Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kanka ya; Hastalıkta 'sevap' varmışta haberimiz yokmuş ! (1 Kullanıcı)

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Hangi hastalıklı genci gördüm, sâir gençlere nisbeten âhiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvanî hevesattan bir derece kendini kurtarıyor.

Hastalara bir merhem, bir teselli, ma’nevî bir reçete, bir iyâdetü’l-mariz ve geçmiş olsun makamında yazılmıştır..


Ey biçâre hasta!

Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil belki bir nevi dermandır.
Çünkü; ömür bir sermayedir gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zâyi’ olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor.

Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor.. tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin. İşte, ömrün hastalıkla uzun olmasına işareten bu darb-ı mesel dillerde destandır ki; “musîbet zamanı çok uzundur, safa zamanı pek kısa oluyor.”


Ey sabırsız hasta!

Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibâdet hükmüne getirebilir.
Çünkü; ibâdet iki kısımdır. Biri müsbet ibâdettir ki; namaz, niyaz gibi ma’lûm ibâdetlerdir. Diğeri menfî ibâdetlerdir ki;
hastalıklar, musîbetler vâsıtasiyle musîbetzede, aczini, zaafını hisseder. Hâlik-ı Rahîmine iltica eder, yalvarır.

Hâlis, riyasız, ma’nevî bir ibâdete mazhar olur. Evet hastalıkla geçen bir ömür, ALLAH’tan şekva etmemek şartiyle, mü’min için ibâdet sayıldığına rivayat-ı sahiha vardır. Hatta ba’zı sâbir ve şâkir hastaların bir dakikalık hastalığı, bir saat ibâdet hükmüne geçtiği ve ba’zı kâmillerin bir dakikası bir gün ibâdet hükmüne geçtiği, rivayet-i sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabittir.

Senin bir dakika ömrünü, bin dakika hükmüne getirip, sana uzun ömrü kazandıran hastalıktan teşekki değil, teşekkür et.


Ey tahammülsüz hasta!

İnsan bu dünyaya keyf sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir.

Hem insan, zihayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihâzâtca en zengini, belki zihayatların sultanı hükmünde iken, geçmiş lezzetleri ve gelecek belâları düşünmek vâsıtasıyla, hayvana nisbeten en edna bir derecede, ancak kederli, meşakkatli bir hayat geçiriyor.

Demek insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedi dâimi bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür.

Eğer hastalık olmazsa,
sıhhat ve afiyet gaflet verir.. dünyayı hoş gösterir.. Âhireti unutturur... Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor..

Sermaye-i ömrünü bâd-i heva boş yere sarfettiriyor. Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücûduna ve cesedine der ki:
“Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var.

Gururu bırak, seni yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.” İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve îkaz edici bir mürşiddir. Ondan şekva değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek; eğer fazla ağır gelse, sabır istemek gerektir..


Ey maraza mübtelâ hasta!

Bu zamanda tecrübemle kanaatım gelmiştir ki, hastalık ba’zılara bir İhsan-ı İlâhîdir, bir hediye-i rahmanîdir.

Bu sekiz dokuz senedir, liyakatsız olduğum halde, ba’zı genç zâtlar,
hastalık münâsebetiyle duâ için benimle görüştüler. Dikkat ettim ki; hangi hastalıklı genci gördüm, sâir gençlere nisbeten âhiretini düşünmeye başlıyor.
Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvanî hevesattan bir derece kendini kurtarıyor.

Ben de bakıyordum, onların tahammül dahilindeki hastalıklarını bir İhsan-ı İlâhî olduğunu ihtar ederdim. Derdim ki; “kardeşim, senin bu hastalığının aleyhinde değilim, hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki duâ edeyim. Hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra Hâlik-ı Rahîm inşâallah sana şifa verir.”


Ey dünya zevkini düşünüp hastalıktan ıztırap çeken kardeşim!


Bu dünya eğer dâimi olsa idi ve yolumuzda ölüm olmasaydı ve firak ve zevalin rüzgârları esmeseydi ve musîbetli, fırtınalı istikbâlde ma’nevî kış mevsimleri olmasaydı; ben de seninle beraber senin haline acıyacaktım.
Fakat mâdem dünya bir gün bize haydi dışarı diyecek, feryadımızdan kulağını kapayacak,
o bizi dışarı koğmadan biz bu hastalıklar ikazatiyle şimdiden onun aşkından vazgeçmeliyiz..
O bizi terketmeden kalben onu terke çalışmalıyız...

Evet, hastalık bu ma’nayı bize ihtar edip der ki; “senin vücûdun taştan, demirden değildir. Belki dâima ayrılmaya müsaid muhtelif maddelerden terkip edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla, mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren” kalbin kulağına gizli ihtar ediyor...

Risale-i Nur Külliyatından, Hastalar Risalesi
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt