Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Tevhid ve yaşantımız
Tevhid, Arapça bir kelime olup, Türkçede birlik, birlemek, bir şeyin ‘bir’ olduğuna hükmetmek, onu ‘bir/tek’ olarak bilmek, bir şeyi diğerlerinden ayırarak onu, tek kılmak gibi anlamlara geldiği gibi, birleştirmek anlamına da gelir.
Dinî bir kavram olarak ise, mutlak anlamda Allah’ın bir olduğunu bilmeyi, O’ndan başka ilâh bulunmadığına, ortağı ve benzeri olmaktan uzak bulunduğuna inanmayı ifade eder. Tevhidin tanımını oluşturan unsurların sınırları çerçevesinde, bu anlam içerisine, daha birçok şeyin zikredilmesi mümkündür.
Örneğin Allah’ın varlığını, birliğini, tüm yetkin niteliklerin kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak gibi. Yine ‘bir/tek’ Allah inancının, insanların düşündüğü bütün ilâh düşüncelerinden uzak bir dünya görüşünün, tek Yaratıcı, tek Rab tanımanın açıkça ortaya konulmasıdır. Tevhid, hem inanç açısından Allah’ı, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ‘bir/tek’lemek, hem de ibadeti yalnızca Allah’a mahsus kılmaktır.
Tevhid aynı zamanda Allah (cc) tarafından insanlara gönderilen ilâhî dinin de adıdır. Tevhid inancını tam olarak ifade eden anahtar cümle “Lâ İlâhe İllallah” (Allah’tan başka ilah yoktur/ Yalnızca Allah ilahtır) cümlesidir ki, biz bu cümleye “Tevhid Kelimesi: Kelime-i Tevhid” deriz. İşte bu cümleyi söyleyen ve buna inanan kişiye mü’min ve muvahhid adını veririz. İslamî ilimler sadedinde, Tevhid konularını inceleyen ilme de “İlm-i Tevhid=Tevhid İlmi” denir. Tevhidin karşıt anlamı ise, Allah’a şirk (ortak) koşmaktır.
Müslümanlar olarak bizler, tevhid inancının anahtarı ve işareti olan “La ilahe İllallah” kelimesini söyledikten hemen sonra, bir de “Muhammedün Rasulullah” cümlesini ilave ederiz ki “Muhammed Allah’ın Rasulüdür” demektir. Kelime-i Tevhid ifade edilirken mutlaka Hz. Muhammed (as)’ın da O’nun Resulü olduğunu ikrar etmek lazım gelir. Çünkü Allahu Teâlâ, kullarına, Kur’an-ı Kerim’de, kullukları için gerekli olan her şeyi belirtmiş, Rasûlullah (s.a.v) de onları en güzel şekilde insanlara açıklamıştır.
Rasûlullah (s.a.s), âyetle de sabittir ki kendi hevâ ve hevesinden hiçbir şey söylememiş, ancak kendine vahyolunanı konuşmuştur. O’nun sünneti, Allah’ın koyduğu şeriatın bir bölümü, bir parçası ve açıklayıcısı, canlı bir tatbikatı mahiyetindedir. Çünkü Rasûlullah (s.a.s)’a uymak, Allah’a uymak demektir.
Kur’an-ı Kerim’de tevhide işaret eden çok sayıda ayet vardır. Şu ayetler insanları tevhid inancına davet eden ayetlerden bir kısmıdır:
“(Bütün bunları) Allah’ı birleyerek ve O’na şirk koşmadan yapın. Kim Allah’a şirk koşarsa, sanki o, gökten düşmüş de kuş kapmış yahut rüzgâr kendisini uzak bir yere sürüklemiş gibi olur...” [22:31]
“... Biz her ümmete, yalnız Allah’a kulluk etmeleri ve tağuttan da sakınmaları için Rasul gönderdik.” [16:36]
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayın...” [4:36]
“Ve Allah’ın sözü (Tevhid kelimesi) işte asıl üstün olan odur.” [9:40]
“De ki ey Kitap ehli! Bizim ve sizin aranızda ortak olan ‘Kelime’ye gelin: Yalnız Allah’a kulluk edelim, Ona hiç bir şeyi ortak koşmayalım; birimiz diğerini Allah’tan başka ilah edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse: ‘Şahit olun biz Müslümanlarız!’ deyin.” [3:64]
Tevhid, insan hayatını çepeçevre kuşatmıştır
Tevhid akidesi, sadece fikrî, zihinsel ve felsefî bir kabul değil, insan ve kâinat konusunda başlı başına genel bir düşünce ve yaşam biçimidir. Tevhid, insan hayatını çepeçevre kuşatmıştır. Bundan dolayıdır ki, tarih boyunca bütün ilahî davetler, “Lailahe illallah” esasını açıklayarak işe başlamışlardır.
Tevhid bir hayat nizamıdır
Kelime-i Tevhidi ikrar eden birisi, bu cümlenin birinci kısmında Allah’tan başka ilâh olmadığını ve kulluğun sadece Allah’a yapılacağını kabul eder. İkinci kısmında ise, kulluğun nasıl yapılacağını, nasıl pratiğe dökülüp hayata yansıtılacağını açıklar. Bu hayat nizamını kabul eden muvahhid mü’min, her iki bölümü de samimî olarak yaşayış ve tüm davranışlarıyla ispat eder. Hayatında yeni bir inkılâp gerçekleşmiş olur.
Bu, onun duygu, düşünce ve eylemlerine yansır. Her alanda köklü değişiklikler meydana gelir. Tevhid inancına ulaşan birisi şunları yapacağına söz vermiş olur: Allah’ım sen beni yarattın ve yaşatıyorsun. Öyleyse ben de senin hükümlerine, emirlerine ve yasaklarına uyarım, sadece sana güvenir ve dayanırım ve sadece sana bel bağlarım. Cezaları da mükâfatları da sen verirsin. Senin dışında mutlak korkulacak ve sevilecek başka kimse yoktur.
Hem umuyorum, hem de korkuyorum. Emir ve yasaklarını içeren, en mükemmel yasaları ihtiva eden, en güzel ahlak nizamı, inanç ve ibadet usullerini öğreten, insanlararası ilişkileri düzenleyen kitabın Kur’an’a inanıyorum. Senin emrine uymayan hiçbir fikri, düşünce ve hükmü benimsemiyorum. Tüm tâğutları ve tâğûtî düzenleri reddediyorum. Hiçbir zararın veya yararın senin takdirin olmadan gelmeyeceğine, bütün dünya birleşse sen istemeyince en küçük bir fayda veya zarar veremeyeceklerine inanıyorum.
Hz. Muhammed (s.a.s.)’in, senin Rasûlün/ elçin olduğuna, dünya ve âhiret saadetinin ancak onun örnekliğinde gerçekleşeceğine inanıyorum ve O’nun izinden gideceğim. İşte bütün bunlara uygun yaşayacağıma söz veriyorum. Böyle bir imana ulaşan insanların oluşturacağı toplum bir tevhidî inanç toplumudur ve hayırlı bir toplumdur.
Tevhidin, tevhid toplumu üzerinde de büyük etkisi vardır. Tevhidin anahtarı olan “kelime-i tevhid”i samimî, anlamını bilerek ve ihlâsla söyleyip, gereklerini yerine getiren fertlerin oluşturduğu toplum, homojen bir yapıya kavuşmuş olması sebebiyle, güçlü ve kuvvetli hale gelmiş olur. Kur’an’da bu durum açıkça beyan edilmiştir:
“Toplu bir şekilde Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve bölünüp parçalanmayın.” [3:103]
Tevhidin manasına bağlı olan bir toplumda, huzur ve emniyet sağlanmış olur. Çünkü bu toplumu oluşturan her bir fert, bu inancın kazandırmış olduğu güzel hasletten dolayı Allah’ın helal kıldığını alır, haram kıldığını terkeder. Zulmü, haddi aşmayı bırakır, bunun yerine insanlara karşı Allah (c.c.) için dostluk ve sevgi gösterir ve onlarla yardımlaşır.
“...Hani (bir zamanlar birbirinize) düşman idiniz, kalplerinizi birleştirmişti de O’nun bu nimetiyle kardeş oluvermiştiniz...” [3:103]
Tevhidi özümseyen toplum, yeryüzünde Allah’ın hükümlerinin uygulayıcısı olur.
“Allah içinizden iman edip salih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri hükümran kıldığı gibi onları da yeryüzünde hükümran kılacağını, kendileri için hoşnut olduğu dinlerini, yine onlar için iyice yerleştireceğini ve korkulu hallerini güvene çevireceğini vaadetmiştir. Çünkü onlar, yalnız bana ibadet eder ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar.” [24:55]
Tevhid’in gerçek tevhid olabilmesi için bir takım şartlar vardır. Bu şartlara uygun bir iman elde edilir ve gereğince yaşanırsa, fert ve topluma faydalı olur. Aksi takdirde içi boş kelimelerin tekrarından başka bir şey olmaz. Tevhid inancı bir iddia olur ve tevhid bozulmuş olur. Bu şartlar şöylece özetlenebilir: Tevhidin anahtarı olan kelime-i tevhidin anlamını iyi bilmek gerekir.
La ilahe illallah dedikten sonra, bir daha şek ve şüphe edilmemelidir. Yani iman, yakin ve ihlâs derecesine varmalı ve sadık olmalı, münafıklık alametlerinden beri ve tertemiz olmalıdır. Şu ayetler bunları ifade etmektedir:
“Müminler ancak, Allah’a ve Rasûlü’ne iman edip, sonra da imanlarında şüpheye düşmeden Allah yolunda malları ve canları ile cihat eden kimselerdir. İşte sadıklar onlardır.” (Hucurat: 49/15)
“Halis din ancak Allah’ındır.” [39:3]
“Onlar dini, Allah’a has kılarak ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar...” [98:5]
“Allah ibadette sadıkları bilecek, yalancıları da bilecektir.” [i Ayet: 3');" 29:3]
“Doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, işte onlar sadıklardır.” [39:33]
Tevhid, Arapça bir kelime olup, Türkçede birlik, birlemek, bir şeyin ‘bir’ olduğuna hükmetmek, onu ‘bir/tek’ olarak bilmek, bir şeyi diğerlerinden ayırarak onu, tek kılmak gibi anlamlara geldiği gibi, birleştirmek anlamına da gelir.
Dinî bir kavram olarak ise, mutlak anlamda Allah’ın bir olduğunu bilmeyi, O’ndan başka ilâh bulunmadığına, ortağı ve benzeri olmaktan uzak bulunduğuna inanmayı ifade eder. Tevhidin tanımını oluşturan unsurların sınırları çerçevesinde, bu anlam içerisine, daha birçok şeyin zikredilmesi mümkündür.
Örneğin Allah’ın varlığını, birliğini, tüm yetkin niteliklerin kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak gibi. Yine ‘bir/tek’ Allah inancının, insanların düşündüğü bütün ilâh düşüncelerinden uzak bir dünya görüşünün, tek Yaratıcı, tek Rab tanımanın açıkça ortaya konulmasıdır. Tevhid, hem inanç açısından Allah’ı, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ‘bir/tek’lemek, hem de ibadeti yalnızca Allah’a mahsus kılmaktır.
Tevhid aynı zamanda Allah (cc) tarafından insanlara gönderilen ilâhî dinin de adıdır. Tevhid inancını tam olarak ifade eden anahtar cümle “Lâ İlâhe İllallah” (Allah’tan başka ilah yoktur/ Yalnızca Allah ilahtır) cümlesidir ki, biz bu cümleye “Tevhid Kelimesi: Kelime-i Tevhid” deriz. İşte bu cümleyi söyleyen ve buna inanan kişiye mü’min ve muvahhid adını veririz. İslamî ilimler sadedinde, Tevhid konularını inceleyen ilme de “İlm-i Tevhid=Tevhid İlmi” denir. Tevhidin karşıt anlamı ise, Allah’a şirk (ortak) koşmaktır.
Müslümanlar olarak bizler, tevhid inancının anahtarı ve işareti olan “La ilahe İllallah” kelimesini söyledikten hemen sonra, bir de “Muhammedün Rasulullah” cümlesini ilave ederiz ki “Muhammed Allah’ın Rasulüdür” demektir. Kelime-i Tevhid ifade edilirken mutlaka Hz. Muhammed (as)’ın da O’nun Resulü olduğunu ikrar etmek lazım gelir. Çünkü Allahu Teâlâ, kullarına, Kur’an-ı Kerim’de, kullukları için gerekli olan her şeyi belirtmiş, Rasûlullah (s.a.v) de onları en güzel şekilde insanlara açıklamıştır.
Rasûlullah (s.a.s), âyetle de sabittir ki kendi hevâ ve hevesinden hiçbir şey söylememiş, ancak kendine vahyolunanı konuşmuştur. O’nun sünneti, Allah’ın koyduğu şeriatın bir bölümü, bir parçası ve açıklayıcısı, canlı bir tatbikatı mahiyetindedir. Çünkü Rasûlullah (s.a.s)’a uymak, Allah’a uymak demektir.
Kur’an-ı Kerim’de tevhide işaret eden çok sayıda ayet vardır. Şu ayetler insanları tevhid inancına davet eden ayetlerden bir kısmıdır:
“(Bütün bunları) Allah’ı birleyerek ve O’na şirk koşmadan yapın. Kim Allah’a şirk koşarsa, sanki o, gökten düşmüş de kuş kapmış yahut rüzgâr kendisini uzak bir yere sürüklemiş gibi olur...” [22:31]
“... Biz her ümmete, yalnız Allah’a kulluk etmeleri ve tağuttan da sakınmaları için Rasul gönderdik.” [16:36]
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayın...” [4:36]
“Ve Allah’ın sözü (Tevhid kelimesi) işte asıl üstün olan odur.” [9:40]
“De ki ey Kitap ehli! Bizim ve sizin aranızda ortak olan ‘Kelime’ye gelin: Yalnız Allah’a kulluk edelim, Ona hiç bir şeyi ortak koşmayalım; birimiz diğerini Allah’tan başka ilah edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse: ‘Şahit olun biz Müslümanlarız!’ deyin.” [3:64]
Tevhid, insan hayatını çepeçevre kuşatmıştır
Tevhid akidesi, sadece fikrî, zihinsel ve felsefî bir kabul değil, insan ve kâinat konusunda başlı başına genel bir düşünce ve yaşam biçimidir. Tevhid, insan hayatını çepeçevre kuşatmıştır. Bundan dolayıdır ki, tarih boyunca bütün ilahî davetler, “Lailahe illallah” esasını açıklayarak işe başlamışlardır.
Tevhid bir hayat nizamıdır
Kelime-i Tevhidi ikrar eden birisi, bu cümlenin birinci kısmında Allah’tan başka ilâh olmadığını ve kulluğun sadece Allah’a yapılacağını kabul eder. İkinci kısmında ise, kulluğun nasıl yapılacağını, nasıl pratiğe dökülüp hayata yansıtılacağını açıklar. Bu hayat nizamını kabul eden muvahhid mü’min, her iki bölümü de samimî olarak yaşayış ve tüm davranışlarıyla ispat eder. Hayatında yeni bir inkılâp gerçekleşmiş olur.
Bu, onun duygu, düşünce ve eylemlerine yansır. Her alanda köklü değişiklikler meydana gelir. Tevhid inancına ulaşan birisi şunları yapacağına söz vermiş olur: Allah’ım sen beni yarattın ve yaşatıyorsun. Öyleyse ben de senin hükümlerine, emirlerine ve yasaklarına uyarım, sadece sana güvenir ve dayanırım ve sadece sana bel bağlarım. Cezaları da mükâfatları da sen verirsin. Senin dışında mutlak korkulacak ve sevilecek başka kimse yoktur.
Hem umuyorum, hem de korkuyorum. Emir ve yasaklarını içeren, en mükemmel yasaları ihtiva eden, en güzel ahlak nizamı, inanç ve ibadet usullerini öğreten, insanlararası ilişkileri düzenleyen kitabın Kur’an’a inanıyorum. Senin emrine uymayan hiçbir fikri, düşünce ve hükmü benimsemiyorum. Tüm tâğutları ve tâğûtî düzenleri reddediyorum. Hiçbir zararın veya yararın senin takdirin olmadan gelmeyeceğine, bütün dünya birleşse sen istemeyince en küçük bir fayda veya zarar veremeyeceklerine inanıyorum.
Hz. Muhammed (s.a.s.)’in, senin Rasûlün/ elçin olduğuna, dünya ve âhiret saadetinin ancak onun örnekliğinde gerçekleşeceğine inanıyorum ve O’nun izinden gideceğim. İşte bütün bunlara uygun yaşayacağıma söz veriyorum. Böyle bir imana ulaşan insanların oluşturacağı toplum bir tevhidî inanç toplumudur ve hayırlı bir toplumdur.
Tevhidin, tevhid toplumu üzerinde de büyük etkisi vardır. Tevhidin anahtarı olan “kelime-i tevhid”i samimî, anlamını bilerek ve ihlâsla söyleyip, gereklerini yerine getiren fertlerin oluşturduğu toplum, homojen bir yapıya kavuşmuş olması sebebiyle, güçlü ve kuvvetli hale gelmiş olur. Kur’an’da bu durum açıkça beyan edilmiştir:
“Toplu bir şekilde Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve bölünüp parçalanmayın.” [3:103]
Tevhidin manasına bağlı olan bir toplumda, huzur ve emniyet sağlanmış olur. Çünkü bu toplumu oluşturan her bir fert, bu inancın kazandırmış olduğu güzel hasletten dolayı Allah’ın helal kıldığını alır, haram kıldığını terkeder. Zulmü, haddi aşmayı bırakır, bunun yerine insanlara karşı Allah (c.c.) için dostluk ve sevgi gösterir ve onlarla yardımlaşır.
“...Hani (bir zamanlar birbirinize) düşman idiniz, kalplerinizi birleştirmişti de O’nun bu nimetiyle kardeş oluvermiştiniz...” [3:103]
Tevhidi özümseyen toplum, yeryüzünde Allah’ın hükümlerinin uygulayıcısı olur.
“Allah içinizden iman edip salih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri hükümran kıldığı gibi onları da yeryüzünde hükümran kılacağını, kendileri için hoşnut olduğu dinlerini, yine onlar için iyice yerleştireceğini ve korkulu hallerini güvene çevireceğini vaadetmiştir. Çünkü onlar, yalnız bana ibadet eder ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar.” [24:55]
Tevhid’in gerçek tevhid olabilmesi için bir takım şartlar vardır. Bu şartlara uygun bir iman elde edilir ve gereğince yaşanırsa, fert ve topluma faydalı olur. Aksi takdirde içi boş kelimelerin tekrarından başka bir şey olmaz. Tevhid inancı bir iddia olur ve tevhid bozulmuş olur. Bu şartlar şöylece özetlenebilir: Tevhidin anahtarı olan kelime-i tevhidin anlamını iyi bilmek gerekir.
La ilahe illallah dedikten sonra, bir daha şek ve şüphe edilmemelidir. Yani iman, yakin ve ihlâs derecesine varmalı ve sadık olmalı, münafıklık alametlerinden beri ve tertemiz olmalıdır. Şu ayetler bunları ifade etmektedir:
“Müminler ancak, Allah’a ve Rasûlü’ne iman edip, sonra da imanlarında şüpheye düşmeden Allah yolunda malları ve canları ile cihat eden kimselerdir. İşte sadıklar onlardır.” (Hucurat: 49/15)
“Halis din ancak Allah’ındır.” [39:3]
“Onlar dini, Allah’a has kılarak ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar...” [98:5]
“Allah ibadette sadıkları bilecek, yalancıları da bilecektir.” [i Ayet: 3');" 29:3]
“Doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, işte onlar sadıklardır.” [39:33]