Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kalpler O'na Teslim olursa... (1 Kullanıcı)

elifffff

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Ağu 2008
Mesajlar
1,217
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
Ashab-ı Suffe... Kainatın Serveri Efendimiz A.S.’ın, nübüvvet nazarıyla yetişen irşad erlerinin yurdu.
Nice insanların beklentisi, ümidi, Nur-u Muhammedi’yi “bize de anlat” diyeceklerin umut kapısı. Nice büyük sahabî vardı buradan nasibi olan. Ve bir sonraki nesil... Onların da ilim kaynağı olacaktı Suffe Ashabı.

Nebi A.S., Medine’ye hicret ettiği gün kurmuştu Suffe’yi. Bir peygamberin kuruluşunda yer aldığı bir irşad yuvası, elbette kısa zamanda serpilip büyüyecekti.
Artık o ocakta kemâl bulmuş nice imanlı gönüller, o Masum Nebi’nin gözbebekleri olarak bütün ashaba güven veriyorlardı.Hem hakikatı kavrayıp anlamada, hem de anlatmada...



DOSTA SELAM OLSUN
İşte o gün de Medine müslümanları, bu güvene şahit oluyordu. Mekke yakınlarındaki Adel ve Kare kabilelerinden bir heyet gelmiş, Kainatın Efendisi A.S.’dan İslâm’ı öğretecek gönül erlerinin kabilelerine gönderilmesini talep ediyordu. Gerçi güven olmazdı bu insanlara ama İslâm’ı anlatmak en mukaddes vazifeydi.

Nihayet on kişi seçildi. Takvim, Hicret’in dördüncü yılının Safer ayını gösteriyordu. Belki de o gün Sahabe-i Kiram, bu irşad ekibini “işte diğer kabileler de müslüman olmuşlar; Allah’ın Elçisi’nin ellerini tutarak biat ediyorlar” müjdesinin hayaliyle uğurlamışlar, adeta dönüşlerindeki sevinç anını görür gibi olmuşlardı.
Ama...

Bu seçkin davetçiler Reci denilen yere gelince pusuya düşürüldüler. Çünkü Allah Rasulü A.S.’a sözde elçi gönderen bu kabileler, aslında Bedir ve Uhud muharebesinde öldürülen yakınlarının intikamının peşindeydiler.
İkisi hariç, davet heyetindekilerin hepsini şehit ettiler. Hubeyb R.A. ve Zeyd b. Desinne R.A.’ı ise köle olarak satmak üzere Mekke çarşısına götürdüler.
Çarşıda iki genç, Bedir’de öldürülen babalarının intikamını almak üzere onları satın aldı.

Olay bütün Mekke halkına haber verilmişti. Tutukluları asacakları günü belirlediler. Ve o gün gelip çattığında bütün Mekkeliler toplandı. Kadın, çocuk, köle, zengin, genç, ihtiyar herkes oradaydı.
Önce Hubeyb R.A. asılacaktı.
Zeyd b. Desinne R.A. da bir ağaca bağlanmıştı. Müşrikler, küfrün zirvesindeki kalplerinin şeytanî coşkusuyla darağacını kurdular ve Hubeyb’i bağladılar. Cellatlar ona şöyle diyorlardı:

“Ey Hubeyb! Şimdi sen evinde çocuklarınla birlikte olsaydın da, senin yerine Muhammed burada olsaydı. Senin yerine onu öldürseydik!”
Bu sözün bir tek karşılığı olabilirdi, onu da Hubeyb söyledi:
“Bırakın evimde oturmayı, şu an Muhammed’in ayağına bir diken batmasına bile tahammül edemem!..”
Ama bu cevabın derunundaki aşktan ve zirveleşmiş vefadan, küfrün karanlığında çürümüş kalpler ne anlayabilirdi ki? Müşrikler bu cevaba sadece gülüştüler.
İdam ederken Hubeyb R.A.’ın yüzünü kıbleden kasıtlı olarak Medine’ye doğru döndürdüler. Ama o, gönlünü bir kere Allah ve Rasulü’ne döndürmüştü.
Kalbine iman öyle yerleşmişti ki, vücudunun hiçbir parçası bu teslimiyete karşı koyamazdı. Allah Tealâ onu tekrar kıbleye döndürdü. Bu, Hakk’a yürümenin kör gözleri bile faltaşı gibi açacak bir ispatıydı.

Darağacındaki Hubeyb, çevresini saran kalabalık arasında hiç aşina yüz göremiyordu. Burada da tek dostu vardı: Allah... Hubeyb O’na yöneldi ve şöyle dedi:
“Allahım! Düşman yüzlerden başka yüz göremiyorum. Rasulün’e haber vermek istiyorum, fakat buralarda hiç dostum yok. O’na selamımı sen ulaştır Allahım!”
O sırada Kainatın Biriciği Medine’de Sahabe-i Kiram ile birlikte oturuyordu. Bir ara kendisinde uyuklama haline benzer bir durum oldu. “Bu, vahyin geldiğinin bir işareti” diye düşünüyordu Sahabe-i Kiram. Ama bu kez durum faklıydı. O anda Alemlerin Efendisi “ve aleyhisselam” buyurdu. “Ona da selam olsun” demekti bu söz. Yanındaki müminler hayretle sordular:
“Ey Allah’ın Rasulü! O selamı kimin selamına karşılık olarak verdiniz?” Efendimiz A.S. ise,
“Kureyş’in müşrikleri Hubeyb’i şehit etti...” dedi.
O gün Gönüller Sevgilisi A.S.,
insanlara Allah’ın dinini öğretirler diye ciğerpareleri olarak yetiştirdiği, gerektiğinde kızı Fatıma’dan bile öne geçirdiği Suffe Ashabı’yla ilgili iki acı haberi birden almıştı.
Yine aralarında Suffe Ashabı’ndan seçilmiş sahabilerin de bulunduğu kırk kişilik bir başka irşad heyetinin Necid bölgesinde şehit edildiğini öğrenmişti.
Bu haberi getirirken Cebrail A.S. bile son derece üzgündü.

Evet, ihtimal ki o gün, Fahr-i Kainat Efendimiz’in en hüzünlü günlerinden biriydi. Zira Suffe Ehli O’nun için öylesine önemliydi ki, yardımcı isteyen kızına, “Sen ne diyorsun? Ben Suffe Ashabına ne yedireceğim diye düşünüyorum!..” demişti.
Ve o gün Rahmet Peygamberi belki de ilk kez beddua ediyor, ashabının da bu bedduaya amin demelerine izin veriyordu.
O gün sabah namazında başlayan bu beddua bir ay boyunca her namaz vakti devam etti.
Kolay değildi o insanların yetişmesi. Ne mukaddes görevler için hazırlanmıştı onlar...

Nasıl onlar Sevgililer Sevgilisi’nin ayağına bir diken batmasına hayatları pahasına razı olamıyorlarsa, O da gözbebeği Ashab-ı Suffe’nin kılına zarar gelmesine gönlü razı olmuyordu.
Onlar, Allah’ın Son Elçisi’nin dizlerinin dibinden ayrılmıyorlardı.
Son Din’i bütün incelikleriyle öğreniyorlar ve insanlara aktarıyorlardı. Bir köprüydü onlar. Sahabe-i Kiram,
bir sonraki nesil ve Nebiler Nebisi arasında.

O ilim ve gönül erlerine Allah’a giden yolu bizlere en güzel şekilde aktardıkları için minnettarız.
Kıyamete kadar gelecek bütün insanlar gibi...



(alıntıdır)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt