Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,590
- Tepki puanı
- 954
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
Karanlıktan Aydınlığa Yolculuk
Sabahın ilk ışıklarıyla belirmeye başlayan ve asfalt pistin üzerinde sağa sola savrulan kumlar, minik tepecikler oluşturuyor, üzerinden geçen ışıklarla bir hayal ülkesini hatırlatıyor
Geniş bir alana kurulu bu yer; kulesi, ışıkları, bekleşen uçaklarıyla bir havaalanıdır
Onlarca uçakta yüzlerce insan, yüzlerce insanın zihninde binlerce hatıra, binlerce hatırada bir o kadar sima, ses, kelimeBu hatıra oradaki yüzlerce insandan biri olan Özden Bey'e ait
Özden Bey, yanında oturan arkadaşlarını göz ucuyla süzer; başından geçenleri düşündükçe içi içine sığmaz
Yıllar önce onlarla görüşmemesini tavsiye eden insanların sözleri gelir aklına:
Yahu kardeşim, bırak şunların peşini Başka arkadaşlar edin Hem ne buluyorsun onlarda İçmekten başka bir şey bilmezler"
Her ne kadar "Etmeyin eylemeyin Onlara da birilerinin doğruları anlatması lâzımdese de değiştiremez bu sabit fikirleri
Hayal perdesinde birbiri ardına eklenmiş hatıralardan biri silinir biri belirir
Özden Bey yine dalar gider: Arkadaşlarıyla yurt içinde, yurt dışında değişik yerlere seyahat etmişlerdi Bunlardan biri de İtalya'ya idi İş görüşmeleri yapıp geri döneceklerdi
Gittikleri şehirde İtalyan işadamlarından biri onları akşam yemeğine davet eder Ne olduysa o akşamdan sonra olur Eve vardıklarında onları mükellef bir sofra beklemektedir Müzik bile düşünülmüştür Çeşit çeşit İtalyan yemeğinin bulunduğu masanın baş tarafına oturan ev sahibi, misafirlerine yemekleri tanıttıktan sonra servis yapılır Ev sahibi içki ikram etmeye başlayınca Özden Bey: "Ben almayayım" der
Bu davranışın sebebini anlayamayan ev sahibi:
Beğenmediyseniz başka alternatiflerimiz var Hangisini arzu ederseniz onu
Hayır hayır; siz beni yanlış anladınız
Ben Müslüman'ım ve bizim dinimizde içki içmek yasak! Onun için içmiyorum Lütfen beni yanlış anlamayın
Öten kuşlar, şakırdayan şadırvan, gitar sus pus olur âdeta Bu söz doldurmuştur bütün bahçeyi Elinde şişesiyle sandalyesine oturan İtalyan, bir Özden Bey'e bir de diğer misafirlerine bakar Ardından da:
- Peki onlar Onlar da MüslümanOnlar niçin içiyor?
Bu soru üzerine Özden Bey, aynı mütebessim çehresiyle:
- Hah! İşte bu soruyu, bana değil onlara soracaksınız!
Lokmaları ağzında kalan arkadaşlarının hâli geçti hayalinden Özden Bey'in gayesi arkadaşlarına bazı hakikatleri lâtifeyle hatırlatmaktı Bu samimiyeti bilirdi gönül teli; bilirdi arkadaşları Bu sebeple hak verdiler, dostlarına suskunlukla
Bu hatırayla gözleri dolan Özden Bey, daldığı düşüncelerden sıyrılır; uçağın koltuğunda olduğunu hatırlar
Önünde duran dergilerden birini alır Derginin sayfalarını çevirmez, âdeta zaman içinde yolculuğuna devam eder
Özden Bey, İtalya seyahatinden haftalar sonra arkadaşlarına şöyle der:
Her seferinde değişik yerlere gidiyoruz; var mısınız bir de Umre'ye gidelim
- Umre'ye mi!
Beklemedikleri bu teklif karşısında birbirine bakışan dört arkadaş donakalır
Akıllarında buz yangınları fırtına olur evvelâ Ardından ılık meltemler, yanaklardan kulaklara doğru eser Akıllarını çelebilecek kötü fikirleri savuşturmak isteyen Özden Bey atik davranır:
- Yahu, değişik ülkelere turistik gezi yapmadık mı?
- YaptıkFarz edin ki bu da öyle bir seyahat
Kimi başını yere eğip bekler, kimi sanki duymamış gibi çevresiyle ilgilenir, kimi de yırtık elbisesini arkadaşlarından gizleyen küçük bir çocuk masumiyetine bürünür
En cesur olanı, hâlini anlatmaya çalışırken dili dolanır, gözleri küçük misketler kadar ufalır, kendisinin bile inanmadığı şeyler söyler
- Ama ben
- !
- Şey aslında Yaşımız biraz ilerlesin diye bekliyordum Hem bizim hayatımızı biliyorsun Özden Nasıl olur?
- Olur olur Haydi, hayırlı olsun
Özden Bey, onlara kötülüğü işleten bu sese bir dur diyebilmek için "Ne var bunda bu kadar korkacak Hem bir geziden ne çıkar ki" der
Bir oldubittiyle ikna olmak kaygısı, eski hayatlarına mukabil mukaddes mekânların mesuliyeti dağ olup dikilir karşılarına Hep zor bir hayat gibi gördükleri, çevresi meşakkat surlarıyla çevrili saadet yurdunu hisseder gibi olunca heyecanlanırlar "Esintisi bu kadar güzelse kim bilir kendi nice güzeldir" der içlerinden bir ses Ayıklarlar zorluklar arasından iyilikleri, güzellikleri, huzuru
"Olsun madem öyleyse" der içlerinden biri Diğerleri ses etmez
Bir perde daha bir tatlı tebessümü peşine takıp kapanır Şimdi üçüncü bir perde açılmak üzeredir boş boş baktığı derginin sayfalarında
İşte şimdi arkadaşlarıyla birlikte çölün orta yerinde arınmış, billurlaşmış bir su damlası gibi parlayan Kâbe'nin karşısında duruyorlardır; onca allı pullu nefis engeline rağmen
Su kaynağının başına koşuşan diğer susuzlar gibi diz kırıp kana kana ondan içerler İçerler ve daha önce yaşamadıkları hazlar yaşarlar
Kelimeler, sinelerinde büyüttükleri buz dağlarını eritmiş, gözyaşına dönüştürmüştür Mânâ veremedikleri bir hâl bütün bedenlerini sarmıştır Ağlar, ağlarlar Yıllar boyu anlatılsa ifade edilemeyecek hakikatler, birkaç dakikada sarıp sarmalamıştır onları
Ağlamak bilerek yaptıkları bir şey değildir; ama ağlarlar Ağladıkça açılır, açıldıkça rahatlarlar
Okyanusa ulaşan ırmaklar gibi coşarlar Beyaz güvercinler uçar yüreklerinden Kanat şakırtıları çağlayan gibi akan gözyaşlarına karışır
Ellerini değil kalb kapaklarını açıp dua dua uçarlar ötelere Serin dereler geçer, yeşil ormanlar aşar içlerindeki kumrular Âdeta bir dağın yücesinden seslenirler bir ömür aradıkları mutluluğu yaratan Rablerine:
"Allah'ım Allah'ım Sen ne yücesin Hâlimizi biliyorsun, bizi affet"
Özden Bey, son sayfasına geldiği dergiyi yerine bıraktığında uçak hareket etmeye başlamıştı
Gün, aydın; kalbler, ak; yol, ışık; insanlar, pür-nur
Koltuk koltuk uçar; beyaz kuşlar gibi yolcular
Kelimeler sıralanır art arda
"Yahu kardeşim, bırak şunların peşini Başka arkadaşlar edin"
"Peki; onlar neden içiyor?"
"Yani, şey henüz böyle bir şey düşünmüyoruz ama"
"Özden Bey, sen bizim hayat tarzımızı biliyorsun kardeşim"
Bütün bu kelimeler yok oldu, beyaz bulutlara erdiklerinde Güzel bir seyahat biter, güzel bir hayat başlar Kaçar karanlıklar, aydınlıklar gelince
Murat KAYA
Sabahın ilk ışıklarıyla belirmeye başlayan ve asfalt pistin üzerinde sağa sola savrulan kumlar, minik tepecikler oluşturuyor, üzerinden geçen ışıklarla bir hayal ülkesini hatırlatıyor
Geniş bir alana kurulu bu yer; kulesi, ışıkları, bekleşen uçaklarıyla bir havaalanıdır
Onlarca uçakta yüzlerce insan, yüzlerce insanın zihninde binlerce hatıra, binlerce hatırada bir o kadar sima, ses, kelimeBu hatıra oradaki yüzlerce insandan biri olan Özden Bey'e ait
Özden Bey, yanında oturan arkadaşlarını göz ucuyla süzer; başından geçenleri düşündükçe içi içine sığmaz
Yıllar önce onlarla görüşmemesini tavsiye eden insanların sözleri gelir aklına:
Yahu kardeşim, bırak şunların peşini Başka arkadaşlar edin Hem ne buluyorsun onlarda İçmekten başka bir şey bilmezler"
Her ne kadar "Etmeyin eylemeyin Onlara da birilerinin doğruları anlatması lâzımdese de değiştiremez bu sabit fikirleri
Hayal perdesinde birbiri ardına eklenmiş hatıralardan biri silinir biri belirir
Özden Bey yine dalar gider: Arkadaşlarıyla yurt içinde, yurt dışında değişik yerlere seyahat etmişlerdi Bunlardan biri de İtalya'ya idi İş görüşmeleri yapıp geri döneceklerdi
Gittikleri şehirde İtalyan işadamlarından biri onları akşam yemeğine davet eder Ne olduysa o akşamdan sonra olur Eve vardıklarında onları mükellef bir sofra beklemektedir Müzik bile düşünülmüştür Çeşit çeşit İtalyan yemeğinin bulunduğu masanın baş tarafına oturan ev sahibi, misafirlerine yemekleri tanıttıktan sonra servis yapılır Ev sahibi içki ikram etmeye başlayınca Özden Bey: "Ben almayayım" der
Bu davranışın sebebini anlayamayan ev sahibi:
Beğenmediyseniz başka alternatiflerimiz var Hangisini arzu ederseniz onu
Hayır hayır; siz beni yanlış anladınız
Ben Müslüman'ım ve bizim dinimizde içki içmek yasak! Onun için içmiyorum Lütfen beni yanlış anlamayın
Öten kuşlar, şakırdayan şadırvan, gitar sus pus olur âdeta Bu söz doldurmuştur bütün bahçeyi Elinde şişesiyle sandalyesine oturan İtalyan, bir Özden Bey'e bir de diğer misafirlerine bakar Ardından da:
- Peki onlar Onlar da MüslümanOnlar niçin içiyor?
Bu soru üzerine Özden Bey, aynı mütebessim çehresiyle:
- Hah! İşte bu soruyu, bana değil onlara soracaksınız!
Lokmaları ağzında kalan arkadaşlarının hâli geçti hayalinden Özden Bey'in gayesi arkadaşlarına bazı hakikatleri lâtifeyle hatırlatmaktı Bu samimiyeti bilirdi gönül teli; bilirdi arkadaşları Bu sebeple hak verdiler, dostlarına suskunlukla
Bu hatırayla gözleri dolan Özden Bey, daldığı düşüncelerden sıyrılır; uçağın koltuğunda olduğunu hatırlar
Önünde duran dergilerden birini alır Derginin sayfalarını çevirmez, âdeta zaman içinde yolculuğuna devam eder
Özden Bey, İtalya seyahatinden haftalar sonra arkadaşlarına şöyle der:
Her seferinde değişik yerlere gidiyoruz; var mısınız bir de Umre'ye gidelim
- Umre'ye mi!
Beklemedikleri bu teklif karşısında birbirine bakışan dört arkadaş donakalır
Akıllarında buz yangınları fırtına olur evvelâ Ardından ılık meltemler, yanaklardan kulaklara doğru eser Akıllarını çelebilecek kötü fikirleri savuşturmak isteyen Özden Bey atik davranır:
- Yahu, değişik ülkelere turistik gezi yapmadık mı?
- YaptıkFarz edin ki bu da öyle bir seyahat
Kimi başını yere eğip bekler, kimi sanki duymamış gibi çevresiyle ilgilenir, kimi de yırtık elbisesini arkadaşlarından gizleyen küçük bir çocuk masumiyetine bürünür
En cesur olanı, hâlini anlatmaya çalışırken dili dolanır, gözleri küçük misketler kadar ufalır, kendisinin bile inanmadığı şeyler söyler
- Ama ben
- !
- Şey aslında Yaşımız biraz ilerlesin diye bekliyordum Hem bizim hayatımızı biliyorsun Özden Nasıl olur?
- Olur olur Haydi, hayırlı olsun
Özden Bey, onlara kötülüğü işleten bu sese bir dur diyebilmek için "Ne var bunda bu kadar korkacak Hem bir geziden ne çıkar ki" der
Bir oldubittiyle ikna olmak kaygısı, eski hayatlarına mukabil mukaddes mekânların mesuliyeti dağ olup dikilir karşılarına Hep zor bir hayat gibi gördükleri, çevresi meşakkat surlarıyla çevrili saadet yurdunu hisseder gibi olunca heyecanlanırlar "Esintisi bu kadar güzelse kim bilir kendi nice güzeldir" der içlerinden bir ses Ayıklarlar zorluklar arasından iyilikleri, güzellikleri, huzuru
"Olsun madem öyleyse" der içlerinden biri Diğerleri ses etmez
Bir perde daha bir tatlı tebessümü peşine takıp kapanır Şimdi üçüncü bir perde açılmak üzeredir boş boş baktığı derginin sayfalarında
İşte şimdi arkadaşlarıyla birlikte çölün orta yerinde arınmış, billurlaşmış bir su damlası gibi parlayan Kâbe'nin karşısında duruyorlardır; onca allı pullu nefis engeline rağmen
Su kaynağının başına koşuşan diğer susuzlar gibi diz kırıp kana kana ondan içerler İçerler ve daha önce yaşamadıkları hazlar yaşarlar
Kelimeler, sinelerinde büyüttükleri buz dağlarını eritmiş, gözyaşına dönüştürmüştür Mânâ veremedikleri bir hâl bütün bedenlerini sarmıştır Ağlar, ağlarlar Yıllar boyu anlatılsa ifade edilemeyecek hakikatler, birkaç dakikada sarıp sarmalamıştır onları
Ağlamak bilerek yaptıkları bir şey değildir; ama ağlarlar Ağladıkça açılır, açıldıkça rahatlarlar
Okyanusa ulaşan ırmaklar gibi coşarlar Beyaz güvercinler uçar yüreklerinden Kanat şakırtıları çağlayan gibi akan gözyaşlarına karışır
Ellerini değil kalb kapaklarını açıp dua dua uçarlar ötelere Serin dereler geçer, yeşil ormanlar aşar içlerindeki kumrular Âdeta bir dağın yücesinden seslenirler bir ömür aradıkları mutluluğu yaratan Rablerine:
"Allah'ım Allah'ım Sen ne yücesin Hâlimizi biliyorsun, bizi affet"
Özden Bey, son sayfasına geldiği dergiyi yerine bıraktığında uçak hareket etmeye başlamıştı
Gün, aydın; kalbler, ak; yol, ışık; insanlar, pür-nur
Koltuk koltuk uçar; beyaz kuşlar gibi yolcular
Kelimeler sıralanır art arda
"Yahu kardeşim, bırak şunların peşini Başka arkadaşlar edin"
"Peki; onlar neden içiyor?"
"Yani, şey henüz böyle bir şey düşünmüyoruz ama"
"Özden Bey, sen bizim hayat tarzımızı biliyorsun kardeşim"
Bütün bu kelimeler yok oldu, beyaz bulutlara erdiklerinde Güzel bir seyahat biter, güzel bir hayat başlar Kaçar karanlıklar, aydınlıklar gelince
Murat KAYA