Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kalbimizi Kemiren Kıskançlık (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Kalbimizi Kemiren Kıskançlık




Kimse cimri olduğunu, kıskanç olduğunu kabul etmez. Hasta olduğumuzu bilmemek, iyileşmemizi daha da zorlaştırır. Yapmamız gereken, kendi vicdanımıza karşı dürüst olmamız ve kıskanç olduğumuzu itiraf edebilmemizdir.

Kıskançlık, insanın kendi varlığından bile rahatsızlık duymasıdır. Kendi zâtı-nın kapasitesinden habersiz kişiler, başkalarının varlıklarına haset ederek tatmin olmaya çalışmaktadırlar. Benliğinin sınırlarını araştırmayan insan, varoluşsal boşluk yaşamaya başlar. Başkasının başarısı, mutluluğu, Allah’a karşı muhabbeti, vs... onun varlığındaki uçurumları hatırlatmakta ve böylece kişinin ıstırabı daha
da derinleşmektedir. Kendisinde olmayanı başkasına da layık görmemektir kıskançlık.

Hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak, bir müslüman için imanı altı ilkesinden biri değil midir? Yaratılan herbirimizin Allah’ın takdiriyle kendimize has bir kaderi yok mudur? Bu muhteşem evren sahnesinde bilinmezliğini irade buyuran Yüce Rabbimizin ortaya koyduğu ilâhi senaryoda hepimiz farklı farklı rolleri oynamıyor muyuz?

Başkasının varlığını, güzelliğini, ilmini, mülkünü kıskanan bir insan, Müslüman olduğunu söylese bile Allah’a isyan halinde demektir. Çünkü O’nun taksimine razı olmayarak O’nun iradesine karşı gelmektedir.
Başkalarını kıskanmamız, Allah’ın bizce gizli olan hükümleri ile mülkünde gerçekleştirdiği adaletini göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Bu tavır ise, imanın zedelenmesinden, dolayısıyla kişinin tevhidin özüne ters düşmesinden başka bir şey değildir.

Hasetten vazgeçmek için bu zararını bilmek bile insana yeterli olmalıdır. Bunun yanında haset eden kimsenin müminleri zarara uğratması halinde bundan en çok sevinecek olan şeytan ve kâfirlerle aynı işi yapmış olmak gibi, hiç de küçümsenmeyecek suç ve günahları işlemiş olacağı unutulmamalıdır.

Ayrıca dünyada olup bitenlerde, ibadetlerde, iyilik ve kötülüklerde insanın yerine getirmesi gereken sorumlulukları yok mudur? Sahip olamadıklarımız, yapamadıklarımız için niçin kendimizi değil de, kıskançlığımızla adeta Allah’ı suçlamaya kalkıyoruz?

Bir de şunu düşünelim: Kıskanan kişi kendisine bir kazanç sağlayabiliyor mu? Kıskanan kişi mi, yoksa kıskanılan kişi mi hayır ve hikmet yolunda devam ediyor?

GÜZELİ YAKAN KÖTÜLÜK

“Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden karanlığı yırtan nurun Rabbine sığınırım.” (Felâk, 5) şeklinde dua etmemizi bizlere öğreten Rabbimiz, aynı zamanda kıskançlığın ne kadar kötü bir şey olduğunu da haber vermektedir. Çünkü haset, Allah Tealâ’nın bir kimseye ihsan ettiği nimetlerin, onun elinden çıkmasını istemektir. Hasetçi bunu başarabilmek için pek çok fitne ve desiselere başvurur ve böylece başka kötülüklerin meydana gelmesine de zemin hazırlar. Bütün bu özellikleriyle kalbin saşığını ve temizliğini gideren kötü bir duygu olan haset, “ateşin odunu yakıp yok etmesi gibi insanın iyi huy ve amellerini giderir, yok eder.” (Ebu Davud, Edeb 44; İbn Mâce, Zühd 22)

“Haset eden daima hastadır, cimri insan daima fakirdir. Haset bir dert ve hastalık olup, haset eden veya olunan helak olmadıkça çaresi bulunmaz.” diyen Hz. Ali r.a., haset eden kimsenin en büyük zararı aslında kendisine verdiğini vurgulamaktadır. Kıskanılan kişi bu durumu bilmeli ve hasetçi ile rekabete girişeceği yerde aslında ona acımalıdır.

Haset eden kimsenin içinde sürekli bir ateş yanar. Bu ateş onu yakar, yavaş yavaş eritir. Çünkü birisine haset edildikçe Allah onun nimetini artırır. Onun nimetinin artması da hasetçinin hasedini, dolayısıyla rahatsızlık ve sıkıntısını çoğaltır. Hasetçinin göğsü daralır, uykusu kaçar.Amansız bir hastalığa düşer. Haset edilenin perişanlığı istenirken, hasetçi perişan olur. Haset edilen kimsenin
durumunda ise bir bozulma, bir kötüleşme olmaz.

Ronald Barthes ¸öyle diyerek kıskançlığın insanın kalbini kemiren özelliklerini özetlemektedir:

"Kıskançlık duyduğumda dört kez acı çektim:

1. Kıskanç olduğum için,
2. Kıskançlığım nedeniyle kendimi kınadığım için,
3. Kıskançlığımın kıskandığım insanı etkilemeyeceğini bildiğim için,
4. Bir klişeye kapıldığım için; dışlandığım, saldırgan, deli ve bayağı olduğum için acı çekiyorum."

Ebü'l-Leys Semerkandî Hazretleri’ne göre, haset etmekten daha kötü bir şey yoktur. Çünkü haset eden kimse, şu beş kötülüğün içine düşer:

1. Bitmeyen gam ve kedere tutulur.
2. Haset etmesi, onun için sevabı olmayan bir musibet olur. Onun günaha girmesine yol açar.
3. Hasedinden dolayı kınanır, ayıplanır.
4. Allah Tealâ ona gazap eder.
5. Allah Tealâ’nın yardım ve ihsan kapıları kendisine kapanır.

KISKANÇLIK NİÇİN HARAM?

Kıskançlığın haram olmasının sebebi, Allah'ın kullar arasındaki takdirine insanın razı olmaması ve dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'de de ifade edildiği gibi kâfirlerin özelliklerinden birisi olarak sayılmasıdır: “Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır, size bir kötülük dokunsa, ondan ötürü sevinirler.” (Âl-i İmran, 120)

Ehl-i kitabın kalplerindeki hasetlerinin kendilerini nasıl bir yola sürüklediği de şöyle anlatılmaktadır: “Kitap sahiplerinin çoğu, gerçek kendilerine belli olduktan sonra sırf içlerindeki hasetten ötürü
sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler.” (Bakara, 109) Kendilerine kitap ve ilim geldikten sonra insanların birbirlerine düşmelerinin sebebi de haset olarak ifade edilmiştir: “Onlar kendilerine
ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar (azabın ertelenmesi hakkında) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilir yani işleri bitirilirdi." (Şura, 14)

__________________
showlettergggff9.gif
 

ayse64

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ara 2009
Mesajlar
1,182
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
60
emeğine sağlık selam ve dua ile
 

-seleme-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Mar 2010
Mesajlar
209
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
çok güzel bi konu ele almışsınız bizi bilgilendirdiğiniz için tşk selam ve dua ile
 

acizanegünahkar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ara 2009
Mesajlar
1,082
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Çok güzel bilgiler için ALLAH razı olsun
selametle Kardeşim
 

arzu74

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
2,336
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
50
emeğine sağlık selam ve dua ile
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Yüreğe Karşı Etek
Ortalama erkeğin tutkusu da takıntısı da tendir. Sevdiği kadın başkasına gönül verse aldırmaz ama eline başka erkeğin eli değse cinayet işleyebilir.

Şöyle düşünür:
“İsterse başkasını sevsin, yeter ki sevişmesin.”

Kadında cümle tersine döner:
“İsterse başkasıyla sevişsin, yeter ki sevmesin.”

Çünkü kadına göre vücudun merkezi yürektir; erkeğe göre etek... İstisnalar dışında ikisi de o merkezi koruma derdindedir. Erkek eteği paylaşmaz, kadın yüreği...

Can Dündar
Milliyet 25-10-2009

Kadın İçin Büyüteceği Yavrunun Geleceği, Erkek İçin Büyüteceği Yavrunun Gerçek Babası Olması Önemlidir.
Yukarıdaki yazı kıskançlığın doğal yani içgüdüsel olanının tezahürünü anlatıyor. Erkek ve dişinin içgüdüsel kıskançlığının merkezinde hep türün geleceği olan ’yavru’ vardır.

Doğa hayvan türlerinin sürekliliğini sağlamak için onları üreme ve yavrularını büyütme içgüdüsüyle donatmıştır. Aralarındaki ilişkilerin çoğunu bu esas üzerinde temellendirmiştir. İnsanlarda da durum çok farklı değildir. Biz düşüncelerimiz, duygularımız, fikirlerimizle bunu ne kadar yadsımaya çalışsak da ta homo sapiensden beri bu içgüdülerimiz fazla değişmeden, yerli yerinde duruyor.

Hayvanlar aleminde bazı dişilerin sahip olacağı yavrunun bakımı ve büyütülmesi için erkeğinin yardımına ihtiyacı vardır.

Leopar gibi bazı türlerde dişi sadece döllenmek için erkekle birkaç günlüğüne beraber olur. Çiftleşmeden sonra ayrılır ve birbirlerini bir daha görmezler. Dişi yavrularını erkeğin yardımına ihtiyaç duymadan, tek başına büyütür. Dişi ava çıkarken kolay ulaşılamayacak bir kovuğa yavrularını bırakır ve avının tamamını veya getirebildiği kısımlarını yavrularına getirerek onları besler. Onun bu tek başına, minnetsiz, özgür yaşama, yavrularını besleme ve koruma gücü ve yeteneği her hayvanda yoktur.

Bazı hayvanlar yavrunun büyütülmesinde ya erkeklerinden ya da ailelerinden yardım almak zorundadır. Bu yardımın niteliği yavrunun veya yavruların beslenmesinin ve güvenliğinin sağlanması şeklinde olabilir. Bu yardımlaşma bazı hayvan türlerinde ömür boyu monogami, yani tek eşlilik şeklinde olurken bazı türlerde sadece yavrunun büyütülmesi için geçen zamanla sınırlı monogami şeklindedir.

Genellikle yavruyu tek başına koruyup, tek başına besleyebilecek koşullara sahip olmayan veya habitatı çok fazla tehlike ve avcı barındıran türler erkekten veya aileden yardım alırlar. Bazı hayvan türlerinin sürüler halinde yaşamasını özünde avcı saldırılarına karşı topluca karşı koyarak türlerini sürdürme içgüdüsü vardır. Onların sürüden ayrılmaları halinde avlanmaları kolaylaşır.

Aslan, çita, kurt, sırtlan, vahşi köpek gibi bazı yırtıcıların avlanma stratejilerinde en zayıf, en güçsüz olanı veya en geride kalanı ‘sürüden ayırarak avlama’ vardır. Bu nedenle özellikle sürü halinde yaşayan hayvanlar yeni doğan yavruların etrafında bir güvenlik çemberi oluşturarak onu gizler veya kamufle ederler. Bu yolla onu sürü içinde tutmaya gayret ederler. Özellikle fillerde sadece anne değil bütün aile yavruyu canları pahasına korumaya çalışır.

Doğan yavru sadece dişi ile erkeğin değil sürünün kendi arasındaki ilişkisinin özünde yer alır. Yavrunun geleceği için başta anne ve baba olmak üzere akrabalar ve nihayet türün diğer üyeleri sorumluluk alırlar. Hayvanlar aleminde dişi ile erkek arasındaki ilişkilerin özünde hep doğacak yavrunun beslenmesi, büyütülmesi vardır.

Dişinin ideal erkeği seçmede türlere göre çeşitlilik gösteren birçok kıstas vardır.
Bazıları aralarında kavga eden erkeklerin galibini beklerken, bazıları kendilerine sürekli şefkat gösterip yiyeceklerini veya yuvalarını paylaşanları tercih ederler.
Erkek Dokumacı Kuşları ince dallardan yaptıkları güzel ve gösterişli yuvalarla dişinin dikkatini çekmeye çalışırken aslında ‘bak birlikte büyüteceğimiz yavrularımız için öyle güzel bir yuva yaptım ki eğer beni tercih edersen yavrularımızın bakımında ve beslenmesinde de sana yardımcı olacağıma söz veriyorum’ demek istemektedir.

Bazı kuşlar danslarıyla, bazıları göstertişli renkleri ve çalımlı yürüyüşleri ile dişiden ilgi görmeye çalışır. Onlar da ‘bak beni tercih edersen benim gibi güçlü ve gösterişli genlere sahip yavruların olur’ demek istemektedirler.

Hayvanların dişilerinin beslenme dışında kalan zamanlarının büyük bir bölümü eş seçimi, döllenme ve doğan yavruları besleyip büyütmekle geçer. Dişilerin eş seçiminde önceliği genellikle sağlam genlere sahip erkek ise de bazı türler bu tercihlerini şefkatli erkek seçme biçiminde kullanırlar zira doğacak yavrunun en az annesi kadar babanın da ilgisine ihtiyacı vardır. Bazı penguenler başta olmak üzere birçok kuş türünde erkekler de dişiler gibi kuluçkaya yatarlar ve yavrunun beslenmesini, korunmasını üstlenirler.

Hayvanlar aleminde kavgaların önemli bölümü teritoryayı korumak, haremi korumak, yiyeceğini korumak, yavruyu korumak, sürüyü korumak, yuvayı korumak, dişiyi korumak veya dişiye beğenilmek için yapılır. Dişiler çiftleşme zamanı geldiğinde kavga eden erkekleri dikkatle gözlemlerler. Kavgada galip gelen erkek epey yaralanmış bile olsa ona meylederler. Fakat bunca tehlikeyi göze alan erkeğin hiç haz etmediği şey başka erkeklerden olmuş yavruların sürüdeki varlığıdır. Çünkü kendi dölünden olmayan yavrulara bakmak, onları korumak istemediği için onları ya öldürmeyi veya sürünün dışına çıkarmayı denemekten vazgeçmezler. Üvey babalığı kabullenecek kadar şefkatlileri çok azdır.

Hayvanlar aleminde yavru ve onun geleceği ne kadar yaşamsal ise insanlar için de kadın, erkek ilişkisinin özünde yavru ve onun geleceği aynı oranda yaşamsaldır. Burada konu edilen İçgüdüsel Kıskançlığın temelinde de yavru ve onun geleceği vardır.

Evli ve yavru sahibi olmaya aday veya yavru sahibi olmuş kadın, erkeğin başka bir kadına gönlünü kaptırmasını yani duygusal olarak bağlanmasını istemez. Çünkü gönlünü kaptıran erkeğin kendinden uzaklaşarak yavrunun bakımını yarım bırakmasından korkar.

Bütün isteği yavruyu birlikte büyütmek yani büyürken erkeğinden yardım almaktır. İnsan yavrusu hayvanlardan farklı olarak zayıf doğar ve en az 6 yıl desteğe ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç sadece beslenme ve korunmayla sınırlı değildir. Yavrunun hayatta kalabilmesi, konuşabilmesi, ilişki kurabilmesi için bu birlikteliğe ve ilgiye gereksinimi vardır. 6 Yaşına kadar anne ve babayı örnek alarak öğrendiği her şey geleceği için çok önemlidir.

Evli kadın erkeğin kendi yanında kalacağına güvendiği ve ondan yardım aldığı sürece, onun gelip geçici, kısa ilişkilerine pek fazla aldırmaz. Yeter ki bu kısa ilişkiler başkaları tarafından bilinip gururu örselenmesin. Onun için esas olan henüz büyümekte olan yavrularının anne ve babanın yanında güvende olmasıdır. Kadın, hasta veya güçsüz olduğunda babanın yavruya bakmayı üstleneceğine güvenmesi gerekir. Kadın bu güveni duyduğu sürece erkeği çok fazla (içgüdüsel olarak) kıskanmaz. Ne zaman ki erkeğin tutum ve davranışlarından başka bir kadına meylettiğini ve daha da önemlisi onun öteki kadına gidebileceğini sezerse (kadınların bu sezgileri çok güçlüdür) içgüdüsel kıskançlığı ortaya çıkar. Kadınların en yıkıcı kıskançlıkları genellikle böyle durumların yaşanmasıyla başlar.

Erkeklerde durum tersinedir. Erkekler kadının duygusal ilişkilerinden çok fiziksel ilişkilerinden veya bu ilişkilerden kuşkulandığında içgüdüsel kıskançlık yaşarlar. Çünkü erkek doğacak ve bakımını üstleneceği çocuğun gerçek babası olmak ister ve kendinden olmayan başka erkeğin çocuğuna baba olmak istemez. Bu içgüdüsel tepki bazı hayvanlarda o kadar güçlüdür ki babası olmadığı yavruları boğarak öldürenler bile vardır. Örneğin yeni bir ailenin başına geçen erkek aslan tekrar dölleme aşamasına getirmek için dişinin başka bir aslandan olan yeni yavrularını boğarak öldürür. Yavrularının boğulduğunu gören dişi bütün gece ağlar ama çaresizdir. Bunun için ailenin bakımını üstlenen erkeğe saygılı olmak zorundadır. Çünkü ailenin erkeği bundan sonra aileye katılacak yavruların kendi dölü olmasını şart koşmaktadır. Kendi soyunu ve ailesini korumak için gelecekte ölümüne kavga edecek hatta ölecektir.

Erkeğin tensel ve kadının duygusal kıskançlığı arasında, her ikisinin doğasından, içgüdülerinden kaynaklanan, yavrunun kimden olduğu ve nasıl büyütüleceği ile ilintili bir fark vardır. Kıskançlığın doğal yani içgüdüsel olanının temelinde erkek için doğacak yavrunun gerçek babası olması, kadın için erkeğini öteki kadına kaptırmadan, yavrunun birlikte ve güvenle büyütülmesi vardır


Makale Kaynağı: Rıfat Kayın
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt