Türk Kahvesi - Kahve Kültürü
Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adıdır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramıyla kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır.
Önceleri Arap Yarımadası'nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme metoduyla gerçek kahve lezzetine ve eşsiz aromasına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp tüketmiştir.
Brezilya ve Orta Amerika menşeili, arabica türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve titizlikle kavrulan Türk Kahvesi, çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir. Küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir.
Tarihi
1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirdi.
Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı.
İlk olarak Tahtakale'de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu.
Kısa sürede, gerek İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa'yı oradan da tüm dünyayı sardı.
Özellikleri
- Dünyanın en eski kahve pişirme yöntemidir.
- Köpük, kahve ve telveden oluşur.
- Yumuşak ve kadifemsi köpüğü sayesinde damakta en uzun süre tadını devam ettiren kahve türüdür.
- Birkaç dakika şekli bozulmadan kalabilen bu leziz köpüğü sayesinde, uzun süre sıcak kalabilir.
- İnce kenarlı fincanda sunulduğu için, diğer kahve türlerine göre daha yavaş soğur ve böylece daha uzun süren bir kahve keyfi sunar.
- Yoğun şurupsu kıvamı ile ağızdaki lezzet tomurcuklarını aşırı uyararak hafızada yer eder.
- Diğer kahve türlerine göre, daha kıvamlı, yumuşak ve aromatiktir.
- Kendine özgü enfes kokusu ve özel köpüğü ile diğer kahvelerden kolaylıkla ayırt edilebilir.
- Kahve tutkunları tarafından, kaynatılarak içilebilen tek kahve olarak kabul edilir.
- Kahve Falı ile geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür.
- Eşsizdir çünkü kahvesi fincanın içindedir ancak telve olarak dibe çöktüğünden filtre edilmesine ve süzülmesine gerek kalmaz.
- Hazırlanırken şeker ilave edildiğinden diğer kahvelerde olduğu gibi sonradan tatlandırmaya gerek yoktur.
- Sağlıklıdır çünkü fincanın dibinde biriken telvesi içilmez.
- Sıklıkla içildiği halde, miktar olarak fazla olmadığından şişkinlik yapmaz.
- Diğer kahve türlerine göre, bir içimde daha az kafein içerir.
- Pişirilirken, şekeri tercihe göre ilave edildiğinden içime hazır halde sunulan tek kahve türüdür.
- Kahveden önce su içilerek, ağızda bulunan önceki tatlar arındırılarak kahve tadının eşsiz bir şekilde tatılması sağlanır.
Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır..
Türk kahvesinin Osmanlı'da ne denli vazgeçilmez olduğunu, tarihini inceleyince görüyoruz. Bir açılıp bir kapatılan kahvehanelerden bugüne gelen bol köpüklü kahvemizi ne kadar tanıyoruz?
Dünyada Türk adının sık sık geçtiği bir konu da kahvedir. Türk kahvesinin adını ve ününü duymayan azdır. Fakat gerçek tadını bilenlerin sayısının fazla olduğunu söylemek zordur. Kahve alışkanlığını Türklerden alan Avrupa ülkeleri sonradan kendi tarzlarını geliştirmişlerdir. Geleneksel Türk kahvesi hazırlanışı, pişirilmesi, sunulması, araç ve gereçleriyle ayrı bir kültürdür.
Kahvenin Türkiye’den önce Arap yarımadasında, Mısır ve Hindistan’da yayıldığını biliyoruz. Zaten kelime olarak arapça "kahwa" dan geliyor. Bu sözcüğün de Habeşistan’da kahve üreten Kaffa yöresinden alındığı sanılıyor. Önceleri, dövülüp toz haline getiriliyor, böylece bir nevi ezmesi yapılarak ekmek üstüne sürülüp yeniyormuş.
Kahvenin Türkiye’ye ilk kez, Hükm ve Şems isimli iki Suriyeli tarafından 1555’de getirildiği rivayet edilir. Diğer bazı kaynaklarda ise Kanunî Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) Habeşistan Valisi Özdemir Paşa tarafından getirildiği kaydedilir. Tahtakale’de açılan ilk kahvehane yalnız halkın değil müderris ve kadı gibi okumuş kesimin de ilgisini çekmiştir. Ne olduğu tam olarak bilinmeyen bu yeni madde bir uyuşturucu muamelesi görmüş ve sözde kömürleşme derecesinde kavrulan herşeyin Müslümanlıkta haram sayılacağı bahanesiyle din adamlarınca yasaklanmıştı. Bir rivayete göre bu dönemde kahve taşıyan gemiler dipleri delinerek batırılmıştı. Herşeye rağmen kahvenin sevilip yaygınlaşması önlenememiş ve Sultan III. Murat (1546-1595) zamanında İstanbul’da kahvehane sayısı 600’ü geçmişti. Kahvehaneler, manzaralı yerlere, köşk şeklinde inşa edilir, çoğu kez verandaları olurdu. İçlerinde yaşmaklı bir kahve ocağı, çepeçevre kerevetler ve bazen orta yerde bir havuz yer alırdı.
Buralarda kahveden başka nargile ve çubuk servisi de yapılırdı. Eski kahvehaneler edebiyat, müzik faaliyetleri için klüp niteliğinde merkezler haline gelmişti. Bu yönleriyle Fransız kahvelerinin atası sayılırlar. Türk kahvesinin çekirdek durumundan pişirilme ve sunulma aşamasına kadar kullanılan araç ve gereçleri gerçek bir müze oluşturacak zenginliktedir. Bakır ve pirinçten yapılan su ibriği, cezve fincan zarfları ve pişmiş kahveyi taşımak için kullanılan kahve askılarının karakteristik özellikleri vardı. Bunlar bazen gümüş ve altından da olabiliyordu. Fincanlar tamamen Türk zevkine uygun biçim ve motiflerle gerek ülke içindeki İznik ve Kütahya atölyelerinde gerekse Avrupa’nın ünlü porselen merkezlerinde imal ediliyordu. Daha sonra bu takımlar Avrupa ülkeleri tarafından kendi piyasaları için de imal edilmiş ve "ala turque" diye isimlendirilmiştir.
Soğutma kabı, muhafaza kutusu gibi bazı araç ve gereçler ise ağaçtan yapılmakta ve oymalarla dekore edilmekteydi. Bursa ve İstanbul’da yapılan nakışlı, yazılı ve ahşap aplikasyonlu kahve değirmenleri de ünlüdür.Tiryakiye yakışır bir kahve ağır ateşte 15-20 dakika pişirilmeli, cezve sık sık ateşe sürülüp geri çekilmelidir. Eskiden böyleydi. Her fincan kahve için bir kaşık kahve ve bir kaşık şeker günümüzde kural haline gelmiştir. Nasıl pişirilirse pişirilsin köpüksüz bir Türk kahvesi düşünülemez.
Eski Türk kahvesi ise genellikle şekersiz olurdu. Bunun yerine kahve öncesinde veya sonrasında tatlı bir şey yemek veya içmek geleneği vardı. Tatlı olarak şerbet gibi içecekler alındığı gibi reçel, şekerleme veya lokum da yenirdi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisindeki Yunanistan, Makedonya, Yugoslavya gibi yerlerde ve Türkiye’de kadınlar tarafından Türk kahvesi genellikle şekerli olarak alınırdı. Bu bakımdan sade, yandan çarklı, orta vb. gibi isimlerle kırkı aşkın kahve pişirme şekli bulunmaktadır. Şayet kahvenin değişik ve güzel bir koku taşıması isteniyorsa fincanların dibine yerleştirilen bir mahfaza içine kokulu maddeden bir parça konulurdu. En çok yasemin, amber, karanfil ve kakula kullanılırdı. Türk kahvesinin sunuluşu gerçek bir geleneksel tören havasında olurdu. Bu tören çekirdek kahvenin kavrulmasından, pişirilip fincanlara konulması ve konuklara ikramına kadar uzun, seyirlik safhaları kapsamaktadır. Gerçek Türk misafirperverliği ve konuğa olan sıcak saygının bir örneğini bu törenlerde izlemek olanağı vardır. Günümüzde kız istemeye gidildiğinde kahveyi evlenecek kızın taşıması ve onun taşımadaki ustalığı, ayrıca pişirdiği kahvenin lezzeti bu törenlerden kalan önemli bir gelenek olarak hâlâ sürdürülmektedir.
Geçmişte Türkiye’yi ziyaret eden gezginler, diplomatik kişiliği olan büyük elçiler ve aileleri hatıralarında Türk kahvesinin bütün özelliklerinden ve bu törenlerden mutlaka söz etmişlerdir. Türk kahvesinin içiminden sonraki başka bir geleneğin, özellikle kadınlar arasında sürdürüldüğünü genellikle herkes bilir. Bu kahve falıdır. Kahve telvesinin fincan içinde ve fala bakmak üzere fincan çevrildiği için tabağında oluşturduğu çeşitli izler ve işaretler "uzmanları" tarafından yorumlanarak anlatılır. Araştırmalardan anlaşıldığına göre kahve falı yalnız Türk-Osmanlı dünyasında görülmektedir.
Nitekim bugün bağımsız ülkeler olan eski Osmanlı eyaletlerinde de (Yunanistan, Bulgaristan, Mısır, Makedonya, Bosna - Hersek vb.) bu folklorik uygulamanın sürdüğünü görüyoruz. Türk kahvesinin ayrıcalığını belirleyen noktaları özetlersek diyebiliriz ki; Türk kahvesinin (dozunda içildiği takdirde) sağlığı tehdit edecek zararlı yanı yoktur. Teskin edici ve dinlendirici özelliği vardır. Bir fincan kahvedeki 50 mg. kafein hemen vücuttan atılır. Bu bakımdan Türk kahvesi fincanı ideal ölçülere sahiptir. Bir fincandan fazla içildiğinde zihin açıcı, uyarıcı, enerji verici özelliği ön plâna çıkar. Sindirime yardımcı olur. Bu yönüyle şekerli içmemek kaydıyla kilo almayı ve mide ekşimelerini önler. Yerinde ve zamanında içildiği zaman olağanüstü bir keyif verici olarak ün yapmıştır.
TÜRK KAHVESİ
Kahve ve kahve kültürü dünyaya Türkiye'den yayılıyor. Türkiye'de ilk kahvehane İstanbul'da, İstanbul'da da Tahtakale'de açılıyor. Bu ilk kahvehane, tanınmış kişilerin ve bilginlerin buluşma, sohbet noktaları oluyor. Tıpkı bugünün cafe'leri gibi. Memleketin ileri gelenleri ve makam sahipleri kahvehaneden çıkmaz oluyorlar. Tiryakiler burada içilen kahvelere "Kara İnci" adını veriyorlar.
Türk Kahvesi, tadı ağızda en uzun süre kalan kahve türüdür. Tüm yönleriyle, sağlık koşullarına en uygun kahvedir. Türk Kahvesinin, Türkiye'de yetişmeyen "Arabica" türü, yüksek kaliteli çekirdeklerden üretilir. "Türk kahvesi" denilmesinin nedeni ise aslında bir pişirme yöntemidir. O mükemmel tadı koruyabilmesi için, kavrulduktan hemen sonra tüketilmeli ya da aromasını koruyacak şekilde paketlenmelidir Pişirilip servis edilen Türk Kahvesinin tortusu, fincanın dibinde kalır, buna telve ismi verilir. Bu da sağlıklı oluşunun bir göstergesi. Ayrıca Türk Kahvesine özgü fal geleneğinin doğmasının da nedeni.
İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyunuz. (Mümkün olduğunca az kişilik yapmaya çalışınız. Hatta kişi başına her seferinde ayrı ayrı bir fincanlık pişirme makbuldür) . Her fincan için iki çay kaşığı kahve, iki çay kaşığı şeker (arzuya göre) ilave ediniz. Kısık ateşte kahve ve şekeri iyice karıştırınız. Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara pay ediniz. Kalan kahveyi bir taşım daha pişiriniz ve fincanlara yavaş yavaş dökünüz. Sunulurken yanında su verilmesi gelenektir. İçilen su, ağzı kahve lezzetine hazırlar.
ETYOPYA PLATOSUNDAN ÇIKTI. YEMEN’E GELDİ. AMA ADI TÜRK KAHVESİ. ÇÜNKÜ BATI’YA OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN YAYILDI. O KADAR DEĞERLİ VE O KADAR SAĞLAM BİR GELENEĞE SAHİP Kİ, BUGÜNÜN "POP" ALTERNATİFLERİ KARŞISINDA ASALETİNİ HALA KORUYOR. BİR ADABA SAHİP ÇÜNKÜ.
Hazırlanışı
- Nefis bir Türk Kahvesi hazırlamak için sadece 2 dakika yeterlidir. İçme suyunu fincanla ölçerek cezveye koyun (kalitede su etkendir).
- Her fincan için iki çay kaşığı kahve (5 gr), iki çay kaşığı şeker ilave edin (ya da şeker arzuya göre).
- Kısık ateşte kahve ve şekeri iyice karıştırın.
- Bir süre sonra kabaran köpüğü fincanlara pay edin.
- Kalan kahveyi bir taşım daha pişirin ve fincanlara boşaltın.
- Türk Kahvesi sunulurken yanında su verilmesi âdettir. İçilen su ağzı kahve lezzetine hazırlar.
- Toplu tüketimde, orta şekerli sunulması daha pratiktir.
(hele bide mangal atşinde ve bakır cezvede olursa tadına doyulmaz) 11_0~
Küreselleşme ile kahvelerden, kafelere
Osmanlı'dan miras geleneğimiz, tadına doyum olmayan kahvenin ikramına, 40 yıllık hatırını da hesaba katan hiç kimse "hayır" diyemez. Kaldı ki kahve içmek Türk halkı için keyiften öte anlam taşır.
Kahvaltı kelimesini bile kahveden türetmişizdir. Günün her saatinde içilebilen kahve, dostlukların pekişmesine önemli katkıda bulunur.
Ülkemizde kahve içmek zamanla bir kültüre dönüşmüştür. Hatta kahve, dünyaya ülkemizden yayılmıştır.
MANGALDAN MAKİNEYE
Büyüklerimiz, geçmişte mangaldaki külde bakır cezve ile pişirilen bol köpüklü Türk kahvesinin tadını anlata anlata bitiremezler. O tat hala bazı yerlerde yaşatılıyor ama ne yazık ki çok sınırlı...
Gelişen teknolojiler farklı lezzetler üretilmesine olanak tanırken küreselleşmeyle birlikte şimdilerde binbir kahve tadı, büyük organizasyonlarla bize de sunulmakta.
ESKİ BİR FİNCAN
Dinle oğlum çok eskiden bir konakta
Akşamları gaz lambası ışığında
Paşa dedesinden kalan bu fincanla
Ninem eliyle kahve sunarmış Abdi Bey’e
Yıllar sonra 43 - 44 harp ortası
Ekmek karnesi ve yoksulluk yılları
Kayınvalidesinden kalan bu fincanla
Bu kez annem eliyle kahve sunarmış Hakkı Bey‘e
Eski konak yıllar önce yandı gitti
Ekmek karneli zor günler çoktan bitti
Abdi ve Hakkı Bey’ler rahmetlik oldu
Bir tek bu fincan kaldı yüz yıllık sevdalarla
Bir gün senin olacak birikmiş anılarıyla
Düşüp kırılsa bile topla tamir et oğlum
Kahve yaşın gelecek
Bu fincanı iyi sakla...
Her kahve aynı tadı taşımaz...
Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona gore degişir...
Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtigin kahvenin tadı kederlidir...
Kahve telvesine yüreginin acısı karışır.
Bir pazar öğle sonrası annenin "hadi bir kahve yap da içelim" dediği kahve huzurludur...
Köpükler annenin göz bebeklerine yansır...
Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...
Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma cabasıdır...
Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ...
çıktığın an uyuyakalırsın... ferahlıktır!!!
Dostlarla içilen kahve neşedir...
Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...
Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...Acıdır tadı...
Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...
Baban için yaptığın kahve sevgi doludur...
çay bardağında, az şekerli...Kahve gibi görünmez sana...
Ama sıcaktır dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...
Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve baskadır... Isıtır insanın...içini...
Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni...
Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...
Kahve aynı kahvedir belki köpüğüyle, rengiyle, dumanıyla aynı kahvedir ama icilen kahveler
ruhunun süzgecinden geçer ve tadlari degişir.
Her kahve aynı değildir bu yüzden.
Ben de sizleri sevgiyle pişirilen bir kahve içmeye davet ediyorum.
Akşam, öğle öncesi, sonrası ya da gece kahvesi ne zaman isterseniz.
Dostlukla yudumlayacağımız bir kahve molası vermeye ne dersiniz?
Sizin kahveniz nasıl olsun ?