gurbette
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eki 2008
- Mesajlar
- 2,850
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 50
Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v.) Allah’ın Rasûlü olduğuna gerçekten, içtenlikle tam ve kesin bir şekilde inanmak.
Kendisine ibadet edilmesi gereken sadece ve sadece Allah’tır. İşte bu, dinin aslı ve esasıdır. Diğer tüm bilgi ve vecibeler bundan türemiştir. Küfürle İslam’ın arasını ayıran budur. Kelime-i Tevhid, yerin ve göklerin üzerine kurulduğu bir kelimedir. Bütün mahlûkat, bunun için yaratılmış, Allah bunun için peygamberlerini göndermiş, kitaplarını indirmiş ve şeriatlarını tayin etmiştir. Yine bunun için, Ahirette mizan kondu, divanlar kuruldu, Cennet ve Cehennem yaratıldı ve bunun üzerine mükâfat ve ceza gerçekleşti. Bu büyük kelime için Cihad emredildi. Tevhid, Allah’ın bütün kulları üzerinde bir hakkıdır. İşte, İslam özü, huzur ve selamet yurdunun anahtarı budur. Gelmiş ve geçmiş herkes bundan sorulacaktır. Bu Allah katında kopması mümkün olmayan sağlam bir kulptur, bir sözleşmedir. En güzel, güçlü, daimi ve gerçek söz de budur. Hayat için mükemmel ve elverişli, alternatifsiz bir metottur.
Allah Rasûlü (s.a.v.) bunun için 13 yıl Mekke’de kalıp, müşrikleri Kelime-i Tevhid’e davet etti ve ashabını bununla terbiye etti.
Bu sözü gerçekten anlamına bağlı kalarak söyleyen ve icablarına göre, amel eden Cennet’e girer.
Muvahhidlerin imamı (s.a.v.)’in de haber verdiği gibi, “Her kim Allah’tan başka ilah olmadığını gerçekten bilerek (hakkını eda etmek suretiyle) ölürse Cennete girer” (Müslim).
Her peygamber Tevhidi getirmiştir, <Senden önce hiçbir Peygamber göndermedik ki ona, “Benden başka ilah yoktur; şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım> (Enbiya, 25).
Kavimler öncelikle “Sizin için kendisinden başka ilah olmayan Allah’a ibadet edin” mesajına muhatap idiler.
“Allah’tan başka ilah yoktur” şahadetinden sonraki vecibe, Muhammed (S.A.V.)’in Allah’ın Rasûlü olduğuna gerçekten şahadet etmektir. Bu da Nebî (S.A.V.)’e emrettiği şeyde itaat etmek ve haber verdiği şeyde O’nu doğrulamakla olur. Ancak O’nun getirdiği ve emrettiği şeyle Allah’a ibadet etmek ve nehyettiklerinden kaçınmakla şahadetin gerçeğine erilmiş olunur. Allahu Teâla, bize O’nun getirdikleriyle Kendisine ibadet etmemizi emretmiş ve bizlere O’na itaat etmeyi vacip kılmıştır, <Kim Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği; Nebîler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştırlar> (Nisa, 69), <Kim Allah’a ve Resülüne karşı isyan eder ve O’nun koyduğu hudutları aşarsa, onu ebedi olmak üzere ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azab vardır> (Nisa, 14).
Allahu Teâla, Resûlü’ne muhalefet ve isyandan mutlak surette nehyetmiştir, <...(Resûl’ün) emrine aykırı davrananlar başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok acıklı bir azap isabet etmesinden sakınsınlar> (Nûr, 63). Allah, ken dine olan sevginin izharını Resûlü’ne itaata bağlamıştır, <··De ki, eğer siz Allah’ı seviyor iseniz bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Doğrusu Allah, çok mağfiret eden ve esirgeyendir> (A’l-i İmran, 31). Yine Kendi rızasını Resûlü’nün rızasıyla bir tutmuştur, <...Eğer mümin iseler, Allah ve Resûlünü razı etmeleri daha doğrudur> (Tevbe, 62).
Bütün bunlar Allah Resûlü’nün (s.a.v.) getirdiklerinin hepsine teslim olunması ve tamamına boyun eğilmesi gerektiğini gösterir.
“Lâ ilahe ill’Allah, Muhammedûn Resûlullullah/ Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın Resûlüdür” sözünün kabul olunabilmesi; (1) içeriğini bilerek, (2) şüphe duymadan inanmak, (3) tereddütsüz kabul etmek, (4) bu sözün ayrılmaz bir parçası olan hukuki sisteme boyun eğmek, (5) yalana mahal bırakmayan bir tasdik içerisinde olmak, (6) Yüce Allah’a karşı samimiyet göstermek ve (7) bunlarla ilgili olan her şeyi sevmek gibi yedi şarta bağlıdır. Bizden istenilen sadece bu sözlerin telaffuzu değil, istenilen manasını tam olarak idrak edip gerektirdiği gibi amel etmek, böylece hakkını edâ etmektir. Çünkü şahadet getirmek amellerin geçerliliği ve kabul olunabilmesinin temel taşıdır.
Amellerin geçerliliği ve kabul görmesi sadece Yüce Allah’a karsı son derece samimi olmak ve Rasûlünün izini takip etmekle mümkündür.
“Allah’tan başka ilah yoktur” şahadetinin gerçek değerini kazanabilmesi ihlas; “Muhammed Allah’ın Resûlüdür” şahadetinin geçerli olması ise Allah Resûlü (s.a.v.)’in yolundan gitmekle mümkündür.
Her kim Kelime-i Tevhid’i içeriğine bağlı kalarak gerçekten söyler ve gerektirdiği şekilde amel ederse, “Sâdıqu’l- Masdûq” Doğru ve doğrulanmış olan Resûlün de (s.a.v.) haber verdiği gibi Cennete girer, “Her kim, asla şüphe etmeden, “Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resûlü olduğuma” şahadet ederek Allah’a kavuşursa Cennet’e girer” (Müslim). Yine bir diğer hadiste Nebî (s.a.v.) “Kim Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in de Allah’ın elçisi olduğuna gerçekten şahadet ederse Allah ona Cehennemi haram kılar” buyurmuştur (Müslim). İmrenenler bunun için imrensin, yarışanlar bunun için yarışsınlar.
kaynak: naksibendi.net
Kendisine ibadet edilmesi gereken sadece ve sadece Allah’tır. İşte bu, dinin aslı ve esasıdır. Diğer tüm bilgi ve vecibeler bundan türemiştir. Küfürle İslam’ın arasını ayıran budur. Kelime-i Tevhid, yerin ve göklerin üzerine kurulduğu bir kelimedir. Bütün mahlûkat, bunun için yaratılmış, Allah bunun için peygamberlerini göndermiş, kitaplarını indirmiş ve şeriatlarını tayin etmiştir. Yine bunun için, Ahirette mizan kondu, divanlar kuruldu, Cennet ve Cehennem yaratıldı ve bunun üzerine mükâfat ve ceza gerçekleşti. Bu büyük kelime için Cihad emredildi. Tevhid, Allah’ın bütün kulları üzerinde bir hakkıdır. İşte, İslam özü, huzur ve selamet yurdunun anahtarı budur. Gelmiş ve geçmiş herkes bundan sorulacaktır. Bu Allah katında kopması mümkün olmayan sağlam bir kulptur, bir sözleşmedir. En güzel, güçlü, daimi ve gerçek söz de budur. Hayat için mükemmel ve elverişli, alternatifsiz bir metottur.
Allah Rasûlü (s.a.v.) bunun için 13 yıl Mekke’de kalıp, müşrikleri Kelime-i Tevhid’e davet etti ve ashabını bununla terbiye etti.
Bu sözü gerçekten anlamına bağlı kalarak söyleyen ve icablarına göre, amel eden Cennet’e girer.
Muvahhidlerin imamı (s.a.v.)’in de haber verdiği gibi, “Her kim Allah’tan başka ilah olmadığını gerçekten bilerek (hakkını eda etmek suretiyle) ölürse Cennete girer” (Müslim).
Her peygamber Tevhidi getirmiştir, <Senden önce hiçbir Peygamber göndermedik ki ona, “Benden başka ilah yoktur; şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım> (Enbiya, 25).
Kavimler öncelikle “Sizin için kendisinden başka ilah olmayan Allah’a ibadet edin” mesajına muhatap idiler.
“Allah’tan başka ilah yoktur” şahadetinden sonraki vecibe, Muhammed (S.A.V.)’in Allah’ın Rasûlü olduğuna gerçekten şahadet etmektir. Bu da Nebî (S.A.V.)’e emrettiği şeyde itaat etmek ve haber verdiği şeyde O’nu doğrulamakla olur. Ancak O’nun getirdiği ve emrettiği şeyle Allah’a ibadet etmek ve nehyettiklerinden kaçınmakla şahadetin gerçeğine erilmiş olunur. Allahu Teâla, bize O’nun getirdikleriyle Kendisine ibadet etmemizi emretmiş ve bizlere O’na itaat etmeyi vacip kılmıştır, <Kim Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği; Nebîler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştırlar> (Nisa, 69), <Kim Allah’a ve Resülüne karşı isyan eder ve O’nun koyduğu hudutları aşarsa, onu ebedi olmak üzere ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azab vardır> (Nisa, 14).
Allahu Teâla, Resûlü’ne muhalefet ve isyandan mutlak surette nehyetmiştir, <...(Resûl’ün) emrine aykırı davrananlar başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok acıklı bir azap isabet etmesinden sakınsınlar> (Nûr, 63). Allah, ken dine olan sevginin izharını Resûlü’ne itaata bağlamıştır, <··De ki, eğer siz Allah’ı seviyor iseniz bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Doğrusu Allah, çok mağfiret eden ve esirgeyendir> (A’l-i İmran, 31). Yine Kendi rızasını Resûlü’nün rızasıyla bir tutmuştur, <...Eğer mümin iseler, Allah ve Resûlünü razı etmeleri daha doğrudur> (Tevbe, 62).
Bütün bunlar Allah Resûlü’nün (s.a.v.) getirdiklerinin hepsine teslim olunması ve tamamına boyun eğilmesi gerektiğini gösterir.
“Lâ ilahe ill’Allah, Muhammedûn Resûlullullah/ Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın Resûlüdür” sözünün kabul olunabilmesi; (1) içeriğini bilerek, (2) şüphe duymadan inanmak, (3) tereddütsüz kabul etmek, (4) bu sözün ayrılmaz bir parçası olan hukuki sisteme boyun eğmek, (5) yalana mahal bırakmayan bir tasdik içerisinde olmak, (6) Yüce Allah’a karşı samimiyet göstermek ve (7) bunlarla ilgili olan her şeyi sevmek gibi yedi şarta bağlıdır. Bizden istenilen sadece bu sözlerin telaffuzu değil, istenilen manasını tam olarak idrak edip gerektirdiği gibi amel etmek, böylece hakkını edâ etmektir. Çünkü şahadet getirmek amellerin geçerliliği ve kabul olunabilmesinin temel taşıdır.
Amellerin geçerliliği ve kabul görmesi sadece Yüce Allah’a karsı son derece samimi olmak ve Rasûlünün izini takip etmekle mümkündür.
“Allah’tan başka ilah yoktur” şahadetinin gerçek değerini kazanabilmesi ihlas; “Muhammed Allah’ın Resûlüdür” şahadetinin geçerli olması ise Allah Resûlü (s.a.v.)’in yolundan gitmekle mümkündür.
Her kim Kelime-i Tevhid’i içeriğine bağlı kalarak gerçekten söyler ve gerektirdiği şekilde amel ederse, “Sâdıqu’l- Masdûq” Doğru ve doğrulanmış olan Resûlün de (s.a.v.) haber verdiği gibi Cennete girer, “Her kim, asla şüphe etmeden, “Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resûlü olduğuma” şahadet ederek Allah’a kavuşursa Cennet’e girer” (Müslim). Yine bir diğer hadiste Nebî (s.a.v.) “Kim Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in de Allah’ın elçisi olduğuna gerçekten şahadet ederse Allah ona Cehennemi haram kılar” buyurmuştur (Müslim). İmrenenler bunun için imrensin, yarışanlar bunun için yarışsınlar.
kaynak: naksibendi.net