Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

KALBDENKALBE MESAJLAR(HANGİ MÜMİN VARDIRKİ ÇİLE ÇEKMEDEN MADDİ MANEVİ BAŞARI ELDE ETMİŞ OLSUN) (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Kâbe'den de, arştan da mukaddes olan mübârek yüzü yarılmış!..
Taif'te, yolun sağına soluna dizdikleri haşin çocuklara, o mâsum Nebî geçerken:"Taşlayın şu mecnunu" denmiş; taşlanmış, kan revan içinde kalmıştı... Hak Habîbi'ne "Mecnun" demişlerdi... Bilemediler ki O, Hakk'ın mecnunu, Mevlâ'nın mecnunuydu.



İlâhî takdirle cereyan eden hâdiselerin bir mülk yönü, bir de melekût yönü ve ledünnî derinliği vardır.
Biz çok defa hâdiselerin dış yüzüne, mülk yönüne bakarız da hoşumuza gitmez. Ama hoşumuza gitmeyen nice şeyler vardır ki, onlar bizim için hayırdır. Nice hoş gördüğümüz şeyler de vardır ki, onlar da şerdir. Mevlâ'mız mülkü yaratmış ve insanın istifadesine sunmuştur. Ebediyet yolcusu insana orada bir tekâmül sistemi koymuştur...
İnsan yanacak, pişecek, tekâmül edecek ve maksûda erecek!..
Kurulmuş düzen bu!...
Aşılmaz dağları aşacak, geçilmez çölleri geçecek... Dertlerle, çilelerle yoğrulacak, cennete ehil hâle gelecek!..
Neden sonra?..
İmtihanlar, belâlar, çileler sonunda...
Mevlâ Teâlâ, sevdiklerine bir biri üstüne dert ve çile veriyor. Habîbi Aleyhissalâtü Vesselâm: "(Eşeddü'lbelâ ale'lenbiya...) Belânın en şiddetlisi enbiyaya, sonra evliyayadır." buyurmuş ve aynen öyle olmuş, öyle oluyor!..
Kâinat yüzü suyu hürmetine yaratıldığı, güneşin O'nun hatırına doğup battığı, suların O'nun hürmetine aktığı, toprağın, ağaçların O'nun hürmetine bir şeyler bitirdiği, Hakk'ın "Habîbim" dediği ve âlemlere rahmet olarak gönderildiği hâlde, O'nun başı yarılmış...
Kâbe'den de, arştan da mukaddes olan mübârek yüzü yarılmış!..
Taif'te, yolun sağına soluna dizdikleri haşin çocuklara, o mâsum Nebî geçerken:
"Taşlayın şu mecnunu" denmiş; taşlanmış, kan revan içinde kalmıştı...
Hak Habîbi'ne "Mecnun" demişlerdi... Bilemediler ki O, Hakk'ın mecnunu, Mevlâ'nın mecnunuydu. Bütün çilekeşlerin çilesinden daha büyüktü O'nun çilesi, Sallallahu Aleyhi ve Sellem.
Ama bu çileler, Mîraca teşrif gibi, Mevlâ Teâlâ'nın huzuruna alınma ve O'nunla sessiz sözsüz doksan bin kelâm ile sohbet şerefine nail olma gibi semere vermişti. Süleyman Çelebi'nin diliyle:
"Gel Habîbim sana müştâk olmuşam
Cümle halkı sana bende kılmışam"
Hazreti Ebû Bekir Radıyallahu Anh, müşriklerin Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e saldırısı karşısında:
"(Rabbim Allah!) dediği için bir insanı öldürecek misiniz!?" deyip ortaya atıldığında, altı çivili ayakkabılarla çiğnenmiş, yüzü gözü tanınmaz hâle gelmiş ve girdiği komada, öldü sanılarak bırakılmıştı...
O koskoca, upuzun Ömer, Müslümanlığın boyunu da uzatan âdil Ömer!.. Küçücük oğlu anlatıyor:
"Babam, hemen her gün Kâbe'nin etrafında "Lâ ilâhe illallâh" derken, üzerine 810 kişi birden saldırırdı... O develerle güreşen büyük insanı alta alıyorlardı, o üste çıkıyordu. Kimine tekme, kimine yumruk vuruyordu... Her defasında başı gözü yarılıyor ve kırılıyordu!.."
Ne ki bunlar, çevresi olan, bileği dönen insanlardı. Bir de kimsesi olmayan, sahibi bulunmayan, bizzat sahipleri tarafından tarifsiz işkencelere mâruz kalan, işgence yapılan kimseler vardı... Ailece ağır işkence gören Yâsir ailesi gibi kimseler vardı.
Cennetin kendisine âşık olduğu kimselerden, ailenin biricik oğlu Ammâr bir yanda, babası bir yanda, "vahşette sırtlanları geçmiş" olan müşriklerden her gün işkence görüyorlardı.
İslâm uğruna ilk şehid olan annesi, annemiz Hz. Sümeyye, başı kaynar sulara batırılıyor, her defasında saçları dökülüyor ve "Bırak o dini, tân et Muhammed'i, seni bırakalım!" diyorlardı. O yine "Lâ ilâhe illallah" diyordu.
Öteden cennetin kendisine müştâk olduğu, dışı simsiyah ama içi serâpâ nur olan Habeşli Bilâl vardı, Radıyallahu Anh. Suyu buharlaştıracak, yumurtayı pişirecek kadar kızgın kumlara yatırılıyor, üzerine kendisinden ağır taşlar konuyor, "Dön o dinden!" deniyordu.
Develere bağlanıp sürüklenirken "Dön!" diyorlardı. O, vâdileri inleten o güzel sesiyle, "Ehad! Ehad!" "Allah bir! Allah bir!" diyordu...
***
Hudeybiye'de Resûli Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hâdiselerin dış yönü ile nefsinin kabul etmeyeceği bir anlaşma yapıyordu. Anlaşmayı kötü görenler vardı. Fakat Resûli Ekrem ve Hz. Ebû Bekir gibi işin ledünnî derinliğini kavrayanlar Hudeybiye anlaşmasına "Fethi Karîb" diyorlardı. Neticesi, eşi menendi olmayan bir zaferdi.
Sonra görüldü ki, asıl fetih Mekke fethi değil, Hudeybiye Antlaşması imiş. Çünkü mü'minler müşriklerle temas kurma imkânı bulmuşlardı. Güzel hâlleri, örnek davranışlarıyla etrafın gıpta nazarlarını üzerlerine çektiler ve görenler Müslümanlığı benimsedi.
Hudeybiye fetihti; çünkü Resûli Ekrem, barıştan istifade ile başka kabileleri sindirdi. Arabistan'da tehlike arzeden Yahudinin belini kırdı. Hudeybiye fetihti; çünkü Resûli Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem sulhtan faydalanıp dış ticaret yapma ve seyahat etme imkânı buldu.
***
Şimdi düşünelim: Hangi mü'min vardır ki, şahsî ve sosyal başarısında zirveye ulaşmak için kuyunun dibine girmiş olmasın? Hangi mü'min vardır ki, çile çekmeden maddî mânevî başarı elde etmiş olsun.
Hz. Yûsuf Aleyhisselâm Mısır'a bakan oluyor. Kral veya bakan olmak için nelerden geçiyor? Önce kuyunun dibine girip çıkması, köle gibi satılması gerekiyor. Hapse girip çile doldurması gerekiyor. Mısır'da hâkimiyet, bu çilelerden geçtikten sonra oluyor.
Enbiya, evliya ve asfiyanın çile çektiği, iftiralara uğradığı dünyada, biz bunlardan hiç birine rastlamamışsak, işin içinde bir bit yeniği aramamız gerekmiyor mu!?
***
"Çile tatlı şeydir. Onu çekmeyenler zanneder ki, çile çeken acı çekiyor. Asıl acı, ıstırap içinde olanlar; ihtirasa kapılmış, nefsin pençesinde kıvranan, sefil arzular ardında, makam ve mevki peşinde koşan kem talihlilerdir. Çilekeş değil..."
Çilede öyle bir zevk vardır ki, bunu anlamak için Bilâl'ın, Ammâr'ın ve günümüze kadar gelmiş çilekeşlerin kalbini taşımak lâzım.
Her şeyin olduğu gibi çilenin de bir erkânı vardır: O da, onu kimseye açmamak, ifşa edip etrafa yaymamak, hâlinden ağyârı âgâh etmemektir.
Istırabını dillere destan eden, çilenin zevkine eremez. "Âhından ağyârı âgâh" eden, çilenin ne olduğunu bilemez.
Senedi zayıf güzel bir söz vardır: "Vücudumu o kadar büyüt ki Allah'ım, cehennemi doldurayım; gayrime yer kalmasın." Çağın çilekeşi dertli insan şöyle der:
"Türk milletinin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur. Ama milletimin imanını selâmette görmezsem, cenneti de istemem. Çünkü o da bana zindan olur."
Çilekeşler kâfilesinin şanlı yolcularını tebriklerle alkışlıyor, gönül dolusu selâm olsun diyoruz. "Çekilen çileleri, kapalı kalplerin imana ve Kur'an'a açılmasına, ledünnî derinliğine vâkıf olmaya, feyze ve berekete vesiyle kıl
 

OKU

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Ağu 2006
Mesajlar
267
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: KALBDENKALBE MESAJLAR(HANGİ MÜMİN VARDIRKİ ÇİLE ÇEKMEDEN MADDİ MANEVİ BAŞARI ELDE ETMİŞ OLSUN)

RE: KALBDENKALBE MESAJLAR(HANGİ MÜMİN VARDIRKİ ÇİLE ÇEKMEDEN MADDİ MANEVİ BAŞARI ELDE ETMİŞ OLSUN)

ALLAH CC
RAZI
OLSUN
ELLERİNE
VE
YÜREĞİNE
SAĞLIK
A.E.O
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: KALBDENKALBE MESAJLAR(HANGİ MÜMİN VARDIRKİ ÇİLE ÇEKMEDEN MADDİ MANEVİ BAŞARI ELDE ETMİŞ OLSUN)

RE: KALBDENKALBE MESAJLAR(HANGİ MÜMİN VARDIRKİ ÇİLE ÇEKMEDEN MADDİ MANEVİ BAŞARI ELDE ETMİŞ OLSUN)

allah cümlemizden razı olsun ilginize tşk
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt