Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

KERBELÂ VAK'ASI (1 Kullanıcı)

HAKERi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Mar 2007
Mesajlar
59
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Konum
Dünya
Web Sitesi
www.imamhatipkardesligi.com
KERBELÂ VAK'ASI

Kerbelâ vak'asını tarihler başka başka yazmaktadırlar. Hele bazı kitaplar acıklı hikâyeler uydurarak, okuyanları şaşırtıyorlar. İnançlarını, düşüncelerini karıştırıyorlar. Yalan, uydurma yazıları ile okuyucularını kendilerinin bozuk îtikatına sürüklemeye çalışıyorlar. Bunun için, Kerbelâ vak'ası hakkında her zaman herkesin düşüncesi başka başka olmuş, herkes kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanmıştır. Hindistânın büyük tarih âlimi Muhammed Abdüşşekûr Mirzâpûrî, bu konuyu senelerce incelemiş, işin doğrusunu meydana çıkararak (Şehâdet-i Hüseyn) isminde müstakil bir kitap yazmıştır. Pâkistânda, Karaşide medrese-i islâmiyye talebesinden Gulâm Haydar Fârûkî, bu kitabı urdu dilinden fârisî diline tercüme ederek, (Refâkat-i Hüseyn) adını vermiş, kitap 1395 (m. 1975) senesinde Karaşide basılmıştır. Kitabın önsözünde diyor ki:

İslâm dîninde ilk olarak ortaya çıkarılan ve bu dîne zararı çok büyük olan ve bugüne kadar milyonlarca müslümanın dinden çıkmasına, sapıtmasına sebep olan fitne, hurâfeler, hayâller, uydurmalar ve husûsî maksadlar için kurulmuş, müslümanlığa hiç uymayan şeylerdir. Bu fitneyi Ya'kûb-i Küleynînin oğlu meydana çıkarmıştır. Bu çocuk, Abdüllah bin Sebe'in sapık, bozuk sözlerine aldananlardan biridir. İslâm dînini içerden yıkmak, müslümanları aldatmak için, çok şeyler uydurmuş, yalanları ile bir kitap meydana getirmiştir. Bu kitaba (Kâfî) ismini vermiştir. Sonra ortaya çıkan TÛSÎ, MECLİSÎ ve başka azılı sapıklar, Kâfî kitabındaki ilkeleri yaymaya çalışarak, müslümanlar arasındaki ayrılık ve bozgunculuk ateşini körüklemişlerdir. Bunlar, (Takıyye) dedikleri iki yüzlülüğü dinlerinin esası yapmışlardır. Bütün yıkıcılıklarını, düşmanlıklarını Takıyye perdesi altında yürütmüşlerdir. Takıyyelerinin en meşhûru (Ehl-i beyt)e muhabbet ettikleri sözüdür. Bu sözleri ile milyonlarca müslümanı, doğru yoldan çıkarmışlar, felakete sürüklemişlerdir. Müslümanları bunların tuzağına düşmekten korumak için, herşeyden önce, (Muhabbet-i Ehl-i beyt) takıyyesinin iç yüzünü ortaya koymak lâzımdır.

Muhammed aleyhisselâmın yoluna sarılan ve Eshâb-ı kirâmın izinde giden hakîkî müslümanlara (Ehl-i sünnet) denir. Ehl-i sünnet âlimleri (Muhabbet-i Ehl-i beyt) sözünün mânasına, yalnız iyi demekle kalmamışlar, Ehl-i beyti sevmenin îmanın bir parçası olduğunu bildirmişlerdir. Sapıklar, inançlarının temelinin, Ehl-i beyti sevmek olduğunu her zaman, sık sık söylemekte iseler de, her işleri, her hareketleri, kendilerinin, Ehl-i beyte düşman olduklarını göstermektedir. Bu sözümüzü iyi anlamak için, Hz. Hüseyni sünnîler mi şehit etti, yoksa sapıklar mı? Bunu iyi incelemek lâzımdır. Onların kitaplarını okuyan aklı başında bir kimsenin, şehit edenlerin sünnî olduklarına inanması mümkün değildir. Câhilleri aldatmak için, Hz. Muaviyenin ve Yezîdin ismlerini ileri sürüyorlar. Hâlbuki, bu vak'ayı anlatan kitapların hiçbirinde bu iki halîfenin Hz. Hüseynin mübârek kanı ile bulandığı açıkça yazılı değildir. Hz. Muaviyenin Hz. Hüseynin şehit edilmesine karıştığı hiç yazılı olmadığı gibi, böyle bir emir verdiği de yazılı değildir. Hz. Hüseynin şehâdetinin Hz. Muaviyenin zamanında olmadığını sözbirliği ile bildirmektedirler. Yukarıda ismi geçen molla Bâkır Meclisî Hz. Muaviyenin vefât ederken, oğlu Yezîde yaptığı vasıyeti şöyle yazmaktadır:

(İmâm-ı Hüseynin Resûlullaha olan yakınlığını biliyorsun. Kendisi, O hazretin mübârek bedeninden bir parçadır. O hazretin etinden ve kanından hâsıl olmuştur. Ben anlıyorum ki, Irak ehâlîsi onu kendi yanlarına çağırırlar. Fakat, yardım etmeyip, yalnız bırakırlar. Eğer, senin eline düşerse, Onun kıymetini bil! Resûlullahın Ona olan yakınlığını ve muhabbetini hâtırla! Onun yaptıklarına karşılıkta bulunma! Onunla aramızda kurmuş olduğum sağlam bağları sen koparma! Onu incitmekten, Onu üzmekten çok sakın!) Hz. Muaviyenin Yezîde olan bu vasıyeti (Cilâül'uyûn) kitabının 321. sayfasında yazılıdır. Bu kitabı, şî'î liderlerinden Muhammed Bâkır bin Murtadâ Feyzî Horasânî yazmıştır. Molla Muhsin adı ile meşhûr olup, 1091 [m. 1679] senesinde ölmüştür. Şî'î ahundlarından Muhammed Takî Hânın yazmış olduğu fârisî (Nâsih-ut-tevârîh) kitabında diyor ki, Muaviye, oğlu Yezîde şu vasıyeti de yapmıştır: (Oğlum, nefsine, hevesine uyma! Kendini Hüseynin hakkından çok koru! Yarın Hakkın huzuruna çıkacağın zaman, Hüseyn bin Alînin kanının boynunda bulunmamasına çok dikkat et! Yoksa, o gün rahata, huzura kavuşamazsın. Sonsuz azâblara yakalanırsın!) Bundan sonra kitabının 6. cildinin 111. sayfasında, Abdüllah ibni Abbâsın bildirdiği hadis-i şerifi şöyle yazmıştır. (Yâ Rabbî, Hüseynin hurmetini ve şerefini gözetmekte gevşek davranana bereket verme!). Hz. Muaviye Hz. Hüseyne karşı bütün sözlerinde, hep edebli ve hürmetli davrandığı gibi, yazılarında da, Ona karşı hiç saygısızlıkta bulunmamıştır. Hâlbuki, imam-ı Hüseyn, Ona karşı yazdığı mektûblarında, sert kelimeler kullanırdı. Hattâ, Yezîd ve Abdüllah böyle kelimeleri görünce, Hz. Muaviyeye, (Sen de böyle sert cevap ver!) dediklerinde, onlara karşı, Hz. Muaviye gülerek: (İkiniz de yanlış konuşuyorsunuz. Ben, Hüseyn bin Aliyi nasıl ayblayabilirim? Benim gibi birinin, bir kimseyi ayblaması ve herkesin buna inanmaması, akıllı bir kimsenin yapacağı iş değildir. Hüseyni nasıl ayblayabilirim? Allaha yemin ederim ki, Onun ayblanacak bir yeri yoktur. Ona mektûb yazarım. Fakat; Onu korkutucu, üzücü şeyler yazmam) dedi. Şî'î yazar, (Nâsih-ut-tevârîh) kitabının 6. cildi 78. sayfasında, (Hulâsa, Hüseyni incitecek birşey yazmamıştır) demektedir.

Hz. Muaviye, Hz. Hüseyne karşı hep edebli ve saygılı davrandığı gibi, Ona hizmet de ederdi. (Nâsih-ut-tevârîh) kitabında, açık olarak diyor ki: (Hz. Hüseyne her sene binlerce dirhem gümüş göndermeyi âdet edinmişti. Bundan başka, kıymetli eşya ve hediyeler de gönderirdi). Bu kadar edebine ve hizmetine karşı, Hz. Hüseynden hakâret, sıkıntı gördüğü zaman, bunlara önem vermezdi.

Muaviyeye, Yemenden haraç malı göndermişlerdi. Bu kâfile, Şâma giderken, Medîneye uğradı. Hz. Hüseyn, bunların hepsini alarak, Ehl-i beyte ve sevdiklerine taksîm etti ve Hz. Muaviyeye şöyle yazdı: (Üzerlerinde mal ve amber yüklü develeri Yemenden Şâma götürüyorlardı. Size götürdüklerini (Beyt-ül-mâl) hazînesine koyacaklarını anladım. Bana lâzım olduğu için, hepsini ellerinden aldım. Vesselâm!) Hz. Muaviye, Hz. Hüseyne şöyle cevap yazdı: (O deve kâfilesine dokunmasaydın, bana getirdikleri zaman, senin nasibini, senden esirgemezdim. Fakat, ey kardeşim, senin müdârâ edecek, tabasbus yapacak bir kimse olmadığını biliyorum. Benim zamanımda, sana kimseden bir zarar gelmez. Çünkü senin kıymetini, yüksek dereceni biliyorum. Her yaptığını hoş karşılarım). Bu mektûblar (Nâsih-ut-tevârîh) kitabının 57. sayfasında yazılıdır.

Emîr Muaviye, Şâma gelip kendisine söğenleri de hoş karşılardı. Onlara mal, para ihsân ederdi. Yukardaki şî'î kitabı, bunu da şöyle anlatıyor: (Hz. Alînin yanından Şâma gelenler Muaviyeye kötü söylerler ve söğerlerdi. Onu incitirlerdi. Bunlara da Beytülmâldan ihsânlarda bulunurdu. Zararsız, sıkıntısız dönüp giderlerdi. (Sayfa: 38). Bu yazılanlardan anlaşılıyor ki, Hz. Hüseyni şehit ettirdi diyerek, Hz. Muaviyeyi kötülemek, çok çirkin iftirâ ve pek büyük yalan olmaktadır.

Muaviye için Hz. Haseni zehirledi diyerek, kötülemeye kalkışmak da, mümkün değildir. Çünkü şî'îlerin (Cilâ-ül'uyûn) kitabının 323.cü sayfasında de yazdığı gibi, Hz. Hasen (Allaha yemin ederim ki, bana karşı, Muaviye, bunlardan daha iyidir. Bunlar şî'î olduklarını söyliyorlar. Hâlbuki, beni öldürmeye kalkıştılar ve mallarımı çaldılar) demiştir.

Şî'î kitapları, Yezîdin de, bu cinâyetlere karışmadığını ve sanıldığı gibi, kötü olmadığını çeşidli şekllerde yazmışlardır. Babasının Hz. Hüseyn hakkındaki vasıyetini hiç unutmadı. Hz. Hüseyni Kûfe şehrine çağırmak için bir şey yazmadı. Onu öldürmeye kalkışmadı. Şehit edilmesi için emir de vermedi. Şehit edilince, sevinmedi. Hattâ çok üzüldü, ağladı. Onun için mâtem yapılmasını emretti. Şehit edenlere karşı sert davrandı. Hz. Hüseynin Ehl-i beytine çok saygı gösterdi. İmâm-ı Hüseynin Ehl-i beytinin Şâmdan Medîneye gitmek arzularını kabûl edip, izzet ve ikrâm ile ve muhâfaza altında gönderdi. Bunlar, şî'î kitaplarında uzun yazılıdır.

Meşhûr şî'î ahundu Molla Bâkır Meclisî (Cilâ-ül'uyûn) kitabının 424. sayfasında diyor ki: (Yezîd, Ehl-i beyte karşı iyilikleri ile tanınan Velîd bin Ukbe bin Ebî Süfyânı, Medîneye vâlî yaptı. İmâm-ı Hüseynin ve evlatlarının düşmanı olan Mervân bin Hakemi vazîfeden aldı). 432. sayfasında diyor ki, (Yezîd, imam-ı Hüseynin düşmanı olsaydı, Onun düşmanını vâlîlikten ayırıp, yerine Onun dostunu getirmezdi.) 424. sayfasında diyor ki, (Velîd, bir gece, imam-ı Hüseyni çağırdı ve Yezîdin gönderdiği mektûbu kendisine gösterdi. Mektûbda Hz. Muaviyenin vefât ettiği ve Yezîde bî'at olunduğu yazılıydı. İmâm-ı Hüseyn, bunu anlayınca, İnnâ-lillah âyetini okudu). Bu yazı da, Hz. Hüseynin Hz. Muaviyeye düşman olmadığını ve onu hakîkî müslüman bildiğini göstermektedir. Böyle bilmeseydi, Onun vefâtını işitince, İnnâ-lillah âyetini okumazdı.

Zecir bin Kays imam-ı Hüseynin şehit edildiğini Yezîde bildirince, başını eğip, ses çıkarmadı. Sonra kaldırıp, (Hüseyni öldürmeyip, ona itaat etmenizi istiyordum. Eğer orada olsaydım, Hüseyni affederdim) dediği (Nâsih-ut-tevârîh)in 269.cu sayfasında yazılıdır. Îrânda basılmış olan, şî'îlerin (Nehc-ül-ahzân) kitabının 321.ci sayfasında diyor ki: (Biri gelerek, Yezîde, gözün aydın! Hüseynin başı geldi dedikte, ona karşı gadaba geldi ve senin gözün hiç aydın olmasın dedi). (Nâsih-ut-tevârîh) kitabının 229.cu sayfasında diyor ki: (Şimir-zil-cevşen, imam-ı Hüseynin mübârek başını Yezîdin önüne koyup, övünerek, devemin heybelerini altın ve gümüşle doldur ki, anası ve babası cihetinden insanların hepsinin en iyisi olan bir kimseyi öldürdüm deyince, benden hiçbir ihsân bekleme dedi. Şimir korku içinde ve şaşkın olarak geri döndü. Dünyadan ve âhiretten nasip alamadı.) (Onu öldüreni ALLAH kahr etsin!) dediği de, 272.ci sayfasında yazılıdır.

Şî'î kitapları açıkça bildiriyor ki, Hz. Muaviye ve Yezîd, Hz. Hüseynin mübârek kanına bulaşmadıkları gibi, İbn-i Ziyâd ve İbn-i Sa'd ve hattâ Şimir de şehit edenler arasında değildir. (Refâkat-i Hüseyn) de yazılı, şî'î kitaplarında diyor ki:

1) İmâm-ı Hüseyn ile harp edenler, Şâmlılar ve Hicâzlılar değildi. Hepsi Kûfe ehâlîsi idi. (Hulâsat-ül-mesâib, s. 201).

2) İmâm-ı Hüseyni Iraklılar şehit etti. Aralarında Şâmlılar yoktu. Ehl-i beyte zulmedenler, Kûfelilerdi. (Mes'ûdî).

3) İmâm-ı Hüseyni şehit edenler arasında Şâmlıların bulunmadığı iyi anlaşılmıştır. (s. 21)

4) Ebî Mahnef, ibn-i Ziyâd askerinin seksen bin suvârî olduğunu bildirdi. Bunların hepsi Kûfeli idi dedi. (Nâsih-ut-tevârîh, c. 6., s. 173).

5) O zaman Kûfeden başka yerlerde bulunan şî'îlerden hiçbiri imama yardıma gelmedi. Hâlbuki imam-ı Hüseyn, Kûfelilerin mektûblarına cevap yazarken, Basralılara da mektûb gönderip, kendisine yardım etmelerini istemişti. Basra şî'îleri de, yardım edeceklerini yazmışlardı. (Cilâ-ül'uyûn).

İmâm-ı Hüseyni Kerbelâda şehit edenler, daha önce, imam-ı Aliye ve imam-ı Hasene de hıyânet ve zulmetmişlerdi. Oniki bin kişi, birleşerek, imam-ı Hüseyne mektûb yazdılar. Kendisini Kûfeye dâvet ettiler. Yardım edeceklerine söz verdiler. Fakat, imam-ı Hüseynin gönderdiği, amcası oğlu Müslim bin Ukayli şehit ettiler. Sonra, imam-ı Hüseyn gelince, Yezîdin askeri şekline girerek, onu da Kerbelâda şehit ettiler. Müseyyib bin Nuhbe ismindeki şî'înin Ömer bin Sa'd ibni Ebî Vakkâs ile birlikte Kerbelâya gittiğini (Mecâlis-ül-müminin) şî'î kitabı yazmaktadır.

6) Şîs bin Rebi'î, Ömer bin Sa'dın emri ile, dört bin şî'îye kumanda ederek imama karşı saldırdı. (Cilâ-ül'uyûn).

7) İmâmın mübârek başını kesmek için, atından ilk inen habîs, Şîs bin Rebî'î idi. (Hulâsat-ül-mesâib, s. 37).

8) İmâm-ı Hüseyn, kendisine saldıranlar arasında Mücâr bin Haceri ve Yezîd bin Hârisi görünce, (bana yazdığınız dâvet mektûblarını unuttunuz mu?) dedi. (s. 138).

9) İmâmın askerinin sol kol kumandanı olan Habîb bin Müzâhir, imam şehit olunca güldü ve (Aşûre günü, sevinç ve bayram zamanıdır) dedi.

10) Şî'î âlimlerinin meşhûrlarından kâdı Nûrullah Şüsterî de, imam-ı Hüseyni şehit edenlerin şî'î olduklarını bildirdi.

Tenbîh: Ehl-i sünnet âlimleri, mezhepsizlerin dalâlette olduklarını ve islâmiyeti içerden yıkmaya çalıştıklarını bildirmek için, çok kitap yazdılar. Bu kıymetli kitaplardan otuzikisinin ismi ve yazarlarının ismleri ikiyüzaltmışüçüncü sayfadaki 80. mektûbun sonunda bildirilmiştir.

Kerbelâ vak'asını tarihler başka başka yazmaktadırlar. Hele bazı kitaplar acıklı hikâyeler uydurarak, okuyanları şaşırtıyorlar. İnançlarını, düşüncelerini karıştırıyorlar. Yalan, uydurma yazıları ile okuyucularını kendilerinin bozuk îtikatına sürüklemeye çalışıyorlar. Bunun için, Kerbelâ vak'ası hakkında her zaman herkesin düşüncesi başka başka olmuş, herkes kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanmıştır. Hindistânın büyük tarih âlimi Muhammed Abdüşşekûr Mirzâpûrî, bu konuyu senelerce incelemiş, işin doğrusunu meydana çıkararak (Şehâdet-i Hüseyn) isminde müstakil bir kitap yazmıştır. Pâkistânda, Karaşide medrese-i islâmiyye talebesinden Gulâm Haydar Fârûkî, bu kitabı urdu dilinden fârisî diline tercüme ederek, (Refâkat-i Hüseyn) adını vermiş, kitap 1395 (m. 1975) senesinde Karaşide basılmıştır. Kitabın önsözünde diyor ki:

İslâm dîninde ilk olarak ortaya çıkarılan ve bu dîne zararı çok büyük olan ve bugüne kadar milyonlarca müslümanın dinden çıkmasına, sapıtmasına sebep olan fitne, hurâfeler, hayâller, uydurmalar ve husûsî maksadlar için kurulmuş, müslümanlığa hiç uymayan şeylerdir. Bu fitneyi Ya'kûb-i Küleynînin oğlu meydana çıkarmıştır. Bu çocuk, Abdüllah bin Sebe'in sapık, bozuk sözlerine aldananlardan biridir. İslâm dînini içerden yıkmak, müslümanları aldatmak için, çok şeyler uydurmuş, yalanları ile bir kitap meydana getirmiştir. Bu kitaba (Kâfî) ismini vermiştir. Sonra ortaya çıkan TÛSÎ, MECLİSÎ ve başka azılı sapıklar, Kâfî kitabındaki ilkeleri yaymaya çalışarak, müslümanlar arasındaki ayrılık ve bozgunculuk ateşini körüklemişlerdir. Bunlar, (Takıyye) dedikleri iki yüzlülüğü dinlerinin esası yapmışlardır. Bütün yıkıcılıklarını, düşmanlıklarını Takıyye perdesi altında yürütmüşlerdir. Takıyyelerinin en meşhûru (Ehl-i beyt)e muhabbet ettikleri sözüdür. Bu sözleri ile milyonlarca müslümanı, doğru yoldan çıkarmışlar, felakete sürüklemişlerdir. Müslümanları bunların tuzağına düşmekten korumak için, herşeyden önce, (Muhabbet-i Ehl-i beyt) takıyyesinin iç yüzünü ortaya koymak lâzımdır.

Muhammed aleyhisselâmın yoluna sarılan ve Eshâb-ı kirâmın izinde giden hakîkî müslümanlara (Ehl-i sünnet) denir. Ehl-i sünnet âlimleri (Muhabbet-i Ehl-i beyt) sözünün mânasına, yalnız iyi demekle kalmamışlar, Ehl-i beyti sevmenin îmanın bir parçası olduğunu bildirmişlerdir. Sapıklar, inançlarının temelinin, Ehl-i beyti sevmek olduğunu her zaman, sık sık söylemekte iseler de, her işleri, her hareketleri, kendilerinin, Ehl-i beyte düşman olduklarını göstermektedir. Bu sözümüzü iyi anlamak için, Hz. Hüseyni sünnîler mi şehit etti, yoksa sapıklar mı? Bunu iyi incelemek lâzımdır. Onların kitaplarını okuyan aklı başında bir kimsenin, şehit edenlerin sünnî olduklarına inanması mümkün değildir. Câhilleri aldatmak için, Hz. Muaviyenin ve Yezîdin ismlerini ileri sürüyorlar. Hâlbuki, bu vak'ayı anlatan kitapların hiçbirinde bu iki halîfenin Hz. Hüseynin mübârek kanı ile bulandığı açıkça yazılı değildir. Hz. Muaviyenin Hz. Hüseynin şehit edilmesine karıştığı hiç yazılı olmadığı gibi, böyle bir emir verdiği de yazılı değildir. Hz. Hüseynin şehâdetinin Hz. Muaviyenin zamanında olmadığını sözbirliği ile bildirmektedirler. Yukarıda ismi geçen molla Bâkır Meclisî Hz. Muaviyenin vefât ederken, oğlu Yezîde yaptığı vasıyeti şöyle yazmaktadır:

(İmâm-ı Hüseynin Resûlullaha olan yakınlığını biliyorsun. Kendisi, O hazretin mübârek bedeninden bir parçadır. O hazretin etinden ve kanından hâsıl olmuştur. Ben anlıyorum ki, Irak ehâlîsi onu kendi yanlarına çağırırlar. Fakat, yardım etmeyip, yalnız bırakırlar. Eğer, senin eline düşerse, Onun kıymetini bil! Resûlullahın Ona olan yakınlığını ve muhabbetini hâtırla! Onun yaptıklarına karşılıkta bulunma! Onunla aramızda kurmuş olduğum sağlam bağları sen koparma! Onu incitmekten, Onu üzmekten çok sakın!) Hz. Muaviyenin Yezîde olan bu vasıyeti (Cilâül'uyûn) kitabının 321. sayfasında yazılıdır. Bu kitabı, şî'î liderlerinden Muhammed Bâkır bin Murtadâ Feyzî Horasânî yazmıştır. Molla Muhsin adı ile meşhûr olup, 1091 [m. 1679] senesinde ölmüştür. Şî'î ahundlarından Muhammed Takî Hânın yazmış olduğu fârisî (Nâsih-ut-tevârîh) kitabında diyor ki, Muaviye, oğlu Yezîde şu vasıyeti de yapmıştır: (Oğlum, nefsine, hevesine uyma! Kendini Hüseynin hakkından çok koru! Yarın Hakkın huzuruna çıkacağın zaman, Hüseyn bin Alînin kanının boynunda bulunmamasına çok dikkat et! Yoksa, o gün rahata, huzura kavuşamazsın. Sonsuz azâblara yakalanırsın!) Bundan sonra kitabının 6. cildinin 111. sayfasında, Abdüllah ibni Abbâsın bildirdiği hadis-i şerifi şöyle yazmıştır. (Yâ Rabbî, Hüseynin hurmetini ve şerefini gözetmekte gevşek davranana bereket verme!). Hz. Muaviye Hz. Hüseyne karşı bütün sözlerinde, hep edebli ve hürmetli davrandığı gibi, yazılarında da, Ona karşı hiç saygısızlıkta bulunmamıştır. Hâlbuki, imam-ı Hüseyn, Ona karşı yazdığı mektûblarında, sert kelimeler kullanırdı. Hattâ, Yezîd ve Abdüllah böyle kelimeleri görünce, Hz. Muaviyeye, (Sen de böyle sert cevap ver!) dediklerinde, onlara karşı, Hz. Muaviye gülerek: (İkiniz de yanlış konuşuyorsunuz. Ben, Hüseyn bin Aliyi nasıl ayblayabilirim? Benim gibi birinin, bir kimseyi ayblaması ve herkesin buna inanmaması, akıllı bir kimsenin yapacağı iş değildir. Hüseyni nasıl ayblayabilirim? Allaha yemin ederim ki, Onun ayblanacak bir yeri yoktur. Ona mektûb yazarım. Fakat; Onu korkutucu, üzücü şeyler yazmam) dedi. Şî'î yazar, (Nâsih-ut-tevârîh) kitabının 6. cildi 78. sayfasında, (Hulâsa, Hüseyni incitecek birşey yazmamıştır) demektedir.

Hz. Muaviye, Hz. Hüseyne karşı hep edebli ve saygılı davrandığı gibi, Ona hizmet de ederdi. (Nâsih-ut-tevârîh) kitabında, açık olarak diyor ki: (Hz. Hüseyne her sene binlerce dirhem gümüş göndermeyi âdet edinmişti. Bundan başka, kıymetli eşya ve hediyeler de gönderirdi). Bu kadar edebine ve hizmetine karşı, Hz. Hüseynden hakâret, sıkıntı gördüğü zaman, bunlara önem vermezdi.

Muaviyeye, Yemenden haraç malı göndermişlerdi. Bu kâfile, Şâma giderken, Medîneye uğradı. Hz. Hüseyn, bunların hepsini alarak, Ehl-i beyte ve sevdiklerine taksîm etti ve Hz. Muaviyeye şöyle yazdı: (Üzerlerinde mal ve amber yüklü develeri Yemenden Şâma götürüyorlardı. Size götürdüklerini (Beyt-ül-mâl) hazînesine koyacaklarını anladım. Bana lâzım olduğu için, hepsini ellerinden aldım. Vesselâm!) Hz. Muaviye, Hz. Hüseyne şöyle cevap yazdı: (O deve kâfilesine dokunmasaydın, bana getirdikleri zaman, senin nasibini, senden esirgemezdim. Fakat, ey kardeşim, senin müdârâ edecek, tabasbus yapacak bir kimse olmadığını biliyorum. Benim zamanımda, sana kimseden bir zarar gelmez. Çünkü senin kıymetini, yüksek dereceni biliyorum. Her yaptığını hoş karşılarım). Bu mektûblar (Nâsih-ut-tevârîh) kitabının 57. sayfasında yazılıdır.

Emîr Muaviye, Şâma gelip kendisine söğenleri de hoş karşılardı. Onlara mal, para ihsân ederdi. Yukardaki şî'î kitabı, bunu da şöyle anlatıyor: (Hz. Alînin yanından Şâma gelenler Muaviyeye kötü söylerler ve söğerlerdi. Onu incitirlerdi. Bunlara da Beytülmâldan ihsânlarda bulunurdu. Zararsız, sıkıntısız dönüp giderlerdi. (Sayfa: 38). Bu yazılanlardan anlaşılıyor ki, Hz. Hüseyni şehit ettirdi diyerek, Hz. Muaviyeyi kötülemek, çok çirkin iftirâ ve pek büyük yalan olmaktadır.

Muaviye için Hz. Haseni zehirledi diyerek, kötülemeye kalkışmak da, mümkün değildir. Çünkü şî'îlerin (Cilâ-ül'uyûn) kitabının 323.cü sayfasında de yazdığı gibi, Hz. Hasen (Allaha yemin ederim ki, bana karşı, Muaviye, bunlardan daha iyidir. Bunlar şî'î olduklarını söyliyorlar. Hâlbuki, beni öldürmeye kalkıştılar ve mallarımı çaldılar) demiştir.

Şî'î kitapları, Yezîdin de, bu cinâyetlere karışmadığını ve sanıldığı gibi, kötü olmadığını çeşidli şekllerde yazmışlardır. Babasının Hz. Hüseyn hakkındaki vasıyetini hiç unutmadı. Hz. Hüseyni Kûfe şehrine çağırmak için bir şey yazmadı. Onu öldürmeye kalkışmadı. Şehit edilmesi için emir de vermedi. Şehit edilince, sevinmedi. Hattâ çok üzüldü, ağladı. Onun için mâtem yapılmasını emretti. Şehit edenlere karşı sert davrandı. Hz. Hüseynin Ehl-i beytine çok saygı gösterdi. İmâm-ı Hüseynin Ehl-i beytinin Şâmdan Medîneye gitmek arzularını kabûl edip, izzet ve ikrâm ile ve muhâfaza altında gönderdi. Bunlar, şî'î kitaplarında uzun yazılıdır.

Meşhûr şî'î ahundu Molla Bâkır Meclisî (Cilâ-ül'uyûn) kitabının 424. sayfasında diyor ki: (Yezîd, Ehl-i beyte karşı iyilikleri ile tanınan Velîd bin Ukbe bin Ebî Süfyânı, Medîneye vâlî yaptı. İmâm-ı Hüseynin ve evlatlarının düşmanı olan Mervân bin Hakemi vazîfeden aldı). 432. sayfasında diyor ki, (Yezîd, imam-ı Hüseynin düşmanı olsaydı, Onun düşmanını vâlîlikten ayırıp, yerine Onun dostunu getirmezdi.) 424. sayfasında diyor ki, (Velîd, bir gece, imam-ı Hüseyni çağırdı ve Yezîdin gönderdiği mektûbu kendisine gösterdi. Mektûbda Hz. Muaviyenin vefât ettiği ve Yezîde bî'at olunduğu yazılıydı. İmâm-ı Hüseyn, bunu anlayınca, İnnâ-lillah âyetini okudu). Bu yazı da, Hz. Hüseynin Hz. Muaviyeye düşman olmadığını ve onu hakîkî müslüman bildiğini göstermektedir. Böyle bilmeseydi, Onun vefâtını işitince, İnnâ-lillah âyetini okumazdı.
 

Drujba22

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Kas 2007
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Allah dereceni artırsın,Allah seni fakirlerden eylesin kardeşim!...
 

tevhiteri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eki 2007
Mesajlar
364
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
sa.elbetteki muavviye ve yezit suçludur.hz aliye kılıç cekti.sahabeyi ikiye ayırıp harp ettidi.bu fitne sonucu hariçicilerin hz aliyi şehit etmelerine neden oldu.baskıyla oglunu halife seçtirdi.ogluda ehlibeyti katletti.bir daha taki 1920ye kadar islam aleminde secim olmadı .babadan oğula kapısını açtı.yaptıkları çiltlere sığmaz.a.e.o
 

yamanni

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
pakistan
sa.elbetteki muavviye ve yezit suçludur.hz aliye kılıç cekti.sahabeyi ikiye ayırıp harp ettidi.bu fitne sonucu hariçicilerin hz aliyi şehit etmelerine neden oldu.baskıyla oglunu halife seçtirdi.ogluda ehlibeyti katletti.bir daha taki 1920ye kadar islam aleminde secim olmadı .babadan oğula kapısını açtı.yaptıkları çiltlere sığmaz.a.e.o


kerbelada her iki tarafta muctehiddir.bir taraf hata etmistir.unutmayalim ki muctehid dogru karar verdiginde 2 yanlis karar verdiginde bir sevab alir.
burada hz muaviye ve yezid yanlis karar vermis olabilirler ama bu onlari kotulemeyi gerektirmez.lutfen bu konularda biraz daha hassas olalim.
 

tevhiteri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eki 2007
Mesajlar
364
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
sa.onların müctehidliğine kim karar vermiş bilmiyorum ama benim yazdıklarım[İBNİ-ABİDİNİN.KISASI ENBİYA KİTABINDAN DIR]ebu süfyanve karısı HİN,in soyu güçü kuvveti ve makamı elde etmek için her yolu denemişler.öyle bir siyaset izlemişlerki bügün bile eleştirilemiyor.ama islam hareketinin içinde mevki ve para çıkarı her zaman olmuştur.kendinede her zaman taraftar toplamıştır.günümüzde cereyan eden olayların hepsi o günde yaşandı.a.e.o
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt