Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kalb İbresi (1 Kullanıcı)

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Duygular, bir defa istemenin gücünü, bir milyon kez istemek kadar büyütebilir. Sesi çığlığa dönüştüren duygudur. Kimyasal bomba ile atom bombası arasındaki güç farkı, bombaların büyüklüğünden kaynaklanmaz; yoğunluğundan, içeriğinden ve tekniğinden kaynaklanır.
Zübeyir Gündüzalp’in "insan ne düşünüyorsa odur" sözü doğru; ama, çoğu kişi "ben düşündüğümü başaramıyorum" diyerek itiraz ediyor. Düşündüğünüzü başaramamanızın asıl nedeni, düşüncelerinizi duygu üretecek kadar yoğunlaştırmamanızdır.
Başkasında etki yapan her şey, başkasına verdiğinizden kaynaklanır. Başkasına bir şey vermiyorsanız, onda hiçbir etki oluşturamazsınız. Malınızdan bir parça vererek etkilersiniz. Peki sevdiğinizde verdiğiniz nedir? Seven, malından değil, ruhundan bir parça veren insandır. Mal verildikçe azalır, ruh verildikçe kopyalanır.
İslâm Peygamberi(asm) der ki: "Kalbiniz incelip duygulandığında dua etmeyi ganimet bilin." Kuran’da denir ki: "Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Muhakkak ki O (Allah) haddi aşanları sevmez ." Neden kalbiniz inceldiğinde, neden yalvara yakara? Çünkü duygusal incelik daha fazla ruhsaldır; çünkü daha fazla duygusaldır.
Kişisel gelişim ve değişim stratejilerinin eninde sonunda başvurmak zorunda kalacağı bir dizi Peygamber sözüne dikkatinizi çekiyorum: "Şu üç dua vardır ki, hiç şüphe yok kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası, babanın çocuklarına duası. Kafir de olsa mazlumun bedduasından sakının. Çünkü onun Allah’a ulaşmasına engel olacak hiç bir perde yoktur. Çok günahkâr da olsa, zulme uğrayan kimsenin duası kabul edilir. "
Tüm bu sözlerdeki ortak temaya dikkat edin: Acı ve çile çeken insanlar, hastalar, mazlum ve
ImageProxy.mvc
masumlar, yetimler, kimsesizler, anne babalar... Derin ve samimi duygularla kuşatılmış insanlardır bunlar. Söz ve anlam bu insanların ağızlarından değil, kalplerinden çıkar. Bu insanların güçleri ellerinde veya dillerinde değil, ruhlarındadır. Kendinizi derin duygu ve isteklerle kuşatmanız için, hasta ve yetim olmak zorunda değilsiniz. Hastaların ve yetimlerin yardımına koşun, en azından onlara güler yüzünüzle ve şefkat ellerinizle destek olun yeter.

Yoğun duygularla istediğinizde, ruhunuzdan bir özellik veya güç, çevreye yayılır. Bir gül çiçeği saldığı kokusuyla sevimli simaları nasıl kendine çekerse, insan da ruhundan çevreye yayılan duygulu isteklerle sevgiyi ve dostluğu öyle kendine çeker.
Her duygu, tüm evreni kapsayacak kadar genişleme potansiyeline sahiptir. Kalbinizdeki sevgi, her şeyi kuşatabilecek kadar büyüyebilir. Öfke katliama dönüşebilir. Şefkat tüm yavrulara dağılabilecek kadar gelişebilir. Paranızı birkaç kişiye, tebessümünüzü birkaç bin kişiye; ama sevginizi milyarlarca kişiye dağıtabilirsiniz. Para paylaşıldıkça azalır; ama, olumlu duygu paylaşıldıkça artar.
Paranızla dünyayı satın alamazsınız; ama sevginizle tüm evren gönül rızasıyla size ait olur. Beni seven, "sen BENİM kardeşimsin" derse, doğru söyler. Sevdiğim çiçeğe baktığımda, "ben sana aitim" dediğini hissediyorum. Yaratıcının cömertliğine hayran kalıyorum: Yer yüzünün en fakir insanına, tüm evreni kendisine mal edecek enginlikte bir sevgi çekirdeği bağışlamıştır. Ay onundur, Güneş ve dağlar onundur. Yağmurla bir sevgili gibi sevişmekte hürdür.
Milyonlarca insan doğuştan getirdiği bu zenginliği kullanmadan ölmüştür. Çünkü nefret etmekte hür bırakılan ve ne yazık ki nefret etmeyi tercih eden tek yaratık, insan nesli arasından çıkmıştır. Ya nefret etmiş; ya da sevgisine karşılık, yani menfaat beklemiştir; yani gerçekten sevmemiştir. Çıkarcı sevgi, sevgi midir?
Düşünceler dış dünyaya, duygular iç dünyamıza, ruhsal alana yakındır. Duyularımız ve sezgilerimiz ise her iki alandan da kaynaklanan veriler alır. Düşüncenin hayata etkisi Batı düşünürlerinin ve gelişim uzmanlarının iddia ettiği gibi mutlak ve doğrudan değildir, ruhsal boyut vasıtasıyladır. Duygu üretemeyen ve bu yüzden ruhsal enerjiyi maddî enerjiye dönüştüremeyen düşüncelerle, fizik dışı alana erişemezsiniz. Duygusuz düşünce boşlukta kürek çekmeye benzer. Suya daldırdığınız kürek denizden nasıl güç alırsa, duyguya bulaştırdığınız düşünce de ruhunuzun sahibinden öyle güç alır.
Duygu, gücün yansıdığı alandan, ruhtan gelir. Daha derin duygu, daha etkileyici güçtür. En yenilmez insan, karşınızda en keskin ve kesin duygularla direnen insandır. Heyecan bulaşıcıdır. Kendi duygularına hâkim olan başkalarının duygularına da hâkim olabilir. Başkasını sevindiren, ancak sevinebilendir; ağlamayan ağlatamaz.
İnsan, akıl kadar küçük bir vücudun, kalp kadar büyük bir ruhla buluşturulmasının ürünüdür. Sevgi dolu bir bebeğin gözlerine bakınca, büyük bir ruhla dünyaya gönderildiğimizi görüyorum. Ama bazılarımız kalplerinden kopup salt akıllarına dayanarak küçülmeyi tercih ediyorlar.
Bazı geceler, düşünüyorum: Büyükleri bizden farklı kılan nedir? Hayatlarını irdelerken, hep
ImageProxy.mvc
aynı farkla, belki de bir tek temel farkla karşılaşıyorum: Öylesine güçlü duyguları var ki, gerekirse sabahlara kadar uyumadan çalışabilirler; gerektiğinde, günlerce aç kalmaya hazırlar; ihtiyaç varsa, hayatlarını feda etmekten zerre kadar tereddüt etmezler. Çünkü, insanı yırtınırcasına çalıştıran tek enerji kaynağı duygudur.

Oysa ben, bazen duygusuz, üşengeçliğinden, çayını içmekten aciz zavallı. Beni gecenin karanlığında ansızın çarpacak bir deprem mi uyandırmalı? Bir kalp krizine yakalanınca; "eyvah, tüm emeklerim boşa gidiyor" feryatlarıyla mı kendime gelmeliyim? Yaratıcımızın şanına layık zirvelere yükselmek istiyorsak, her gece uyumadan önce kendimizi sorgulamalıyız.
Bence bu söz aklımızdan çıkmasın: "Kalbiniz incelip duygulandığında dua etmeyi ganimet bilin." Ağlamak da bir duygulanmadır; sevinmek de. Şiddetli acımızı olduğu kadar, şiddetli sevincimizi de Yaratıcımızla paylaşalım. O zaman zenginliğin kapısının kalbimizden geçtiğini keşfedeceğiz
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Kur'an-ı Kerim, Allah'ın insana ayrı bir değer atfedip bizzat kendi hitabını duyurduğu mucizevî bir rehber. Kutsal kitabı okumayı öğrenmek ve ezberlemek hem kulluk vazifemiz hem de başlı başına ibadet sayılıyor. Bu vazifemizi iyi bir şekilde yerine getirebilmemiz için ise ilk adımda kalbimizi hazırlamamız gerekiyor.
İslam dininin en büyük mucizesidir Kuran-ı Kerim. Aynı zamanda Allah'ın insana ayrı bir değer atfettiğinin göstergesi. İnsan, ancak kutsal kitabı okuduğu ve anladığı sürece Rabb'inin kendisine olan hitabını duyabiliyor. Mübarek kitabımız Kur'an-ı Kerim, kendisine tutunanları hayra ve cennete götüren bir rehber, ferdî ve sosyal hastalıklarımızın şifa reçetesi. Bu ilâhî hitaba gönül veren bir müslümanın Kur'an-ı Kerim'e karşı vazifeleri de var elbette. O'nu öğrenmek, okumak, anlamak, yaşamak ve yaşatmak bir kulluk borcu...

Kuran-ı Kerim'i öğrenmeyi kim istemez ki! Fakat pek çok insan da, ir yandan nefsi, bir yandan da şeytanın vesveselerine aldanıp bir türlü başlayacak cesareti bulamaz kendisinde. Oysa Kur'an öğreticileri, hiçbir harfini tanımadığı halde üç saat gibi kısa bir zaman diliminde okumayı sökenlerin, hatta daha kısa bir zamanda da Kur'an okumayı olduğunu anlatıyor. Demek ki ayet ve dua ezberlemek sanıldığı gibi zor değil. Pek çoğumuz, namaz kılarken çocukluk çağında öğrendiğimiz, Kuran-ı Kerim'in son on sûresini okuyoruz sadece. Hâlbuki kıraati uzun tutmak, daha uzun ve farklı sûreler okumak namazı daha faziletli hale getiriyor. Öğrenmenin yaşı olmadığı gibi sûre ezberlemenin de yaşı yok. Peki, ezber yapmak gözümüzde büyüdükçe büyürken bunu nasıl kolaylaştırabiliriz?

Bütün mesele: Zihin, kalp ve dil uyumu...

Biz kapağını açtıkça Kuran-ı Kerim, kalbimize kapılarını biraz daha açıyor. Hele bir de hafif sesle okunursa ruhumuzu okşuyor. Kutsal kitabı okumak, anlamak ve ezberlemenin yolu azimle bu işe yoğunlaşmaktan geçiyor. Ensar Vakfı Değerler Eğitimi Merkezi Kur'an Komisyonu üyesi Nazif Yılmaz, Kuran-ı Kerim okumayı öğrenmekle ezbere ilk adımı başarılı bir şekilde atabileceğimizi ifade ediyor. "And olsun, biz Kuran'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?" (Kamer Sûresi, 17, 22, 32 ve 40. ayetler) ayetini hatırlatarak, okuyabilmenin zor olmadığını söylüyor. Eyüp Emniyettepe Kız Kur'an Kursu öğreticisi Rümeysa Sancar'a göre ise Kuran-ı Kerim öğrenmenin ve ezber yapabilmenin kilit noktası; zihin, kalp ve dilin uyum içinde, birlikte hareket etmesi.

Zihniniz, kalbiniz ve diliniz birbirine uyduğunda, "Ya Rabbi! Ben senin kitabının ayetlerini ezberlemek ve öğrenmek istiyorum, bana ezberlemeyi ve öğrenmeyi kolaylaştır." duası ile başlayabilirsiniz. Sonrasında, manevi heyecanı sağlamak için iki rekât "Hâcet namazı" kılabilir, dua ve istiğfar okuyabilirsiniz. Ezbere başlamadan önce zihni meşgul edecek bütün işlerinizi bitirmelisiniz. Buna rağmen şeytan türlü türlü sorunları ve dünyalık işleri akla getirerek var gücüyle çalışmaktan alıkoymaya çalışabilir. Vesvese tuzağına düşmemelisiniz. Ezber çalıştığınız mekân, sade ve sessiz olursa yoğunlaşmak daha kolay olur. Bir de mümkün oldukça yerinizi değiştirmeyin. Çünkü yeni şeyler görmek dikkati dağıtır, gözü ve gönlü meşgul eder.

***

Kuran'ı ezberlemenin altın kuralları

Kalbinizi ve mekânı hazırladınız. Ezber için sabah saatlerini tercih etmenizde fayda var. Ezberleyeceğiniz bölümü bir önceki akşam en az on defa okumanız işinizi kolaylaştırır. Sabah uyandığınızda ezberleyeceğiniz kısmın mealini dikkatlice okuyun. Anlamını bilmek, duygu ve zihin boyutunu canlı tutuğu gibi Kuran'ın anlaşılmasını da kolaylaştırır. Harflerin mahreç ve telaffuzlarının doğru ve düzgün olmasına, tecvit kurallarına dikkat etmek gerek. Yanlış veya tecvit kurallarına riayet edilmeden ezberlendiğinde sonradan düzeltmesi çok zor. Talim dersi almak, CD'lerden faydalanmak çalışmanızı kolaylaştırır. Ezber yapmanın bunların dışında başka altın kuralları da var:

Devamlı aynı hatla yazılmış Mushaf-ı Şeriften ezberleyin. Çünkü gözler, ezberlenen bölümlerin fotoğrafını çeker ve hafızaya kaydedilmesine yardımcı olur. Aynı sayfa düzeniyle kaydedildiği için de ezberlemek kolay olur.

Ezber yaparken hafif sesli okumaya özen gösterin. Görerek, okuyarak ve duyarak ezberlemek, süreci hızlandırdığı gibi hafızaya kaydı da sağlamlaştırır.

Ayetleri hafif makamlı bir şekilde ve normal hızda okumaya çalışın.

Ezberlemeye başlamadan önce mahreç, telaffuz ve tecvidine dikkat ederek en az on defa yüzünden okuyun. Dinleme imkânınız varsa üç dört defa dinleyin.

Yüzünden okuma bitince, ezberlenecek bölümden önce birinci ayeti ezberleyin ve en az üç defa ezbere tekrar edin.

İkinci ayeti ezberleyip üç defa tekrar edin. Ardından bu iki ayeti üç defa tekrar edin.

Sıradaki ayeti ezberleyin, üç defa tekrar edin. Üç ayeti birlikte tekrar edin. Aynı metodu ezberlenecek bölüm bitinceye kadar uygulayın
Tamamını en az on defa tekrar ederek iyice pekiştirin. Ezberlenen bölümlerin her fırsatta özellikle namazlarda okunması pekiştirmeyi sağlar. Manasıyla beraber yapılan bu ezber çalışması; ayetlerdeki kurtuluş mesajlarına kulak vermeye, üzerinde düşünmeye, hayata taşımaya ve uygun zeminlerde insanlara ulaştırmaya vesile olur.

***

Ezberlemeye bu surelerden başlayabilirsiniz

Namazlarda İlahi Kelâm'ın daha fazla okunması, hem sevap hem de Rabb'in rızasını kazanmak için bir vesile. Peygamberimiz de namazlarında, "Namaz Sûreleri" olarak bildiğimiz kısa sureleri okumakla yetinmemiş. Özellikle tek başına kıldığı namazlarında Bakara, Âl-i İmran gibi uzun sûreleri okuduğunu hadis kitapları naklediyor. Kuran-ı Kerim'de, ne kadar çok ayet, sûre ve dua ezberleyip okursak, o derece iltifat göreceğimiz ve mertebemizin yükseleceği müjdeleniyor. Kur'an ezberlemeye Duhâ, İnşirah, Tîn, Kadr, Zilzal, Âdiyât, Kâria, Tekâsür, Hümeze ve Asr sûreleri'nden başlanabilir. , Bunları biliyorsanız; Bürûc Sûresi'ne kadar olan bölümleri de ezberleyebilirsiniz.
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
39
Es selamu aleykum Gül Berra kardeşim..
Yazmış olduğun ikinci yazı, Kalp İbresi kitabından mı alıntı yoksa başka bir yerden mi?
Emeğine sağlık paylaşım için..
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
ve aleykum selam
yok ablacım sadece alıntı çok beğendim bende burda paylaşmak istedimde:)
senınde beğenmiş olmana sevindim:)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Benim Kalbim Temiz"

İnanan insan için yaşam rehberi Kuran'dır. Her konuda olduğu gibi 'kalp temizliği' için de asıl ölçü Kuran'dır. Gerçek kalp temizliği, insanı Allah'tan uzaklaştıran engellerin kalpten arınmış olması demektir. Böyle bir insan dünya hırsından, bencillikten, korkudan, güvensizlikten uzak olur.

Allah'ın sınırlarını korumayanların, "önemli olan kalp temizliği, benim kalbim temiz" demeleri yalnızca kendini aldatmaktır. İnsan ancak Allah'ın buyruklarına ve yasaklarına uyuyorsa, Kuran'a göre samimi bir insansa "kalbim temiz" diyebilir.

... Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28) ayetinde, nefse uymanın kalbi gaflete düşürdüğüne işaret edilir. Peygamberimiz(sav) konuyla ilgili olarak
"kalp bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur" buyurur. [Beyheki] O halde kalbi bozuk olan kişinin, bedeni de bozuktur ve kolaylıkla günah işleyebilir.

İmam-ı Rabbani de bu hadisi esas alarak şöyle söyler:

"Allahü teâlânın emirlerini yapmamak kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk olması, dine tam inanmamaktır. İmanın alameti, dinin emirlerini seve seve yapmaktır."

Bediüzzaman ise her günahın, imanın nurunu içinden çıkarıncaya dek kalbi kararttığını ve katılaştırdığını söyledikten sonra şu uyarıda bulunur: "Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor” [Lem’alar, s. 21]

Kuran'da bildirilen kalp temizliği, bazı kimselerin anladığı anlamda bir temizlik değildir. 'Kalp Temizliği'nin öneminden yola çıkarak, "ben insanlara hiç kötülük yapmıyorum, fakirlere arada sırada yardım ediyorum, demek ki Allah'ın istediği ahlaktayım" demek, Kuran'a uygun ifadeler değildir.

"Benim kalbim temiz, dinin gereklerini yapamasam da olur" gibi sözler, ibadetlerini uygulamaktan kaçınan ve yanlış bir yaşam tarzını Müslümanlık olarak göstermeye çalışan kişinin samimiyetsiz ifadeleridir.

Bazı insanlar, arada sırada fakirlere yardım ederek, hayvanlara yiyecek vererek, komşularını selamlayarak, 'iyi insan' olarak tanınıyor olabilirler. Kuşkusuz bunlar güzel ahlak özellikleridir. Ancak kurtuluşa ulaşmanın, Allah'ın rızasını ve rahmetini kazanmanın yolu, yalnızca 'iyi insan' olarak tanınmak değil, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği şekilde salih bir mümin olmaktır.

Kuran'a göre kalbi temiz olan insan, Allah'a yönelen, O'na itaat eden, O'nun emir ve yasaklarına uyan, O'na teslim olmuş, candan iman eden insandır. İslam'a göre, bundan farklı bir 'kalp temizliği' söz konusu değildir. Kuran'da, 'kalp temizliği'nin ne anlama geldiği detaylı olarak açıklanır.

Kalbi temiz olan insan, sürekli Allah'ı anan ve kalbi Allah'ın zikriyle "mutmain" olmuş (tatmin bulmuş) kişidir. Kuran'da samimi müminler, "iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlar (Rad Suresi, 28), Allah anıldığı zaman kalpleri ürperenler (Hac Suresi, 35),
Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri için saygı ve korku ile yumuşayanlar”(Hadid Suresi, 16) ifadeleriyle tarif edilirler.

Mümin Kuran ahlakını yaşamaktan zevk alır, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmayı umut ederek mutluluk ve huzur duyar. Tüm bu duyguların kaynağı ise kalbindeki içli Allah aşkı ve derin saygı içeren Allah korkusudur. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir:

Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O'ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir... (Zümer Suresi, 23)

Allah Kuran'da, insanın göğüs boşluğunda iki kalp kılmadığını bildirir. Kalp bir tanedir ve yalnızca Allah aşkıyla dolu olmalıdır. Diğer aşklar zaten O'nun aşkından kaynak bulur.

Peygamberimiz(sav), "bir kimse, günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Eğer tövbe ederse, o leke silinir. Tövbe etmeyip tekrar günah işlerse, o leke büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalp kapkara olur." [Haraiti] buyurur.

O halde temiz kalbin, ancak günahlardan arınmış, isyanla kararmamış ve Allah aşkıyla dolu bir kalp olduğu açıktır.

Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka. (O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. (Şuara Suresi, 89, 90)

Fuat Türker

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Kalp ve beynin çatışması… Ne illet bir durumdur bu zaten; nice aşkı sona erdiren ya da tekrar yaşanmasını mümkün kılmayan…


Kaderden, kısmetten ziyade yapılan ve hatta aslında yapılamayanların ceremesidir senin maruz kaldıkların.


Bir yanda kalp O’nun aşkıyla yanıp kavrulurken, diğer yanda beyin ya da mantık (adı her neyse kalbi dinlemeyen işlevlerin) izin veya onay vermez bu ilişkiye.


Acıya mahrum bırakılmak yerine özgürlüğü dinletmeye çalışır kalbe. Oysa kalp her atışında O’nu sayıklıyorken nasıl bir özgürlük olabilir ki bu?


Belki de Onsuz kalmanın acısıyla kendini suçlayıp, O’nla olurken yaşadığın yangınların alevlerini söndürmeye çalışmandandır. İçinde barındırdığın aşk hala O’nu suçlamaktansa kendini hatalı görmeyi yeğler.


Zaman akıp gider… Karşında derdini anlatabildiğin birkaç fotoğraf ve okuyup da teselli bulabildiğin kâğıt parçalarının üstüne yazılmış güzel sözler olur. Bu yüzdendir hala O’nu yaşaman ama yaşarken hayatında O’nun olmasına müsaade etmeyip…


Eskidiğini sandığın yaraların tekrar kanamasına sebep olsa dahi buruk bir mutluluk kaplar seni; O’nu anımsaman ve fark etmediğin halde hala O’nu yaşatıyor olman yüreğinde.


Zamanı geri almanın imkânlar dâhilinde olmaması da bir başka sebeptir senin O’nu kalbine gömme konusunda ısrar etmene… Yaşanan elem verici şeylerin pişmanlığını yaşasa da O kabul edilmez sonuçlar doğurmuştur neticede.


Gitsin dese de beynin kalbin kalsın der. Asıl problem; hangisi olursa olsun, ne mutluluktan ne de acıdan ağır basan bir paya sahip olacağındır.


Beyin, akıl ya da mantık adı her neyse; dizginleyemez kalbin düşlediğini, önüne geçemez dileklerin… Ancak sadece doğruyu gösterir. Doğru olmasa bile, olması gerekeni gösterir. Kalbi çarpmadan insanın hayatını sürdüremeyeceğini bile bile, rest çeker… Ne kadar başarılı olur, bilinmez tabi…


Aşkı yaşadığını sanan, kirli elleriyle temiz sulara girmeye çalışanlar; sakın o güzel duyguyu ağzınıza alıp da kirletmeyin. Hiç çekilmez oluyorsunuz.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Kalb İbresi
Nil Yayınları, Kırık Testi'nin Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 5.5.2008-16.11.2009 tarihleri arasında yaptığı sohbetlerini "Kalb İbresi" isimli eserde toplayıp neşretti.


Bilhassa ikindi sonraları sohbet-i cânanlara en güzel örnekler olarak gönül pınarlarından çağlayan bu ifadeler başucu kitabı olmaya şâyeste... Elbette o sohbetlere bizzat katılma bahtiyarlığı büyük mazhariyet. Malum "Sohbette insibağ ve in'ikâs vardır" yani bir anda o sohbet-i cânanın boyası ile boyanıyor ve ayni akislere mazhar oluyorsunuz. "İn'îkâsat çok çeşitli..." Yani tek yönlü değil... Dinleyenlerin hüşyârlığından da konuşana bir şeyler yansıyor. Mevhibe-i İlâhiye dediğimiz güzellikler elbette en başta hitabın sâhibine ulaşıyor. Ama bazen, muhataplardan bazılarının kalplerinden doğan güzel sualler ve talepler de hatibe yansıyor ve onun içindeki harika zenginliğin sofralara saçılmasını tetikliyor. Nice ilhamlar coşuyor, nice "intak-ı bi'l Hak"lar tahakkuk ediyor! Ne mutlu o güzelliklere hüşyâr hâlis bir gönülle şâhid olanlara!..
36 seçkin sual 170 civarındaki başlıklar altında cevaplandırılıyor. İrfan pınarlarının fevvarelerinden dökülen kevserler, nice hulus-u kalbin sahibini böylece yeniden dirilterek kemâl yollarını gösteriyor.
Şahsen bu Firdevsten, bilhassa "Haşyet" meselesi beni çok düşündürdü...
Efendimiz'in (sas) "Allah'ım içimi haşyet hissi ile doldur ve beni Zât-ı Ulûhiyetine karşı hürmette kusur etmeyen bir kul eyle, tâ ki, her an Seni görüyormuş gibi olayım." duasındaki inceliklere dair izahların tekrar tekrar okunması gerektiğine inanıyorum. Evet okuyalım:
"Aslında, 'Allah'ım, duygu, düşünce, tavır, hal ve hareketlerime öyle bir haşyet boyası çal ki, her an seni görüyormuş gibi davranayım!' dileği, başta Kur'an talebeleri olmak üzere, bütün inananlar tarafından vird-i zeban (sürekli tekrarlanan dua) edinilmelidir. Çünkü hakiki müminler, her tavır ve davranışlarında O'nun tarafından görülüyor olma mülahazasıyla temkin ve teyakkuz soluklayan ve ömrünü derin bir ihsan şuuru ile hep O'nu görüyormuşçasına tir tir titreyerek geçiren insanlardır. İslâm hakikatini temsil edebilen ve beşerin ufkunu aydınlatan kahramanlar da ancak onlardır. Ciddiyetsiz ve lâûbâli kimselerin dava adamı olmaları ve başkalarına rehberlik yapmaları mümkün değildir. Zira, içte ihsan (Allah'ı görüyor gibi davranma; sen O'nu görmesen de O, seni görüyor ya) bulunmalıdır ki, dışta itkan (muhkemlik) olsun; insan, gönül âlemini ciddiyetle denetlemelidir ki, bu onun dış dünyasına da yansısın ve muhatapları üzerinde tesir bıraksın. Evet tavır ve davranışlarıyla lâûbâli olan kimseler, diğer insanlara hiçbir şey veremezler; aksine, onları kendi yollarından nefret ettirirler!.. 'Ahiret, Mahşer, Hesap, Cennet, Cemâlullah ve Rıdvan'a inanan, ebediyete uzanmış yolun yolcusu olduğunu söyleyen ve sonsuz saadet arzusunu seslendiren bir insan nasıl bu kadar sere serpe ve kayıtsız yaşayabilir?!.' dedirtir ve çevrelerinde tereddüde sebebiyet verirler."
"Kanatimce, bu lâûbâliliğin altında marifet eksikliği yatmaktadır. Zira, Allah'ı bilmesi lâzımdır ki insan haşyetli olsun. 'Allah saygısını tam olarak ancak O'nu hakkıyla bilenler duyarlar.' (Fâtır Sûresi. 35/ 28 ) fehfâsınca, Mevlâ-yı Müteâl'e karşı gerekli hürmet ve tazimi de ancak O'nu Sıfat-ı Sübhaniyesi ve Esmâ-i Hüsnâ'sıyla tanımaya muvaffak olmuş, ihsan ufkunda seyahat eden Hak erleri ortaya koyabilirler. Tabiî onların haşyetleri de herkesin kendi marifet seviyesine ve yakîn mertebesine göre farklı farklıdır. Sadece atalarından duyduklarıyla yetinen ve dinin esaslarını taklide bağlı olarak kabullenen kimselere gelince, belki onlar da, öyle sığ bir bilgiyle de olsa, Cennet'e girebilirler ama hiçbir zaman Allah'ı gereği gibi tanıyamaz ve haşyet hissi ile dolmazlar." İşte bir cevaptan bir bölüm!.. Bütün herkesi ilgilendiren ve derin derin düşündürmesi gereken çok mühim bir mesele. "Ne kadar ciddiyiz? İslâmiyet'i ne kadar ciddiye alıyoruz? İlâhî haşyet içimizi ne kadar doldurmuş?" Bunları kendimize sorarak kendimizi bir test etmek ve sorgulamak zorundayız...


 

mzumrutcu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Tem 2012
Mesajlar
324
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Kur'an-ı Kerim, Allah'ın insana ayrı bir değer atfedip bizzat kendi hitabını duyurduğu mucizevî bir rehber. Kutsal kitabı okumayı öğrenmek ve ezberlemek hem kulluk vazifemiz hem de başlı başına ibadet sayılıyor. Bu vazifemizi iyi bir şekilde yerine getirebilmemiz için ise ilk adımda kalbimizi hazırlamamız gerekiyor.
İslam dininin en büyük mucizesidir Kuran-ı Kerim. Aynı zamanda Allah'ın insana ayrı bir değer atfettiğinin göstergesi. İnsan, ancak kutsal kitabı okuduğu ve anladığı sürece Rabb'inin kendisine olan hitabını duyabiliyor. Mübarek kitabımız Kur'an-ı Kerim, kendisine tutunanları hayra ve cennete götüren bir rehber, ferdî ve sosyal hastalıklarımızın şifa reçetesi. Bu ilâhî hitaba gönül veren bir müslümanın Kur'an-ı Kerim'e karşı vazifeleri de var elbette. O'nu öğrenmek, okumak, anlamak, yaşamak ve yaşatmak bir kulluk borcu...

Kuran-ı Kerim'i öğrenmeyi kim istemez ki! Fakat pek çok insan da, ir yandan nefsi, bir yandan da şeytanın vesveselerine aldanıp bir türlü başlayacak cesareti bulamaz kendisinde. Oysa Kur'an öğreticileri, hiçbir harfini tanımadığı halde üç saat gibi kısa bir zaman diliminde okumayı sökenlerin, hatta daha kısa bir zamanda da Kur'an okumayı olduğunu anlatıyor. Demek ki ayet ve dua ezberlemek sanıldığı gibi zor değil. Pek çoğumuz, namaz kılarken çocukluk çağında öğrendiğimiz, Kuran-ı Kerim'in son on sûresini okuyoruz sadece. Hâlbuki kıraati uzun tutmak, daha uzun ve farklı sûreler okumak namazı daha faziletli hale getiriyor. Öğrenmenin yaşı olmadığı gibi sûre ezberlemenin de yaşı yok. Peki, ezber yapmak gözümüzde büyüdükçe büyürken bunu nasıl kolaylaştırabiliriz?

Bütün mesele: Zihin, kalp ve dil uyumu...

Biz kapağını açtıkça Kuran-ı Kerim, kalbimize kapılarını biraz daha açıyor. Hele bir de hafif sesle okunursa ruhumuzu okşuyor. Kutsal kitabı okumak, anlamak ve ezberlemenin yolu azimle bu işe yoğunlaşmaktan geçiyor. Ensar Vakfı Değerler Eğitimi Merkezi Kur'an Komisyonu üyesi Nazif Yılmaz, Kuran-ı Kerim okumayı öğrenmekle ezbere ilk adımı başarılı bir şekilde atabileceğimizi ifade ediyor. "And olsun, biz Kuran'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?" (Kamer Sûresi, 17, 22, 32 ve 40. ayetler) ayetini hatırlatarak, okuyabilmenin zor olmadığını söylüyor. Eyüp Emniyettepe Kız Kur'an Kursu öğreticisi Rümeysa Sancar'a göre ise Kuran-ı Kerim öğrenmenin ve ezber yapabilmenin kilit noktası; zihin, kalp ve dilin uyum içinde, birlikte hareket etmesi.

Zihniniz, kalbiniz ve diliniz birbirine uyduğunda, "Ya Rabbi! Ben senin kitabının ayetlerini ezberlemek ve öğrenmek istiyorum, bana ezberlemeyi ve öğrenmeyi kolaylaştır." duası ile başlayabilirsiniz. Sonrasında, manevi heyecanı sağlamak için iki rekât "Hâcet namazı" kılabilir, dua ve istiğfar okuyabilirsiniz. Ezbere başlamadan önce zihni meşgul edecek bütün işlerinizi bitirmelisiniz. Buna rağmen şeytan türlü türlü sorunları ve dünyalık işleri akla getirerek var gücüyle çalışmaktan alıkoymaya çalışabilir. Vesvese tuzağına düşmemelisiniz. Ezber çalıştığınız mekân, sade ve sessiz olursa yoğunlaşmak daha kolay olur. Bir de mümkün oldukça yerinizi değiştirmeyin. Çünkü yeni şeyler görmek dikkati dağıtır, gözü ve gönlü meşgul eder.

***

Kuran'ı ezberlemenin altın kuralları

Kalbinizi ve mekânı hazırladınız. Ezber için sabah saatlerini tercih etmenizde fayda var. Ezberleyeceğiniz bölümü bir önceki akşam en az on defa okumanız işinizi kolaylaştırır. Sabah uyandığınızda ezberleyeceğiniz kısmın mealini dikkatlice okuyun. Anlamını bilmek, duygu ve zihin boyutunu canlı tutuğu gibi Kuran'ın anlaşılmasını da kolaylaştırır. Harflerin mahreç ve telaffuzlarının doğru ve düzgün olmasına, tecvit kurallarına dikkat etmek gerek. Yanlış veya tecvit kurallarına riayet edilmeden ezberlendiğinde sonradan düzeltmesi çok zor. Talim dersi almak, CD'lerden faydalanmak çalışmanızı kolaylaştırır. Ezber yapmanın bunların dışında başka altın kuralları da var:

Devamlı aynı hatla yazılmış Mushaf-ı Şeriften ezberleyin. Çünkü gözler, ezberlenen bölümlerin fotoğrafını çeker ve hafızaya kaydedilmesine yardımcı olur. Aynı sayfa düzeniyle kaydedildiği için de ezberlemek kolay olur.

Ezber yaparken hafif sesli okumaya özen gösterin. Görerek, okuyarak ve duyarak ezberlemek, süreci hızlandırdığı gibi hafızaya kaydı da sağlamlaştırır.

Ayetleri hafif makamlı bir şekilde ve normal hızda okumaya çalışın.

Ezberlemeye başlamadan önce mahreç, telaffuz ve tecvidine dikkat ederek en az on defa yüzünden okuyun. Dinleme imkânınız varsa üç dört defa dinleyin.

Yüzünden okuma bitince, ezberlenecek bölümden önce birinci ayeti ezberleyin ve en az üç defa ezbere tekrar edin.

İkinci ayeti ezberleyip üç defa tekrar edin. Ardından bu iki ayeti üç defa tekrar edin.

Sıradaki ayeti ezberleyin, üç defa tekrar edin. Üç ayeti birlikte tekrar edin. Aynı metodu ezberlenecek bölüm bitinceye kadar uygulayın
Tamamını en az on defa tekrar ederek iyice pekiştirin. Ezberlenen bölümlerin her fırsatta özellikle namazlarda okunması pekiştirmeyi sağlar. Manasıyla beraber yapılan bu ezber çalışması; ayetlerdeki kurtuluş mesajlarına kulak vermeye, üzerinde düşünmeye, hayata taşımaya ve uygun zeminlerde insanlara ulaştırmaya vesile olur.

***

Ezberlemeye bu surelerden başlayabilirsiniz

Namazlarda İlahi Kelâm'ın daha fazla okunması, hem sevap hem de Rabb'in rızasını kazanmak için bir vesile. Peygamberimiz de namazlarında, "Namaz Sûreleri" olarak bildiğimiz kısa sureleri okumakla yetinmemiş. Özellikle tek başına kıldığı namazlarında Bakara, Âl-i İmran gibi uzun sûreleri okuduğunu hadis kitapları naklediyor. Kuran-ı Kerim'de, ne kadar çok ayet, sûre ve dua ezberleyip okursak, o derece iltifat göreceğimiz ve mertebemizin yükseleceği müjdeleniyor. Kur'an ezberlemeye Duhâ, İnşirah, Tîn, Kadr, Zilzal, Âdiyât, Kâria, Tekâsür, Hümeze ve Asr sûreleri'nden başlanabilir. , Bunları biliyorsanız; Bürûc Sûresi'ne kadar olan bölümleri de ezberleyebilirsiniz.

İkinci kısım çok faydalı ALLAH razı olsun ::)
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Kur'an-ı Kerim, Allah'ın insana ayrı bir değer atfedip bizzat kendi hitabını duyurduğu mucizevî bir rehber. Kutsal kitabı okumayı öğrenmek ve ezberlemek hem kulluk vazifemiz hem de başlı başına ibadet sayılıyor. Bu vazifemizi iyi bir şekilde yerine getirebilmemiz için ise ilk adımda kalbimizi hazırlamamız gerekiyor.
İslam dininin en büyük mucizesidir Kuran-ı Kerim. Aynı zamanda Allah'ın insana ayrı bir değer atfettiğinin göstergesi. İnsan, ancak kutsal kitabı okuduğu ve anladığı sürece Rabb'inin kendisine olan hitabını duyabiliyor. Mübarek kitabımız Kur'an-ı Kerim, kendisine tutunanları hayra ve cennete götüren bir rehber, ferdî ve sosyal hastalıklarımızın şifa reçetesi. Bu ilâhî hitaba gönül veren bir müslümanın Kur'an-ı Kerim'e karşı vazifeleri de var elbette. O'nu öğrenmek, okumak, anlamak, yaşamak ve yaşatmak bir kulluk borcu...

Kuran-ı Kerim'i öğrenmeyi kim istemez ki! Fakat pek çok insan da, ir yandan nefsi, bir yandan da şeytanın vesveselerine aldanıp bir türlü başlayacak cesareti bulamaz kendisinde. Oysa Kur'an öğreticileri, hiçbir harfini tanımadığı halde üç saat gibi kısa bir zaman diliminde okumayı sökenlerin, hatta daha kısa bir zamanda da Kur'an okumayı olduğunu anlatıyor. Demek ki ayet ve dua ezberlemek sanıldığı gibi zor değil. Pek çoğumuz, namaz kılarken çocukluk çağında öğrendiğimiz, Kuran-ı Kerim'in son on sûresini okuyoruz sadece. Hâlbuki kıraati uzun tutmak, daha uzun ve farklı sûreler okumak namazı daha faziletli hale getiriyor. Öğrenmenin yaşı olmadığı gibi sûre ezberlemenin de yaşı yok. Peki, ezber yapmak gözümüzde büyüdükçe büyürken bunu nasıl kolaylaştırabiliriz?

Bütün mesele: Zihin, kalp ve dil uyumu...

Biz kapağını açtıkça Kuran-ı Kerim, kalbimize kapılarını biraz daha açıyor. Hele bir de hafif sesle okunursa ruhumuzu okşuyor. Kutsal kitabı okumak, anlamak ve ezberlemenin yolu azimle bu işe yoğunlaşmaktan geçiyor. Ensar Vakfı Değerler Eğitimi Merkezi Kur'an Komisyonu üyesi Nazif Yılmaz, Kuran-ı Kerim okumayı öğrenmekle ezbere ilk adımı başarılı bir şekilde atabileceğimizi ifade ediyor. "And olsun, biz Kuran'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?" (Kamer Sûresi, 17, 22, 32 ve 40. ayetler) ayetini hatırlatarak, okuyabilmenin zor olmadığını söylüyor. Eyüp Emniyettepe Kız Kur'an Kursu öğreticisi Rümeysa Sancar'a göre ise Kuran-ı Kerim öğrenmenin ve ezber yapabilmenin kilit noktası; zihin, kalp ve dilin uyum içinde, birlikte hareket etmesi.

Zihniniz, kalbiniz ve diliniz birbirine uyduğunda, "Ya Rabbi! Ben senin kitabının ayetlerini ezberlemek ve öğrenmek istiyorum, bana ezberlemeyi ve öğrenmeyi kolaylaştır." duası ile başlayabilirsiniz. Sonrasında, manevi heyecanı sağlamak için iki rekât "Hâcet namazı" kılabilir, dua ve istiğfar okuyabilirsiniz. Ezbere başlamadan önce zihni meşgul edecek bütün işlerinizi bitirmelisiniz. Buna rağmen şeytan türlü türlü sorunları ve dünyalık işleri akla getirerek var gücüyle çalışmaktan alıkoymaya çalışabilir. Vesvese tuzağına düşmemelisiniz. Ezber çalıştığınız mekân, sade ve sessiz olursa yoğunlaşmak daha kolay olur. Bir de mümkün oldukça yerinizi değiştirmeyin. Çünkü yeni şeyler görmek dikkati dağıtır, gözü ve gönlü meşgul eder.

***

Kuran'ı ezberlemenin altın kuralları

Kalbinizi ve mekânı hazırladınız. Ezber için sabah saatlerini tercih etmenizde fayda var. Ezberleyeceğiniz bölümü bir önceki akşam en az on defa okumanız işinizi kolaylaştırır. Sabah uyandığınızda ezberleyeceğiniz kısmın mealini dikkatlice okuyun. Anlamını bilmek, duygu ve zihin boyutunu canlı tutuğu gibi Kuran'ın anlaşılmasını da kolaylaştırır. Harflerin mahreç ve telaffuzlarının doğru ve düzgün olmasına, tecvit kurallarına dikkat etmek gerek. Yanlış veya tecvit kurallarına riayet edilmeden ezberlendiğinde sonradan düzeltmesi çok zor. Talim dersi almak, CD'lerden faydalanmak çalışmanızı kolaylaştırır. Ezber yapmanın bunların dışında başka altın kuralları da var:

Devamlı aynı hatla yazılmış Mushaf-ı Şeriften ezberleyin. Çünkü gözler, ezberlenen bölümlerin fotoğrafını çeker ve hafızaya kaydedilmesine yardımcı olur. Aynı sayfa düzeniyle kaydedildiği için de ezberlemek kolay olur.

Ezber yaparken hafif sesli okumaya özen gösterin. Görerek, okuyarak ve duyarak ezberlemek, süreci hızlandırdığı gibi hafızaya kaydı da sağlamlaştırır.

Ayetleri hafif makamlı bir şekilde ve normal hızda okumaya çalışın.

Ezberlemeye başlamadan önce mahreç, telaffuz ve tecvidine dikkat ederek en az on defa yüzünden okuyun. Dinleme imkânınız varsa üç dört defa dinleyin.

Yüzünden okuma bitince, ezberlenecek bölümden önce birinci ayeti ezberleyin ve en az üç defa ezbere tekrar edin.

İkinci ayeti ezberleyip üç defa tekrar edin. Ardından bu iki ayeti üç defa tekrar edin.

Sıradaki ayeti ezberleyin, üç defa tekrar edin. Üç ayeti birlikte tekrar edin. Aynı metodu ezberlenecek bölüm bitinceye kadar uygulayın
Tamamını en az on defa tekrar ederek iyice pekiştirin. Ezberlenen bölümlerin her fırsatta özellikle namazlarda okunması pekiştirmeyi sağlar. Manasıyla beraber yapılan bu ezber çalışması; ayetlerdeki kurtuluş mesajlarına kulak vermeye, üzerinde düşünmeye, hayata taşımaya ve uygun zeminlerde insanlara ulaştırmaya vesile olur.

***

Ezberlemeye bu surelerden başlayabilirsiniz

Namazlarda İlahi Kelâm'ın daha fazla okunması, hem sevap hem de Rabb'in rızasını kazanmak için bir vesile. Peygamberimiz de namazlarında, "Namaz Sûreleri" olarak bildiğimiz kısa sureleri okumakla yetinmemiş. Özellikle tek başına kıldığı namazlarında Bakara, Âl-i İmran gibi uzun sûreleri okuduğunu hadis kitapları naklediyor. Kuran-ı Kerim'de, ne kadar çok ayet, sûre ve dua ezberleyip okursak, o derece iltifat göreceğimiz ve mertebemizin yükseleceği müjdeleniyor. Kur'an ezberlemeye Duhâ, İnşirah, Tîn, Kadr, Zilzal, Âdiyât, Kâria, Tekâsür, Hümeze ve Asr sûreleri'nden başlanabilir. , Bunları biliyorsanız; Bürûc Sûresi'ne kadar olan bölümleri de ezberleyebilirsiniz.

İnşAllah RAbbim nasip eder ezberlemeyi
Faydalı bir yazı Allah(c.c) razı olsun
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Özellikle kalp temizliği hakkında olan kısımda çok hoşuma gitti
Etrafımda bu örnekte bir kaç insan var onlar geldi aklıma
Bir taneside kardeşim gibi sevdiğim bir insan
Rabbim doğru yola sevketsin
Malesef kalbim temiz demeyle olmuyo ibadet lazım Allah'ı anmak lazım
Peygamberimize hayırlı birer ümmet Rabbime hayırlı birer kul olmak lazım vesselam
Elhamdülillah ...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Kalbimize yaptığımız 11 kötülük.

Vücudumuzda tüm organların bir işlevi ve vazgeçilmez görevleri var. Ancak kalbin yeri başka. Kalp adeta hayatın aynası. Kalbin sağlığı ya da sağlıksızlığı bu aynanın yansıttığı görüntülerden kaynaklanıyor. Kalbimiz kıymetli ancak çoğu zaman onun kıymetini takdir edemeden yaşayabiliyoruz. İnsanın kalbine yapacağı en büyük iyiliklerin başında diyetine dikkat etmenin gelir, beslenmeyi düzenleyerek koroner arter hastalıklarından ölüm riskinin yüzde 30-60 oranında azaltabilir. Kalbimize verdiğimiz 11 zararı şöyle sıralayabiliriz:

Geç kalkıp geç yemek.
Acıkmadan yemek.
Yatmadan önce yemek.
Kötü beslenmek.
Sürekli oturmak, hareketsiz kalmak.
Spor yapmamak.
Sürekli aşırı strese maruz kalmak.
Yağ dokusu artışı ile kilo almak.
Aşırı alkol tüketmek.
Sigara içmek.
Kalbimizi bir şikayet oluncaya kadar hiç aklımıza getirmemek.

Hangi belirtiler arka arkaya gelirse kalbimiz için doktora gitmeliyiz?
Özellikle göğüs ağrısı, göğüste sıkışma, tıkanma veya yanma gibi belirtiler kalp damar hastalıklarının erken belirtileri olabilir. Bu şikayetler göğüste sağda veya solda, kollarda, mide üzerinde, boyunda veya çeneye doğru olabilir. Bunun yanı sıra erken yorulmak, nefes darlığı veya nefes alamama hissi, fenalık hissi, boğulur gibi olmak, çarpıntı veya ritim düzensizliği, baygınlık hissi ve gece uyandıran tıkanma hisleri bir kalp hastalığı belirtisi olabilir.

Ailemizde kalp hastası olmasa da kalbimizle ilgili ilk kontrolü kaç yaşında yaptırmalıyız?
Erkeklerde 40 yaşından sonra, kadınlarda ise 50 yaşından sonra kalp kontrolü yaptırmak gerekir. Ancak kişinin ailesinde ve birinci derece bir yakınında erken bir kalp hastalığı hikayesi varsa, diyabet veya hipertansiyon varsa, çok yüksek kolesterol değerleri varsa bu kontrollerin 30’lu yaşlarda yaptırılması önemlidir.

Boyumuz ve kilomuza bakarak kalbimizin sağlıklı olduğunu söylemek mümkün müdür? Hafif veya orta şişmanlık da kalbe yük müdür?
Yağın karın bölgesinde toplanmasıyla karakterize olan yağ birikimi, koroner arter hastalığı riski açısından çok daha önemlidir. Beden kitle indeksi (kilo / metre olarak tanımlanan boyun karesi) ile mortalite (ölüm) arasında doğrusal bir ilişki vardır. Beden kitle indeksinin 25 kg/m2 altında olması normal kabul edilir. 25-30 kg / m2 arası kilo fazlalığı, 30 kg / m2 üzeri ise obezite kabul edilir. Artmış bel / kalça oranı yani abdominal obezite, koroner arter hastalığı riskini özellikle artırıyor. Erkeklerde 0.9, kadınlarda 0.8 altındaki bel kalça oranı normal kabul ediliyor.

Kalp kontrollerini sağlıklı olduğu varsayılan bir kişi kaç yılda bir yaptırmalı? Neler yaptırmalı?
Bir sağlıklı kişinin erkekte 40 ve kadında 50 yaşından sonra düzenli kalp kontrolleri yaptırması gerekir. Bu kontroller düşük riskli kişilerde her iki yılda bir, yüksek riskli kişilerde ise her yıl yapılmalıdır. Çünkü bir önceki veriler artık geçmişte kalmıştır ve bu süre zarfında metabolizma değişebilir ve bazı hastalıklar başlayabilir.

Ailesinde kalp hastalığı olan bir kişi ne kadar zamanda bir kontrole gitmeli? Hangi testler yapılmalı?
Birinci derece bir yakınında kalp damar hastalığı olan kişiler 30 yaşından itibaren ilk kontrollerini yaptırmalıdır. Kardiyak risk oranlarını gözden geçirmeli ve riskini yükselten fiziksel, diyetsel, yaşam alışkanlıkları ile ilgili veya kan tahlilleri ile ilgili bozukluklar için erkenden tedbir almalıdır.

Kalp sağlığı konusunda yapılmış yeni bilimsel çalışmalarda neler var?
2009 yılı sonunda yayınlanan JUPITER isimli büyük bir araştırma çok önemli bilgiler edinmemize neden olmuştur. Bu çalışmanın sonucu şöyle oldu:
Çalışmaya alınan ve statin dediğimiz kolesterol ilacını içeren ve 17 binden fazla hastada yapılan araştırmada, bir gruba bu ilaç verilirken, diğer gruba ise hiçbirşey verilmiyor. Kolesterol ilacı verilen grubun başlangıçtaki kolesterolleri tamamen normal bulunuyor. Kanlarında CRP maddesi yani inflamasyon göstergesi yüksek bulunuyor ve beş yıl boyunca takip ediliyor. İlaç almayanlarda ise şu bulgular elde ediliyor:

Kalp krizi iki buçuk kat daha fazla.
Beyin felci iki kat daha fazla.
Damar tıkanıklığı ameliyat girişimi geresinimi iki kat daha fazla.
İlaç almayanlarda, kriz, felç, kalp damar hastalığından ölüm iki kat daha fazla.
Bütün ölüm nedenleri ise 1,25 kat daha fazla.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
İnsan, kalbinden dünyanın muhabbetini söküp attığı zaman, gece gündüz dünya ile meşgul olsa da, o dünya ona zarar vermez.

Çünkü kalp Allah-u Zülcelal'e bağlıdır. Ama kalp dünyaya bağlı olduğu zaman, dünya ile bir saniye dahi meşgul olsa, zarar görür. Kalp, Allah'ın nazargâhıdır. Onu Allah-u Zülcelal'e bağlamak lazımdır.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
ALLAH(c.c) buyuruyor;“Ey ademoğlu! Koruduklarım hariç hepiniz günahkarsınız.İstiğfar ediniz,sizi affedeyim.Ey ademoğlu! Günahların semalara dayansa,fakat benden affını istesen seni affederim.Ey ademoğlu! Bana bir şeyi ortak koşmadan yer dolusu hatalarla huzuruma gelsen,hiç şüphesiz seni yer dolusu mağfiret ile karşılarım.” (Keşfü’l-Ğumme 1/354)

  • Efendimiz (s.a.v) buyuruyor:
    “Demirin pas tuttuğu gibi kalplerde paslanır.Kalplerin cilası istiğfardır.”
  • kalbinin dipdiri olmasını istersen her gün 40 defa “Ya hayyü Ya Kayyûmü,lâ ilâhe illâ ente” oku.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Kur’an’ın cahiliye olarak tarif ettiği kesimin cehaleti eğitimsizlikten kaynaklanmaz. Yıllarca öğrenim görmüş, kariyer sahibi bir insan da bu kesimin bir bireyi olabilir. Söz konusu cehalet, Allah’ı tanımamanın, Kur’an ahlakını yaşamamanın getirdiği bir cehalettir. Kurtuluş yolu ise hayat rehberimiz olan Kur’an’a yönelmektir.
Birçok insanın düzeni kendi hayat anlayışı, dünyaya bakış açısı ve felsefesi üzerine kuruludur. Kolay kolay da değiştirilemeyen bu düzen, hayatın da tamamen değişmesi anlamına geleceği için bu kişiler farklı görüşlerin karşısında olurlar. İnsanlık tarihi boyunca Allah’ın peygamber ve elçilerine reddiyenin kaynağında da bu düşünce bulunur.
Cahiliye topluluğunda Kur’an ahlakını kendilerine anlatan müminleri dinlediklerinde, gerçekleri öğrenerek hayatlarını Allah’ın beğendiği ahlakı yaşayarak sürdürmenin önemini kavrayabilecek vicdanlı insanlar vardır kuşkusuz. Bu şuur ve umut her insan için çok önemlidir. Cahiliye toplumunu terk ederek imanı yaşamaya niyet eden insan, eski harap bir binayı tamir etmeye ve onu güzelleştirmeye çalışan bir usta gibidir. Din dışı yüzlerce telkinle o yaşa gelmiştir. Şimdi, Allah dışında kulluk ettiği sahte İlahlarını terk etmeli, toplumun üzerine yüklediği zincirleri, ağır yükleri indirmelidir.
Ancak insanın kafasında eski telkinler öylesine yerleşmiş, öylesine kemikleşmiştir ki birçoğu silerek çıkmaz. Adeta kazıyarak çıkarmak gerekir. Bunu yapacak olan da müminlerdir. Mümin kardeşi bu telkinleri çıkarmak için uğraşır, zorlar, ama ardından başını okşar. Kişi böylece çocuk yaşlardan itibaren edindiği, din ahlakına uygun olmayan tüm bakış açısını, eski alışkanlıklarını ve kötü karakter özelliklerini terkeder. Üstün ve seçkin ahlakı yaşamaya başlar, amacını Allah’ın hoşnutluğu olarak belirler.
Artık Allah’tan uzak yaşanan ortamlardan değil aklın, maddi ve manevi güzelliğin, temizliğin, güzel ahlakın yaşandığı ve içinde Allah’ın anıldığı ortamlardan lezzet alır. Kalbi bu şekilde tatmin olur, ruhu ancak böyle huzur bulur. Bu ortam, içinde “arınmayı içten arzulayan” (Tevbe Suresi, 108) insanların bulunduğu ortamlardır, müminlerin yaşadığı ortamlardır.
Dünyevi hiçbir beklentisi olmayan, çıkar gözetmeyen, birbirine karşı sevgi dolu, fedakar ve ince düşünceli insanların, yani samimi müminlerin ortamı Kur’an’ın tarif ettiği cennet modelidir. Güzel ve güvenilir olan bu ortamda rahat eden insan, cahiliye toplumunun boş ve amaçsız hayatından sıyrılabilir. Binasının temelini göçecek yarın kenarından alır, müminlerin yaptığı gibi Allah’ın hoşnutluğu üzerine kurar.
İnsan dünyada kimlerle birlikte ise ahirette de onlarla birliktedir. Dünyada inkarcılarla birlikte olmaktan zevk alan bir insan, ahirette de onlarla birlikte olacaktır. Allah’tan yüz çeviren insanlar yerine müminlerle birlikte olmak bir cennet zevki ve ödülüdür. Ne güzel arkadaştır onlar.
Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa; 69)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt