CAFERİ_TAYYAR
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 28 Şub 2009
- Mesajlar
- 385
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 55
KALBİN KAPISI
On Sekizinci Yüzyıl İngiltere’sinin ünlü ressamlarından William Holman Hunt’ın bir tablosu Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu. Bir bahçeyi tasvir eden bu tablosuna, Hunt “Kâinatın Işığı” adını vermişti. Tablo geceleyin elindeki fenerle bir bahçede duran bilge görünümlü bir adamı resmediyordu. Adam serbest kalan eliyle bir kapıya vuruyor ve içeriden bir cevap bekler halde duruyordu.
Tabloyu inceleyen sanat eleştirmenlerinden biri:
“Güzel bir tablo doğrusu” demişti Hunt’a. “Ama anlamını bir türlü kavrayamadım. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Kapıya tokmak takmayı unutmuşsunuz da...”
Ressam Hunt bilge bir edayla gülümsedi. Tam da bu soruyu bekler gibiydi:
“Adam alelâde bir kapıya vurmuyor” dedi. “Bahçedeki bu kapı, insanın kalbini temsil ediyor. Ancak içeriden açılabildiği için de, kalbin dışarıdan tokmağa ihtiyacı yoktur.”
Kapı kelime itibariyle bir yere açılan giriş noktasıdır. Günlük kullanımda ev-araba-bina v.b. gibi mekânların girişi için kullanılır. Ama birde görünmez kapılar vardır ki; o kapıları açmak, içine girebilmek ve anahtarına sahip olabilmek bambaşka bir marifet, bambaşka bir duygudur. Açılması en zor fakat en önemli kapılar ise kalplerin kapılarıdır. Bu kalp bir dosta, bir sevgiliye, bir akrabaya ya da kalbini kazanmak istediğimiz herhangi bir canlıya ait olabilir. Canlı dedim çünkü sevmek ve kendimizi sevdirmek istediğimiz kalpler bazen evcil bir hayvana, bazen bir çiçeğe ait olabilir. Can taşıyan her varlık mutlaka bir de kalp taşıyordur. Ve taşıdığı kalbin kapısını açmayı bilenlere sevgisini, saygısını yani kalbini sunar.
Yukarıdaki hikâyede olduğu gibi dışarıdan açma kolu yoktur kalbin, anahtar yuvası da olmadığı gibi. O kapıyı aralamak kişinin özelliğine bağlıdır. Herhangi bir maddi varlık ile açılamaz kalplerin kapıları. İsterse en değerli elmaslarla süslenmiş altın anahtarlar olsun, isterse her kapıyı açan maymuncuklar, ister dağlar delinsin Ferhat gibi, isterse o kapının gizlediği beden hapsedilsin acımasızca… Eğer sahibi tarafından açılmıyorsa, talibi tarafından açılıp içine girilmesi mümkün değildir. İngiliz ressamın portresindeki gibi, dışarıdan tokmağı olmayan kapı, açılması için çalınır. Kapının açıldığı derinliklere girmek için kişinin kendisine özel anahtarı kullanıp kilidi açmaya çalışması gerekir.
Kalbin kapısını açan anahtar bazen bir çift sevdalı söz, bazen buğulu bir bakış, bazen bir gönülden diğerine sel olan duygusal akış, bazen de Yaradan’a yakarış olarak kendini gösterir. Anahtarların çeşidi ne olursa olsun ortak özelliği “sevgi”dir. Kapının açılabilmesi için önünde bekleyen talibin kapı eşiğinden içeriye mutlaka sevda kokusu, duygu dokusu hissettirmesi gerekmektedir. Gönül gözünden yayılan ışıltılı, umut dolu bakışların aydınlatamadığı kalp kapıları gerçek manada açılmış sayılmaz. Maddi değerlerin zenginliği ile açılan gönül kapıları bir süre sonra kapanmaya ve misafirini kapı dışarı etmeye mahkûmdur. Önemli olan açılan kalp kapısından girdikten sonra o gönül köşkünde kalıcı olabilmektir.
O kapının içinde hayallerimizin gerçeğe dönüşümünü bulmak için tutunacak bir dal ararız. Çiçeklenmiş taptaze bir dal. Ve buluruz da. Yeter ki sevmek isteyelim. Yeter ki umudu sevdaya yaren edelim.
On Sekizinci Yüzyıl İngiltere’sinin ünlü ressamlarından William Holman Hunt’ın bir tablosu Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu. Bir bahçeyi tasvir eden bu tablosuna, Hunt “Kâinatın Işığı” adını vermişti. Tablo geceleyin elindeki fenerle bir bahçede duran bilge görünümlü bir adamı resmediyordu. Adam serbest kalan eliyle bir kapıya vuruyor ve içeriden bir cevap bekler halde duruyordu.
Tabloyu inceleyen sanat eleştirmenlerinden biri:
“Güzel bir tablo doğrusu” demişti Hunt’a. “Ama anlamını bir türlü kavrayamadım. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Kapıya tokmak takmayı unutmuşsunuz da...”
Ressam Hunt bilge bir edayla gülümsedi. Tam da bu soruyu bekler gibiydi:
“Adam alelâde bir kapıya vurmuyor” dedi. “Bahçedeki bu kapı, insanın kalbini temsil ediyor. Ancak içeriden açılabildiği için de, kalbin dışarıdan tokmağa ihtiyacı yoktur.”
Kapı kelime itibariyle bir yere açılan giriş noktasıdır. Günlük kullanımda ev-araba-bina v.b. gibi mekânların girişi için kullanılır. Ama birde görünmez kapılar vardır ki; o kapıları açmak, içine girebilmek ve anahtarına sahip olabilmek bambaşka bir marifet, bambaşka bir duygudur. Açılması en zor fakat en önemli kapılar ise kalplerin kapılarıdır. Bu kalp bir dosta, bir sevgiliye, bir akrabaya ya da kalbini kazanmak istediğimiz herhangi bir canlıya ait olabilir. Canlı dedim çünkü sevmek ve kendimizi sevdirmek istediğimiz kalpler bazen evcil bir hayvana, bazen bir çiçeğe ait olabilir. Can taşıyan her varlık mutlaka bir de kalp taşıyordur. Ve taşıdığı kalbin kapısını açmayı bilenlere sevgisini, saygısını yani kalbini sunar.
Yukarıdaki hikâyede olduğu gibi dışarıdan açma kolu yoktur kalbin, anahtar yuvası da olmadığı gibi. O kapıyı aralamak kişinin özelliğine bağlıdır. Herhangi bir maddi varlık ile açılamaz kalplerin kapıları. İsterse en değerli elmaslarla süslenmiş altın anahtarlar olsun, isterse her kapıyı açan maymuncuklar, ister dağlar delinsin Ferhat gibi, isterse o kapının gizlediği beden hapsedilsin acımasızca… Eğer sahibi tarafından açılmıyorsa, talibi tarafından açılıp içine girilmesi mümkün değildir. İngiliz ressamın portresindeki gibi, dışarıdan tokmağı olmayan kapı, açılması için çalınır. Kapının açıldığı derinliklere girmek için kişinin kendisine özel anahtarı kullanıp kilidi açmaya çalışması gerekir.
Kalbin kapısını açan anahtar bazen bir çift sevdalı söz, bazen buğulu bir bakış, bazen bir gönülden diğerine sel olan duygusal akış, bazen de Yaradan’a yakarış olarak kendini gösterir. Anahtarların çeşidi ne olursa olsun ortak özelliği “sevgi”dir. Kapının açılabilmesi için önünde bekleyen talibin kapı eşiğinden içeriye mutlaka sevda kokusu, duygu dokusu hissettirmesi gerekmektedir. Gönül gözünden yayılan ışıltılı, umut dolu bakışların aydınlatamadığı kalp kapıları gerçek manada açılmış sayılmaz. Maddi değerlerin zenginliği ile açılan gönül kapıları bir süre sonra kapanmaya ve misafirini kapı dışarı etmeye mahkûmdur. Önemli olan açılan kalp kapısından girdikten sonra o gönül köşkünde kalıcı olabilmektir.
O kapının içinde hayallerimizin gerçeğe dönüşümünü bulmak için tutunacak bir dal ararız. Çiçeklenmiş taptaze bir dal. Ve buluruz da. Yeter ki sevmek isteyelim. Yeter ki umudu sevdaya yaren edelim.