Kanuni Sultan Süleyman cihangir bir padişah olmanın yanında sanat ve edebiyatla da yakından ilgiliydi. Kırk altı yıllık saltanatının hemen her anını devleti ve milleti için çalışarak geçiren, seferden sefere koşarak düşmanlarla cebelleşen bu hükümdar, koca bir divan oluşturacak kadar da şiir yazmıştı. Şiirlerini "Muhibbi" mahlasıyla yazan Kanuni'nin şu beyti çok ünlüdür:
halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihân da bir nefes sıhhât gibi
saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdır
olmaya baht u saadet dünya da vahdet gibi
ko bu ıyş u işreti çün kim fenâ dur âkıbet
yâr-ı bâki ister isen olmaya tâat gibi
olsa kumlar sagışınca ömrüne hadd ü aded
gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâat gibi
ger huzur itmek dilersen ey muhibbî fâriğ ol
olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi...
Anlamı...
halk icinde devletten daha itibarli bir sey yoktur
dunyada sihhatli bir nefes gibi mutluluk yoktur.
saltanat dedikleri sey ancak bir cihan kavgasidir
dunyada birlik gibi mutluluk ve talih yoktur.
birak bu eglence ve icme meclislerini zira sonu fenadir
eger ebedi bir dost istersen sadakat gibisi yoktur.
(bir kum saati gibi olan) omrundeki kumlarin haddi hesabi olmasa da
bu donen sise icinde (en ozeli) bir saattir.
eger huzur bulmak istersen ey muhibbi (hem sevgili hem de kendisi) herseyden arin
dunyada kosesine cekilmek gibi huzur veren bir tek basinalik (huzur) yoktur
Ve, padişah böylesine ünlü bir şair olunca, Şeyhü'l İslam'dan soracağı fetvayı da şiirle sorar... Meyve ağaçlarını karıncalar sarmış ve ağaçlara zarar vermeye başlamıştır. Padişah buna bir çare ararken, ünlü Şeyhü'l İslam Zenbilli Ali Efendi'nin fikrini almak ister ve şu beyti yazarak gönderir:
"Dırahtı (ağacı) sarmış olsa eğer karınca,
Zarar var mı karıncayı kırınca?"
Öyle Padişah'ın zamanında böyle Şeyhü'l İslam olur. O'nun cevabı da şiirledir:
"Yarın divanına Hakk'ın varınca,
Süleyman'dan alır hakkın karınca!"
halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihân da bir nefes sıhhât gibi
saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdır
olmaya baht u saadet dünya da vahdet gibi
ko bu ıyş u işreti çün kim fenâ dur âkıbet
yâr-ı bâki ister isen olmaya tâat gibi
olsa kumlar sagışınca ömrüne hadd ü aded
gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâat gibi
ger huzur itmek dilersen ey muhibbî fâriğ ol
olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi...
Anlamı...
halk icinde devletten daha itibarli bir sey yoktur
dunyada sihhatli bir nefes gibi mutluluk yoktur.
saltanat dedikleri sey ancak bir cihan kavgasidir
dunyada birlik gibi mutluluk ve talih yoktur.
birak bu eglence ve icme meclislerini zira sonu fenadir
eger ebedi bir dost istersen sadakat gibisi yoktur.
(bir kum saati gibi olan) omrundeki kumlarin haddi hesabi olmasa da
bu donen sise icinde (en ozeli) bir saattir.
eger huzur bulmak istersen ey muhibbi (hem sevgili hem de kendisi) herseyden arin
dunyada kosesine cekilmek gibi huzur veren bir tek basinalik (huzur) yoktur
Ve, padişah böylesine ünlü bir şair olunca, Şeyhü'l İslam'dan soracağı fetvayı da şiirle sorar... Meyve ağaçlarını karıncalar sarmış ve ağaçlara zarar vermeye başlamıştır. Padişah buna bir çare ararken, ünlü Şeyhü'l İslam Zenbilli Ali Efendi'nin fikrini almak ister ve şu beyti yazarak gönderir:
"Dırahtı (ağacı) sarmış olsa eğer karınca,
Zarar var mı karıncayı kırınca?"
Öyle Padişah'ın zamanında böyle Şeyhü'l İslam olur. O'nun cevabı da şiirledir:
"Yarın divanına Hakk'ın varınca,
Süleyman'dan alır hakkın karınca!"