Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kalbdenkalbe mesjlar(bir hüner olsaydı kendini korurdu) (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Abdullah b. Revâha, güçlü bir hatip ve büyük bir şairdi. Peygamberimize şiir yoluyla sataşan kâfirlere karşı onu savunan şiirler yazdı. İslâmî şiirleri ilk yazanlardandır. O zamanlar, şairlerin önemi gerçekten çok fazlaydı. Zira bugün radyo, gazete, TV gibi vasıtaların yaptıkları propaganda görevini, o gün için şairler üstlenmişlerdi.


Abdullah b. Revâha, Ebû Derda'nın aynı anneden kardeşi idi. Ebû Derda aile fertleri arasında İslâm'a en son girendi. Puta tapardı ve putuna son derece bağlı idi. Putunun üzerini devamlı örtülü tutardı. Abdullah b. Revâha kendisini devamlı İslâm'a çağırıyor; fakat o bunu bir türlü kabul etmiyordu… Bir gün yine kendisini İslâm'a dâvet için gelirken, baktı ki Ebû Derda evinden çıkmış başka bir yere gitmiş. Eve girip onu sordu. "Az önce çıktı." dediler. Bunun üzerine İbn Revâha eline bir keser alarak putun bulunduğu yere girdi. Ve "Dikkat edin, Allah'ın yanında (ilâh diye) çağrılan her şey asılsızdır." mısralarını terennüm ederek, putu paramparça etti. Bu gürültüleri duyan Ebû Derda'nın hanımı ne oluyor diye gelip durumu görünce, kocasının kendisine kötü davranacağını düşünerek:
– İbn Revâha! Beni mahvettin! dedi.
Sonra İbn Revâha hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gitti. Bir müddet sonra Ebû Derda evine dönünce baktı ki, hanımı oturmuş ağlıyor.
–Nedir bu hâlin? diye sordu. Hanımı:
–Kardeşliğin Abdullah b. Revâha geldi ve (putu göstererek) bunu gördüğün hâle getirdi, dedi.
Ebû Derda buna çok kızdı. Bir taraftan putunun kırıklarını topluyor, bir taraftan da şöyle diyordu:
–Yazıklar olsun sana! Sen ne diye mütecâvizlere mâni olmadın? Onları ne diye üzerinden def etmedin?
Sonra düşündü ki:
"Eğer putta bir hüner olsaydı, kendini korurdu."
Ve hemen, gusletti, elbiselerini giyindi, doğruca Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın yanına gitmek üzere yola çıktı. O sırada Abdullah b. Revâha, Peygamberimizin yanında idi. Onun geldiğini görünce "Ya Resûlallah! Bu Ebû Derdâ'dır. Bizi görmek için geldiğini zannediyorum." dedi. Peygamber Efendimiz:
"O Müslüman olmak için geliyor. Çünkü Rabbim, Ebû Derdâ'nın Müslüman olacağını Bana vahyetti." buyurdu.
Ve buyrulduğu üzere geldi, Efendimizin huzurunda Müslüman oldu.
Abdullah b. Revâha Resûlullah'a itaat ve onun sözünü tutma konusunda, çok hassastı. Nitekim onunla alâkalı olarak şöyle bir hâdise rivayet edilmektedir:
Mübarek bir cuma günü Peygamber Efendimiz Mescidi Nebevî'de hutbeye çıkmışlardı. Abdullah b. Revâha ise, o gün biraz gecikmiş, yetişmek için süratle mescide geliyordu. Henüz mescide ulaşmadan, mescidin epeyce uzağında iken, mescidden Peygamber Efendimizin mübarek sesleri duyuldu:
"Oturun!"
Efendimiz mescidde ashabını yerleştirmek için "Oturun!" buyurmuştu. Tabi-î Efendimizin bu emrini mescidin avlusunda bulunan Abdullah b. Revâha da duymuş ve derhal olduğu yere çöküp oturmuş ve Kâinatın Efendisi hutbesini bitirinceye kadar da yerinden kalkmamıştı. Bu duruma şahit olan diğer sahabe-i kiram, bunu Peygamber efendimize arz ederek:
–Yâ Resûlallah! Abdullah b. Revâha'nın nerede oturduğunu görüyor musunuz?
Sevgili Peygamberimiz o tarafa doğru baktıklarında:
–Çünkü sizin "Oturun" emrinizi, orada duydu ve hemen oturdu!.. dediler. Peygamber Efendimiz Abdullah b. Revâha'nın bu hareketine çok memnun kalmış ve:
"Cenabı Hak senin, Allah'a ve Resûl'üne olan itaate hırsını arttırsın!" diye dua buyurmuştu.

ÇEKİLİN KÂFİRLER,
NEBÎ'NİN YOLUNDAN!
Nitekim hicretin yedinci senesinde, Sevgili Peygamberimiz ve ashâbı hep birlikte, Medine'den hareket ettiler. Niyetleri, Umre yapmak, Beytullah'ı doya doya ziyaret etmekti. Çünkü geçen sene müşrikler buna engel olmuşlar ve bu yıl için anlaşmışlardı.
Mekke'ye yaklaşırken Peygamber Efendimiz Kusvâ adlı devesinin üzerinde ve devenin yuları da Abdullah b. Revâha'nın elinde bulunuyordu. Abdullah b. Revâha, hem şiirler söylüyor, hem ilerliyordu:

"Çekilin kâfirler, Nebî'nin yolundan bugün!
Vururuz yoksa boynunuzu inkâr etmiştiniz dün,
Öyle bir vuruş ki ayırır gövdeden başı,
Hatırlatmaz insana ne dostu ne arkadaşı."

Bu şiiri işiten Hz. Ömer, hiddetlendi ve:
–Ey Abdullah! Beytulah'ın önünde, Allah Resûlü'nün huzurunda nasıl böyle karşıdakileri çatışmaya tahrik eden şiirler söyleyebiliyorsun? diye çıkıştı. Fakat sevgili Peygamberimiz:
"Bırak yâ Ömer, söylesin! Allah'a yemin ederim ki, Abdullah'ın sözleri, kâfirlere ok yarasından daha fazla tesir eder. Ey Abdullah b. Revâha, devam et!" buyurdular.
Peygamber Efendimiz biraz sonra Abdullah b. Revâha'ya:
"Allahu Teâlâ'dan başka ilâh yoktur! Bir olan O'dur! Vaadini gerçekleştiren O'dur! Bu kuluna yardım eden O'dur! Askerlerini güçlendiren O'dur! Toplanmış olan kabileleri, bozguna uğratan da yalnız O'dur! de." buyurdu ve hayır duâda bulundu. Bunun üzerine Abdullah b. Revâha daha bir aşk ve şevkle söylemeye devam etti. Diğer ashâb–ı kirâm da onun söylediklerini tekrar ediyordu.


NİÇİN
AĞLIYORSUN?
Mûte savaşı için ordu teçhiz edilip harekete hazır duruma gelince herkes birbiriyle kucaklaşıp, helâlleşiyordu. Halk, Allah Resûlü'nün komutanlarını uğurlayıp kendilerine muzafferiyet ve selâmet diledi. Vedalaşma sırasında arkadaşları, Hz. Abdullah'ın ağladığını farkettiler:
–Niçin ağlıyorsun, ey Abdullah b. Revâha? diye sordular. Cevap verdi:
–Vallahi, dünyayı sevdiğim için ağlamıyorum. Sizlerden ayrılacağım için de değil.
–Peki, niçin ağlıyorsun?
–Ben Peygamber Efendimizden işitmiştim. Allah'ın kitabından bir âyet okumuştu. Âyette cehennem ateşinden bahsedilerek şöyle buyruluyordu: "Sizden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere illâ oraya (cehenneme) uğrayacaktır. Bu Rabbinizin yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükmüdür." (Meryem, 71) Ben oraya girdikten sonra çıkışım nasıl olacak bilmiyorum. İşte oraya, cehenneme vardığım zaman hâlim nice olacak diye ağlıyorum." dedi. (Devam edecek)



OKTAN ETKİLİ ŞİİR

Abdullah b. Revâha, güçlü bir hatip ve büyük bir şairdi. Peygamberimize şiir yoluyla sataşan kâfirlere karşı onu savunan şiirler yazdı. İbn Revâha, Ka'b b. Malik ve Hassan b. Sâbit, Müslümanların şâirleriydi. İlk İslâmî şiirleri onlar yazdılar. O zamanlar, şairlerin önemi gerçekten çok fazlaydı. Zira bugün radyo, gazete, TV gibi vasıtaların yaptıkları propaganda görevini, o gün için şairler üstlenmişlerdi. Bu yüzden herkes kendi inançlarını ve fikirlerini, şiir yoluyla beğendirmeye çalışıyordu. Veya aksine beğenmediklerini de, ancak o yolla tenkit ediyordu. Şairler bu yüzden çok önemliydiler...
Aynı zamanda, din düşmanları da aynı yolu acımasızca kullanıyorlardı. Puta tapan kâfir şairler; İslâmiyet'e alçakça saldırıyorlar, yüce dinimiz ve Peygamber Efendimiz hakkında hayâsızca istihza edici şiirler söylüyorlardı.
İşte onların bu hayâsızca saldırılarına ve alçak propagandalarına karşı, İslâm'ın ilk büyük şairleri üç kişiydiler: Hassan b. Sâbit, Kâ'b b. Züheyr ve Abdullah b. Revâha. Bu şairlerin söylediği beyitler ve kıtalar hemen ezberlenir, hemen her yerde tekrarlanırdı. İşte bu şiirler kâfirlerin kalblerine âdeta ok gibi saplanırdı.
Abdullah b. Revâha'nın İslâmî devirdeki şiirleri, Peygamber Efendimiz aleyhindeki sözlü saldırılara cevap teşkil ederek, irticalen söylenmiş recezler şeklindedir. Abdullah b. Revâha şiirlerinde Kureyş müşriklerini, kabilevî ve şahsî kusurlarından dolayı değil, imansızlıkları ve ısrarlı küfürlerinden dolayı yermiştir.
Bir gün şairler hakkında âyeti kerîme nazil oldu. Cenabı Hak, Kur'anı Kerim'inde meâlen buyuruyordu ki: "Şairlere gelince onlara da ancak sapıklar uyarlar." (Şuara, 224)
Bu şiddetli hitap karşısında, Resûlullah'ın bu ünlü şairleri, Hassan b. Sabit, Kâ'b b. Malik ve Abdullah b. Revâha ağlamaya başladılar. Ve Peygamber Efendimizin huzuruna çıkarak, "Ya Resûlallah! Allah bu âyeti indirdiğinde bizim şair olduğumuzu biliyordu." dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, onları teselli sadedinde Şuara sûresinin 227. âyeti kerimesini okudu:
"Ancak iman edip, iyi işler yapanlar ve Allah'ı çok ananlar müstesnâ…" İşte bunlar da sizlersiniz." buyurdu.
Abdullah b. Revâha ve diğer İslâm şairleri de zaten başka türlü değillerdi. Ancak dinimizi övüyor, din düşmanlarını yeriyorlardı. Bu müjdeli âyeti kerime gelince, üzüntüleri sevince dönüştü. Allah'ı çok zikreden, işte yukarıda zikrettiğimiz üç şair sahâbidir.
Rasûlullah, İbn Revâha için: "Kardeşiniz şüphesiz bâtıl söz söylemez." buyurmuş, bâtıl sözler dışındaki şiirlerde hikmet ve fayda olduğuna işaret etmiştir.
Abdullah, müşriklerin küfrünü yüzlerine vuran şiirler söylerdi. Peygamberimiz onun şiiriyle ilgili olarak "Kureyş müşriklerine ok yağdırmaktan daha etkilidir." buyurmuş ve bu konuda onu övmüştür.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt