Kerbela anlattı dağlanmış yüreği ile Hüseyin’i anlattı Kerbela, Ali Ekber’i, Kasım’ı Abbas’ı anlattı “Bende yiğitlik yatar dedi
Kerbela; yiğitliği anlattı
Güneş utanarak kuruttu Hüseyin’in dudaklarını; Fırat ağladı, ağladı ve aktı Kum sıcaktı, yalın ayakları yaktı Feryatlar yükseldi göğe; gökyüzü yandı, nur yağdı damla damla
Sonra hüznü anlattı Kerbela
Bütün diller sustu o an! Bir ses yankılandı Kerbela semasında;
“Heyhat minnez-zille!”
Kim Allah’ım, kim bu konuşan?
Vakarın sahibi, Cennet’in efendisi! Konuşan O, Kur’an!
“Doğrayın beni kılıçlar, kanım aşkın pınarı!”
Hüseyin’den eller utandı, paslandı düşman kılıcı
Kerbela kıyamı anlattı
Bir gölge Hüseyin’in yanında Nasıl da dalıp gitmiş Hüseyin’in gözlerine
Çünkü cennet Hüseyin’dir onun için, cennet Hüseyin’in gözlerinde
Bedeni haram bildi O’nsuz yaşamayı Ali mektebinde okudu O Hüseyin’e aşık olmayı
Ve Fatıma taktı O’na vefanın tacını.
İsmi Sekka! Okuyun kurumuş dudaklarında, okuyun Hüseyin’in destanını
Aşura günü iki kesik koluyla vefanın destanını yazdı
Ve Kerbela vefayı anlattı
Yüreği ile bir baba, kurban verdi daha altı aylık yavrusunu Rabbine! Göğe yükselen bir avuç kan, şahit oldu, indi zulmün tepesine
Kan aktıkça murdar oldu zalim, kan aktıkça o alçaldı bir ağıt yaktı Rubab’ın yüreği, bir ağıt oldu Ali Asgar’ın şehadeti
Ali Asgar dil oldu Kerbela’ya
Kerbela o gün zulmü anlattı asırlara
Ve bir kadın , Kerbela sahnesinde bu, ne yanan kapının acısıdır yüreğinde, ne de bağlanan kolların dağıdır sinesinde Bir başka sızı, bir başka hüzün var gözlerinde Ucu bucağı yok bu çölün Ne Necef’ten, ne Baki’den ses geldi sesine Zeyneb’in Yalnızca acı bir hıçkırık sağ yanında ağlayan Rugeyye’nin dudaklarından dökülen. Leyla’nın, Rubab’ın, Seccad’ın acısıydı Zeyneb’in gözlerinden okunan
Ve Bedir’in intikamıydı zalimin kılıcından akan
Ağladı Zeyneb, düşman güldükçe, mızrakta baş gördükçe ağladı; ağladı Seccad ağladıkça Zehra’sı geldi aklına, Hasan’ı, Hüseyin’i geldi Kuyularla dertleşen Haydar’ı Ağladı Zeyneb, ağladıkça Mustafa’sı
Kerbela tüm zamanlara sabrı anlattı
18 yaşında bir er O, ahlak timsali Şebih-i Peygamber O ki aşka aşık Hüseyin’in oğlu Ali Ekber Bakınca Hüseyin, O’nun gözlerinde ceddini görürdü, alınca kokusunu cenneti, konuşunca Ali’yi görürdü Ali Ekber’di O, aşk okunurdu gözlerinde Yerden göğe kadar, Ali Ekber, aşk meydanını inletti
Ve Kerbela aşkı anlattı
Bir harabe Musatafa’nın Ehl-i Beyt’i esir, bitap, yaralı…Üç yaşında bir kızın hıçkırıkları deliyor karanlığı “baba”, diyor, gel artık, gel, gel de gör bunları. Ağabeyime zincir vurdular, Zeyneb halamı dövdüler, bizi senden ayırdılar” Bir tepsi geliyor bu yaralı kızın önüne üstü bezle örtülü bir tepsi çekiyor bezi çocuk Bir çığlık asırları delen, bir çığlık mahzun kalplerin tercümanı, bir çığlık arşın temellerini sarsan kesik bir baş ve onu bağrına basan üç yaşındaki bir çocuk harabe ağlıyor, gece ağlıyor, melekler ağlıyor ve kesik baş ağlıyor kucağında babanın başı uzandı kupkuru yere Rugeyye, yüzünde kavuşmanın sevinci o artık babasının kollarında şimdi, cansız bedeni harabede kalmış, ne çıkar? Bir mersiye daha okundu arşın yüzüne, bir feryat daha salındı çağlara
Kerbela, orada matemi anlattı
Binlerce kana susamış insan zulmü ilke edinmiş bir ordu üç kuruşluk dünyalık için dünyayı yakmaya hazır sırtlanlar sürüsü kimi makam hırsı ile cinayet ordusunun komutasını almış, kimi zalim sultandan bir kuru “aferin” almak için dişlerini bilemiş, kimi keseceği birkaç parmak, yırtacağı birkaç çocuk kulağı karşılığında alacağı dirhemleri sayıklayıp durmada Su içene yılan bile dokunmaz derler Onlar yılandan daha aşağılık ve Kerbela o çirkin suratları tanıttı dünyaya İnsan olamayan insanları
Kerbela zilleti anlattı
Bu zillet ordusunun karşısında sadece 72 yiğit sıralandı…Onların canı yücelere adandı bilekleri demirden, yürekleri nurdandı Bir destan yazdılar kanla, ki çağlar boyu yankılandı onlar ölümü öldürenler, ölüyü diriltenler, onlar cesaret ve şehamet öğretmeni bir avuç kahramandı İzzeti haykırdılar aşağılık suratlara Ayakları Adem’in, başları Mehdi’nin yanındaydı Kerbela onları sundu insan müsveddelerine gururla
Ve Kerbela İzzeti anlattı.
Adı Hür Kendi de adı gibi özgür Yiğitliği ile meşhur bir komutan o Ama aldanmış, sapmış, eğriyi doğru sanmış… Erdemle donanmış yüreği isyan ediyor kendisine. Vicdanının sesi kulaklarını sağır ediyor. Korkusuz gözleri cenneti ve cehennemi görüyor. Ve birden, bu “galip” ordunun komutanlığını terk etti, izzete koştu, cennete iltica etti. Zillet ordusunun komutanlığından, izzet ordusunun neferliğine yükseldi ve adını tarihe yazdırdı Tövbe kanatları ile yücelerden seslendi insanlara
Ve Kerbela tövbeyle yücelmeyi öğretti…
İnsanın serüveni orada yazıldı yaratılışın sırrı orada okundu Başrolde insan orada
Ve Kerbela bütün zamanlara, yaratılmışların en şereflisiyle ve aşağıların en aşağısıyla “insanı” anlatıyor :A