Kaan Erdem
Yönetici
- Katılım
- 9 Ara 2006
- Mesajlar
- 11,197
- Tepki puanı
- 230
- Puanları
- 63
1932 Şubatının üçü. Kadir Gecesiymiş o gece. Her yılki gibi Müslümanlar, Müslüman kalanlar ifa etmişler vazifelerini. O zamanki toplantı yeri olan Ayasofyada da Kadir Gecesi kutlanmış, ama şimdikilerden biraz farklı. Türkçe ezanla çağırılan Müslümanlar, Türkçe Kurânı Kerîm dinlemişler gece boyu.
1500 yıllık tarihe meydan okumuş dünyanın bu yeni yedi harikası adayı Ayasofya. Müslümanların himayesinde geçirdiği 500 sene boyunca birçok destek görmüş yeni sahiplerinden. En son desteği padişah Abdulmecid göstermiş. İtalyan mimar Fossatti, Koca Sinanın bile geçemediği o eşsiz kubbeye kemerler eklemiş ayakta kalsın diye.
Ayasofya Türk eserleriyle bezenmiş 1. Mahmud zamanında. Bunların en önemlisi de 7 binden fazla yazma eserden oluşan muhteşem kütüphane olmuş.
3. Murat da çok ihtimam göstermiş bu mabede. Bergamadan her biri 1250 litre su alan iki büyük mermer küp getirtmiş ve camiye koymuş.
Bu dönemlerden önce ise Koca Sinan varmış sahnede. Kanuni zamanında bakmış Sinan, Ayasofya gidiyor denize doğru. Yıkıldı yıkılacak yani. Payandalar eklemiş önce, sonra destek görevi görsün diye iki minare dikmiş, biri kuzeybatıya diğeri ise güneybatıya.
Ondan önce 2. Beyazıd eklemiş bir minare kuzeydoğuya.
Hz. Fatih mübarek beldeye girdiğinde ilk iş olarak Ayasofyaya gitmiş. Bakmış ki harap bir halde, duvarlarını örümcek ağları kaplamış. Önce güzelce bakımını onarımını yaptırmış, sonra ahşap bir minare ekleterek 1000 yıllık kiliseyi camiye çevirmiş.
O gün gelini aldığımız günmüş aslında. O gün Bizans imparatorunun belki de uğruna canını verdiği kanlı gelin Ayasofyanın güldüğü ilk günmüş.
1000 yıldır ağlıyormuş bu mabed. İlk sahipleri ona 53 metre yükseklikli 34 metre genişlikli bir kubbe vermişler. Birçoklarını kıskandırmış bu kubbe. Koca Sinan bile denemiş de geçememiş. Etrafındaki yapılardan yüksekliği ile zamanında bulunduğu yere tepe demişler. Yedi tepeden biri olmuş orası. Yıkılmaması için duvarlarını sert değil içine volkanik kül benzeri yapılar koyarak yumuşak yapmışlar. 15 asırdır depremlerin etkisini yumuşak hissetmiş böylece Ayasofya ama ağlamış bin sene hep. Kendini bu denli eşsiz inşa edenlerin içinde Allaha isyan etmelerine ağlamış, Peygamberimize küfretmelerine ağlamış.
Şimdiler de yine ağlıyor Ayasofya. Bu mutsuz günleri ezanlarının susup içinden ibadet halılarının alındığı 1935 Şubatının ilk günü başladı. Öyle ya zamanın TDK görevlisi Ömer Asım Aksoyun dediği gibi geçmişle aradaki bağı koparmamak demek devrimi inkâr etmek demekti. Devrim devirdi devireceğini zaten.
Devrilen cami açma devri, devrin adı cami kapatma devri.
1500 yıllık tarihe meydan okumuş dünyanın bu yeni yedi harikası adayı Ayasofya. Müslümanların himayesinde geçirdiği 500 sene boyunca birçok destek görmüş yeni sahiplerinden. En son desteği padişah Abdulmecid göstermiş. İtalyan mimar Fossatti, Koca Sinanın bile geçemediği o eşsiz kubbeye kemerler eklemiş ayakta kalsın diye.
Ayasofya Türk eserleriyle bezenmiş 1. Mahmud zamanında. Bunların en önemlisi de 7 binden fazla yazma eserden oluşan muhteşem kütüphane olmuş.
3. Murat da çok ihtimam göstermiş bu mabede. Bergamadan her biri 1250 litre su alan iki büyük mermer küp getirtmiş ve camiye koymuş.
Bu dönemlerden önce ise Koca Sinan varmış sahnede. Kanuni zamanında bakmış Sinan, Ayasofya gidiyor denize doğru. Yıkıldı yıkılacak yani. Payandalar eklemiş önce, sonra destek görevi görsün diye iki minare dikmiş, biri kuzeybatıya diğeri ise güneybatıya.
Ondan önce 2. Beyazıd eklemiş bir minare kuzeydoğuya.
Hz. Fatih mübarek beldeye girdiğinde ilk iş olarak Ayasofyaya gitmiş. Bakmış ki harap bir halde, duvarlarını örümcek ağları kaplamış. Önce güzelce bakımını onarımını yaptırmış, sonra ahşap bir minare ekleterek 1000 yıllık kiliseyi camiye çevirmiş.
O gün gelini aldığımız günmüş aslında. O gün Bizans imparatorunun belki de uğruna canını verdiği kanlı gelin Ayasofyanın güldüğü ilk günmüş.
1000 yıldır ağlıyormuş bu mabed. İlk sahipleri ona 53 metre yükseklikli 34 metre genişlikli bir kubbe vermişler. Birçoklarını kıskandırmış bu kubbe. Koca Sinan bile denemiş de geçememiş. Etrafındaki yapılardan yüksekliği ile zamanında bulunduğu yere tepe demişler. Yedi tepeden biri olmuş orası. Yıkılmaması için duvarlarını sert değil içine volkanik kül benzeri yapılar koyarak yumuşak yapmışlar. 15 asırdır depremlerin etkisini yumuşak hissetmiş böylece Ayasofya ama ağlamış bin sene hep. Kendini bu denli eşsiz inşa edenlerin içinde Allaha isyan etmelerine ağlamış, Peygamberimize küfretmelerine ağlamış.
Şimdiler de yine ağlıyor Ayasofya. Bu mutsuz günleri ezanlarının susup içinden ibadet halılarının alındığı 1935 Şubatının ilk günü başladı. Öyle ya zamanın TDK görevlisi Ömer Asım Aksoyun dediği gibi geçmişle aradaki bağı koparmamak demek devrimi inkâr etmek demekti. Devrim devirdi devireceğini zaten.
Devrilen cami açma devri, devrin adı cami kapatma devri.