mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 54
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
Kekilli: Amacım birini daha uyandırmak...
Murat Kekilli. Milyonların sevgilisiydi... Dünyanın en güzel gözlerinin eşek gözlerini olduğunu pek çok kişi ondan öğrendi. Şimdi o pek çok kişi ama hiç değilse bir kişiyi olsun uyandırmak istiyor, uykusundan...
"Ben bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz..." parçası ile tanımıştı pek çok insan onu. Bir müddet zirvelerde yıldızı parlarken gördük onu, Eşek gözlüm parçası ile Türk halkı ona sevgisinin devam ettiğini gösterdi. Ama daha sonra ne oldu ise ortadan kayboldu Murat Kekilli. Hakkında medyada olumsuz bir yığın haber çıktı ardından. Ama o hiç konuşmadı. Kimse gerçeğin ne olduğunu bilemedi...
Aradan yıllar geçti...
Milyonların sevgilisi Murat Kekilli bu kez "Ben insanları uyandırırım, beni sistem tutamaz..." diyerek çıkageldi...
Eskisinden daha antiemperyalist ve üstelik bu kez daha mistikti... Rockçılığın doğurduğu asilikten zerrece taviz vermemişti ama mağrur değil, ağırbaşlı ve vakur şekilde meydan okuyordu sisteme...
Yeni albümünüz hayırlı olsun Murat Kekilli, Müzik piyasasında işlerin pek iyi gitmediği herkesin sektörün çöküşünden dert yandığı bir dönemde umarız bahtın açık olur…
Maalesef müzik sektörü çöküyor. Bunun başlıca iki nedeni var: Birincisi, müziği eğlence aracı haline getirilmesi. Oysa müzik eğlence aracı değildir. İkincisi, insanlar doydu veya doyduğunu zannediyor çünkü hani çok iddialı bir söylem olacak gene ama iki tane ritim ile müzik yapılıyor… İki ritm birleşince, çıs-tak çıs-tak al sana müzik deniliyor. O çıs-tak çıs-tak müzik parçası gibi lanse ediliyor. Ritimle müzik yapılıyor zannediliyor. Tabi o müzik, müzik olarak lanse edilince de sonuç kaçınılmaz oluyor. İnsanlar müzikten de soğur, her şeyden de soğur böylelikle…
Maalesef müzik eserlerinde mesaj olmadığı, müzik icra edenlerde birikim, donanım olmadığı için, müzik altyapısı olmadığı için sektör bitişe doğru gidiyor. Dinletilen müzikler yanlış her şey yanlış…
Sistem çökük! Sadece müzik sektörü değil tümüyle sistem çökük. Sistemi diriltmeye çalışıyoruz en azından müzik bölümünü… İnsanların duygularına hitap ederken akılla duygularını bileştirmeye çalışıyoruz.
İki tane çok iddialı söyleme imza attın. İlk olarak, “Müzik eğlence aracı değildir” dedin, nedenini biraz açar mısın?
Müzik eğlence aracı değildir, en azından tek nedeni eğlence çünkü… Eğer müzik bir eğlence aracı olsaydı annelerimiz bizi ninnilerle büyütmezdi. Kulağımıza gelen ilk müzik tınıları, annemizin ninnileridir. Kulağımız onların sesi ile tanışır notalarla. Annelerimizin sesi müzikal anlamda güzel de çirkin de olsa bize müzikle seslenirler… Çünkü anne sesi başlı başına güzelliktir. Anne sesi en güzel sestir.
Tarihin ilk çağlarından itibaren insanlar özlemlerini, kaygılarını, aşklarını dile getirmek için müziği kullanmışlardır. Naralarını bile notalar eşliğinde atmıştırlar. Müzik bu kadar derinlemesine insanın hayatındadır. Aşklarını, kavgalarını, kaygılarını dile getirirken şarkıları bizim hayatımızın bir parçası olarak algılayıp o şekilde sunmuştur. Şarkılarla söylemiştir kısaca yani. Derdini notalara yükleyip şarkıları o şekilde söylemiştir karşısındakine. Bu yüzden eğlence aracı değildir. Tek nedeni eğlence değildir.
"...çevremdeki insanları sorgulamaya başladım, sorgulamaya çağırdım. Parayla karşılığı bulunamayacak bir şey bu. Hepimiz uyuyor muyuz? Çoğumuz uyuyoruz ama içimizde uyananlar ve uyaranlar var. Ben uyandım. Herkes uyansın istiyorum..."
Çünkü müzik iyi bir iletişim aracı çok çabuk ulaşabileceğimiz insanların kalbine vuran ulaşım aracı… İnsan duygularına hitap eden ulaşım aracıdır. Müzik mesajdır. Verilmesi gereken mesajdır. Müzik paylaşımdır. Müzik hayattır, topraktır.
Toprak derken?
Toprak derken neyi kast ediyorum, açayım. Biz müziklerimizi CD olarak sunuyoruz mesela piyasaya. O CD cansız bir metal parçası gibi görülmemeli. Her şey topraktan geldi. Ağaç topraktan, insan topraktan, tüm organizmalar topraktan… Her şey topraktan! Organizma olmayan da topraktan... Hepsi canlı. Aslında o CD’de canlı. Hayat var CD’nin içinde. Yaşam var. Onu siz eğlence aracı olarak görürseniz hata yaparsınız. Çünkü içi donanımlıdır, birikimlidir, mesajları vardır. Bir yığın mesaj içerir.
Müzik verilmesi gereken mesajdır ama müzisyen olarak donanımın yeterli değilse ne vereceksin? Donanımın yeterli değilse mesaj verebilir misin? Veremezsin, alırsın. Tüketirsin! Kazanırsın, harcarsın!
Son albüm için ben 5 yıldır hazırlanıyordum. Verilecek mesajlarım vardı. Çok önemli mesajlardı bunlar. Bu albümle birlikte ben çevremdeki insanları sorgulamaya başladım, sorgulamaya çağırdım. Parayla karşılığı bulunamayacak bir şey bu. Hepimiz uyuyor muyuz? Çoğumuz uyuyoruz ama içimizde uyananlar ve uyaranlar var. Ben uyandım. Herkes uyansın istiyorum...
İkinci iddialı sözünüzü soracağız bir de. Bizce orijinal ve yeni söylemler olduğundan özellikle sormak istiyorum. “Müziğe insanlar doydu ve doyduğunu zannediyor” dediniz. Yani eskiden müziğe ulaşmak daha zordu. Yüz yıl öncesine gittiğimizde kayıt yoktu. Müzik dinlemek isteyen canlı icra edildiği mekânlara gitmek zorundaydı. Şimdi her yerde istediğiniz sanatçıdan istediğiniz müzik parçasını dinlemeniz mümkün… Doymuşluğun nedeni bu mu?
"Bir misyonumun olduğunun farkına çok geç vardım. Herkesin övdüğü, yücelttiği dönemde oluşan kibir beni farklı noktalara yöneltmişti. Gidişin tehlikeli olduğunu fark ettiğim anda müziğe biraz ara verdim..."
Kolay erişim bir etken. Doğru. Bunun dışında verimli müzik, toplum fikirlerine yön verebilecek düzeyde müzikler üretilmemesi de önemli etken. Bunun yerine ne üretiliyor. Günlük, popüler, acele tüketilmesi gereken parçalar üretiliyor, Acele, hemen tüketilmesi lazım. Çabucak, acilen tüketilsin ki yerine yenisi konsun… Tüketilsin ki yerine yenisi konsun… Tüketilsin yerine yenisi… Müzik tüketim aracı haline geldi. Üretim tüketim için yapılmaya başlandı. Üretim tüketim aracı haline geldi. Acilen tüketilsin ki acilen yenisi üretilsin…
Ben 1996 yılında Hürriyet gazetesinin reklam sayfalarında şöyle bir ilan gördüm: Acele, sesi güzel olanlar yetiştirilir ve acele sanatçı yapılır! Arkadaşlarıma gösterdim ve “Allah aşkına bakın, nereye gidiyoruz?” dedim. Aslında ta o gün ben bugün gelinecek noktayı arkadaşlarıma anlatmış ve “görün bakın, yakında kimse müzik dinlemeyecek” demiştim.
Hengâmenin ortasında Murat Kekilli nasıl bir yerde, ne durumda?
Kekilli dışarıdaki yolları tüketmekle meşgul. Tüketirken bir de hiç görmediği bir şey keşfediyor, kendi içine doğru yolculuğa çıkıyor… Detayları kaçırmamaya çalışıyor. Çünkü asıl güzelliğin detaylarda olduğunu görmemiş bugün kadar, artık görüyor. Kendi içimize bakmadan dışarıda yolcuklara çıkmışız. Kant okumuşuz, Hegel okumuşuz, Erich Fromm okumuşuz… Bunları içimize bakmadan okumuşuz. Oysa içimize baksaymışız görecekmişiz: “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır?” diyecekmişiz. Kendi içimizi yok saydık nereye gittik! Yanlış yerlerden beslendik…
Bu bağlamda doğru beslenme kaynakları neler olabilir?
Bizi besleyecek pek çok kaynak var, Karacoğlan’dan beslenebilirsiniz, Fuzuli’den beslenebilirsiniz, Dede Korkut’tan beslenebilirsiniz, Yunus Emre’den beslenebilirsiniz. Yok saydığımız kaynaklar var. Görmek istediğimiz ya da daha doğru ifade ile gösterilmek istenmeyen, onun yerine bu daha iyi denilen isimlerden beslenebilirsiniz… Mesela Sezai Karakoç'tan beslenebilirsiniz... Necip Fazıl'dan beslenebilirsiniz. Nazım Hikmet'ten beslenebilirsiniz. Nazım'ı gösterirler ama diğerini göstermezler. Hatta diğerlerini görenleri görmek bile istemezler... "Onu dinleme bu daha iyi derler"
Kendi istediklerine “Muhteşem” derler, “yeri göğü inletiyor, ortalığı yıkıyor” derler. Hepimizi ikna ederler. Hâlbuki on kişi vardır izlemeye gelen. O on kişiyi bin kişi gösterir, sizi ikna ederler! Bu yalanı ancak bireysel birikimle ortaya çıkartabilirsiniz. Sanat, toplumun hayat damarlarından biridir. Bu damar kirlenirse, iyi çalışmazsa, yavaş yavaş onun hastalığı diğer organlara sıçrar ve toplumun bünyesini hasta eder… Sanat, donanımlı olmalıdır, sanat verimli olmalıdır, sanat birikimli olmalıdır… Sanat edepli olmalıdır. Oysa edepli sanatın yerine koymak istenen belli. Saygılı sanat. Saygısızlık toplumu çökertir. Baba oğluna saygı duymazsa ne yapar? Onu ziyaret edeceğine, onunla internetten söyleşmeyi tercih eder. Eşler birbirine saygıyı kaybederse aynı evin içinde olsalar da internetten söyleşmeye başlarlar. Müzik bu anlamda bir uyarıdır aynı zamanda. Kaybedilmemesi gereken değerler konusunda insanları uyarır.
Bir misyonumun olduğunun farkına çok geç vardım. Herkesin övdüğü, yücelttiği dönemde oluşan kibir beni farklı noktalara yöneltti. Gidişin tehlikeli olduğunu fark ettiğim anda müziğe biraz ara verdim.
Murat, biz seni Rockçı olarak tanıyoruz. Öyle sevdik…
Eyvellah, Rockçıyım abi! Hem de baba bir rockçıyım çok şükür...
En başından beri antiemperyalist çizgidesin, bunu biliyoruz. Zamanla antiemperyalizmin yanı sıra mistik tavır da belirmeye başladı müziğinde, bu baştan böyleydi, biz mi fark etmedik, yoksa…
Teşekkür ederim, iyi takip etmişsiniz. Doğru gözlemler bunlar… Beslenme kaynaklarımı değiştirdim. Kendi içimde yolculuğa çıkmamın sebebi de buydu. Herkes kendi Kutsal kitabını okur, biz kendi Kutsal Kitabımızı bile okumayız. İncil'i öğretirler bize şarkılarla, filimlerle ama Kuran'ı unuttururlar. Kuran'ı merak ettirmezler. Bilmeyiz ayetlerini. Kuran’da şöyle yazıyormuş, varmış der geçeriz… Hatta Mevlana’nın öğretilerini bile yabancılar önemseyince fark ettik. Almanlar, İngilizler, Japonlar akın akın oraya geliyor. Biz de onlar büyük ilgi gösterdiği için önemini anca fark edebiliyoruz! Aptal mıyız biz diye sordum ben kendi kendime? Erich Fromm’u keşfetmişim ama Mevlana’yı keşfetmemişim. Etraf derya deniz ama bizim haberimiz yok…
Murat Kekilli. Milyonların sevgilisiydi... Dünyanın en güzel gözlerinin eşek gözlerini olduğunu pek çok kişi ondan öğrendi. Şimdi o pek çok kişi ama hiç değilse bir kişiyi olsun uyandırmak istiyor, uykusundan...
"Ben bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz..." parçası ile tanımıştı pek çok insan onu. Bir müddet zirvelerde yıldızı parlarken gördük onu, Eşek gözlüm parçası ile Türk halkı ona sevgisinin devam ettiğini gösterdi. Ama daha sonra ne oldu ise ortadan kayboldu Murat Kekilli. Hakkında medyada olumsuz bir yığın haber çıktı ardından. Ama o hiç konuşmadı. Kimse gerçeğin ne olduğunu bilemedi...
Aradan yıllar geçti...
Milyonların sevgilisi Murat Kekilli bu kez "Ben insanları uyandırırım, beni sistem tutamaz..." diyerek çıkageldi...
Eskisinden daha antiemperyalist ve üstelik bu kez daha mistikti... Rockçılığın doğurduğu asilikten zerrece taviz vermemişti ama mağrur değil, ağırbaşlı ve vakur şekilde meydan okuyordu sisteme...
Yeni albümünüz hayırlı olsun Murat Kekilli, Müzik piyasasında işlerin pek iyi gitmediği herkesin sektörün çöküşünden dert yandığı bir dönemde umarız bahtın açık olur…
Maalesef müzik sektörü çöküyor. Bunun başlıca iki nedeni var: Birincisi, müziği eğlence aracı haline getirilmesi. Oysa müzik eğlence aracı değildir. İkincisi, insanlar doydu veya doyduğunu zannediyor çünkü hani çok iddialı bir söylem olacak gene ama iki tane ritim ile müzik yapılıyor… İki ritm birleşince, çıs-tak çıs-tak al sana müzik deniliyor. O çıs-tak çıs-tak müzik parçası gibi lanse ediliyor. Ritimle müzik yapılıyor zannediliyor. Tabi o müzik, müzik olarak lanse edilince de sonuç kaçınılmaz oluyor. İnsanlar müzikten de soğur, her şeyden de soğur böylelikle…
Maalesef müzik eserlerinde mesaj olmadığı, müzik icra edenlerde birikim, donanım olmadığı için, müzik altyapısı olmadığı için sektör bitişe doğru gidiyor. Dinletilen müzikler yanlış her şey yanlış…
Sistem çökük! Sadece müzik sektörü değil tümüyle sistem çökük. Sistemi diriltmeye çalışıyoruz en azından müzik bölümünü… İnsanların duygularına hitap ederken akılla duygularını bileştirmeye çalışıyoruz.
İki tane çok iddialı söyleme imza attın. İlk olarak, “Müzik eğlence aracı değildir” dedin, nedenini biraz açar mısın?
Müzik eğlence aracı değildir, en azından tek nedeni eğlence çünkü… Eğer müzik bir eğlence aracı olsaydı annelerimiz bizi ninnilerle büyütmezdi. Kulağımıza gelen ilk müzik tınıları, annemizin ninnileridir. Kulağımız onların sesi ile tanışır notalarla. Annelerimizin sesi müzikal anlamda güzel de çirkin de olsa bize müzikle seslenirler… Çünkü anne sesi başlı başına güzelliktir. Anne sesi en güzel sestir.
Tarihin ilk çağlarından itibaren insanlar özlemlerini, kaygılarını, aşklarını dile getirmek için müziği kullanmışlardır. Naralarını bile notalar eşliğinde atmıştırlar. Müzik bu kadar derinlemesine insanın hayatındadır. Aşklarını, kavgalarını, kaygılarını dile getirirken şarkıları bizim hayatımızın bir parçası olarak algılayıp o şekilde sunmuştur. Şarkılarla söylemiştir kısaca yani. Derdini notalara yükleyip şarkıları o şekilde söylemiştir karşısındakine. Bu yüzden eğlence aracı değildir. Tek nedeni eğlence değildir.

"...çevremdeki insanları sorgulamaya başladım, sorgulamaya çağırdım. Parayla karşılığı bulunamayacak bir şey bu. Hepimiz uyuyor muyuz? Çoğumuz uyuyoruz ama içimizde uyananlar ve uyaranlar var. Ben uyandım. Herkes uyansın istiyorum..."
Çünkü müzik iyi bir iletişim aracı çok çabuk ulaşabileceğimiz insanların kalbine vuran ulaşım aracı… İnsan duygularına hitap eden ulaşım aracıdır. Müzik mesajdır. Verilmesi gereken mesajdır. Müzik paylaşımdır. Müzik hayattır, topraktır.
Toprak derken?
Toprak derken neyi kast ediyorum, açayım. Biz müziklerimizi CD olarak sunuyoruz mesela piyasaya. O CD cansız bir metal parçası gibi görülmemeli. Her şey topraktan geldi. Ağaç topraktan, insan topraktan, tüm organizmalar topraktan… Her şey topraktan! Organizma olmayan da topraktan... Hepsi canlı. Aslında o CD’de canlı. Hayat var CD’nin içinde. Yaşam var. Onu siz eğlence aracı olarak görürseniz hata yaparsınız. Çünkü içi donanımlıdır, birikimlidir, mesajları vardır. Bir yığın mesaj içerir.
Müzik verilmesi gereken mesajdır ama müzisyen olarak donanımın yeterli değilse ne vereceksin? Donanımın yeterli değilse mesaj verebilir misin? Veremezsin, alırsın. Tüketirsin! Kazanırsın, harcarsın!
Son albüm için ben 5 yıldır hazırlanıyordum. Verilecek mesajlarım vardı. Çok önemli mesajlardı bunlar. Bu albümle birlikte ben çevremdeki insanları sorgulamaya başladım, sorgulamaya çağırdım. Parayla karşılığı bulunamayacak bir şey bu. Hepimiz uyuyor muyuz? Çoğumuz uyuyoruz ama içimizde uyananlar ve uyaranlar var. Ben uyandım. Herkes uyansın istiyorum...
İkinci iddialı sözünüzü soracağız bir de. Bizce orijinal ve yeni söylemler olduğundan özellikle sormak istiyorum. “Müziğe insanlar doydu ve doyduğunu zannediyor” dediniz. Yani eskiden müziğe ulaşmak daha zordu. Yüz yıl öncesine gittiğimizde kayıt yoktu. Müzik dinlemek isteyen canlı icra edildiği mekânlara gitmek zorundaydı. Şimdi her yerde istediğiniz sanatçıdan istediğiniz müzik parçasını dinlemeniz mümkün… Doymuşluğun nedeni bu mu?

"Bir misyonumun olduğunun farkına çok geç vardım. Herkesin övdüğü, yücelttiği dönemde oluşan kibir beni farklı noktalara yöneltmişti. Gidişin tehlikeli olduğunu fark ettiğim anda müziğe biraz ara verdim..."
Kolay erişim bir etken. Doğru. Bunun dışında verimli müzik, toplum fikirlerine yön verebilecek düzeyde müzikler üretilmemesi de önemli etken. Bunun yerine ne üretiliyor. Günlük, popüler, acele tüketilmesi gereken parçalar üretiliyor, Acele, hemen tüketilmesi lazım. Çabucak, acilen tüketilsin ki yerine yenisi konsun… Tüketilsin ki yerine yenisi konsun… Tüketilsin yerine yenisi… Müzik tüketim aracı haline geldi. Üretim tüketim için yapılmaya başlandı. Üretim tüketim aracı haline geldi. Acilen tüketilsin ki acilen yenisi üretilsin…
Ben 1996 yılında Hürriyet gazetesinin reklam sayfalarında şöyle bir ilan gördüm: Acele, sesi güzel olanlar yetiştirilir ve acele sanatçı yapılır! Arkadaşlarıma gösterdim ve “Allah aşkına bakın, nereye gidiyoruz?” dedim. Aslında ta o gün ben bugün gelinecek noktayı arkadaşlarıma anlatmış ve “görün bakın, yakında kimse müzik dinlemeyecek” demiştim.
Hengâmenin ortasında Murat Kekilli nasıl bir yerde, ne durumda?
Kekilli dışarıdaki yolları tüketmekle meşgul. Tüketirken bir de hiç görmediği bir şey keşfediyor, kendi içine doğru yolculuğa çıkıyor… Detayları kaçırmamaya çalışıyor. Çünkü asıl güzelliğin detaylarda olduğunu görmemiş bugün kadar, artık görüyor. Kendi içimize bakmadan dışarıda yolcuklara çıkmışız. Kant okumuşuz, Hegel okumuşuz, Erich Fromm okumuşuz… Bunları içimize bakmadan okumuşuz. Oysa içimize baksaymışız görecekmişiz: “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır?” diyecekmişiz. Kendi içimizi yok saydık nereye gittik! Yanlış yerlerden beslendik…
Bu bağlamda doğru beslenme kaynakları neler olabilir?
Bizi besleyecek pek çok kaynak var, Karacoğlan’dan beslenebilirsiniz, Fuzuli’den beslenebilirsiniz, Dede Korkut’tan beslenebilirsiniz, Yunus Emre’den beslenebilirsiniz. Yok saydığımız kaynaklar var. Görmek istediğimiz ya da daha doğru ifade ile gösterilmek istenmeyen, onun yerine bu daha iyi denilen isimlerden beslenebilirsiniz… Mesela Sezai Karakoç'tan beslenebilirsiniz... Necip Fazıl'dan beslenebilirsiniz. Nazım Hikmet'ten beslenebilirsiniz. Nazım'ı gösterirler ama diğerini göstermezler. Hatta diğerlerini görenleri görmek bile istemezler... "Onu dinleme bu daha iyi derler"
Kendi istediklerine “Muhteşem” derler, “yeri göğü inletiyor, ortalığı yıkıyor” derler. Hepimizi ikna ederler. Hâlbuki on kişi vardır izlemeye gelen. O on kişiyi bin kişi gösterir, sizi ikna ederler! Bu yalanı ancak bireysel birikimle ortaya çıkartabilirsiniz. Sanat, toplumun hayat damarlarından biridir. Bu damar kirlenirse, iyi çalışmazsa, yavaş yavaş onun hastalığı diğer organlara sıçrar ve toplumun bünyesini hasta eder… Sanat, donanımlı olmalıdır, sanat verimli olmalıdır, sanat birikimli olmalıdır… Sanat edepli olmalıdır. Oysa edepli sanatın yerine koymak istenen belli. Saygılı sanat. Saygısızlık toplumu çökertir. Baba oğluna saygı duymazsa ne yapar? Onu ziyaret edeceğine, onunla internetten söyleşmeyi tercih eder. Eşler birbirine saygıyı kaybederse aynı evin içinde olsalar da internetten söyleşmeye başlarlar. Müzik bu anlamda bir uyarıdır aynı zamanda. Kaybedilmemesi gereken değerler konusunda insanları uyarır.
Bir misyonumun olduğunun farkına çok geç vardım. Herkesin övdüğü, yücelttiği dönemde oluşan kibir beni farklı noktalara yöneltti. Gidişin tehlikeli olduğunu fark ettiğim anda müziğe biraz ara verdim.
Murat, biz seni Rockçı olarak tanıyoruz. Öyle sevdik…
Eyvellah, Rockçıyım abi! Hem de baba bir rockçıyım çok şükür...
En başından beri antiemperyalist çizgidesin, bunu biliyoruz. Zamanla antiemperyalizmin yanı sıra mistik tavır da belirmeye başladı müziğinde, bu baştan böyleydi, biz mi fark etmedik, yoksa…
Teşekkür ederim, iyi takip etmişsiniz. Doğru gözlemler bunlar… Beslenme kaynaklarımı değiştirdim. Kendi içimde yolculuğa çıkmamın sebebi de buydu. Herkes kendi Kutsal kitabını okur, biz kendi Kutsal Kitabımızı bile okumayız. İncil'i öğretirler bize şarkılarla, filimlerle ama Kuran'ı unuttururlar. Kuran'ı merak ettirmezler. Bilmeyiz ayetlerini. Kuran’da şöyle yazıyormuş, varmış der geçeriz… Hatta Mevlana’nın öğretilerini bile yabancılar önemseyince fark ettik. Almanlar, İngilizler, Japonlar akın akın oraya geliyor. Biz de onlar büyük ilgi gösterdiği için önemini anca fark edebiliyoruz! Aptal mıyız biz diye sordum ben kendi kendime? Erich Fromm’u keşfetmişim ama Mevlana’yı keşfetmemişim. Etraf derya deniz ama bizim haberimiz yok…