KEŞKE…
Yıllarca bir yastığa baş koymuşlardı. Acı tatlı günleri olmuştu elbet, ama öyle kayda değer, ne kavgaları olmuştu, ne de huzursuzlukları. Ne çok malları oldu rahat yüzü gördüler, ne de muhannete muhtaç olup, birisine avuç açtılar. Diyeceğim o ki, sıradan bir hayat yaşadılar. Herkesin olduğu gibi, onlarında hayatında keşke ler, her zaman olmuştur. Şimdi bu keşke lerin en anlamlısını hissediyordu, yaşlanmış yüreğinde.
Yıllarca hayat arkadaşlığı yapan eşini, biraz önce defnetmişlerdi. Gençliğin verdiği heyecan olsa gerek, o zamanlar hiç bu kadar duygusal değildi. Şimdi rahmetli eşi onu görse,
___Hayrola bey, sen ağlamasını bilir miydin, hemde benim için?
Kadıncağız görmemişti eşinin ağladığını, hele kendisi için ağlayacağı, aklından bile geçmezdi. O kadar taş kalpli değildi, ama her nedense, yapısı gereği olsa gerek, eşine onu sevdiğini falan söylemek, biraz tuhafına giderdi ve bu türlü muhabbetlerden sıkılırdı. Ne var ki şimdi hayatta olsaydı da, söyleyemediği her şeyi söyleyebilseydi.
Balık sudan çıkmadan suyun kıymetini bilemezmiş, insan elindekinin kıymetini kaybetmeden bilemiyor. Sonra arkasından geliyor, keşke… Hiçbir zaman bitmiyor keşkeler. Keşke yapsaydım, keşke söyleseydim, keşke etmeseydim, söylemeseydim, keşke, keşke, keşke…
İnsan elden ayaktan düşmeden, kıymetini bilmiyor elindeki nimetlerin. Ama şu da var ki, kendisinden gafil olduğunun yanında, gördüğü kaybının zerre kadar küçük olduğunu asla fark etmez. Diğer tarafta ki kazanımları onu teselli etmez, sadece kaybettiğinin yasını tutar.
Her zaman eşine sevdiğini söylemek isterdi, ama etraftan utandığı için bir türlü söyleyemiyordu. Bu gün, onsuz ilk günü geçiriyordu. Dahası geceler nasıl geçecek düşünmek bile istemiyordu. Aynı yastığa baş koymuşlardı yıllarca, nerdeyse hiç onsuz kalmamıştı, bu şekilde sonraya kalmayı hesap etmemişti.
Bütün misafirleri gitmişlerdi ve çocuklarıyla beraber kalmıştı. Kanadı kırılmış kuş gibi hissetti kendisini. Kendi öz çocuklarının şefkatine muhtaç kalacağını, bu denli bilememişti. Her zaman ki gibi yatak odasına geçti. Yatağına uzandı perişan bir halde, yastığına gömdü başını ve infilak eden bir yanardağ gibi, boşalttı içindeki ateşi. Göz pınarları hiç bu şekilde kaynamamıştı, içinden kopup gelen ahlar, binlerce keşkelerle doluydu. Ne vardı keşke onun yerine…
Daha nice ahlar çekti sabaha kadar. İlk defa onsuz sabahladı yatağında. Bu sabah yastığında tek başınaydı. Yine ciğerlerinin en derin yerinden bir ah kopup geldi, yine gözlerinden boşaldı yaşlar, kendisi bile şaşıyordu bu haline, nedense gözlerinden yaşlar eksik olmuyordu. Oysa daha dün sabah o hayattaydı ve onun için bu kadar ağlayacağı aklının ucundan bile geçmiyordu, ya şimdi?
Yaraları taze olduğu için, henüz çocukları evlerine gitmemişlerdi. Onların gölgesinde kalmayı, hiç düşünmemişti. Şimdi hem oğlunun eline bacaktı, hemde kızının. Hanımı, çocuklarını son derece saygılı yetiştirmişti, ama kendi evlatlarının yanında bile yalnız kalmayı yadırgayan bir yapısı vardı.
Ne var ki zaman her derde ilaçtı. Her yara küllenmeye mahkumdu, kendi yarası da küllenecekti, ama içinden kopup gelen ahlar, bir türlü yakasını bırakmıyordu. Her eve girişinde kapıda kendisini bekleyen birisi yok tu artık. Her geçen gün yapamadıklarının ızdırabını yüreğinde çörekleniyordu.
Aradan bir ay yeni geçmişti ki, o gece hanımını rüyasında görmüştü. Sanki hiç ölmemişti de, kızının yanına gitmiş ve kendisini aramamış gibi gelmişti. Hala aynı şekilde kendisine sitemliydi.
___Biliyormusun bey, ben senin beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Benim için bu kadar göz yaşı dökeceğin inan hiç aklıma gelmezdi.
Öyle dolmuştu ki, sanki öldükten sonra da evden hiç gitmemişti. Kendisi için ne kadar göz yaşı döktüğünü bile biliyordu. Ama yüreğini en fazla yaralayan ise, son sözleri olmuştu.
___Bey madem ki beni bu kadar çok seviyordun, neden ben yanında iken hiç söylemedin? Beni sevdiğini söylemek için benim illa ki ölmem mi gerekiyordu?
Yıkılmıştı adam. Neden diye sorguladı kendini. Sahi neden söylememişti ki yüzüne, neden esirgemişti bu dünyanın en güzel sözünü sevdiğinden, bir de bunun için geldi içinden ah…
Bu gün çocuklarıyla bir araya geleceklerdi. Bu gün en sevdiğinden kıskandığı bu sözleri, ilk defa bütün cesaretini toplayıp birilerine sevdiğini söyleyecekti. Rahmetli hanımı, ölmüş olmasına rağmen, hala hayatına güzellikler katmaya devam ediyordu.
Çocukları gelmiş ve yemek için sofraya oturmuşlardı. Halindeki değişiklik hemen fark ediliyordu. Bunu ilk fark eden kızı,
___Baba bu gün sende hal var, sanki ayakların yere basmıyor…
Gerçekten oldukça heyecanlıydı. Torunlarını ve evlatlarını önce biraz süzdü, sonra beklide çocukluğundan beri hiç yapmadığı bir iş için ayağa kalktı, oğlunun yanına vardı ve ayağa kaldırdı.
___Gel oğlum seni bir öpeyim. Sakın bir şey sorma, hiç itiraz da etme…
Sarıldı oğluna ve öpmeye başladı, bir müddet bu doyumsuz anın tadını çıkardı. Ardından kızına da sarılıp öptü. Sonra ta içinden gelerek
___Evlatlarım, sizi seviyorum, sizi seviyorum… Sizden de tek istediğim, benim gibi hayatınızın en değerlisini kaybettikten sora, ardından sevdiğinizi söyleyemediğine yanmayın. Çünkü keşke demenin bir faydası olmuyor.
YAKUP ÇAK
Yıllarca bir yastığa baş koymuşlardı. Acı tatlı günleri olmuştu elbet, ama öyle kayda değer, ne kavgaları olmuştu, ne de huzursuzlukları. Ne çok malları oldu rahat yüzü gördüler, ne de muhannete muhtaç olup, birisine avuç açtılar. Diyeceğim o ki, sıradan bir hayat yaşadılar. Herkesin olduğu gibi, onlarında hayatında keşke ler, her zaman olmuştur. Şimdi bu keşke lerin en anlamlısını hissediyordu, yaşlanmış yüreğinde.
Yıllarca hayat arkadaşlığı yapan eşini, biraz önce defnetmişlerdi. Gençliğin verdiği heyecan olsa gerek, o zamanlar hiç bu kadar duygusal değildi. Şimdi rahmetli eşi onu görse,
___Hayrola bey, sen ağlamasını bilir miydin, hemde benim için?
Kadıncağız görmemişti eşinin ağladığını, hele kendisi için ağlayacağı, aklından bile geçmezdi. O kadar taş kalpli değildi, ama her nedense, yapısı gereği olsa gerek, eşine onu sevdiğini falan söylemek, biraz tuhafına giderdi ve bu türlü muhabbetlerden sıkılırdı. Ne var ki şimdi hayatta olsaydı da, söyleyemediği her şeyi söyleyebilseydi.
Balık sudan çıkmadan suyun kıymetini bilemezmiş, insan elindekinin kıymetini kaybetmeden bilemiyor. Sonra arkasından geliyor, keşke… Hiçbir zaman bitmiyor keşkeler. Keşke yapsaydım, keşke söyleseydim, keşke etmeseydim, söylemeseydim, keşke, keşke, keşke…
İnsan elden ayaktan düşmeden, kıymetini bilmiyor elindeki nimetlerin. Ama şu da var ki, kendisinden gafil olduğunun yanında, gördüğü kaybının zerre kadar küçük olduğunu asla fark etmez. Diğer tarafta ki kazanımları onu teselli etmez, sadece kaybettiğinin yasını tutar.
Her zaman eşine sevdiğini söylemek isterdi, ama etraftan utandığı için bir türlü söyleyemiyordu. Bu gün, onsuz ilk günü geçiriyordu. Dahası geceler nasıl geçecek düşünmek bile istemiyordu. Aynı yastığa baş koymuşlardı yıllarca, nerdeyse hiç onsuz kalmamıştı, bu şekilde sonraya kalmayı hesap etmemişti.
Bütün misafirleri gitmişlerdi ve çocuklarıyla beraber kalmıştı. Kanadı kırılmış kuş gibi hissetti kendisini. Kendi öz çocuklarının şefkatine muhtaç kalacağını, bu denli bilememişti. Her zaman ki gibi yatak odasına geçti. Yatağına uzandı perişan bir halde, yastığına gömdü başını ve infilak eden bir yanardağ gibi, boşalttı içindeki ateşi. Göz pınarları hiç bu şekilde kaynamamıştı, içinden kopup gelen ahlar, binlerce keşkelerle doluydu. Ne vardı keşke onun yerine…
Daha nice ahlar çekti sabaha kadar. İlk defa onsuz sabahladı yatağında. Bu sabah yastığında tek başınaydı. Yine ciğerlerinin en derin yerinden bir ah kopup geldi, yine gözlerinden boşaldı yaşlar, kendisi bile şaşıyordu bu haline, nedense gözlerinden yaşlar eksik olmuyordu. Oysa daha dün sabah o hayattaydı ve onun için bu kadar ağlayacağı aklının ucundan bile geçmiyordu, ya şimdi?
Yaraları taze olduğu için, henüz çocukları evlerine gitmemişlerdi. Onların gölgesinde kalmayı, hiç düşünmemişti. Şimdi hem oğlunun eline bacaktı, hemde kızının. Hanımı, çocuklarını son derece saygılı yetiştirmişti, ama kendi evlatlarının yanında bile yalnız kalmayı yadırgayan bir yapısı vardı.
Ne var ki zaman her derde ilaçtı. Her yara küllenmeye mahkumdu, kendi yarası da küllenecekti, ama içinden kopup gelen ahlar, bir türlü yakasını bırakmıyordu. Her eve girişinde kapıda kendisini bekleyen birisi yok tu artık. Her geçen gün yapamadıklarının ızdırabını yüreğinde çörekleniyordu.
Aradan bir ay yeni geçmişti ki, o gece hanımını rüyasında görmüştü. Sanki hiç ölmemişti de, kızının yanına gitmiş ve kendisini aramamış gibi gelmişti. Hala aynı şekilde kendisine sitemliydi.
___Biliyormusun bey, ben senin beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Benim için bu kadar göz yaşı dökeceğin inan hiç aklıma gelmezdi.
Öyle dolmuştu ki, sanki öldükten sonra da evden hiç gitmemişti. Kendisi için ne kadar göz yaşı döktüğünü bile biliyordu. Ama yüreğini en fazla yaralayan ise, son sözleri olmuştu.
___Bey madem ki beni bu kadar çok seviyordun, neden ben yanında iken hiç söylemedin? Beni sevdiğini söylemek için benim illa ki ölmem mi gerekiyordu?
Yıkılmıştı adam. Neden diye sorguladı kendini. Sahi neden söylememişti ki yüzüne, neden esirgemişti bu dünyanın en güzel sözünü sevdiğinden, bir de bunun için geldi içinden ah…
Bu gün çocuklarıyla bir araya geleceklerdi. Bu gün en sevdiğinden kıskandığı bu sözleri, ilk defa bütün cesaretini toplayıp birilerine sevdiğini söyleyecekti. Rahmetli hanımı, ölmüş olmasına rağmen, hala hayatına güzellikler katmaya devam ediyordu.
Çocukları gelmiş ve yemek için sofraya oturmuşlardı. Halindeki değişiklik hemen fark ediliyordu. Bunu ilk fark eden kızı,
___Baba bu gün sende hal var, sanki ayakların yere basmıyor…
Gerçekten oldukça heyecanlıydı. Torunlarını ve evlatlarını önce biraz süzdü, sonra beklide çocukluğundan beri hiç yapmadığı bir iş için ayağa kalktı, oğlunun yanına vardı ve ayağa kaldırdı.
___Gel oğlum seni bir öpeyim. Sakın bir şey sorma, hiç itiraz da etme…
Sarıldı oğluna ve öpmeye başladı, bir müddet bu doyumsuz anın tadını çıkardı. Ardından kızına da sarılıp öptü. Sonra ta içinden gelerek
___Evlatlarım, sizi seviyorum, sizi seviyorum… Sizden de tek istediğim, benim gibi hayatınızın en değerlisini kaybettikten sora, ardından sevdiğinizi söyleyemediğine yanmayın. Çünkü keşke demenin bir faydası olmuyor.
YAKUP ÇAK