ferahhfeza
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 18 Ağu 2007
- Mesajlar
- 10,922
- Tepki puanı
- 8
- Puanları
- 0
- Yaş
- 47
- Web Sitesi
- ferahhfeza.blogcu.com
.Şu kâinat da Cenâb-ı Hak’kın bir mektubudur. Her çizgisi kudret cetveli ile çizilmiş, her satırı hikmet kalemi ile yazılmıştır. Her bir harfi ince ince işlenmiş, her bir sayfası nakış nakış süslenmiştir.
Peki, bu kadar ziynetli, bu kadar hikmetli ve kıymetli olan kâinat mektubu, kimin için yazılmıştır? Bu mektubun muhatabı kimdir? Bu soruların cevabını, Âlemlerin Rabbi olan Cenâb-ı Hak (cc), Âlemlerin Efendisine (asm) bildirmiştir.
Bu kâinat mektubunu yazan Kadir-i Zülcelâl, muhatabını da kendisi seçmiş, “Habibim” dediği Zât’ın (asm) şahsında, bütün insanlara hitap etmiştir. Allah’ın Resulü (asm) bir hadis-i kudsîde Cenâb-ı Hak’kın, “Sen olmasaydın habibim, kâinatı yaratmazdım” dediğini ifade ediyor. (Cemu’l-Fevâid, 2: 442) Demek ki bu kâinat mektubu, insan için yazılmıştır. İnsanların en hayırlısı, en üstünü, en sevgilisi olan Hz. Muhammed’in (asm) hatırı için kaleme alınmış, onun hemcinsi olan bütün insanlara da hitap etmektedir. Aklı olan her insan, okuryazarlığı olmadan da bu mektubu okur, satırlarındaki san'atı, sayfalarındaki hikmeti anlar, kıymetini takdir eder.
Şu âlem Cenâb-ı Hakk’ın bir mektubu olduğu gibi, insan da aynı kalemden çıkmış bir mektuptur. Âlem dediğimiz büyük mektupta ne yazıyorsa, insan dediğimiz küçük mektupta da onlar yazmaktadır. Sadece zarflar ve yazılar farklıdır. Kudret kalemi, kâinat mektubunu yıldızların, güneş sistemlerinin ve galaksilerin geniş sayfalarına çok büyük harflerle yazarken, insan denen mektubu küçük harflerle hücrelerin satırlarına yazmış, vücudumuzun sayfalarına sığdırmıştır. Her iki mektubun da mahiyeti aynı, mânâsı aynı, muhatabı aynıdır.
Bu harika hâli, Bediüzzaman Hazretleri şu veciz cümle ile ifade etmiştir: “İnsan küçük bir âlem olduğu gibi, âlem dahi büyük bir insandır. Bu küçük insan, o büyük insanın bir fihristesi ve hülâsasıdır.” (Lem’alar, s. 231)
Bir başka yerde de, “Hilkat-i insaniye, hilkat-i âlemden daha aciptir” (Mektubat, s. 425) diyerek, insanın mahiyetinin, kâinattan daha hayret verici ve daha san'atlı olduğunu ifade etmektedir.
Kudret kaleminden çıkan her iki mektubun da muhatabı insandır. Rabbimiz insanı “eşref-i mahlûkat” olarak yaratmış, onu kendine muhatap kabul ederek acib ve garib san'atlarını insanın idrâkine sunmuştur. İnsanın vazifesi, bu eserlere ibret nazarı ile bakmak, yüzlerindeki nakışları görmek, üzerlerindeki mânâları okumaktır. Semânın yüzündeki yaldızlı sayfaları okuduğu gibi, kendi yüzündeki hikmetli satırları da okuyup anlamaktır. Yani insan, kendi kendini okuyan bir mektuptur.
İnsan kendini okumazsa, mânâ ve mahiyetini anlamazsa, Rabbini de bilmez. Peygamber Efendimiz (asm) “Kendini bilen Rabbini bilir” buyurmuşlardır. (İmam-ı Münavi, Künûzü’d-Dekâık). Yunus Emre de “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir” derken, insanın kendisini bilmesinin önemine dikkat çeker. Yoksa, bütün okuduklarının ve öğrendiklerinin boşuna olduğunu belirtir.
Ey, En Sevgili’den gelen en güzel mektup! Aynanın karşısına geç, gözündeki perdeleri aç, yüzündeki yazıları oku. Hikmetli satırları setreden gaflet perdesini kaldır, her bir uzvun üzerindeki nakışları gör, yazılarını oku, mânâlarını anla. Ruhunu nurânî bir kâğıt, cesedini ziynetli bir zarf yapan, üzerine senin sîman olan bir mühür vurarak seni sana yollayan Rabbinin bir mektubu olduğunu idrak et.
“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa, hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimâli var.” (Sözler, eski baskı 628)
Peki, bu kadar ziynetli, bu kadar hikmetli ve kıymetli olan kâinat mektubu, kimin için yazılmıştır? Bu mektubun muhatabı kimdir? Bu soruların cevabını, Âlemlerin Rabbi olan Cenâb-ı Hak (cc), Âlemlerin Efendisine (asm) bildirmiştir.
Bu kâinat mektubunu yazan Kadir-i Zülcelâl, muhatabını da kendisi seçmiş, “Habibim” dediği Zât’ın (asm) şahsında, bütün insanlara hitap etmiştir. Allah’ın Resulü (asm) bir hadis-i kudsîde Cenâb-ı Hak’kın, “Sen olmasaydın habibim, kâinatı yaratmazdım” dediğini ifade ediyor. (Cemu’l-Fevâid, 2: 442) Demek ki bu kâinat mektubu, insan için yazılmıştır. İnsanların en hayırlısı, en üstünü, en sevgilisi olan Hz. Muhammed’in (asm) hatırı için kaleme alınmış, onun hemcinsi olan bütün insanlara da hitap etmektedir. Aklı olan her insan, okuryazarlığı olmadan da bu mektubu okur, satırlarındaki san'atı, sayfalarındaki hikmeti anlar, kıymetini takdir eder.
Şu âlem Cenâb-ı Hakk’ın bir mektubu olduğu gibi, insan da aynı kalemden çıkmış bir mektuptur. Âlem dediğimiz büyük mektupta ne yazıyorsa, insan dediğimiz küçük mektupta da onlar yazmaktadır. Sadece zarflar ve yazılar farklıdır. Kudret kalemi, kâinat mektubunu yıldızların, güneş sistemlerinin ve galaksilerin geniş sayfalarına çok büyük harflerle yazarken, insan denen mektubu küçük harflerle hücrelerin satırlarına yazmış, vücudumuzun sayfalarına sığdırmıştır. Her iki mektubun da mahiyeti aynı, mânâsı aynı, muhatabı aynıdır.
Bu harika hâli, Bediüzzaman Hazretleri şu veciz cümle ile ifade etmiştir: “İnsan küçük bir âlem olduğu gibi, âlem dahi büyük bir insandır. Bu küçük insan, o büyük insanın bir fihristesi ve hülâsasıdır.” (Lem’alar, s. 231)
Bir başka yerde de, “Hilkat-i insaniye, hilkat-i âlemden daha aciptir” (Mektubat, s. 425) diyerek, insanın mahiyetinin, kâinattan daha hayret verici ve daha san'atlı olduğunu ifade etmektedir.
Kudret kaleminden çıkan her iki mektubun da muhatabı insandır. Rabbimiz insanı “eşref-i mahlûkat” olarak yaratmış, onu kendine muhatap kabul ederek acib ve garib san'atlarını insanın idrâkine sunmuştur. İnsanın vazifesi, bu eserlere ibret nazarı ile bakmak, yüzlerindeki nakışları görmek, üzerlerindeki mânâları okumaktır. Semânın yüzündeki yaldızlı sayfaları okuduğu gibi, kendi yüzündeki hikmetli satırları da okuyup anlamaktır. Yani insan, kendi kendini okuyan bir mektuptur.
İnsan kendini okumazsa, mânâ ve mahiyetini anlamazsa, Rabbini de bilmez. Peygamber Efendimiz (asm) “Kendini bilen Rabbini bilir” buyurmuşlardır. (İmam-ı Münavi, Künûzü’d-Dekâık). Yunus Emre de “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir” derken, insanın kendisini bilmesinin önemine dikkat çeker. Yoksa, bütün okuduklarının ve öğrendiklerinin boşuna olduğunu belirtir.
Ey, En Sevgili’den gelen en güzel mektup! Aynanın karşısına geç, gözündeki perdeleri aç, yüzündeki yazıları oku. Hikmetli satırları setreden gaflet perdesini kaldır, her bir uzvun üzerindeki nakışları gör, yazılarını oku, mânâlarını anla. Ruhunu nurânî bir kâğıt, cesedini ziynetli bir zarf yapan, üzerine senin sîman olan bir mühür vurarak seni sana yollayan Rabbinin bir mektubu olduğunu idrak et.
“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa, hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimâli var.” (Sözler, eski baskı 628)