Kalbimizi Kemiren Kıskançlık
Kimse cimri olduğunu, kıskanç olduğunu kabul etmez. Hasta olduğumuzu bilmemek, iyileşmemizi daha da zorlaştırır. Yapmamız gereken, kendi vicdanımıza karşı dürüst olmamız ve kıskanç olduğumuzu itiraf edebilmemizdir.
Kıskançlık, insanın kendi varlığından bile rahatsızlık duymasıdır. Kendi zâtı-nın kapasitesinden habersiz kişiler, başkalarının varlıklarına haset ederek tatmin olmaya çalışmaktadırlar. Benliğinin sınırlarını araştırmayan insan, varoluşsal boşluk yaşamaya başlar. Başkasının başarısı, mutluluğu, Allah’a karşı muhabbeti, vs... onun varlığındaki uçurumları hatırlatmakta ve böylece kişinin ıstırabı daha
da derinleşmektedir. Kendisinde olmayanı başkasına da layık görmemektir kıskançlık.
Hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak, bir müslüman için imanı altı ilkesinden biri değil midir? Yaratılan herbirimizin Allah’ın takdiriyle kendimize has bir kaderi yok mudur? Bu muhteşem evren sahnesinde bilinmezliğini irade buyuran Yüce Rabbimizin ortaya koyduğu ilâhi senaryoda hepimiz farklı farklı rolleri oynamıyor muyuz?
Başkasının varlığını, güzelliğini, ilmini, mülkünü kıskanan bir insan, Müslüman olduğunu söylese bile Allah’a isyan halinde demektir. Çünkü O’nun taksimine razı olmayarak O’nun iradesine karşı gelmektedir.
Başkalarını kıskanmamız, Allah’ın bizce gizli olan hükümleri ile mülkünde gerçekleştirdiği adaletini göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Bu tavır ise, imanın zedelenmesinden, dolayısıyla kişinin tevhidin özüne ters düşmesinden başka bir şey değildir.
Hasetten vazgeçmek için bu zararını bilmek bile insana yeterli olmalıdır. Bunun yanında haset eden kimsenin müminleri zarara uğratması halinde bundan en çok sevinecek olan şeytan ve kâfirlerle aynı işi yapmış olmak gibi, hiç de küçümsenmeyecek suç ve günahları işlemiş olacağı unutulmamalıdır.
Ayrıca dünyada olup bitenlerde, ibadetlerde, iyilik ve kötülüklerde insanın yerine getirmesi gereken sorumlulukları yok mudur? Sahip olamadıklarımız, yapamadıklarımız için niçin kendimizi değil de, kıskançlığımızla adeta Allah’ı suçlamaya kalkıyoruz?
Bir de şunu düşünelim: Kıskanan kişi kendisine bir kazanç sağlayabiliyor mu? Kıskanan kişi mi, yoksa kıskanılan kişi mi hayır ve hikmet yolunda devam ediyor?
GÜZELİ YAKAN KÖTÜLÜK
“Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden karanlığı yırtan nurun Rabbine sığınırım.” (Felâk, 5) şeklinde dua etmemizi bizlere öğreten Rabbimiz, aynı zamanda kıskançlığın ne kadar kötü bir şey olduğunu da haber vermektedir. Çünkü haset, Allah Tealâ’nın bir kimseye ihsan ettiği nimetlerin, onun elinden çıkmasını istemektir. Hasetçi bunu başarabilmek için pek çok fitne ve desiselere başvurur ve böylece başka kötülüklerin meydana gelmesine de zemin hazırlar. Bütün bu özellikleriyle kalbin saşığını ve temizliğini gideren kötü bir duygu olan haset, “ateşin odunu yakıp yok etmesi gibi insanın iyi huy ve amellerini giderir, yok eder.” (Ebu Davud, Edeb 44; İbn Mâce, Zühd 22)
“Haset eden daima hastadır, cimri insan daima fakirdir. Haset bir dert ve hastalık olup, haset eden veya olunan helak olmadıkça çaresi bulunmaz.” diyen Hz. Ali r.a., haset eden kimsenin en büyük zararı aslında kendisine verdiğini vurgulamaktadır. Kıskanılan kişi bu durumu bilmeli ve hasetçi ile rekabete girişeceği yerde aslında ona acımalıdır.
Haset eden kimsenin içinde sürekli bir ateş yanar. Bu ateş onu yakar, yavaş yavaş eritir. Çünkü birisine haset edildikçe Allah onun nimetini artırır. Onun nimetinin artması da hasetçinin hasedini, dolayısıyla rahatsızlık ve sıkıntısını çoğaltır. Hasetçinin göğsü daralır, uykusu kaçar.Amansız bir hastalığa düşer. Haset edilenin perişanlığı istenirken, hasetçi perişan olur. Haset edilen kimsenin
durumunda ise bir bozulma, bir kötüleşme olmaz.
Ronald Barthes ¸öyle diyerek kıskançlığın insanın kalbini kemiren özelliklerini özetlemektedir:
"Kıskançlık duyduğumda dört kez acı çektim:
1. Kıskanç olduğum için,
2. Kıskançlığım nedeniyle kendimi kınadığım için,
3. Kıskançlığımın kıskandığım insanı etkilemeyeceğini bildiğim için,
4. Bir klişeye kapıldığım için; dışlandığım, saldırgan, deli ve bayağı olduğum için acı çekiyorum."
Ebü'l-Leys Semerkandî Hazretleri’ne göre, haset etmekten daha kötü bir şey yoktur. Çünkü haset eden kimse, şu beş kötülüğün içine düşer:
1. Bitmeyen gam ve kedere tutulur.
2. Haset etmesi, onun için sevabı olmayan bir musibet olur. Onun günaha girmesine yol açar.
3. Hasedinden dolayı kınanır, ayıplanır.
4. Allah Tealâ ona gazap eder.
5. Allah Tealâ’nın yardım ve ihsan kapıları kendisine kapanır.
KISKANÇLIK NİÇİN HARAM?
Kıskançlığın haram olmasının sebebi, Allah'ın kullar arasındaki takdirine insanın razı olmaması ve dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'de de ifade edildiği gibi kâfirlerin özelliklerinden birisi olarak sayılmasıdır: “Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır, size bir kötülük dokunsa, ondan ötürü sevinirler.” (Âl-i İmran, 120)
Ehl-i kitabın kalplerindeki hasetlerinin kendilerini nasıl bir yola sürüklediği de şöyle anlatılmaktadır: “Kitap sahiplerinin çoğu, gerçek kendilerine belli olduktan sonra sırf içlerindeki hasetten ötürü
sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler.” (Bakara, 109) Kendilerine kitap ve ilim geldikten sonra insanların birbirlerine düşmelerinin sebebi de haset olarak ifade edilmiştir: “Onlar kendilerine
ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar (azabın ertelenmesi hakkında) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilir yani işleri bitirilirdi." (Şura, 14)
Kimse cimri olduğunu, kıskanç olduğunu kabul etmez. Hasta olduğumuzu bilmemek, iyileşmemizi daha da zorlaştırır. Yapmamız gereken, kendi vicdanımıza karşı dürüst olmamız ve kıskanç olduğumuzu itiraf edebilmemizdir.
Kıskançlık, insanın kendi varlığından bile rahatsızlık duymasıdır. Kendi zâtı-nın kapasitesinden habersiz kişiler, başkalarının varlıklarına haset ederek tatmin olmaya çalışmaktadırlar. Benliğinin sınırlarını araştırmayan insan, varoluşsal boşluk yaşamaya başlar. Başkasının başarısı, mutluluğu, Allah’a karşı muhabbeti, vs... onun varlığındaki uçurumları hatırlatmakta ve böylece kişinin ıstırabı daha
da derinleşmektedir. Kendisinde olmayanı başkasına da layık görmemektir kıskançlık.
Hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak, bir müslüman için imanı altı ilkesinden biri değil midir? Yaratılan herbirimizin Allah’ın takdiriyle kendimize has bir kaderi yok mudur? Bu muhteşem evren sahnesinde bilinmezliğini irade buyuran Yüce Rabbimizin ortaya koyduğu ilâhi senaryoda hepimiz farklı farklı rolleri oynamıyor muyuz?
Başkasının varlığını, güzelliğini, ilmini, mülkünü kıskanan bir insan, Müslüman olduğunu söylese bile Allah’a isyan halinde demektir. Çünkü O’nun taksimine razı olmayarak O’nun iradesine karşı gelmektedir.
Başkalarını kıskanmamız, Allah’ın bizce gizli olan hükümleri ile mülkünde gerçekleştirdiği adaletini göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Bu tavır ise, imanın zedelenmesinden, dolayısıyla kişinin tevhidin özüne ters düşmesinden başka bir şey değildir.
Hasetten vazgeçmek için bu zararını bilmek bile insana yeterli olmalıdır. Bunun yanında haset eden kimsenin müminleri zarara uğratması halinde bundan en çok sevinecek olan şeytan ve kâfirlerle aynı işi yapmış olmak gibi, hiç de küçümsenmeyecek suç ve günahları işlemiş olacağı unutulmamalıdır.
Ayrıca dünyada olup bitenlerde, ibadetlerde, iyilik ve kötülüklerde insanın yerine getirmesi gereken sorumlulukları yok mudur? Sahip olamadıklarımız, yapamadıklarımız için niçin kendimizi değil de, kıskançlığımızla adeta Allah’ı suçlamaya kalkıyoruz?
Bir de şunu düşünelim: Kıskanan kişi kendisine bir kazanç sağlayabiliyor mu? Kıskanan kişi mi, yoksa kıskanılan kişi mi hayır ve hikmet yolunda devam ediyor?
GÜZELİ YAKAN KÖTÜLÜK
“Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden karanlığı yırtan nurun Rabbine sığınırım.” (Felâk, 5) şeklinde dua etmemizi bizlere öğreten Rabbimiz, aynı zamanda kıskançlığın ne kadar kötü bir şey olduğunu da haber vermektedir. Çünkü haset, Allah Tealâ’nın bir kimseye ihsan ettiği nimetlerin, onun elinden çıkmasını istemektir. Hasetçi bunu başarabilmek için pek çok fitne ve desiselere başvurur ve böylece başka kötülüklerin meydana gelmesine de zemin hazırlar. Bütün bu özellikleriyle kalbin saşığını ve temizliğini gideren kötü bir duygu olan haset, “ateşin odunu yakıp yok etmesi gibi insanın iyi huy ve amellerini giderir, yok eder.” (Ebu Davud, Edeb 44; İbn Mâce, Zühd 22)
“Haset eden daima hastadır, cimri insan daima fakirdir. Haset bir dert ve hastalık olup, haset eden veya olunan helak olmadıkça çaresi bulunmaz.” diyen Hz. Ali r.a., haset eden kimsenin en büyük zararı aslında kendisine verdiğini vurgulamaktadır. Kıskanılan kişi bu durumu bilmeli ve hasetçi ile rekabete girişeceği yerde aslında ona acımalıdır.
Haset eden kimsenin içinde sürekli bir ateş yanar. Bu ateş onu yakar, yavaş yavaş eritir. Çünkü birisine haset edildikçe Allah onun nimetini artırır. Onun nimetinin artması da hasetçinin hasedini, dolayısıyla rahatsızlık ve sıkıntısını çoğaltır. Hasetçinin göğsü daralır, uykusu kaçar.Amansız bir hastalığa düşer. Haset edilenin perişanlığı istenirken, hasetçi perişan olur. Haset edilen kimsenin
durumunda ise bir bozulma, bir kötüleşme olmaz.
Ronald Barthes ¸öyle diyerek kıskançlığın insanın kalbini kemiren özelliklerini özetlemektedir:
"Kıskançlık duyduğumda dört kez acı çektim:
1. Kıskanç olduğum için,
2. Kıskançlığım nedeniyle kendimi kınadığım için,
3. Kıskançlığımın kıskandığım insanı etkilemeyeceğini bildiğim için,
4. Bir klişeye kapıldığım için; dışlandığım, saldırgan, deli ve bayağı olduğum için acı çekiyorum."
Ebü'l-Leys Semerkandî Hazretleri’ne göre, haset etmekten daha kötü bir şey yoktur. Çünkü haset eden kimse, şu beş kötülüğün içine düşer:
1. Bitmeyen gam ve kedere tutulur.
2. Haset etmesi, onun için sevabı olmayan bir musibet olur. Onun günaha girmesine yol açar.
3. Hasedinden dolayı kınanır, ayıplanır.
4. Allah Tealâ ona gazap eder.
5. Allah Tealâ’nın yardım ve ihsan kapıları kendisine kapanır.
KISKANÇLIK NİÇİN HARAM?
Kıskançlığın haram olmasının sebebi, Allah'ın kullar arasındaki takdirine insanın razı olmaması ve dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'de de ifade edildiği gibi kâfirlerin özelliklerinden birisi olarak sayılmasıdır: “Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır, size bir kötülük dokunsa, ondan ötürü sevinirler.” (Âl-i İmran, 120)
Ehl-i kitabın kalplerindeki hasetlerinin kendilerini nasıl bir yola sürüklediği de şöyle anlatılmaktadır: “Kitap sahiplerinin çoğu, gerçek kendilerine belli olduktan sonra sırf içlerindeki hasetten ötürü
sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler.” (Bakara, 109) Kendilerine kitap ve ilim geldikten sonra insanların birbirlerine düşmelerinin sebebi de haset olarak ifade edilmiştir: “Onlar kendilerine
ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar (azabın ertelenmesi hakkında) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilir yani işleri bitirilirdi." (Şura, 14)
__________________