Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kana bulanan başörtüsü (1 Kullanıcı)

rumuzgüller

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Tem 2008
Mesajlar
264
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
Kana Bulanan başörtüsü..


Heyecan gözlerinin bir an bile olsun uykuyla buluşmasına izin vermiyordu. Saatlerce yatakta kıvrandığı halde bir türlü uyuyamamıştı. Kafasından film şeridi gibi peş peşe akan düşünceler uyku dünyasına dalmasını engelliyordu.
Yeni taşındıkları bu koca şehirde lisede okuyacağını düşündükçe kocaman bir kız olduğuna inanmaya başlamıştı. Şehir insanı gibi okuyacak ve onun gibi yaşamaya çalışacaktı. Her ne kadar ilk zamanlarda şehir hayatı sıkıcı geldiyse de, okulda edineceği yeni arkadaşlarla bunun iyi bir atmosfere dönüşeceğini düşünüyordu.

Günün ilk ışıklarıyla birlikte yatağından fırlamış, annesinden önce mutfağa atmıştı kendisini. Kahvaltıyı annesiyle birlikte hazırladı. Mutluluk ve heyecan kendisini bir an olsun yalnız bırakmıyordu. Bir iki lokmanın dışında bir şey yemeden sofradan kalktı. Büyük bir itinayla okul elbiselerini giydi. Annesiyle birlikte pazardan satın aldığı beyaz başörtüsünü eline alıp öptükten sonra taktı. Üstüne pardüsosunu giydikten sonra sevinç, heyecan ve korkulu duygularla evin kapısından dışarı çıktı.
Birkaç sokak ötede İmam Hatip Lisesinin binasına gözü ilişince heyecanı zirveye çıkmıştı. Babasının sık sık övdüğü okulda okuyacağından az da olsa kendisiyle övünüyordu. Okula yaklaştıkça heyecanı artıyordu. Diğer öğrencilerin girdiği okulun bahçe kapısından korka korka, ağır adımlarla içeri girdi. Bahçede çok sayıda öğrenci vardı. Geçen yıl okuyan öğrencilerin bir yaz boyu ayrı kalışlarından sonra buluşma anlarını bir kenara büzülerek izlemeye başladı. “Seneye okul dönüşü ben de arkadaşlarımla buluşup doya doya özlem gidereceğim” dedi kendi kendine.
Heyecanı, birkaç dakika sonra hafif de olsa sakin bir hal almıştı. Kız öğrencilerinin örtüleriyle okul bahçesinde dolaştıklarını görünce, örtünün okulda yasak olduğu haberlerinin gerçek olmadığına kanaat getirdi.

Zilin çalmasıyla öğrencilerin arasına karışan görevliler, herkesin sıraya geçmesini istediler. Zehra, okula yeni kayıt yaptıran kız öğrencilerin toplandığı yerde sıraya geçti. İstiklal marşı okunduktan sonra asık suratlı, çatık kaşlı ve soğuk benizli çehresiyle yaşlı generalleri andıran, saçları önden dökülmüş okul müdürü kürsüye çıktı. Müdürün çehresi Zehra’nın kalbinde ciddi bir ürpertiye neden olmuştu. Resmi, soğuk ve sivri kelimeleri kullanarak başladı konuşmasına. Müdürün her şeyiyle askeri komutanı andırması öğrencilerin asker gibi sessizliğe gömülmesine neden olmuştu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Zaten çıt çıkartacak cür’eti bulunanın bu okulda okuma imkanının olmadığını eski öğrenciler çok iyi bilirlerdi. İki yıldan beri bu okulda görev yapan müdür, sert ve katı disipliniyle okulu askeri karargaha çevirmişti.

Küçük bir girişten sonra konuşmaya devam eden müdür, Zehra gibi bütün kız öğrencilerin en fazla korktuğu konuya değinmeye başladı. ‘Bu okulda başörtüsünün yasak olduğunu, geçen yıl burada okuyan öğrencilerin bunu iyi bildiğini’ ifade eden müdür, bundan sonra hiçbir öğrencinin başı örtülü okula gelemeyeceğini üstüne basa basa ifade etti. Bu sözleri duyan Zehra’nın taşıdığı bütün ümitlerin üzerine kibrit suyu dökülmüştü. Bir general, ordunun önünde durup onlara emir ve yasakları iletiyordu. Tehdit ifadeleri kullanarak sözlerinin kanun olduğunu dikte etmeye çalışıyordu.
Zehra, kürsüde konuşan müdürü baştan ayağa süzdükten sonra, okula karşı nefret dolu duyguların esiri olmaya başlamıştı. “Bir köylü olarak köyde yaşamak buralarda okumaktan daha iyidir” dedi kendi kendine.

Müdürün tehdit yüklü konuşmasından sonra kız öğrencilerin önemli bir kısmı başlarını açtılar. Okula bu yıl başlayan öğrencilerden bir kısmının örtüleri henüz başlarında duruyordu. Törenden sonra öğrenciler sırayla sınıflarına girmeye başladılar. Elinde değnek kapıda bekleyen müdür yardımcısı, müdürün konuşmalarını fiiliyata dökmüşçesine, karakola düşen ağır suçlulara karşı davranır gibi değneğini sallayarak başörtülü kızların içeri girmesini engelliyordu.

Herkes içeri girmiş, Zehra ile birlikte başları örtülü yirmi civarında öğrenci dışarıda kalmıştı. Bu öğrencilerin yanına yaklaşan müdür yardımcısı, ‘Okumak istiyorlarsa başlarını açıp sınıfa girmelerini, aksi taktirde derhal okulu terk etmelerini, bunu yapmamaları durumunda polis çağıracağını’ söyledi. Düşmanın büyük savaşçılarını yere seren önlü kahramanlar gibi sopasıyla kız çocuklarının arasına dalan müdür yardımcısı, öğrencileri kovalayıp okul bahçesinin dışına çıkarınca, muzaffer komutanlar gibi göğsünü gere gere odasına yöneldi. İlk günkü savaştan zaferle çıkmıştı.

Zehra’nın sıcacık gözyaşları aralıksız boşalıyordu. Bütün beklentileri ve bütün umutları bir anda sönüp gitmişti. Cansız bir bedene dönüşmüş haliyle okul bahçesinin dış duvarının önünde oturdu. Kafasını ellerinin arasına alıp kara kara düşünmeye başladı. “ALLAH’ım benim ne günahım var? Benim okumama neden izin vermiyorlar” dedi kendi kendine. Gözünden boşalan yaşlar kar beyazı başörtüsünün üzerine dökülüyordu. Bunun farkına varan Zehra, başörtüsünü tutup; “Sen nesin ki? Senin yüzünden benim okulum, geleceğim, arzu ve ümitlerim elimden alınıyor. Senin yüzünden evin odasına hapsediliyor ve cahil kalıyorum. Söyle! Sen nesin? Silah mısın? Bomba mısın? Ben bir köylü kızıyım, senin sırrını bilecek kadar bilgi sahibi değilim. Demek o kadar tehlikelisin ki koca bir müdür senden rahatsız oluyor. Kesinlikle senin sırrını keşfedeceğim” dedi kendi kendine.

Diğer kızlar gibi bir saate yakın beklediği halde hiçbir gelişme yoktu. Kalbinde merhametten eser bulunmayan müdürden ne beklenebilirdi ki? Eve gitmenin dışında çare yoktu. Yüzünde iz yapan kurumuş gözyaşlarıyla evin yolunu tuttu. Üzüntü ve sıkıntıdan dolayı ayakları bedenini taşımada zorlanıyordu. Yorgun savaşçılar gibi bitkin ve pörsümüş haldeydi. Kapıya çıkan annesi, kızını bu halde görünce tedirgin olmuştu. Evladının başına büyük bir belanın geldiğini zannederek kızına sarıldı.

- Kızım, ne oldu sana böyle?

Boğazı dolan Zehra’dan çıt çıkmıyordu. Kısa bir müddet devam eden sessizlikten sonra başından geçenleri teker teker anlattı. Ardından:

- Anne! Bu kocaman adamlar neden bu küçücük örtüden korkuyorlar. Bu örtünün sırrı nedir? Örtümü daha çok sevmeye başladım anne! Onların inadına onu sürekli takacağım, dedi.
Annesi, örtünün neden yasaklandığını kocasından duyduğu birkaç kelimeyle ifade etmeye çalıştıysa da kızını tatmin edememişti.

Ertesi gün çantasını sırtlayıp yeniden okul yolunu tuttu. Okula karşı, bir önceki gün aynı saatlerde beslediği sevgi ve muhabbetten eser kalmamıştı. Kocaman idarecilerin küçücük bir bez parçasına karşı bu kadar kin ve nefretle dolu olmalarını bir türlü kavrayamıyordu. Okulun giriş kapısına yaklaşınca müdür yardımcısının kapıda durduğunu, elindeki sopayla başörtülü öğrencileri geri çevirdiğini fark etti. Örtülerini çıkarmamakta direnen öğrenciler ise kapının yakınında bir yerde toplu olarak bekliyor, ürkek gözlerle müdür yardımcısını izliyorlardı. Zehra, kendisi gibi mağdur olan arkadaşlarının yanına varınca, onların çaresizliklerini gözlerinden okuyabiliyordu. Aralarına karışıp, onlarla birlikte sessice beklemeye başladı. Bugünkü bekleyiş uzun süre devam ettiği halde hiçbir gelişme yoktu. Sonunda beklemeye son verip evin yolunu tuttu.

Her gün sabah saatlerinde yeni bir ümitle okula giden Zehra, okul bahçesinin dış kısmında bir müddet bekledikten sonra çaresizce evine dönüyordu. Bu durum Cuma gününe kadar devam etti. Okul önünde bekleyen başörtülü öğrenciler, haftanın son günü olan bu gün bir şeyler yapmalarının zorunlu olduğunu ifade etmiş, zorla da olsa okula girme konusunda anlaşmışlardı. Hep beraber harekete geçerek, müdür yardımcısının kordonunu yarıp topluca okul bahçesine girmeyi başardılar. Aldığı haberle telaşa kapılan okul müdürü, ne pahasına olursa olsun başörtüsü takan öğrencilerin okul bahçesinden atılacağını söyledi. Çete gibi çalışan dört öğretmeni huzuruna çağıran müdür, bahçeye giren başörtülü öğrencilerin zorla dışarı atılmalarını istedi. Ellerine geçirdikleri kocaman sopalarla harekete geçen öğretmenler, aralarına müdür yardımcısını alıp kızların beklediği alana yöneldiler. Hakaretler yağdırarak ve kocaman sopaları sallayarak yaklaştıkları halde, öğrenciler yerlerinden kıpırdamıyorlardı. Sopalarını büyük bir kinle öğrencilerin üzerine indirmeye başladılar. Çocukların bedenlerine inen sopaların sesi sınıflara kadar rahatlıkla ulaşıyordu. Ağlama seslerinin sopa seslerine karışmasına rağmen dayakçıların durma gibi bir niyetleri yoktu. Çaresiz kalan kız öğrenciler, sopa yağmuru altında kendilerini kapının dışına atabildiler. Manzarayı penceresinden izleyen müdür, öğrencilerin dışarı atılmasıyla derin bir nefes almıştı.

Vücuduna birkaç sopa yiyen Zehra, kar beyazı örtüsünün üzerinde kandan lekeler görünce, elini başına uzattı. Başından fışkıran sıcak kanı fark edince kafasının kırıldığını anlamıştı. Bu durum onu hiç de telaşlandırmamıştı. Vazifesini yapmış, örtüsüne sahip çıktığı için başına bu belalar gelmişti.
Başından akan kan henüz kurumadan evin yolunu tuttu. Olanları film şeridi gibi kafasından geçiren Zehra, sopalarını silah gibi öğrencilerinin tepesine indiren eğitimcilerin yuvasında okumaya ihtiyacının olmadığının kanaatine vardı. Bundan sonra, küçücük bir örtüyü bahane edip ilme, medeniyete ve insanlığa saldıran vahşi ruhlu eğitimcilerin idare ettiği okulda okumayacaktı. Kapıda kızını kanlar içerisinde gören annenin ağlaması üzerine, annesini kucaklayıp teselli etmeye çalışan Zehra, kanlı örtüsünü başından çıkarıp: “Anneciğim! Bu örtümü güneşe bırak! Üzerindeki kan kuruduktan sonra katla ve güzelce paketleyip kaldır. Ben yaşadıkça ve hatta kıyamete kadar bu örtünün kalmasını istiyorum. Bu kanlı örtü, yeryüzünde yaşayan zalimlerin çirkin yüzlerini bütün insanlığa ve gelecek bütün nesillere anlatmalıdır” dedi.
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
43
Anneciğim! Bu örtümü güneşe bırak! Üzerindeki kan kuruduktan sonra katla ve güzelce paketleyip kaldır. Ben yaşadıkça ve hatta kıyamete kadar bu örtünün kalmasını istiyorum. Bu kanlı örtü, yeryüzünde yaşayan zalimlerin çirkin yüzlerini bütün insanlığa ve gelecek bütün nesillere anlatmalıdır”


selamün aleyküm.
Allah celle celalüh sizden razı olsun..çok güzel bir paylaşımla
yine gerek olmadığı halde bizde bunu bir yara haline getiren sonra bu yarayı kanatıp ak örtüyüal kanlara çevirenlerin toplumumuzun en masum yarasını bir kez daha değindiniz..

onlar başka emellere hizmet etsinler bizlerde Rabbimize hizmet için mücadele edelim bakalım kim kaybedecek.
onlar bu dünyanın sefasını alsınlar daha doğrusu öyle sansınlar o başka emellerin uşakları.....
Allah nurunu tamamlayacaktır zalimler kafirler istemsede.

selam ve dua ile
 

muhammed25

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Kas 2008
Mesajlar
879
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
inanının BELÇİKADAKİ olaydan snra türk insanının ybz pis beşpara etmez adam olduğunu anladm bugun blçika gibi bi avrupa ülkesinde başörtüsüyle mclise giriliyosa TÜRKİYE GİBİ %97 lik mslüman bir devlet brk meclise ünv gibi bi yere grmyr analarmz bacılarımız gelde bunları adam yerine say. Bugn peygamber ocağı olan askeriye eski bakanın karısı kapalı diye alınmıyosa bu ülke ülkelikten çkmştr biz doğdk dğmadk müslümnları hep geri atılr ama yok artk öle yama onlar ne yaparsa bzide öle yapcğz dişe diş kana kan MÜSLÜMANLAR YILMICAK BÖLE YOBZLARI KURUTANA KADAR SAVAŞACAKKKKKKK YORULUNCAYA KADAR DEĞİL ŞEHİT OLUNCAYA KADAR MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ KİMSE MERK ETMESN MÜCADELE İÇİN SAVAŞAN ABLLARIM ABİLERİM KARDŞLERMDEN ALLAH AZZE VE CELLE RAZI OLSUN DİLERM ÖBÜR DÜNYADA CENNETTE PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V)KOMŞUSU OLUR (AMİNNNNN)


DAVASININ DELİSİ OLMAYAN GERÇEK İMAN ETMİŞ OLAMAZ
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Anneciğim! Bu örtümü güneşe bırak! Üzerindeki kan kuruduktan sonra katla ve güzelce paketleyip kaldır. Ben yaşadıkça ve hatta kıyamete kadar bu örtünün kalmasını istiyorum. Bu kanlı örtü, yeryüzünde yaşayan zalimlerin çirkin yüzlerini bütün insanlığa ve gelecek bütün nesillere anlatmalıdır” dedi.

selamünaleyküm kardeşim
Allah razı olsun çok dokundu bu yazı bana..içim acıdı, gözlerim doldu:(
Bu nasıl bir özgürlük anlamak mümkün değil...
Allaha emanet olun
selam ve dua ile...
 

TRHACKER

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2009
Mesajlar
2,454
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
mevlam razı kalsın güzel paylaşımdı
 

cds-50

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ağu 2009
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
ALLAH razı olsun sizlerden.

ALLAH razı olsun sizlerden.

Anneciğim! Bu örtümü güneşe bırak! Üzerindeki kan kuruduktan sonra katla ve güzelce paketleyip kaldır. Ben yaşadıkça ve hatta kıyamete kadar bu örtünün kalmasını istiyorum. Bu kanlı örtü, yeryüzünde yaşayan zalimlerin çirkin yüzlerini bütün insanlığa ve gelecek bütün nesillere anlatmalıdır” dedi.

Bu yaptıklarının elbet bir geri dönüşü olucak. en doğrusunu ALLAH bilir.
 

sewim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ağu 2009
Mesajlar
201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Anne! Bu kocaman adamlar neden bu küçücük örtüden korkuyorlar. Bu örtünün sırrı nedir? Örtümü daha çok sevmeye başladım anne! Onların inadına onu sürekli takacağım



bir yazı bu kadar mı anlamlı olur..
sorunları bu kadar mı net anlatır..
yazıcak bişiy bulamıyorum..
kelimelerin yetersiz kaldıgı an..
rabbim yardımcımız olsun..
bu güzel yazı içinde allah razı olsun..
 

TıLSıM:)

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Ağu 2009
Mesajlar
11
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Rabbim bu konuda herkese böyle sabır versin ve başlarındaki o güzel varlığı bu sözler uğruna çıkarmamayı nasip eylesin :) Dua ve muhabbetle Allah razı olsun
 

hanife deniz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Tem 2007
Mesajlar
4,279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Konum
Bursa
Selamun aleykum Kardeşim,
Allah razı olsun,RABBİM ecrini kat kat versin inş.Acı ama gerçek bir paylaşım,emeğine sağlık,beni 90 lı yılların sonlarına götürdü,aynı şekilde İmamhatiplerde yaşanan bu olaylar sırasında,malesef,öğrenci kardeşlerime destek olmak amacıyla,yasal hak olarak tanınanın dışına çıkmadığımız halde tutuklanmıştım,evet malesef kimliklerimizde dinimizin islam olduğu belirtildiği halde,yüzde 97 si müslüman olan bir ülkede,sadece dinimizin emrini yerine getirmek istediğimiz için,ya kafamız kırılıyor,ya kelepçeleniyoruz.
Çok merak ediyorum,bu insanlar neyi merak ediyor,saç rengimizimi yoksa kel olup olmadığımızı mı,daha da çok merak ediyorum,bizce manevi değeri çok büyük olan başörtümüzden,ama onlar için sadece bez parçası olan bu örtüden bu denli korkanlar,RABBİMİN azameti karşısında ne yapacaklar?RABBİM ıslah eylesin.
Selam ve Dua ile
----------
tipello.net - i am not referring you, i just DO recommend it.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt