Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kapitalizmi Kapitalistler Yönetiyor, Obama Bu Oyunun Sadece Bir Figüranı!(1) (1 Kullanıcı)

imported_Mehmet_Aydin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
9
Tepki puanı
0
Puanları
0
Amerika'nın yeni başkanı Barack Hüssein Obama ile ikinci dünya harbinden sonra, her defasında tekrardan oyun senaryosuna dahil edilen, bilindik siyasi imaj düzeltme oyunu oynanmaktadır. Bu defasında ise bu oyunun tek farklı yönü; başa getirilen demokrat partili kişinin siyah tenli olup ve daha önemlisi baba tarafının Müslüman olmuş olması. ABD'nin tarihinde bir ilk olan bu başkanın, bir tesadüf eseri olarak seçildiği söylenmesi gayet yüzeyselliktir. Öyleyse zaten ABD'nin tarihinde bir gelenek haline gelen Demokrat Parti aracılığı ile imaj düzeltme stratejisinin, bu defasında ise çok önemli iki değişiklikle öne sürülmesi, batının ve özellikle ABD'nin başının gerçekten çok büyük belada olduğuna delalet etmektedir.
Fakat bununla beraber şu kesinlikle unutulmaması gerekiyor. Amerika'nın kapitalist bir devlet olması ve ikinci dünya harbinden sonra kapitalist ideolojisinin baş aktörü konumuna yükselmiş olması, onu siyaseten çok ciddi bir konuma getirmektedir. Dolayısıyla dünya siyasetinin biçimlendirilmesinde, ABD'nin gütmüş olduğu siyaset gerçekten de çok ciddiye alınması gerekiyor. Bununla beraber kapitalist devletler aslı itibarı ile başta bulunan yönetimlerden ve başkanlardan daha ziyade, genelde onları finanse eden ve destekleyen, zengin para babaları ve aileleri aracılığı ile yönetilmektedir. İşte hem Avrupa'da, özelde İngiltere ve Fransa'da ve de Amerika'da önde gelen zengin ailelerin başında Rothschild ve Rockerfeller ailesi gelmektedir. Özellikle bu iki ailenin sahip oldukları siyasi ve ekonomik gücünden ileride ayrıntılı bahsedeceğiz.

Özellikle Amerikan seçimlerine bakıldığı zaman, orada mevcut iki partinin bulunduğunu görürüz. Bu iki partinin (yani cumhuriyetçiler ile demokratlar) düzenli olarak hep yer değiştirirler ve hedeflenmiş o genel stratejiyi uygulamaya koyarlar. Amerika'da yaşayan ve bir avuç kişiden meydana gelen bu kapitalist zümre, hem yeraltı kaynaklarını sömürme konusunda hem de ticari acıdan bu ülkeleri sömürme konusunda genel bir düşünce ve siyasi stratejileri mevcuttur.

Bu stratejiyi iki madde halinde özetleyebiliriz:

- Kendi mallarını ihraç etme konusunda tüm araç gereçlere başvurmak. Bununla beraber doğal olarak hem bu araç gereçleri üretebilme açısından hem de onları kullanabilme konusu açısından olsun, yeraltı kaynaklara sahip olma zorunluluğu. Silah sanayisi buna örnek verilebilir. Çünkü askeri teçhizatın üretimi ve kullanımı için demir çeliğe ihtiyaç var, demir çeliğin üretilebilmesi için ise enerjiye, yani petrol ve gaza ihtiyaç duyulmaktadır.

- İdeolojik devlet olma hesabiyle, kendi dünya görüşünü empoze etme ve yayma stratejisi. Her ne kadar bu hedefinden menfaati gereği zaman zaman taviz verip feragat etmesi (özellikle İslam beldeleri için) söz konusu olsa da. Örneğin; Suud Krallığı'nın egemen olduğu Suudi Arabistan'da olduğu gibi.

Bu strateji doğrultusunda 1953 yılının David Eisenhower döneminden itibaren günümüze kadar başkan olmuş siyasetçilerden kısaca bahsedilmesi önem arzetmektedir. Eisenhower 1953-1961 arası ABD'nin 34. cumhuriyetçi başkanı olmadan önce 2. Dünya Savaşı'nda 1944-45 yıllarında Batı Avrupa'daki Müttefik kuvvetlerinin başkomutanlığını yapmıştır. 1951 de NATO'nun ilk başkomutanı olmuştur.

Ardından çok gizemli, genç bir Deamokrat Partili başkan iktidara geliyor veya getiriliyor; John F. Kennedy. 1961'den 1963 yılında suikasta maruz kalıncaya kadar birçok değişikliğe sebep olmuş. Özellikle onun öldürülmesinden sonra (22.11.1963'de) başa gelen John F. Kennedy'nin eş başkanı Lyndon B. Johnson ile bir çok farklı görüşe sahip olmaları ve özellikle bazı zengin ailelerin örneğin Federal Rezerve Bank'ı (Devlet adına banknot çıkaran (emisyon), Devletin hazinedarlığını yapan, Banka sisteminin rezervlerini tutan) elinde bulunduran Rothschild ailesini çokça huzursuz etmektedir. Kennedy 4 Haziran 1963'te Amerikan Temsilciler Meclisine danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanunla Amerikan dolarını basma yetkisini Rotshild ailesine ait olan Federal Rezerve Bank'ın elinden alarak Amerikan Merkez Bankası'na vermiş ve ''bir ülkenin parasının denetimin şahısların elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu'' belirterek bütün dikkatleri üzerine çekmiştir. Bir yahudi ailesi olan Rothschild'i huzursuz eden bir başka husus ise Kennedy ile yahudi varlığı başkanı Ben Gurion'un nükleer kavgası.

Yahudi varlığı kurulduğu günden beri Ortadoğu'da hep bir süper güç olma hayali ile hareket etmiştir. Bu yüzden Yahudi varlığı Ortadoğu'da hızlı bir ''nükleer silahlanma programı'' izlemeye başlamıştır. Yahudi varlığının Dimona çölünde kurduğu nükleer santralinde peynir-ekmek gibi atom bombası ve nükleer başlıklı füzeler üretmesi özellikle başkan Kennedy'i anormal derecede rahatsız etmiştir. Yahudi varlığının nükleer füzelerinin Ankara, İstanbul, Şam, Tahran, Bağdat ve Riyad gibi şehirleri vuracak kapasitede ve menzilde olması Kennedy yönetimini önlem almaya mecbur bırakmıştır. Kennedy, Ben Gurion'a yazdığı sert bir uyarı mektubunda; ''İsrail'in nükleer programını durdurmaması durumunda Amerikan yönetiminin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını belirtmiştir.'' Ben Gurion'da cevap olarak gönderdiği mektupta Kennedy'e; ''genç adam'' diye hitap etmiş ve bazı ağır ithamlarda bulunmuştur. Bu mektuplaşmalar iyice çığırından çıkmış ve hakaretleşmeye dönüşmüştür. Bu durum üzerine tepki olarak Ben Gurion istifa etmiştir. Ünlü yahudi politikacı Henry Kissenger; ''İsrail'in nükleer programına son vermesi İsrail'e büyük zarar verir'' diyerek Kennedy'i ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır.

Son olarak şu anekdotu da vermekte fayda görüyorum. Kennedy Amerika'da başkan seçilmeden önce Sigmund Rotschild'in kendisine yapmış olduğu; ''başkan seçildiğinde Ortadoğu'da İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında milyonlarca doları bulan seçim kampanyası masraflarını karşılayacaklarını." belirtmiştir. Ancak Kennedy böyle bir teklifin bir daha kendisine yapılmamasını rica etmiş ve kendisini hakarete uğramış gibi hissettiğini belirttirmiştir. Kennedy İsrail lobisinin Amerikan Devleti üzerindeki faaliyetlerinden anormal derecede rahatsız bir politikacıydı. Kennedy'e göre lobilerin Amerika'daki faaliyetleri Amerikan bağımsızlığına vurulmuş bir darbeydi.

Neden bu uyumsuzluktan sonra John F. Kennedy öldürüldüğü ve bu suikasttan sonra mezkur ailelerle ile uyumlu bir şekilde siyaset güden Lyndon B. Johnson'nun başa getirildiği, konusuna biraz etraflıca değinmemiz gerekiyor.

Buna değinmeden önce çok benzerlikleri olan John F. Kennedy'den önce öldürülen Abraham Lincoln (1865); ulusal para politikasını düzenleyen bir yasa çıkarttıktan sonra suikasta uğraması bir tesadüf olacağını hiç zannetmiyorum.

22 Kasım 1963 sabahı Washington D.C'den Air Force One uçağı ile Dallas'a gelen Başkan Kennedy ve eşi, sabah saat 9'ta şehir merkezinde Dallas valisi Connaly ile birlikte kahvaltı ettikten sonra üstü açık bir limuzine binerek halkı selamlamaya başlamışlardır. Tam 6 aracın olduğu kortejde en son arabada başkan Kennedy ve vali Connaly vardır. Önde motosikletli SS korumalar ve yanda CIA ajanlarının bulunduğu arabalarla Kennedy'nin arabası Kortejle birlikte Elm caddesinden Houston'a doğru beklenmedik bir dönüş yapar. O sırada silah sesleri yükselmeye başlar.

Polisler telsizle anons etmeye başlar; ''Korteje ateş ediyorlar yere yatın'' diye. Tam 6 el silah sesi duyulur. Birinci mermi arabayı komple ıskalar ve alt geçitte bekleyen Edmund Harris adındaki taksi şöförünün kulağını parçalar. İkinci mermi Kennedy'i tam omzundan vurur. Üçüncü mermi Kennedy'i ıskalayıp ön koltuktaki vali Connaly'i omzundan vurur. Dördüncü mermi Kennedy'i boynundan vurur, aynı mermi başkanın vücudundan çıkıp Vali Connaly'i sırtından vurur. Beşinci mermi arabayı ıskalayıp dikiz aynasını kırıp dışarı çıkar. Altıncı mermi başkan Kennedy'i tam kafasından vurur. Başkanın kafasını parçalayan mermi bulunamaz.

Suikasttan sonra yapılan araştırmalarda Kennedy'i sözde komünistlerden vatan haini Lee Harvey Oswald'ın vurduğu iddia edilir. Ortada altı mermi olmasına rağmen Oswald'ın tek katil olduğu görüşüne verilir. İddialara göre Oswald Texas Okul kitapları bürosunun altıncı katındaki pencere dibinden İtalyan yapımı Manlicher Caracano marka snıper tüfeği ile başkan Kennedy'i ve Vali Connaly'i altı kez vurarak başkanı öldürmeyi başarmıştır.

Sözde suikastçı snıper Lee Harvey Oswald'ın vurduğu başkan Kennedy feci şekilde can vermiş ve Lee Harvey Oswald apar topar hapsi boylamıştır. Ortadaki deliller birden çok keskin nişancının olduğunu göstermesine rağmen belirli zengin ailelerin denetimindeki Amerikan derin devleti suçu Lee Harvey Oswald'ın üzerine atarak delilleri bir bir yok etmiştir. Suikastı gören 57 kişi ya bir kaza ile yada intihar ile ölü bulunmuştur.

Lee Hervey Oswald ise suikasttan iki gün sonra mahkeme çıkışında yüzlerce FBI ajanı ve polisin arasında yahudi bir bar işletmecisi olan Jack Ruby tarafından öldürülmüştür. Bu Amerikan milliyetçisi yahudi, Lee Harvey Oswald'ı öldürmesinin nedenini ise ''komünistlerden Amerika'nın aldığı intikam'' olarak yorumlamıştır.

Birden çok keskin nişancı tarafından vurulan Kennedy'nin otopsisini Amerikan ordusundaki üst düzey amiral ve generaller yürütmüş ve otopsideki suikast delillerini bir bir sabote etmişlerdi. Ailesi Kennedy'nin kafasının kesilerek incelenmesini ve böylelikle gerçek suikastçıların bulunmasını istediğinde ise Amerikan birimleri konuyu şiddetle reddetmişlerdir. Kennedy apar topar gömülerek konu ört pas edilmiştir.

Başkan Kennedy'nin suikast sonucu öldürülmesinden sonra başkan adayı olan kardeşi senatör Robert Kennedy de bir basın toplantısı sırasında İsrail işbirlikçisi Filistinli bir genç tarafından kurşunlanarak öldürülmüştür.

Demokrat partili Lyndon B. Johnson 1968 yılına kadarki iktidar döneminde Kennedy'nin yapmış olduğu bir takım değişiklikler apar topar tekrar rayına oturtuluyor ve belirli para babalarının isteği gerçekleştiriliyor. Örneğin;

Kennedy'nin kapattığı İsrail Dimona çölündeki nükleer santrali tekrar açılmış ve İsrail nükleer silah üretimine eskisi gibi iyice hız vermiştir.
Federal Rezerve Bank'ın elinden Amerikan dolarını basma yetkisini alan başkan Kennedy'nin çıkarttığı 11110 sayılı kanun iptal edilmiş ve Amerikan dolarını basma yetkisi tekrar Rothschild ailesine ait olan Federal Reserve Bank'a verilmiştir.
2. Dünya savaşından sonra ılımlı ve sakin bir politika izleyen Amerika Devleti özellikle Kennedy suikastından sonra soğuk savaş sürecini de başlatmıştır. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki soğuk savaştan tüm dünya devletleri çok olumsuz yönde etkilenmiştir. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki silahlanma rekabeti adeta bir müsabakaya dönmüştür.
Amerika tüm dünya genelinde emperyalist faaliyetlerine hız vermiş ve Vietnam'a saldırmıştır. Vietnam'da binlerce kişinin ölmesine ve birçok ülkenin bu savaştan dolaylı olarak zarar görmesine neden olmuştur.
Amerika'da İsrail lobisi ise iyice pervasızlaşmış ve yönetimde söz sahibi olmuştur. Amerika Yahudi varlığının yaptığı katliamlara sesini çıkaramaz hale gelmiş ve İsrail ile suç ortaklığı yapmaya başlamıştır. En basitinden örnek vermek gerekirse Yahudi varlığının çok gizlice yürüttüğü ''Samuel Vanunu'yu kaçırma operasyonuna'' istemeden şahit olan bir Amerikan firkateynindeki 23 deniz piyadesi İsrail hücumbotları tarafından açılan ateşle öldürülmüştür. Denize düşüp kaçmaya çalışan askerler bile İsrailliler tarafından öldürülmüştür. Olayın basına sızmasına izin verilmemiş ve belirli güç otaklarının kontrolündeki Amerikan basını konuyu haber bile yapmamıştır.
CIA tüm dünyada ''komünizmle mücadele'' doğrultusunda adına GLADIO denilen ve Beyrut'taki gerilla kamplarında eğitilen katillerden ve paralı askerlerden oluşan gizli bir ordu hazırlamış ve bu paralı katilleri maaşa bağlayarak dünyanın her yerinde komünistleri ve sol düşüncelileri öldürmekle görevlendirmiştir. Bu bağlamda Türkiye'deki sağ-sol çatışmaları, siyasi amaçlar için işlenen cinayetler, katliamlar, terörist eylemler, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi ve 12 Eylül darbesi hep Gladio'nun eserleridir. Gladio ordularının kurulması ne tesadüfse Kennedy suikastından hemen sonraya denk gelir.
İşte tüm bu sayılanların uyumlu bir şekilde devam ettirilebilmesi için iki dönem 8 yıllığına Cumhuriyetçi olan Richard Milhous Nixon (1969-1974) ile Rudolph Ford (1974-1977) başkanlık koltuğuna getirilmiştir.

Ardından 1977 yılında Demokrat Partiden başkan seçilen Jimmy Carter bir dönem başa getirildi ve imaj düzelteme operasyonuna soyundu. Belki basit gelecek ama toplumları kandıra bilmek için ve yüzeysellik ile boğuşan toplumları arkasına çekebilmek için yerinde bir örnek vermek istiyorum: Jimmy Carter Beyaz Ev'e geldiğinde çok ilginç bir girişimde bulundu. Topluma örnek olsun ve güneş enerjisi kullanımını özendirsin diye, Beyaz Evin damına güneş panelleri yerleştirdi. Yıl 1979'du. Karısı çoluk-çocuğu, bütün aile, güneşin ısıttığı suyla yıkandılar. Carter, Avrupalı sosyal demokrat liderleri andıran iyi niyetli (!) ve toplumcu bir liderdi. Bu nedenle güneş ve rüzgâr enerjisine yatırım yapmak isteyen yatırımcılara önemli teşvikler sağladı, vergi indirimlerine gitti.

Ancak Carter'den sonra seçilen ve Amerika'nın 40. Başkanı olarak 1981'de göreve başlayan Cumhuriyetçi Ronald Reagan ne yaptı dersiniz. Astarı yüzünden pahalı olduğu iddiasıyla bu panelleri derhal söktürüp çöpe attı ve ardından da; "nihayet kurtuldum" şeklinde derin bir oh çekti. Bununla da yetinmedi, petrol lobisinin verdiği gazla hareket ederek, alternatif enerji sektörünün ayağına çelme takıp yere düşürdü, teşvikleri ve vergi indirimlerini kaldırdı.

Reagan gerçekten hem ekonomide hem de iç ve dış siyasette radikal sağ politikalar izledi. Ondan sonra baba Bush, Clinton ve oğul Bush geldi geçti. Ancak hiç biri Regan'ın o gün temelini attığı ekonomik politikalarda çok temel değişimlere gitmediler.

1989-1993 arasında başkan olan George Bush'un izlemiş olduğu siyaseti fazla dile getirmeye gerek olmadığı kanısındayım. Çünkü Bill Clinton'nun izlemiş olduğu imaj düzeltme taktiğinden sonra George Bush'un oğlu George W. Bush'un dünyayı nasıl evirip-çevirdiğini konuyla biraz hemhal olan herkes çok iyi bilmektedir.

Şimdi ise ABD'nin özellikle 1989 yılında Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra 1. derecede hedef ve düşman olarak nitelendirilen İslam'ın ve Müslüman'ların üzerinden tekrardan çirkin hesaplar ve tezgâhlar düzenlenmektedir. Bu iş için ise getirilecek en sinsi ve tehlikeli bir başkan olan Barack Hüssein Obama başa getirilmiştir.

devam edecek...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt