Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kalbdenkalbe mesajlar(rasulullah yıldız sarayının önünde) (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Yıldız Sarayı'nın önünde duruyor, bütün Türk ordusu Efendimizin huzurundan geçerek büyük bir disiplin içerisinde teftiş veriyordu. O esnada orada Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri de vardı. Sultan Abdülhamid Han cennet mekân ise, edebi hürmetle, kemerbestei ubûdiyetle Kâinatın Efendisi'nin hemen arkasında duruyordu.


Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Sultanahmet Camii'ne her gittiğinde orada iki gözü iki çeşme ağlayan yaşlı bir zata rastlamaktadır. Bu yaşlı zat, başından geçen çok ilginç bir olayı kendisine anlatınca, Mehmet Akif Ersoy bundan çok etkilenmiş, bu yaşlı zatla aralarında geçen konuşmayı bizlere şöyle nakletmiştir:
Sabah namazlarını kılmak için Sultan Ahmet Camii'ne gidiyorum. Her sabah ne kadar erken gidersem gideyim, mihrabın bir kenarına oturmuş olan, saçı sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir adamı, ümitsizce bedbin bir şekilde durmadan ağlarken görüyorum.
O kadar ağlıyor ki, ağlamadığı tek bir dakikaya rastlayamadım. Bunun sebebini çok merak ediyordum. Nihayet bir gün o yaşlı zatın yanına sokuldum ve 'Muhterem' dedim,
"Niye bu kadar ağlıyorsun? Allah'ın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu?" Yaşlı gözlerle bana baktı ve:
"Beni konuşturma! Neredeyse kalbim duracak," dedi. Ben anlatması için çok ısrar edince başından geçen olayı ağlaya ağlaya şöyle anlattı:
"Efendim, ben Abdülhamid Han cennet mekânın devrinde orduda bir binbaşıydım. Emrim altında olan bir birliğim vardı. Bu askerî görevime annemin ve babamın vefatına kadar devam ettim. Fakat onlar vefat edince istifa etmek istedim. Çünkü bir hayli servetimiz vardı. Bu mal ve mülkün başında durmak, onların çarçur olmaması için gerektiği şekilde ilgilenmek gayesiyle, bir istifa dilekçesi yazıp Sadâret makamına gönderdim. Dilekçemde dedim ki: "Annem de babam da vefat etti. Falan yerde mağazalarımız, filan yerde gayrimenkullerimiz vardır. Netice itibarıyla bunlarla ilgilenecek, ticarî işlerin yürümesi için mağazaların başında duracak bir nezaretçiye ihtiyaç vardır. Bu vesileyle şayet kabul buyurulursa, görevimden istifa etmek istiyorum."
Bu dilekçeyi yazdıktan bir müddet sonra, doğrudan doğruya hünkârdan bana bir yazı geldi. Heyecanla gelen mektubu açtım ve okudum. Orada istifamın kabul edilmediği yazılmıştı. Öyle anlaşılıyordu ki, istifa dilekçem bizzat padişaha gönderilmişti. Ben istifa dilekçemi yenileyip, bir daha verdim. Fakat bana yine aynı cevap geldi. Bunun üzerine bizzat sultanın huzuruna çıkıp, kendisiyle şifâhî olarak görüşüp istifamı vereyim diye düşündüm. Abdülhamid Han gerçekten çok celâdetli bir padişahtı. Ben yaveriyle görev icabı uzun zaman bir yerde kalmıştım. O, sultanın hâllerini bize anlatırken 'Abdülhamid faytonda giderken faytonun sağında ve solunda bulunanlar neredeyse nefes almaya bile korkarlardı' derdi. Efendim Allah ona rahmet eylesin, Abdülhamid Han evliyaullahtan bir zattı. İşte ben durumumu anlatmak için bizzat o celâdetli ve haşmetli padişahın huzuruna çıktım ve:
"Hünkârım, sizden istifamın kabulünü rica edeceğim, durumum ise böyleyken böyle" diyerek istifa sebebimi anlattım. Bunun üzerine bir müddet derin derin düşündü. Yüzündeki ifadeden istifa etmemi istemediğini anlıyordum. Ben bunu sezince istifa konusunda biraz daha ısrarcı oldum. Abdülhamid Han cennet mekan, benim böyle ısrar ettiğimi görünce, bakışlarını bana çevirip, öfkeli bir tavırla ve sanki beni elinin tersiyle iter gibi hareket yaparak, "Haydi seni istifa ettirdik!" dedi. Tabiî ben istifamın kabul edilmesi sebebiyle çok sevindim. Ve hiç vakit kaybetmeden memleketime dönüp işlerimin başına geçtim. Derken bir gece müthiş bir rüya gördüm. "Âlemi mânada, bütün ordular bir araya toplanmış teftiş ediliyordu. Son savaşı vermek üzere, memleketin şarkında ve garbında savaşan tüm orduları bizzat Peygamber Efendimiz teftiş ediyordu.
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Yıldız Sarayı'nın önünde duruyor, bütün Türk ordusu Efendimizin huzurundan geçerek büyük bir disiplin içerisinde teftiş veriyordu. O esnada orada Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri de vardı. Sultan Abdülhamid Han cennet mekân ise, edebi hürmetle, kemerbestei ubûdiyetle Kâinatın Efendisi'nin hemen arkasında duruyordu. Bütün ordular huzurdan tek tek geçiyordu. Derken sıra, benim istifa etmeden önce komutam altında bulunan birliğe geldi. Fakat birliğin başında kumandanı olmadığı için askerler darma dağınıktı.
Bu hâli gören Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Abdülhamid'e dönüp:
"Ey Abdülhamid! Bu ordunun kumandanı nerde?!" buyurdu. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid, mahcup bir hâlde başını önüne eğmiş olarak, hürmeti edeple Efendimize:
"Ya Resûlallah! Bu ordunun kumandanı istifa etti. Bu konuda çok ısrar ettiği için biz de onu istifa ettirdik.." dedi.
Bunun üzerine Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm "Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik." buyurdu.



RESÛLULLAH'IN
GÖNDERDİĞİ SELÂM

Bir tüccar iflâs etmiş, bütün malını ve servetini kaybetmişti. Üstüne üstlük bir de gırtlağına kadar borca batmıştı. Ödeme imkânı da bulamıyordu. Kime müracaat ettiyse geri çevriliyor, hangi kapıyı çaldıysa yüzüne kapanıyordu. Çaresizlik içinde kıvranan bu zavallı adamcağız Ravzai Mutahhara'ya gelerek orada namaz kıldı. Bu ağır borç yükünden kurtulabilmek için dua etti. Peygamber Efendimizin hürmetine bu maddî sıkıntılarını gidersin diye Allah'a niyazda bulundu. Orada öylece yalvarıp yakararak dua ederken uyuyakaldı. Rüyasında Peygamber Efendimizi gördü. Hemen ellerini öptü, durumunu arz etti ve Efendimizden yardım istedi.
Peygamber Efendimiz ona:
"Falan yere git! Orada çok zengin bir tüccar var, ona benden selâm söyle, senin sıkıntını gidersin, sana 100 altın versin," buyurdu. Bunun üzerine adam Efendimize:
"Ya Resûlallah! Ben o kimseye selâmınızı iletirim ve bana 100 altın vermesini emrettiğinizi söylerim, fakat bana inanmazsa elimden ne gelir?" dedi. Efendimiz:
"Merak etme inanması için sana bir belge vereceğim. Şöyle ki: O kimse her gün mutlaka bana yüz salâvatı şerife okumayı vird edinmişti. Fakat dün gece salâvat okumayı unuttu. Ona hatırlat da bu akşam salâvat getirmeyi unutmasın." buyurdu.
Adam uykusundan sevinç ve heyecanla uyandı. 'Bu gördüğüm rüyada mutlaka bir hayır vardır.' diye düşünüp Efendimizin rüyasında ona söylediği zengin adamı aradı. Sora sora bu adamın evini öğrendi ve kapısını çaldı. Kapı açıldı, işte aradığı zengin adam karşısındaydı. Zengin adamın elinde bir elek, her tarafı saman içindeydi. Meğer samanın içine yanlışlıkla bir altın düşürmüş ve onu bulmak için bütün samanı elekten geçiriyordu. Zengin adamın bu hâlini görünce zavallı adamın ümitleri yıkılmıştı. Öyle ya, bir altın için samanlığın altını üstüne getiren bir adam hiç kendisine yüz altın verir miydi? Ama ne olursa olsun üzerinde bir emanet vardı, bu emaneti sahibine tevdi etmeli, Resûlullah'ın selâmını ona iletmeliydi. Bu arada zengin adam da bu gelen yabancının kim olduğunu, niçin geldiğini açıklamasını bekliyordu. O da durumu anlattı:
"Resûlullah'ı rüyamda gördüm, sana selâm söyledi. Ayrıca ben müflis bir kimseyim, çok borçlarım olduğu için bana da yüz altın vermeni emretti," dedi. Bunun üzerine adam elindeki eleği yere bırakıp:
"Senin doğru söylediğini ben nereden bileyim?" dedi. Adam Resûlullah'ın verdiği belgeyi beyan ederek dedi ki:
"Efendim, bana inanmayacağınız ihtimalini Fahri Kainat Efendimize ifade ettiğimde buyurdular ki: "Siz her gece Efendimize yüz salâvatı şerife okuyormuşsunuz, ama dün gece unutmuş, okumamışsınız. Bu gece okumayı unutmayın."
Adam şöyle bir düşündü; her gün yüz salâvat getirdiğini kimse bilmiyordu ve gerçekten de dün salâvat getirememişti. Samanı elekten geçireyim diye telâş eden salâvat getirmeyi unutmuştu. Böylece kapıdaki adamın doğru söylediğini anlayınca, bu durum öylesine hoşuna gitti ki, koskoca Muhammed Mustafa kendisine selâm söylemişti, bu ne büyük bir şerefti. Resûlullah'ın gönderdiği bu selâmı tekrar tekrar duymak istiyordu. Onun için adama:
"Peygamber Efendimiz sana ne söylemişti?" diye sordu. Adam:
"Ona benden selâm söyle, sana 100 altın versin buyurdu," dedi. Zengin adam tekrar:
"Resûlullah sana ne dedi?" diye sordu. Adam yine aynı cevabı verdi. Zengin adam tam yedi defa "Resûlullah sana ne dedi, bir daha söyle." diye tekrar tekrar sorup, Efendimizin kendisine gönderdiği selâmı tekrarlattı. Tabiî selâmı getiren adam, zengin tüccarın kendisiyle dalga geçtiğini sanarak paradan iyice ümit kesiyordu ki, zengin tüccar:
"Hakkını helâl et! Ben Resûlullahın bana olan selâmını duymak için yedi kere tekrarlattım. Şimdi sana Efendimizin her selâmı için 100 altın vereceğim. Yedi defa tekrarlattığıma göre, 700 altın eder," dedi ve altınları verdi.
 

tekin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Tem 2006
Mesajlar
205
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: kalbdenkalbe mesajlar(rasulullah yıldız sarayının önünde)

allah razı olsun bunları bizimle paylaştıgın için dilerim allahtan bizlerede o orduların içinde olmayaı nasip ettsin şehidlik mertebesine eriştirisn amin
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: kalbdenkalbe mesajlar(rasulullah yıldız sarayının önünde)

duanıza amin dememek mümkünmü inş rabbim arzu eden her mümini o orduların içine dahil etsin aeo
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt