“Kalbinin Derdi Nedir?
ALLAH dostlarından Ahmed bin Ebü’l-Havârî hazretleri bir gün çöle doğru yürüyüşe çıkmıştı
Araplardan bir grup insanın sahrada deve koşturduklarına şahid oldu. Onlar bir tarafta develerini koştururken biraz ilerde köşeye çekilmiş kendi halinde oturan bir köylü gördü Onunla sohbet etmek arzusu gönlüne düştü ve ona doğru yöneldi.
Adamın garip bir hâli vardı
Uzaktan insanın dikkatini çekecek kadar sâkin ve kabuğuna çekilmiş bir halde görünüyordu
Bir grup bedevi Arap ise heyecan dolu anlar yaşıyordu Büyük bir telaş içerisinde bağırıp, çağırıyordu
Böyle bir ortamda onların karşısında kendi haline göre, yerinden kıpırdamadan bir insan nasıl oturabiliyordu?
Büyük bir merakla yanına giden Ahmed bin Ebü’l-Havârî rahmetullahi aleyh ona
“Esselâmü aleyküm” diyerek selâm verdi
O da hafif sesle
“Aleyküm selâm” diyerek selâmı aldı
Başka bir kelam etmedi. Bundan sonrasını Ahmed bin Ebü’l-Havârî anlatıyor
Bir müddet sessizce oturdum Gönlüm huzur doldu
Uzaktan garip görünümlü bu insan hep zikir ve murâkabe halindeydi Belli ki Rabbısıyla beraberdi
Huzurunu bozmak istemedim Sessizce yanında oturup istifade etmeye çalıştım Bir hayli zaman geçtikten sonra başını kaldırıp bakışlarıyla beni şöyle bir süzdü Sonra konuşmaya başladı
“ALLAH Teâlâyı zikretmek ne kadar tatlı bir şey Gönüllere huzur, kalblere şifa veriyor
Şaşıyorum şu insanlara?
Niçin boyun büküp yalvarmazlar?
Neden ALLAH’ı zikretmezler?
Oyun ve eğlenceye dalarak niçin O’nu unuturlar?
Halbuki ölüm onların peşinde Her an onları takip ediyor
İnsan için ondan kurtuluş yolu asla yok
Böyle bir tehlike ve musîbetler içinde olmasına rağmen insanlar neden boş şeylerle meşguller
Bunun üzerine ben de
“ALLAH’ın rahmeti üzerinize olsun insanlar hangi müsîbetler ve hangi tehlikeler içinde?” diye sordum?
Şöyle cevapladı
“Günah musîbeti ve ölüm tehlikesi Ölümden öncesi ve sonrası
Sonra ağlamaya başladı Ben de onunla birlikte ağladım
Biraz sonra tekrar
“Neden yapayalnız duruyorsun? diye sordum
O
“Ben yalnız değilim! Rabbimle berâberim” diye cevap verdi
Fakir ve muhtaç olduğunu zannederek;
“Bir şey ister misin? dedim
O
“Evet kalbimin derdini tedavî edecek bir tabib isterim” dedi
“Tabîbin kimdir? dedim
“Rabbimdir” diye cevap verdi
“Kalbinin derdi nedir? diye sordum
“Günahlar” dedi
“Peki bunlardan kim kurtuldu? diye sordum
“ALLAHü Teâlânın râzı olduğu kimseler” dedi
“Yolcu musun? dedim
“Annemden doğduğumdan beri yolcuyum
“Yolculuğun nereye? dedim
“Kabiredir” dedi
“Nereye gidiyorsun? dedim
“Âhirete gidiyorum” dedi
“Azıksız yola gidilmez Azığın nerede dedim
“Azığım son derece az” dedi
“Yanında yiyeceğin nedir?” dedim
“SübhanALLAH! Rabbimin vereceği rızık” dedi
“Peki yalnız hâlinle korkmuyor musun?” dedim
“Nasıl korkarım? Niçin korkayım? Sâhibimin, Rabbimin mülkündeyim” diye cevap verdi
“Yol neresidir?” diye sormaya devam edince; ellerini açıp şöyle yalvarmaya yakarmaya başladı
“Yâ Rabbi
İnsanların çoğu seni unutmuş başka şeylerle meşgul
Halbuki her işin karşılığını Sen vereceksin
Ey gariblerin yardımcısı
Ey âcizlerin sığınağı
Ey azı çoğaltan
Ey sapmışları hidâyete erdiren
Ey kendisine herkesin sağındığı Rabbim
Senin ihsânını ve rızânı isterim
Senin rızân olmadan dünyâ ve ahiret güzel olmaz
Hem böylesine içten, samimi bir şekilde dua ediyor, hem de yürüyordu Ben de onu takip ediyordum. Bir müddet gittikten sonra bana doğru dönerek
“ALLAH’ın rahmeti üzerine olsun!.. Senin için benden daha hayırlı olan bir kimseye git Beni meşgûl etme! dedi
Sonra benden uzaklaşıp gitti Arkasından baktım kaldım. Gözden kayboluncaya kadar onu takip ettim Ağlayarak geri döndüm
ALLAH dostları ahiret endişesi ile dolu bir hayat sürerler Az ve öz konuşurlar Zira ağızdan çıkan her sözün kirâmen kâtibin melekleri tarafından kayıt altına alındığını bilirler Hesab verme korkusu onları sükûta bürümüştür Onlar katında en lezzetli şey Yüce Rabbı zikretmektir
Bunun için daimi tefekkür halinde ve sükûti bir hayat geçirmeğe gayret ederler Her an kendilerini ALLAH Teâlâ hazretlerinin huzurunda bilerek daimi zikir halinde olmağa gayret ederler Nefeslerini boş yere harcamazlar
Rabbimiz bizlere de onların hayatından güzellikler lutfeylesin
Amin
“Kalbinin Derdi Nedir
ALLAH dostlarından Ahmed bin Ebü’l-Havârî hazretleri bir gün çöle doğru yürüyüşe çıkmıştı
Araplardan bir grup insanın sahrada deve koşturduklarına şahid oldu Onlar bir tarafta develerini koştururken biraz ilerde köşeye çekilmiş kendi halinde oturan bir köylü gördü. Onunla sohbet etmek arzusu gönlüne düştü ve ona doğru yöneldi
Adamın garip bir hâli vardı
Uzaktan insanın dikkatini çekecek kadar sâkin ve kabuğuna çekilmiş bir halde görünüyordu
Bir grup bedevi Arap ise heyecan dolu anlar yaşıyordu Büyük bir telaş içerisinde bağırıp, çağırıyordu
Böyle bir ortamda onların karşısında kendi haline göre, yerinden kıpırdamadan bir insan nasıl oturabiliyordu
Büyük bir merakla yanına giden Ahmed bin Ebü’l-Havârî rahmetullahi aleyh ona
“Esselâmü aleyküm” diyerek selâm verdi
O da hafif sesle
“Aleyküm selâm” diyerek selâmı aldı
Başka bir kelam etmedi Bundan sonrasını Ahmed bin Ebü’l-Havârî anlatıyor
Bir müddet sessizce oturdum Gönlüm huzur doldu
Uzaktan garip görünümlü bu insan hep zikir ve murâkabe halindeydi Belli ki Rabbısıyla beraberdi
Huzurunu bozmak istemedim Sessizce yanında oturup istifade etmeye çalıştım. Bir hayli zaman geçtikten sonra başını kaldırıp bakışlarıyla beni şöyle bir süzdü Sonra konuşmaya başladı
ALLAH Teâlâyı zikretmek ne kadar tatlı bir şey Gönüllere huzur, kalblere şifa veriyor
Şaşıyorum şu insanlara
Niçin boyun büküp yalvarmazlar
Neden ALLAH’ı zikretmezler
Oyun ve eğlenceye dalarak niçin O’nu unuturlar
Halbuki ölüm onların peşinde Her an onları takip ediyor
İnsan için ondan kurtuluş yolu asla yok
Böyle bir tehlike ve musîbetler içinde olmasına rağmen insanlar neden boş şeylerle meşguller
Bunun üzerine ben de:
ALLAH’ın rahmeti üzerinize olsun insanlar hangi müsîbetler ve hangi tehlikeler içinde diye sordum
Şöyle cevapladı
Günah musîbeti ve ölüm tehlikesi Ölümden öncesi ve sonrası
Sonra ağlamaya başladı Ben de onunla birlikte ağladım
Biraz sonra tekrar
Neden yapayalnız duruyorsun diye sordum
O
Ben yalnız değilim Rabbimle berâberim diye cevap verdi
Fakir ve muhtaç olduğunu zannederek
Bir şey ister misin dedim
O
Evet kalbimin derdini tedavî edecek bir tabib isterim dedi
Tabîbin kimdir dedim
Rabbimdir diye cevap verdi
Kalbinin derdi nedir diye sordum
Günahlar” dedi
Peki bunlardan kim kurtuldu diye sordum
ALLAHü Teâlânın râzı olduğu kimseler dedi
Yolcu musun dedim
Annemden doğduğumdan beri yolcuyum
Yolculuğun nereye dedim
Kabiredir” dedi.
Nereye gidiyorsun dedim
Âhirete gidiyorum dedi
Azıksız yola gidilmez Azığın nerede dedim
Azığım son derece az” dedi
“Yanında yiyeceğin nedir dedim
“SübhanALLAH! Rabbimin vereceği rızık” dedi
“Peki yalnız hâlinle korkmuyor musun dedim
“Nasıl korkarım Niçin korkayım Sâhibimin, Rabbimin mülkündeyim” diye cevap verdi
“Yol neresidir?” diye sormaya devam edince; ellerini açıp şöyle yalvarmaya yakarmaya başladı
“Yâ Rabbi!
İnsanların çoğu seni unutmuş başka şeylerle meşgul!
Halbuki her işin karşılığını Sen vereceksin!
Ey gariblerin yardımcısı!
Ey âcizlerin sığınağı!
Ey azı çoğaltan!
Ey sapmışları hidâyete erdiren
Ey kendisine herkesin sağındığı Rabbim
Senin ihsânını ve rızânı isterim
Senin rızân olmadan dünyâ ve ahiret güzel olmaz
Hem böylesine içten, samimi bir şekilde dua ediyor, hem de yürüyordu Ben de onu takip ediyordum Bir müddet gittikten sonra bana doğru dönerek
“ALLAH’ın rahmeti üzerine olsun Senin için benden daha hayırlı olan bir kimseye git Beni meşgûl etme dedi
Sonra benden uzaklaşıp gitti Arkasından baktım kaldım Gözden kayboluncaya kadar onu takip ettim Ağlayarak geri döndüm
ALLAH dostları ahiret endişesi ile dolu bir hayat sürerler Az ve öz konuşurlar Zira ağızdan çıkan her sözün kirâmen kâtibin melekleri tarafından kayıt altına alındığını bilirler. Hesab verme korkusu onları sükûta bürümüştür Onlar katında en lezzetli şey Yüce Rabbı zikretmektir
Bunun için daimi tefekkür halinde ve sükûti bir hayat geçirmeğe gayret ederler Her an kendilerini ALLAH Teâlâ hazretlerinin huzurunda bilerek daimi zikir halinde olmağa gayret ederler Nefeslerini boş yere harcamazlar
Rabbimiz bizlere de onların hayatından güzellikler lutfeylesin
Amin
ALLAH dostlarından Ahmed bin Ebü’l-Havârî hazretleri bir gün çöle doğru yürüyüşe çıkmıştı
Araplardan bir grup insanın sahrada deve koşturduklarına şahid oldu Onlar bir tarafta develerini koştururken biraz ilerde köşeye çekilmiş kendi halinde oturan bir köylü gördü Onunla sohbet etmek arzusu gönlüne düştü ve ona doğru yöneldi
Adamın garip bir hâli vardı
Uzaktan insanın dikkatini çekecek kadar sâkin ve kabuğuna çekilmiş bir halde görünüyordu
Bir grup bedevi Arap ise heyecan dolu anlar yaşıyordu. Büyük bir telaş içerisinde bağırıp çağırıyordu
Böyle bir ortamda onların karşısında kendi haline göre, yerinden kıpırdamadan bir insan nasıl oturabiliyordu
Büyük bir merakla yanına giden Ahmed bin Ebü’l-Havârî rahmetullahi aleyh ona
“Esselâmü aleyküm” diyerek selâm verdi
O da hafif sesle
“Aleyküm selâm” diyerek selâmı aldı
Başka bir kelam etmedi Bundan sonrasını Ahmed bin Ebü’l-Havârî anlatıyor
Bir müddet sessizce oturdum Gönlüm huzur doldu
Uzaktan garip görünümlü bu insan hep zikir ve murâkabe halindeydi Belli ki Rabbısıyla beraberdi
Huzurunu bozmak istemedim Sessizce yanında oturup istifade etmeye çalıştım Bir hayli zaman geçtikten sonra başını kaldırıp bakışlarıyla beni şöyle bir süzdü Sonra konuşmaya başladı
“ALLAH Teâlâyı zikretmek ne kadar tatlı bir şey Gönüllere huzur kalblere şifa veriyor
Şaşıyorum şu insanlara
Niçin boyun büküp yalvarmazlar
Neden ALLAH’ı zikretmezler
Oyun ve eğlenceye dalarak niçin O’nu unuturlar?
Halbuki ölüm onların peşinde Her an onları takip ediyor
İnsan için ondan kurtuluş yolu asla yok
Böyle bir tehlike ve musîbetler içinde olmasına rağmen insanlar neden boş şeylerle meşguller
Bunun üzerine ben de
“ALLAH’ın rahmeti üzerinize olsun insanlar hangi müsîbetler ve hangi tehlikeler içinde? diye sordum?
Şöyle cevapladı
“Günah musîbeti ve ölüm tehlikesi Ölümden öncesi ve sonrası!
Sonra ağlamaya başladı. Ben de onunla birlikte ağladım
Biraz sonra tekrar
“Neden yapayalnız duruyorsun?” diye sordum
O
“Ben yalnız değilim! Rabbimle berâberim” diye cevap verdi
Fakir ve muhtaç olduğunu zannederek;
“Bir şey ister misin?” dedim
O
“Evet kalbimin derdini tedavî edecek bir tabib isterim” dedi
“Tabîbin kimdir?” dedim
“Rabbimdir” diye cevap verdi
“Kalbinin derdi nedir?” diye sordum
“Günahlar” dedi
“Peki bunlardan kim kurtuldu?” diye sordum
“ALLAHü Teâlânın râzı olduğu kimseler” dedi
“Yolcu musun?” dedim
“Annemden doğduğumdan beri yolcuyum”
“Yolculuğun nereye?” dedim
“Kabiredir” dedi
“Nereye gidiyorsun?” dedim
“Âhirete gidiyorum” dedi
“Azıksız yola gidilmez Azığın nerede?” dedim
“Azığım son derece az” dedi
“Yanında yiyeceğin nedir?” dedim
“SübhanALLAH! Rabbimin vereceği rızık” dedi
“Peki yalnız hâlinle korkmuyor musun?” dedim
“Nasıl korkarım? Niçin korkayım? Sâhibimin, Rabbimin mülkündeyim” diye cevap verdi
“Yol neresidir?” diye sormaya devam edince; ellerini açıp şöyle yalvarmaya yakarmaya başladı
“Yâ Rabbi!
İnsanların çoğu seni unutmuş başka şeylerle meşgul!
Halbuki her işin karşılığını Sen vereceksin!
Ey gariblerin yardımcısı!
Ey âcizlerin sığınağı!
Ey azı çoğaltan!
Ey sapmışları hidâyete erdiren!
Ey kendisine herkesin sağındığı Rabbim!
Senin ihsânını ve rızânı isterim
Senin rızân olmadan dünyâ ve ahiret güzel olmaz”
Hem böylesine içten, samimi bir şekilde dua ediyor, hem de yürüyordu Ben de onu takip ediyordum Bir müddet gittikten sonra bana doğru dönerek
“ALLAH’ın rahmeti üzerine olsun! Senin için benden daha hayırlı olan bir kimseye git! Beni meşgûl etme!” dedi
Sonra benden uzaklaşıp gitti Arkasından baktım kaldım Gözden kayboluncaya kadar onu takip ettim Ağlayarak geri döndüm
ALLAH dostları ahiret endişesi ile dolu bir hayat sürerler Az ve öz konuşurlar Zira ağızdan çıkan her sözün kirâmen kâtibin melekleri tarafından kayıt altına alındığını bilirler Hesab verme korkusu onları sükûta bürümüştür Onlar katında en lezzetli şey Yüce Rabbı zikretmektir
Bunun için daimi tefekkür halinde ve sükûti bir hayat geçirmeğe gayret ederler Her an kendilerini ALLAH Teâlâ hazretlerinin huzurunda bilerek daimi zikir halinde olmağa gayret ederler Nefeslerini boş yere harcamazlar
Rabbimiz bizlere de onların hayatından güzellikler lutfeylesin
Amin
alıntı
ALLAH dostlarından Ahmed bin Ebü’l-Havârî hazretleri bir gün çöle doğru yürüyüşe çıkmıştı
Araplardan bir grup insanın sahrada deve koşturduklarına şahid oldu. Onlar bir tarafta develerini koştururken biraz ilerde köşeye çekilmiş kendi halinde oturan bir köylü gördü Onunla sohbet etmek arzusu gönlüne düştü ve ona doğru yöneldi.
Adamın garip bir hâli vardı
Uzaktan insanın dikkatini çekecek kadar sâkin ve kabuğuna çekilmiş bir halde görünüyordu
Bir grup bedevi Arap ise heyecan dolu anlar yaşıyordu Büyük bir telaş içerisinde bağırıp, çağırıyordu
Böyle bir ortamda onların karşısında kendi haline göre, yerinden kıpırdamadan bir insan nasıl oturabiliyordu?
Büyük bir merakla yanına giden Ahmed bin Ebü’l-Havârî rahmetullahi aleyh ona
“Esselâmü aleyküm” diyerek selâm verdi
O da hafif sesle
“Aleyküm selâm” diyerek selâmı aldı
Başka bir kelam etmedi. Bundan sonrasını Ahmed bin Ebü’l-Havârî anlatıyor
Bir müddet sessizce oturdum Gönlüm huzur doldu
Uzaktan garip görünümlü bu insan hep zikir ve murâkabe halindeydi Belli ki Rabbısıyla beraberdi
Huzurunu bozmak istemedim Sessizce yanında oturup istifade etmeye çalıştım Bir hayli zaman geçtikten sonra başını kaldırıp bakışlarıyla beni şöyle bir süzdü Sonra konuşmaya başladı
“ALLAH Teâlâyı zikretmek ne kadar tatlı bir şey Gönüllere huzur, kalblere şifa veriyor
Şaşıyorum şu insanlara?
Niçin boyun büküp yalvarmazlar?
Neden ALLAH’ı zikretmezler?
Oyun ve eğlenceye dalarak niçin O’nu unuturlar?
Halbuki ölüm onların peşinde Her an onları takip ediyor
İnsan için ondan kurtuluş yolu asla yok
Böyle bir tehlike ve musîbetler içinde olmasına rağmen insanlar neden boş şeylerle meşguller
Bunun üzerine ben de
“ALLAH’ın rahmeti üzerinize olsun insanlar hangi müsîbetler ve hangi tehlikeler içinde?” diye sordum?
Şöyle cevapladı
“Günah musîbeti ve ölüm tehlikesi Ölümden öncesi ve sonrası
Sonra ağlamaya başladı Ben de onunla birlikte ağladım
Biraz sonra tekrar
“Neden yapayalnız duruyorsun? diye sordum
O
“Ben yalnız değilim! Rabbimle berâberim” diye cevap verdi
Fakir ve muhtaç olduğunu zannederek;
“Bir şey ister misin? dedim
O
“Evet kalbimin derdini tedavî edecek bir tabib isterim” dedi
“Tabîbin kimdir? dedim
“Rabbimdir” diye cevap verdi
“Kalbinin derdi nedir? diye sordum
“Günahlar” dedi
“Peki bunlardan kim kurtuldu? diye sordum
“ALLAHü Teâlânın râzı olduğu kimseler” dedi
“Yolcu musun? dedim
“Annemden doğduğumdan beri yolcuyum
“Yolculuğun nereye? dedim
“Kabiredir” dedi
“Nereye gidiyorsun? dedim
“Âhirete gidiyorum” dedi
“Azıksız yola gidilmez Azığın nerede dedim
“Azığım son derece az” dedi
“Yanında yiyeceğin nedir?” dedim
“SübhanALLAH! Rabbimin vereceği rızık” dedi
“Peki yalnız hâlinle korkmuyor musun?” dedim
“Nasıl korkarım? Niçin korkayım? Sâhibimin, Rabbimin mülkündeyim” diye cevap verdi
“Yol neresidir?” diye sormaya devam edince; ellerini açıp şöyle yalvarmaya yakarmaya başladı
“Yâ Rabbi
İnsanların çoğu seni unutmuş başka şeylerle meşgul
Halbuki her işin karşılığını Sen vereceksin
Ey gariblerin yardımcısı
Ey âcizlerin sığınağı
Ey azı çoğaltan
Ey sapmışları hidâyete erdiren
Ey kendisine herkesin sağındığı Rabbim
Senin ihsânını ve rızânı isterim
Senin rızân olmadan dünyâ ve ahiret güzel olmaz
Hem böylesine içten, samimi bir şekilde dua ediyor, hem de yürüyordu Ben de onu takip ediyordum. Bir müddet gittikten sonra bana doğru dönerek
“ALLAH’ın rahmeti üzerine olsun!.. Senin için benden daha hayırlı olan bir kimseye git Beni meşgûl etme! dedi
Sonra benden uzaklaşıp gitti Arkasından baktım kaldım. Gözden kayboluncaya kadar onu takip ettim Ağlayarak geri döndüm
ALLAH dostları ahiret endişesi ile dolu bir hayat sürerler Az ve öz konuşurlar Zira ağızdan çıkan her sözün kirâmen kâtibin melekleri tarafından kayıt altına alındığını bilirler Hesab verme korkusu onları sükûta bürümüştür Onlar katında en lezzetli şey Yüce Rabbı zikretmektir
Bunun için daimi tefekkür halinde ve sükûti bir hayat geçirmeğe gayret ederler Her an kendilerini ALLAH Teâlâ hazretlerinin huzurunda bilerek daimi zikir halinde olmağa gayret ederler Nefeslerini boş yere harcamazlar
Rabbimiz bizlere de onların hayatından güzellikler lutfeylesin
Amin
“Kalbinin Derdi Nedir
ALLAH dostlarından Ahmed bin Ebü’l-Havârî hazretleri bir gün çöle doğru yürüyüşe çıkmıştı
Araplardan bir grup insanın sahrada deve koşturduklarına şahid oldu Onlar bir tarafta develerini koştururken biraz ilerde köşeye çekilmiş kendi halinde oturan bir köylü gördü. Onunla sohbet etmek arzusu gönlüne düştü ve ona doğru yöneldi
Adamın garip bir hâli vardı
Uzaktan insanın dikkatini çekecek kadar sâkin ve kabuğuna çekilmiş bir halde görünüyordu
Bir grup bedevi Arap ise heyecan dolu anlar yaşıyordu Büyük bir telaş içerisinde bağırıp, çağırıyordu
Böyle bir ortamda onların karşısında kendi haline göre, yerinden kıpırdamadan bir insan nasıl oturabiliyordu
Büyük bir merakla yanına giden Ahmed bin Ebü’l-Havârî rahmetullahi aleyh ona
“Esselâmü aleyküm” diyerek selâm verdi
O da hafif sesle
“Aleyküm selâm” diyerek selâmı aldı
Başka bir kelam etmedi Bundan sonrasını Ahmed bin Ebü’l-Havârî anlatıyor
Bir müddet sessizce oturdum Gönlüm huzur doldu
Uzaktan garip görünümlü bu insan hep zikir ve murâkabe halindeydi Belli ki Rabbısıyla beraberdi
Huzurunu bozmak istemedim Sessizce yanında oturup istifade etmeye çalıştım. Bir hayli zaman geçtikten sonra başını kaldırıp bakışlarıyla beni şöyle bir süzdü Sonra konuşmaya başladı
ALLAH Teâlâyı zikretmek ne kadar tatlı bir şey Gönüllere huzur, kalblere şifa veriyor
Şaşıyorum şu insanlara
Niçin boyun büküp yalvarmazlar
Neden ALLAH’ı zikretmezler
Oyun ve eğlenceye dalarak niçin O’nu unuturlar
Halbuki ölüm onların peşinde Her an onları takip ediyor
İnsan için ondan kurtuluş yolu asla yok
Böyle bir tehlike ve musîbetler içinde olmasına rağmen insanlar neden boş şeylerle meşguller
Bunun üzerine ben de:
ALLAH’ın rahmeti üzerinize olsun insanlar hangi müsîbetler ve hangi tehlikeler içinde diye sordum
Şöyle cevapladı
Günah musîbeti ve ölüm tehlikesi Ölümden öncesi ve sonrası
Sonra ağlamaya başladı Ben de onunla birlikte ağladım
Biraz sonra tekrar
Neden yapayalnız duruyorsun diye sordum
O
Ben yalnız değilim Rabbimle berâberim diye cevap verdi
Fakir ve muhtaç olduğunu zannederek
Bir şey ister misin dedim
O
Evet kalbimin derdini tedavî edecek bir tabib isterim dedi
Tabîbin kimdir dedim
Rabbimdir diye cevap verdi
Kalbinin derdi nedir diye sordum
Günahlar” dedi
Peki bunlardan kim kurtuldu diye sordum
ALLAHü Teâlânın râzı olduğu kimseler dedi
Yolcu musun dedim
Annemden doğduğumdan beri yolcuyum
Yolculuğun nereye dedim
Kabiredir” dedi.
Nereye gidiyorsun dedim
Âhirete gidiyorum dedi
Azıksız yola gidilmez Azığın nerede dedim
Azığım son derece az” dedi
“Yanında yiyeceğin nedir dedim
“SübhanALLAH! Rabbimin vereceği rızık” dedi
“Peki yalnız hâlinle korkmuyor musun dedim
“Nasıl korkarım Niçin korkayım Sâhibimin, Rabbimin mülkündeyim” diye cevap verdi
“Yol neresidir?” diye sormaya devam edince; ellerini açıp şöyle yalvarmaya yakarmaya başladı
“Yâ Rabbi!
İnsanların çoğu seni unutmuş başka şeylerle meşgul!
Halbuki her işin karşılığını Sen vereceksin!
Ey gariblerin yardımcısı!
Ey âcizlerin sığınağı!
Ey azı çoğaltan!
Ey sapmışları hidâyete erdiren
Ey kendisine herkesin sağındığı Rabbim
Senin ihsânını ve rızânı isterim
Senin rızân olmadan dünyâ ve ahiret güzel olmaz
Hem böylesine içten, samimi bir şekilde dua ediyor, hem de yürüyordu Ben de onu takip ediyordum Bir müddet gittikten sonra bana doğru dönerek
“ALLAH’ın rahmeti üzerine olsun Senin için benden daha hayırlı olan bir kimseye git Beni meşgûl etme dedi
Sonra benden uzaklaşıp gitti Arkasından baktım kaldım Gözden kayboluncaya kadar onu takip ettim Ağlayarak geri döndüm
ALLAH dostları ahiret endişesi ile dolu bir hayat sürerler Az ve öz konuşurlar Zira ağızdan çıkan her sözün kirâmen kâtibin melekleri tarafından kayıt altına alındığını bilirler. Hesab verme korkusu onları sükûta bürümüştür Onlar katında en lezzetli şey Yüce Rabbı zikretmektir
Bunun için daimi tefekkür halinde ve sükûti bir hayat geçirmeğe gayret ederler Her an kendilerini ALLAH Teâlâ hazretlerinin huzurunda bilerek daimi zikir halinde olmağa gayret ederler Nefeslerini boş yere harcamazlar
Rabbimiz bizlere de onların hayatından güzellikler lutfeylesin
Amin
ALLAH dostlarından Ahmed bin Ebü’l-Havârî hazretleri bir gün çöle doğru yürüyüşe çıkmıştı
Araplardan bir grup insanın sahrada deve koşturduklarına şahid oldu Onlar bir tarafta develerini koştururken biraz ilerde köşeye çekilmiş kendi halinde oturan bir köylü gördü Onunla sohbet etmek arzusu gönlüne düştü ve ona doğru yöneldi
Adamın garip bir hâli vardı
Uzaktan insanın dikkatini çekecek kadar sâkin ve kabuğuna çekilmiş bir halde görünüyordu
Bir grup bedevi Arap ise heyecan dolu anlar yaşıyordu. Büyük bir telaş içerisinde bağırıp çağırıyordu
Böyle bir ortamda onların karşısında kendi haline göre, yerinden kıpırdamadan bir insan nasıl oturabiliyordu
Büyük bir merakla yanına giden Ahmed bin Ebü’l-Havârî rahmetullahi aleyh ona
“Esselâmü aleyküm” diyerek selâm verdi
O da hafif sesle
“Aleyküm selâm” diyerek selâmı aldı
Başka bir kelam etmedi Bundan sonrasını Ahmed bin Ebü’l-Havârî anlatıyor
Bir müddet sessizce oturdum Gönlüm huzur doldu
Uzaktan garip görünümlü bu insan hep zikir ve murâkabe halindeydi Belli ki Rabbısıyla beraberdi
Huzurunu bozmak istemedim Sessizce yanında oturup istifade etmeye çalıştım Bir hayli zaman geçtikten sonra başını kaldırıp bakışlarıyla beni şöyle bir süzdü Sonra konuşmaya başladı
“ALLAH Teâlâyı zikretmek ne kadar tatlı bir şey Gönüllere huzur kalblere şifa veriyor
Şaşıyorum şu insanlara
Niçin boyun büküp yalvarmazlar
Neden ALLAH’ı zikretmezler
Oyun ve eğlenceye dalarak niçin O’nu unuturlar?
Halbuki ölüm onların peşinde Her an onları takip ediyor
İnsan için ondan kurtuluş yolu asla yok
Böyle bir tehlike ve musîbetler içinde olmasına rağmen insanlar neden boş şeylerle meşguller
Bunun üzerine ben de
“ALLAH’ın rahmeti üzerinize olsun insanlar hangi müsîbetler ve hangi tehlikeler içinde? diye sordum?
Şöyle cevapladı
“Günah musîbeti ve ölüm tehlikesi Ölümden öncesi ve sonrası!
Sonra ağlamaya başladı. Ben de onunla birlikte ağladım
Biraz sonra tekrar
“Neden yapayalnız duruyorsun?” diye sordum
O
“Ben yalnız değilim! Rabbimle berâberim” diye cevap verdi
Fakir ve muhtaç olduğunu zannederek;
“Bir şey ister misin?” dedim
O
“Evet kalbimin derdini tedavî edecek bir tabib isterim” dedi
“Tabîbin kimdir?” dedim
“Rabbimdir” diye cevap verdi
“Kalbinin derdi nedir?” diye sordum
“Günahlar” dedi
“Peki bunlardan kim kurtuldu?” diye sordum
“ALLAHü Teâlânın râzı olduğu kimseler” dedi
“Yolcu musun?” dedim
“Annemden doğduğumdan beri yolcuyum”
“Yolculuğun nereye?” dedim
“Kabiredir” dedi
“Nereye gidiyorsun?” dedim
“Âhirete gidiyorum” dedi
“Azıksız yola gidilmez Azığın nerede?” dedim
“Azığım son derece az” dedi
“Yanında yiyeceğin nedir?” dedim
“SübhanALLAH! Rabbimin vereceği rızık” dedi
“Peki yalnız hâlinle korkmuyor musun?” dedim
“Nasıl korkarım? Niçin korkayım? Sâhibimin, Rabbimin mülkündeyim” diye cevap verdi
“Yol neresidir?” diye sormaya devam edince; ellerini açıp şöyle yalvarmaya yakarmaya başladı
“Yâ Rabbi!
İnsanların çoğu seni unutmuş başka şeylerle meşgul!
Halbuki her işin karşılığını Sen vereceksin!
Ey gariblerin yardımcısı!
Ey âcizlerin sığınağı!
Ey azı çoğaltan!
Ey sapmışları hidâyete erdiren!
Ey kendisine herkesin sağındığı Rabbim!
Senin ihsânını ve rızânı isterim
Senin rızân olmadan dünyâ ve ahiret güzel olmaz”
Hem böylesine içten, samimi bir şekilde dua ediyor, hem de yürüyordu Ben de onu takip ediyordum Bir müddet gittikten sonra bana doğru dönerek
“ALLAH’ın rahmeti üzerine olsun! Senin için benden daha hayırlı olan bir kimseye git! Beni meşgûl etme!” dedi
Sonra benden uzaklaşıp gitti Arkasından baktım kaldım Gözden kayboluncaya kadar onu takip ettim Ağlayarak geri döndüm
ALLAH dostları ahiret endişesi ile dolu bir hayat sürerler Az ve öz konuşurlar Zira ağızdan çıkan her sözün kirâmen kâtibin melekleri tarafından kayıt altına alındığını bilirler Hesab verme korkusu onları sükûta bürümüştür Onlar katında en lezzetli şey Yüce Rabbı zikretmektir
Bunun için daimi tefekkür halinde ve sükûti bir hayat geçirmeğe gayret ederler Her an kendilerini ALLAH Teâlâ hazretlerinin huzurunda bilerek daimi zikir halinde olmağa gayret ederler Nefeslerini boş yere harcamazlar
Rabbimiz bizlere de onların hayatından güzellikler lutfeylesin
Amin
alıntı