermeleri dikkatlerden kaçmamaktadır. İ. Gazalî’nin Kimya-ı Saadet isimli eseri vesilesiyle öğreniyoruz ki; başı açık olarak helaya girmek adaba uygun değildir. Ve Büyük Doğu Mimarı vesilesiyle öğreniyoruz ki; Batı’da selamlama ve saygı şekli başın açılması ile gösterilirken, Doğu toplumlarında bunun tam zıddı geçerlidir. Başlıkların insan sağlığı açısından önemli bir fonksiyon ifşa ettiğini ise yazlık ve kışlık olarak gerek biçim, gerek kumaş türü itibariyle ayrıma tabi tutulmasıyla anlıyoruz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Kadın; oldurucu ve erdirici mahiyetiyle münfail sıfattadır. Bu yönüyle eş ve ana olan kadına mühim vazifeler yüklenmektedir. Esas mekânı evinin içi ve aslî vazifesi ana ve eş olmak gereken kadın; davranış, hâl ve hareket, tavır, eda, giyim, konuşma gibi faaliyetleriyle ideali aksettirici telkin metodunun uygulayıcısıdır. Eşi ve çocuğunun ideale dair yaşaması yahut yaşamaması bir nevi ona endekslidir diyebiliriz aslında. Büyük Doğu Mimarı bir millet kadınlığında bulunması gereken özellikleri giyim, ev tefrişi, tavır ve eda şeklinde sıralarken “eski hanım” ve “yeni bayan”ı şu şekilde tasvirleştiriyor:
"Eski hanım: Bir zamanlar bir Türk kadını örneği vardı. Adı küçük hanımdı, hanımdı, hanımefendiydi. Bu kadın evinden, kılığından, maddî ve manevî eşyasından, bütün tabiat ve ahlâk çizgilerine kadar, içinde yaşadığı cemiyetin tezatsız ve son derece mânâlı örneğiydi. Müthiş, müthiş denecek kadar ileri temizliğiyle meşhurdu. Bir lekeyi kırk kere sudan geçirir, çocuğunun yüzünü günde kırk kere silerdi. Bu hanım öz evinde, üstüva hattındaki hurmalar kadar bağlı ve mes’ut bir mânâ arzederdi. Evinin dışı, onun için yine ev içine ait bir fayda planından üstün bir değer belirtmezdi. Bu hanımın, kendine ve devrine göre son derece dikkate şayan bir giyim kuşam, güzellik ve zariflik ölçüleri vardı. Hele ruhu; kocasına, anne ve babasına, çocuklarına ve dostlarına karşı ruhu?.. İşte bu ruhtur ki ona, saçına yakıştıracağı çiçekten penceresine asacağı perdeye kadar her şeyi talim ediyor ve her şeyin bağlı olduğu merkezi gösteriyordu.
Yeni bayanın baş vasfı sinirliliğidir. Yatak odasında ve hattâ salonunda en göze çarpan noktalar, (Bromür) ve (Valaryan)ların binbir terkip nevini gösteren küçüklü büyüklü şişelerle doludur. İçtimaî bir hastalık halinde bu bayanın her an başı ağrır, içi sıkılır, hiçbir köşeye sığamaz, hiçbir işle avunamaz, evi onu boğar.” (3)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Başlık ve kuşakların sıhatimiz için müsbet bir yönü bulunduğuna temas etmeye çalışmıştık. Günümüzde erkek ve kadınların ortak giyimi olan pantolonların da sağlığımız açısından menfîlik arzettiği ve günümüzde birçok insanın bu sebepten sağlık problemi çektiği müşâhade edilmiştir. Ancak eski dönemlerde yine her iki cinsinde giyindiği şalvarlar, bolluğu ve hava geçirgenliğinin fazla olması hasebiyle bu tür rahatsızlıklardan insanı korumaktaydı.
Giyimi hava şartlarının menfî tesirlerine karşı koruyucu bir örtü olarak da ifade edebiliyoruz. Mesela elbiselerin kışlık, yazlık, mevsimlik, iş elbisesi, dışarı kıyafeti vs. şekillerde ayırımı bu koruyuculuk vasfını delillendiriyor olsa gerek. Dr. Asaf Ataseven’in ifadeleriyle; “elbisenin insanı soğuk-sıcak, rüzgâr ve yağmura, bazı mesleklerde tazyik ve darbelere karşı koruması gerekiyor. Günlük hayatta değişik iklim şartları ve mesleklere göre giydiğimiz elbiseler özellikle çeşitli iş kolları ve spor dallarında kullanılan elbiseler, tayyareci başlıkları, nihayet uzay kıyafetleri buna misal gösterilebilir.”
Kıyafetlerin bedeni çeşitli kirlerden zararlı böcekler gibi haşerelerden korumak gibi fonksiyonu bulunduğunu biliyoruz. Ayrıca aşırı kilolu olanların sıcaktan daha çok etkilendikleri ve bu yüzden açılmaları gerektiği şeklindeki kanaat yanlıştır. Çünkü aşırı kiloluların vücutlarındaki fazla yağları atmak için bilakis giyinmeleri gerekmektedir. Sağlık ve hijyen açısından kıyafetlerde kullanılacak kumaşların mevsimlere göre değişimi gerekmektedir. Kumaşlarda hava geçirgenliği önemli bir husustur. Sık dokunmuş kumaşlar, gevşek dokunanlara nisbetle daha az hava geçirirler. Mesela yaz aylarında özellikle hava geçirgenliği oldukça yüksek olan keten kumaşlar tercih edilir ki, bu sıhhatimiz için gözardı edilmemesi gereken bir durumdur. Kışın ise sıcaklığı muhafaza ettikleri için yünlü kumaşlar tercih sebebidir. Hava geçirme özelliği bulunmayan naylon kumaşlar ise vücut sıhhatimiz için oldukça sakıncalıdır. Kumaşların dokunma şekli, renkleri, incelik ve kalınlığı mevsime uygun kullanılmayınca yan tesirler arzeder. Mesela koyu renk ve kalın kumaşlar güneş ışınlarını açık renk ve ince kumaşlara göre daha fazla çektiklerinden kışın tercih sebebi olurlar.
Kışın giyinip, yazın açınmaktan yana tutum sergileyenler için şu yoruma yer verelim:
"Çıplak ya da kumaş giydirilmiş küreler sıcaklık kaybı bakımından mukayese edilirse, giydirilmiş kürelerde sıcaklık kaybı, çıplak kürelerden daha fazladır. Zira, kumaş lifleri sıcaklığı havaya nazaran daha iyi naklederler. Bu demektir ki sıcak havalarda elbise giymek, insanı çıplak olmaya nazaran daha serin tutar. O hâlde elbise, sadece vücut sathından sıcaklığın kaybı için değil, dışarıdaki sıcaklığın cildimize doğrudan intikâl etmemesi ve güneş ışınlarına fazla maruz kalmaması için gereklidir. Görülüyor ki, elbise soğuğun zararlı tesiri gibi, sıcağın da zararlarından insanı koruyor; hatta vücut sıcaklığı ile dış ortam arasındaki harareti tanzim etmek gibi bir fonksiyon îfa ediyor. (4)
İdeal kılığımızı ararken giyimin sıhhati etkileyici mahiyetine, dolayısıyla fayda arzedici yönlerine temas etmiş olduk. Şöyle bir yorumla mevzu başlığımızı tamamlayalım:
Kılığımızda ideali ararken; eskiye dönüp bakarak, müsbet anlamdaki uygulamaları, biçimleri yeniden mânâlandırarak, hayatımıza tatbik edebiliriz. Şu ölçüyü hatırlayarak noktayı koyalım:
"Şeriate aykırı olmayan her güzel şey İslam’ın malıdır...” (5)

Dipnotlar
1. Necip Fazıl Kısakürek, Rapor 10/13, Büyük Doğu Yay., 2. Basım, s. 260-261
2. Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslam Atlası, Büyük Doğu Yay., s. 218
3. Necip Fazıl Kısakürek, Rapor 10/13, Büyük Doğu Yay., 2. Basım., s. 241
4. Dr. Asaf Ataseven, Tıbbî Açıdan Örtünme (İslam’da Kılık Kıyafet ve Ört.), İSAV, s. 87
5. Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslam Atlası, Büyük Doğu Yay., s. 219
Akademya.org
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Eski hanım: Bir zamanlar bir Türk kadını örneği vardı. Adı küçük hanımdı, hanımdı, hanımefendiydi. Bu kadın evinden, kılığından, maddî ve manevî eşyasından, bütün tabiat ve ahlâk çizgilerine kadar, içinde yaşadığı cemiyetin tezatsız ve son derece mânâlı örneğiydi. Müthiş, müthiş denecek kadar ileri temizliğiyle meşhurdu. Bir lekeyi kırk kere sudan geçirir, çocuğunun yüzünü günde kırk kere silerdi. Bu hanım öz evinde, üstüva hattındaki hurmalar kadar bağlı ve mes’ut bir mânâ arzederdi. Evinin dışı, onun için yine ev içine ait bir fayda planından üstün bir değer belirtmezdi. Bu hanımın, kendine ve devrine göre son derece dikkate şayan bir giyim kuşam, güzellik ve zariflik ölçüleri vardı. Hele ruhu; kocasına, anne ve babasına, çocuklarına ve dostlarına karşı ruhu?.. İşte bu ruhtur ki ona, saçına yakıştıracağı çiçekten penceresine asacağı perdeye kadar her şeyi talim ediyor ve her şeyin bağlı olduğu merkezi gösteriyordu.
Yeni bayanın baş vasfı sinirliliğidir. Yatak odasında ve hattâ salonunda en göze çarpan noktalar, (Bromür) ve (Valaryan)ların binbir terkip nevini gösteren küçüklü büyüklü şişelerle doludur. İçtimaî bir hastalık halinde bu bayanın her an başı ağrır, içi sıkılır, hiçbir köşeye sığamaz, hiçbir işle avunamaz, evi onu boğar.” (3)
 

denizhkn

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Mar 2009
Mesajlar
421
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
selamunaleykum kimkimdir kardeşim affına sığınarak birşey söylemek istiyorum. yazdıklarını okumaktan zevk alıyorum fakat yazı rengin çok açık zorlanıyorum okurken... tabi ben ölçü değilim ama biraz daha koyu renkle yazarsan okuması da daha güzel hale gelir. sürçü lisan ettiysem de affola hakkını helal et inşallah...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
selamunaleykum kimkimdir kardeşim affına sığınarak birşey söylemek istiyorum. yazdıklarını okumaktan zevk alıyorum fakat yazı rengin çok açık zorlanıyorum okurken... tabi ben ölçü değilim ama biraz daha koyu renkle yazarsan okuması da daha güzel hale gelir. sürçü lisan ettiysem de affola hakkını helal et inşallah...
....Allahcc yar ve yardımcınız olsun...BESMELE...SELAM...DUA...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Erkek ve kadın; giyim türlerinde bazı noktalarda ayrılık gösterirken bazı hususlarda birleşmektedirler. Cinsiyet, mevkî, statü, rol, gelenek ve görenekler başta gelen ayırıcı vasıflardanken, zerafet, şıklık, temizlik vs. gibi hususlarda müşterek bir hâl alırlar. Yaşlı ve genç olarak ayırıma tabi tuttuğu erkek kılığında Üstad, şu hususiyetlerin mevcut bulunması gerekliliğinden bahseder:
"Genç erkekte giyim

-Tam temizlik...
-Tam sıhhîlik...
-Tam hicap ifadesi...
-Alâyişsizlik...
-Züppeliğe aykırılık...
-Başıboşluk ifadesine aykırılık...
-Çapkınlık ifadesine aykırılık...
Yaşlı erkekte giyim
-Temizlik ifadesi...
-Rahatlık ifadesi...
-Ağırbaşlılık ifadesi...
-(Klasik)lik ifadesi...
-Şahsiyet ve an’ane ifadesi...” (1)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Eski hanım: Bir zamanlar bir Türk kadını örneği vardı. Adı küçük hanımdı, hanımdı, hanımefendiydi. Bu kadın evinden, kılığından, maddî ve manevî eşyasından, bütün tabiat ve ahlâk çizgilerine kadar, içinde yaşadığı cemiyetin tezatsız ve son derece mânâlı örneğiydi. Müthiş, müthiş denecek kadar ileri temizliğiyle meşhurdu. Bir lekeyi kırk kere sudan geçirir, çocuğunun yüzünü günde kırk kere silerdi. Bu hanım öz evinde, üstüva hattındaki hurmalar kadar bağlı ve mes’ut bir mânâ arzederdi. Evinin dışı, onun için yine ev içine ait bir fayda planından üstün bir değer belirtmezdi. Bu hanımın, kendine ve devrine göre son derece dikkate şayan bir giyim kuşam, güzellik ve zariflik ölçüleri vardı. Hele ruhu; kocasına, anne ve babasına, çocuklarına ve dostlarına karşı ruhu?.. İşte bu ruhtur ki ona, saçına yakıştıracağı çiçekten penceresine asacağı perdeye kadar her şeyi talim ediyor ve her şeyin bağlı olduğu merkezi gösteriyordu.
Yeni bayanın baş vasfı sinirliliğidir. Yatak odasında ve hattâ salonunda en göze çarpan noktalar, (Bromür) ve (Valaryan)ların binbir terkip nevini gösteren küçüklü büyüklü şişelerle doludur. İçtimaî bir hastalık halinde bu bayanın her an başı ağrır, içi sıkılır, hiçbir köşeye sığamaz, hiçbir işle avunamaz, evi onu boğar.” (3)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Erkek ve kadın; giyim türlerinde bazı noktalarda ayrılık gösterirken bazı hususlarda birleşmektedirler. Cinsiyet, mevkî, statü, rol, gelenek ve görenekler başta gelen ayırıcı vasıflardanken, zerafet, şıklık, temizlik vs. gibi hususlarda müşterek bir hâl alırlar. Yaşlı ve genç olarak ayırıma tabi tuttuğu erkek kılığında Üstad, şu hususiyetlerin mevcut bulunması gerekliliğinden bahseder:
"Genç erkekte giyim
-Tam temizlik...

-Tam sıhhîlik...
-Tam hicap ifadesi...
-Alâyişsizlik...
-Züppeliğe aykırılık...
-Başıboşluk ifadesine aykırılık...
-Çapkınlık ifadesine aykırılık...
Yaşlı erkekte giyim
-Temizlik ifadesi...
-Rahatlık ifadesi...
-Ağırbaşlılık ifadesi...
-(Klasik)lik ifadesi...
-Şahsiyet ve an’ane ifadesi...” (1)
 

10un 100ünden

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eyl 2009
Mesajlar
51
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Güzel bir konuya değinmişsiniz:T

Bugün artık bay ve bayanların giyinimine bakıyorum da hiçte iç açıcı değil.
Toplum moda die en abuk subuk kıyafetleri giyer oldu.Erkekler küpe,piercing,toka..vs
gömleğinin düğmeleri adam gibi iliklenmiyor.Kızlar desen tesettürden habersiz,çoğu yarı açık kıyafetle dolaşır oldular.Kınamıyorum,üzülüyorum!!!

Allah hepimize hidayet versin...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Tikky Tesettür Converse Hicab


[URL="http://i199.photobucket.com/albums/aa56/mustafasaka/furkan25_tikky.jpg"] [/URL]Mustafa Saka
mim.saka@googlemail.com
Kapitalist müslümanların düzenlediği İslâmî moda ve tesettür defilesinde verdiği fotoğrafla ortama akan, “yaanee” bütün dünyaya “oha felan olduran” converse tesettürlü, tikky hicablı kızım; “orda bekliosuaan, dönjüaam ben sana”!
Yukarıda paragrafda görüldüğü üzere, “kapitalist” ve “müslüman” gibi, “İslâmî” ve “moda” gibi, “tesettür” ve “defile” gibi, “tikky” ve “tesettür” gibi; “converse” ve “hicab” gibi, bir araya gelmeleri asla mümkün olmayan kelime ve kavramları terkib edebilenlerin bu becerilerini(!) takdir etmek amacıyla kullanılan bir kavram: “Oksimoron”.
Oxinos (Yun.): Ekşi.
Oxys (Yun.): Sivri.
Occident (Lat.): Batı.
Occidere (Lat.): Düşmek; Batmak; Telef olmak.
Moron (Yun.): Bebeksi; Bebe kadar aklı olan yetişkin.
Oksimoron: Öküzün konuşanı; mandanın söğüt dalına yuva yapanı; şizofreni bir nevî...
Bu oksimoron terkiblerin en önemlilerinden bazıları şunlar:
- Kurtuluş Savaşı!
- Mücahid Mustafa Kemal!
- AtaTürk!
- Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti!
- Laik Türkiye Cumhuriyeti!
- Müslüman Türkiye Cumhuriyeti!
- Demokratik Türkiye Cumhuriyeti!
- Türkiye Cumhuriyeti Hukuk Devleti!
- Türkiye Büyük Millet Meclisi!
- Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı!
- Ulusal Mücahid Perinçek!
- Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı!
- Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı!
- Türkiye Cumhuriyeti Millî İstihbarat Teşkilatı!
- Cumhuriyet Halk Partisi!
- Adalet ve Kalkınma Partisi!
- Terörist İslâm!
- Ilımlı İslâm!
Fazla örneğe ne hâcet, bir “Oksimoron Cumhuriyeti” Türkiye!
Tarihte eşi görülmemiş denli kitlesel bir “Telegram”ın başarısıdır bu!
Telegram: Kimliksizleştirme, kişiliksizleştirme, angutlaştırma, mankurtlaştırma...
80 küsur yıldır Anadolu kıtası çapında uygulanan bu “Telegram”ın adı “Kemalizm”dir!
Salih Mirzabeyoğlu’nun ifâdesiyle: “İdrakleri iğdiş etme”...
Sana gelince tikky tesettürlü, converse hicablı kızım...
İnsansın; göstermek - görünmek istiyorsun tabiî!
Bir ALLAH dostu, yolda yürürken, önünden geçtiği evin annesinin kızına bağırmasını duyuyor: “Kızım, güzelliğini gösterme kimseye!” Oracıkta cezbeye tutuluyor ALLAH dostu; “güzellik görünmek ister” diyerek dönmeye başlıyor.
Evet, görünmek ister güzellik!
İnsan ki eşref-i mahlûkattır, ahsen-i takvîm üzere yaratılmıştır; nasıl görünmek istemez!
Şahsiyet demektir, görünmek!
Ama nasıl şahsiyet; kimde ve nasıl bulacağız şahsiyeti, kime ve nasıl görüneceğiz?!
Kulluğumuz ile, ibadetimiz ile, salih amellerimiz ile, güzel ahlâkımız ile, edebimiz ile, bilgimizle, görgümüzle, yüreğimizle, iş ve eserlerimizle ve şahsiyetimizi şahsiyet aynasında bulacağımız büyüğümüz ile, şahsiyetini bir manto gibi bürüneceğimiz kocamız ile, şahsiyetimizi bir manto gibi bürüyeceğimiz kadınımız ile, şahsiyet sahibi kılacağımız küçüklerimiz ve çocuklarımız ile görünmek zor tabiî.
Bedenî bir zorluktan ziyade, nefsimize zor geliyor bu türlü şahsiyet olmak; irademizi teslim etmek sûretiyle irade sahibi olmak!
Yeni müslüman olmuş bir tanıdığımızın şu sözünden süzebiliriz bunun nasıl bir zorluk olduğunu: “İlk zamanlarda, alnımı yere koymak zor geldi en çok; egoma secde ettirmek!”
Başımızı yerin en dibine indirmemiz gereken yer, “secde”!
İlahlık taslamayı bırakıp, kul olduğumuzun şuuruna en yakın olduğumuz an, “secde”!
Bu gerekliliğin ve bu yakınlığın farkında olmadan yatıp kalktığımız secde...
Bu tikky tesettürlü, converse hicablı kızımız da kılıyormuş namaz; günde kırk defa yere idiriyormuş başını: «Adım Gül. Babam fotoğraflarımı görmedi, onun onayını almadan soyadımızı vermem doğru olmaz. 25 yaşındayım. Ben hep böyleydim. 15 yaşımdan beri örtülüyüm. 5 vakit namazımı da kılarım, cilt bakımımı, makyajımı da yaparım. Liseyi bitirdikten sonra cilt bakım ve makyaj kursları aldım. Tesettürlüyüm diye dört duvar arasına sıkışacak değilim. Modayı takip ederim. Marka giyerim. Defilede gazeteciler mankenlerden çok benim fotoğrafımı çekti.» (Gazeteler)
Bir “oksimoron” da bu işte; iradenin hevâya secdesi bu; tikky tesettür bu; converse hicab bu!
«Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Ali Akay ile sohbet ediyorduk. Laf arasında şöyle dedi: "Ben yabancı arkadaşlarıma sordum. 'Tiki' kelimesi onlarda yokmuş. Sanırım 'maganda' gibi bu da bizim uydurmamız." Biliyorsunuz marka tutkunu, baba parası harcayan, laklakçı, sürekli cep telefonuyla oynayan, Bağdat Caddesi'nde, Akmerkez'de dolanan zamane gençlerine tiki deniyor. Kelimeyi 'Tikky' diye yazanlar ve bunun İngilizce'den alındığını iddia edenler var. Hatta bunların erkeğine 'tikky boy', kızına 'tikky girl' dendiğini filan söylüyorlar. Ben de biraz araştırdım. Bir kere İngilizce'de 'tikky' (ya da 'tiky') diye bir kelime bulunmuyor. Ama işin gırgır yanı 'tiki' kelimesi var! Anlamı ise çok farklı: Polinezya mitolojisinde ilk insana (bizdeki 'Adem' gibi) ve onun ahşaptan ya da taştan heykeline 'tiki' deniyormuş. Özetle Rotring marka kalemlerin 'Tikky' modelini ya da takma adlar, kedi-köpek adları filan dışında Batı'da böyle bir kelimeye rastlamadım. Sanırım tikky (veya tiki), dünya kültür tarihine bizim bir katkımız.» (Emre Aköz)
Kısaca, marka hastası demek Tikky; pahalı giyinen ucuz insan demek, şahsiyetini parayla satın alan demek, göstermek için giyinen demek, marka giyerek kendini gösteren demek, utanmaz demek!
Converse ise bir ayakkabı markası; fotoğraftaki kızımızın ayağındaki, converseın sarısı; 400 YTL, orijinalinin fiyat ortalaması! Asgarî ücret ne kadar Türkiye’de?
Tikky Tesettür: Görsel hicab; gösteren tesettür; çıplaklık düpedüz!
Converse Hicab: Evrik hicab; zıt hicab; hayâsızlık düpedüz!


(Furkan Dergisi 25. Sayı, Mayıs 2008)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
111020092156401763608_3.jpg
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt