RiSaLei-NuR
Kayıtlı Kullanıcı
Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği yargıya özeleştiri denir. Kendini tanımak, manevî ve medenî anlamda yükselmek isteyen kişi, iç gözlem ve özeleştiriyi sıkça yapması gerekir.
Kendi davranışlarımıza, düşüncelerimize, duygularımıza başkalarını gözlediğimiz gibi objektif ve gerçekçi bir gözle bakabilmeliyiz. Bazen olayları abartıyor, yapmacık davranıyor ya da yapamayacağımız işlere kalkışıyor olabiliriz. İşte bu yanılgıdan kurtulabilmek için bakışımızı kendi gönlümüze, kendi iç dünyamıza yöneltmeli, kameraları kendimize çevirmeliyiz.
İnsanın kalitesi parasında, kıyafetinde, düzgün konuşmasında, çok şey bilmesinde değil, hayat tarzında kendisini bilmesinde ve kendisiyle barışık olmasındadır. ALLAH Rasülü (s.a.v) “Nefsini bilen, Rabbini bilir” buyurmuyor mu?
Nefis muhasebesi, diğer adıyla 'özeleştiri' yaygın bir uygulama değil. Başkalarının yapıp ettiklerinden şikâyette bulunduğumuz kadar kendimizi eleştiriye tâbi tutmuyoruz. Hâlâ başkalarına çuvaldız batırmaya devam ediyoruz ama kendimize küçücük bir iğneyi değdirmeyi çok görüyoruz.
Bizler başkalarına olduğu kadar kendimize de yabancıyız. Başkalarını bilen insan bilgili, kendini bilen kimse akıllıdır. Birisini tenkit etmek istersek, en münasip yer aynamızın karşısı olmalıdır. Çünkü aramakta olduğumuz doğruların bulunacağı adres kendi yüreklerimizdir. En tehlikeli cahillik, hiçbir şey bilmemek değil, kendini bilmemektir. Haddini bilen ne olup ne olmadığını bilen ve ona göre bir davranış sergileyen kimse bela ve musibetlerden kurtulur. Çünkü insan en büyük kötülüğü zannedildiği gibi düşmanından da dostundan da görmez, kendinden görür. Onun için N. Fazıl'ın ifadesiyle 'Kendi kendimizin altında kalmamalıyız ki, cemiyetin üstüne çıkalım.'
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepini-zin dönüşü ALLAH'adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” (5 Maide, 105)
“Düşünceleriniz ne ise hayatınız da odur. Ha-yatınızı değiştirmek istiyorsanız önce düşüncelerinizi değiştirin" diyor Marcus Aurelius.
İnsan başkalarından önce kendi kendini (özünü) hesaba çekmeli, eleştirmeli, dünya ve ahirette işe yarar amelleri için sevinmeli, ALLAH'a şükretmeli, kötü amel-leri için ise kendini levmetmeli, kınamalı, sıkıştırmalı, pişmanlık duymalı ve rotasını düzeltmeye çalışmalıdır.
Herkesi beğenelim kendimizi beğenmeyelim. Kendimizi tanıyalım, kendimizi arayalım, kendimizi bulmaya çalışalım.
Bâyezidi Bistami'yi tanımayan birisi, ona gelip: "Ben Bâyezidi Bistami'yi arıyorum, nerede bula-bileceğimi bana söyler misiniz? diye sormuş. Aranılan kişi kendisi olmasına rağmen soru sorana Bâyezid-i Bistami: "Ben onu kırk yıldır arıyorum; ama bir türlü bula-mıyorum ki." demiştir.
Kendini tanıyan Rabbini de tanıyacaktır. Onun için sık sık öz eleştiride bulunalım. Gelin önce kendimizle tanışalım. Kendinizle ne kadar tanışıyorsunuz? Ne mutlu o kimseye ki, kendi ayıbını görür. Ne mutlu o kimseye ki, aklı işine bekçi, kendi özüne kendi tenkitçi olabilene. Unutmayalım ahiret hesabı, dünyada nefsini hesaba çekmiş olanlar için daha hafif ve daha kolay olacaktır.
Kendi davranışlarımıza, düşüncelerimize, duygularımıza başkalarını gözlediğimiz gibi objektif ve gerçekçi bir gözle bakabilmeliyiz. Bazen olayları abartıyor, yapmacık davranıyor ya da yapamayacağımız işlere kalkışıyor olabiliriz. İşte bu yanılgıdan kurtulabilmek için bakışımızı kendi gönlümüze, kendi iç dünyamıza yöneltmeli, kameraları kendimize çevirmeliyiz.
İnsanın kalitesi parasında, kıyafetinde, düzgün konuşmasında, çok şey bilmesinde değil, hayat tarzında kendisini bilmesinde ve kendisiyle barışık olmasındadır. ALLAH Rasülü (s.a.v) “Nefsini bilen, Rabbini bilir” buyurmuyor mu?
Nefis muhasebesi, diğer adıyla 'özeleştiri' yaygın bir uygulama değil. Başkalarının yapıp ettiklerinden şikâyette bulunduğumuz kadar kendimizi eleştiriye tâbi tutmuyoruz. Hâlâ başkalarına çuvaldız batırmaya devam ediyoruz ama kendimize küçücük bir iğneyi değdirmeyi çok görüyoruz.
Bizler başkalarına olduğu kadar kendimize de yabancıyız. Başkalarını bilen insan bilgili, kendini bilen kimse akıllıdır. Birisini tenkit etmek istersek, en münasip yer aynamızın karşısı olmalıdır. Çünkü aramakta olduğumuz doğruların bulunacağı adres kendi yüreklerimizdir. En tehlikeli cahillik, hiçbir şey bilmemek değil, kendini bilmemektir. Haddini bilen ne olup ne olmadığını bilen ve ona göre bir davranış sergileyen kimse bela ve musibetlerden kurtulur. Çünkü insan en büyük kötülüğü zannedildiği gibi düşmanından da dostundan da görmez, kendinden görür. Onun için N. Fazıl'ın ifadesiyle 'Kendi kendimizin altında kalmamalıyız ki, cemiyetin üstüne çıkalım.'
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepini-zin dönüşü ALLAH'adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” (5 Maide, 105)
“Düşünceleriniz ne ise hayatınız da odur. Ha-yatınızı değiştirmek istiyorsanız önce düşüncelerinizi değiştirin" diyor Marcus Aurelius.
İnsan başkalarından önce kendi kendini (özünü) hesaba çekmeli, eleştirmeli, dünya ve ahirette işe yarar amelleri için sevinmeli, ALLAH'a şükretmeli, kötü amel-leri için ise kendini levmetmeli, kınamalı, sıkıştırmalı, pişmanlık duymalı ve rotasını düzeltmeye çalışmalıdır.
Herkesi beğenelim kendimizi beğenmeyelim. Kendimizi tanıyalım, kendimizi arayalım, kendimizi bulmaya çalışalım.
Bâyezidi Bistami'yi tanımayan birisi, ona gelip: "Ben Bâyezidi Bistami'yi arıyorum, nerede bula-bileceğimi bana söyler misiniz? diye sormuş. Aranılan kişi kendisi olmasına rağmen soru sorana Bâyezid-i Bistami: "Ben onu kırk yıldır arıyorum; ama bir türlü bula-mıyorum ki." demiştir.
Kendini tanıyan Rabbini de tanıyacaktır. Onun için sık sık öz eleştiride bulunalım. Gelin önce kendimizle tanışalım. Kendinizle ne kadar tanışıyorsunuz? Ne mutlu o kimseye ki, kendi ayıbını görür. Ne mutlu o kimseye ki, aklı işine bekçi, kendi özüne kendi tenkitçi olabilene. Unutmayalım ahiret hesabı, dünyada nefsini hesaba çekmiş olanlar için daha hafif ve daha kolay olacaktır.