Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

KALBDENKALBE MESAJLAR(BANA DAĞLARDAN BİRİNİ TAŞIMA VAZİFESİ VERSELERDİ BUKADAR AĞIR GELMEZDİ) (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Zeyd b. Sâbit Radıyallahu Anh, Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın, kâtibi ve vahiy emini idi. Çoğu zaman sevgili Peygamberimizle beraber oluyorlardı. Bir seher vakti, erkenden Resûlullah'ın huzûruna geldi. Peygamber Efendimiz önünde birkaç tane hurma vardı, onlarla sahur yapacaktı. Zeyd b. Sâbit gelince;
"Ey Zeyd! Gel beraber yiyelim!" buyurarak, onu da bu mütevazı sofrasına davet etti. Zeyd bu davete memnun oldu. Peygamber Efendimizle beraber o birkaç hurmayla sahur yaptılar, sonra da sabah namazına çıktılar.
Bir gün sevgili Peygamberimiz, ashâbıyla oturuyorlardı. Vahiy kâtibi Zeyd b. Sâbit de hemen Efendimizin yanı başındaydı. O sırada vahiy geldi ve Peygamber Efendimizi bir sükunet kaplayıverdi. O vahiy hâli içerisinde mübarek ayaklarından biri Zeyd b. Sâbit'in ayağı üzerine geldi. Efendimizin Mübârek ayağının, vahyin mânevî ağırlığını Zeyd b. Sâbit şöyle anlatır: "Allah'a yemin ederim ki, Allah Resûlü'nün dizinden daha ağır hiçbir şey görmedim. Öyle ki dizimin kırılacağından korktum." Bir müddet sonra vahiy hâli açılınca: "Ey Zeyd! Yaz." buyurdu ve mücâhidler hakkında indirilen şu âyet–i kerimeyi söyledi:
"Mü'minlerden, evlerinde oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlar bir olmazlar."(1) Cenâb–ı Hakkın bu mübârek kelâmını işiten, Ümmü Mektûm'un oğlu Abdullah çok üzüldü. Çünkü kendisinin gözleri görmüyordu. Ayağa kalkarak sordu:
"Yâ Resûlallah! Kör ya da benzeri durumda olup da cihada güç getiremeyenlerin durumu ne olacak?"
O henüz sözünü bitirmişti ki, Peygamber Efendimizi tekrar sekinet kapladı ve vahiy inmeye başladı. O hâl geçince, tekrar Hz. Zeyd'e, "Yaz." buyurarak, biraz önce yazdığı âyet–i kerimeye ilave ettiler: "Mâzereti, (özrü, engeli, sakatlığı) olanlar hâriç... Bunlar dışında; savaşa çıkan ve çıkmayanlar, şüphesiz eşit değillerdir." Ümmü Mektûm'un oğlu ve onun gibiler, bu habere son derece memnun oldular.

FERÂİZİ EN İYİ
BİLEN ZEYD B. SÂBİT'TİR
İslâm ilimleri içinde en önemli olanlardan bir tanesi de, Kıraat ilmidir. Zira Kıraat ilmi sayesinde, Kur'an–ı Kerim, bozulmaktan ve değişmekten korunmuştur. Bu ilmin mütehassıs âlimleri, kelâm–ı ilâhînin kıraat şekillerini ve tevatür hâlindeki ihtilafları zabt ve kaydetmişlerdir. Böylece Kur'an–ı Kerîm'in okunması hususundaki tereddütleri bertaraf etmişlerdir. Zeyd b. Sâbit Hazretleri bu hususta ashabın en âlimlerinden biriydi. Onun bu üstünlüğü ashâb–ı kirâmın ve tâbiînin ileri gelenlerinin itirafları ve takdirleri ile de sabittir. Kur'an–ı Kerîm'in tamamı ezberindeydi. Zeyd b. Sâbit sadece Kur'an–ı Kerîm'i ezberlemekle kalmamış, mirasla ilgili Feraiz ilmini de çok iyi öğrenmişti. Öyle ki, ashâb arasında bu ilmi ondan daha iyi bilen yoktu. Zaten bu ilimdeki üstünlüğünü, Resûlullah Efendimiz, "Ümmetimin içinde Ferâizi en iyi bilen Zeyd b. Sâbit'tir." buyurarak tasdîk ve taltif buyurmuştur. İmam Şâfi-î de, Feraiz hususunda bu hadisle amel etmiş, Ferâiz ilmine ait bütün meselelerde, Zeyd b. Sâbit'in kavlini tercih etmiştir. Zeyd b. Sâbit daha Hz. Ömer devrinde iken Ferâiz ile ilgili meseleleri tertip ederek, bu ilmin esaslarını bizzat yazmış ve tedvin etmiştir.
Rivayet edildiği üzere Tebük gazvesinde Mâlik b. Neccâr'ın sancağını Ümâre b. Hazm taşıyorken, Peygamber Efendimiz sancağı ondan alıp Zeyd b. Sâbit'e vermişti. Bunun üzerine Ümâre:
"Yâ Resûlallah yoksa aleyhimde sana bir haber mi ulaştı?" diye sorunca, Peygamber Efendimiz: "Hayır! Kur'an–ı Kerîm öncedir. Zeyd ise Kur'an–ı Kerîm'i senden daha çok bilir." diye buyurmuştur.
Hz. Ömer Radıyallahu Anh, Zeyd b. Sâbit'in kıraati ile Übey b. Ka'b'ın kıraatini karşılaştırır ve Hz. Zeyd'in kıraatini tercih ederdi. Çünkü Kureyş kıraatine uygundu. Bu itibarla onun kıraatini diğer kıraatlere tercih etmek icab ederdi. Übey b. Ka'b, hayatta bulunduğu müddetçe insanların kıraat da danışma merci-i olmuşsa da, vefâtından sonra bütün Müslümanlar Medine–i Münevvere'de Hz. Zeyd'in etrafında toplanmışlar ve kendisi bu hususta bütün ilim ehlinin kıblesi olmuştur.

KUR'AN'I TOPLAMA GÖREVİ ZEYD'E VERİLDİ
Zeyd b. Sâbit Radıyallahu Anh, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında Kur'an–ı Kerîm'i toplayan Medineli Müslümanlardandı ve bununla da iftihar ediyordu. Küçük yaşından itibaren Kur'an–ı Kerîm ile meşgul olmuş, henüz on bir yaşında iken Kur'an–ı Kerîm'in on yedi sûresini ezberlemiş bulunuyordu. Daha sonra bütün Kur'an'ı ezberlemek şerefine nâil olanlardan oldu. Hz. Ebû Bekir, Kur'an–ı Kerîm'in toplanması vazifesini, işte bu hususiyetlerinden dolayı Hz. Zeyd'e vermişti.
Kur'an–ı Kerîm'in yazılması kararı şöyle alınmıştı. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettiği sırada ashâb–ı kirâmdan Kur'an–ı Kerîm'i tamamen ezberlemiş olan çok hâfız vardı. Fakat bunların çoğu Hz. Ebû Bekir zamanında, bazı kabilelerin dinden dönme olayları sebebiyle çıkan savaşlarda şehit olmuştu. Özellikle Yemâme Savaşı'nda yetmiş tane hâfız şehit edilmiş, böylece hafızların sayıları bir hayli azalmaya başlamıştı. Bu durum karşısında Hz. Ömer Radıyallahu Anh, Hz. Ebû Bekir'e müracaat edip, o zaman dağınık sahifelerde yazılı olan Kur'an–ı Kerîm âyetlerinin toplanarak, bir Mushaf hâline getirilmesini rica etti. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, bu iş için Zeyd b. Sâbit'i çağırıp:
"Ey Zeyd! Sen genç ve akıllı birisin, senin ayıplanacak ve seni töhmet altında bırakacak hiçbir hâlin yoktur. Peygamber Efendimizin hayatında onun vahiy kâtibi idin. Sen Kur'an–ı Kerîm âyetlerini bir araya topla." buyurdu. Zeyd b. Sâbit, başta bu görevi:
"Peygamberimizin yapmadığı bir işi, bizler nasıl yapabiliriz?" diyerek kabul etmek istemedi. Hz. Ebû Bekir ona:
"Aynı şeyleri, Ömer'e ben de sordum. Fakat bana, "Efendimiz yaşarlarken, böyle bir şey olamazdı. olacağını düşünsek bile, o zaman Cenâb–ı Hak, bütün Kur'an–ı kerimi yeniden Resûlüne vahiy ile bildirebilirdi." diye cevap verdi. Neticede Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in ısrarı üzerine Zeyd b. Sâbit bu konuda ikna oldu ve hemen bir heyet kurarak büyük bir titizlik ve gayretle Kur'an–ı Kerîm âyetlerini bir araya toplayıp Mushaf hâline getirdi. Ve bu Mushaf'ı Hz. Ebû Bekir'e teslim etti.

RESÛLULLAH'IN YAPMADIĞI BİR ŞEYİ
NASIL YAPARIM?
Kur'an–ı Kerîm'in toplanmasıyla alâkalı olarak, Zeyd b. Sâbit şöyle anlatıyor:
"Hz. Ebû Bekir Radıyallahu Anh, (irtidat edenlere karşı yapılan) Yemâme Savaşı sırasında beni çağırttı. Gittim. Yanında Hz. Ömer Radıyallahu Anh oturuyordu. Hz. Ebû Bekir bana:
"Bak! Ömer bana gelip: "Hafız–ı Kurrâ'nın da katılmış bulunduğu Yemâme savaşları şiddetlendi. Ben her yerde kurrâ hafızların tüketeceğinden, onlarla birlikte Kur'an'ın da çokça zâyi olacağından korkuyorum. Bu sebeple Kur'an'ın cem edilmesini emretmeni uygun görüyorum!" dedi. Ben kendisine:
"Resûlullah'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparım?" diye cevap verdim. Ancak Ömer Radıyallahu Anh:
"Bunda hayır var!" diye ısrar etti. Ben her ne kadar bu meseleye yanaşmak istemedi isem de Hz. Ömer, talep müracaatlarının peşini bırakmadı. Sonunda Allah, Hz. Ömer'in aklını yatırdığı şeye benim de aklımı yatırdı. Ben de meselenin gereğine aynen onun gibi inanmaya başladım."
Zeyd b. Sâbit devamla der ki:
"Ebû Bekir Radıyallahu Anh bana yönelerek şunu söyledi:
"Sen genç, akıllı bir kimsesin, hiçbir hususta sana karşı bir itimatsızlığımız yok. Üstelik sen Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm'a vahiy kâtipliği yaptın, nâzil olan vahiyleri yazdın. Şimdi Kur'an'ın peşine düş ve onu cem'et!"
Zeyd b. Sâbit der ki: "Allah'a yemin olsun, Hz. Ebû Bekir bana dağlardan birini taşıma vazifesi verse bu teklif ettiği işten daha ağır gelmezdi. Kendisine itiraz ettim:
"Siz, Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsınız?" dedim. Ebû Bekir Radıyallahu Anh beni ikna için:
"Vallahi bu, hayırlı bir iştir!" dedi, talep ve müracaatlarının peşini bırakmadı. Öyle ki, sonunda Allah, Hz. Ebû Bekir'in aklını yatırdığı gibi bu işe benim aklımı da yatırdı.
Artık Kur'an'ın peşine düştüm. Onu kumaş parçaları, hurma yaprakları, düz taş parçaları ve ezberlemiş olanların hâfızalarından toplamaya başladım. Tevbe sûresinin son kısmını Ebû Huzeyme el–Ensâri'nin yanında buldum. Bu kısmı ondan başkasının yanında bulamamıştım.
(Cem ettiğim) sahifeler Hz. Ebû Bekir'in yanında idi. Vefat edinceye kadar da orada kaldı. Sonra Hz. Ömer'e intikal etti. Allah ruhunu kabzedinceye kadar onun yanında kaldı. Sonra Resûlullah'ın zevce–i pâkleri Hafsa bint. Ömer Radıyallahu Anhümâ'ya intikal etti ve onun yanında kaldı."(2)



Dipnotlar:
1– Nisa, 95
2– Buhârî, Fezâilu'1–Kur'an 3, 4, Tefsir, Tevbe 20, Ahkâm 37;
Tirmizî, Tefsir, Tevbe, (3102).
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt