gurbette
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eki 2008
- Mesajlar
- 2,850
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 50
Birtakım yerler var ki buralara Allah düşmanlarının girmeleri ve buralarda ikametleri yasaktır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Sonra Allah, bunun ardından yine dilediğinin tevbesini kabul eder. Zira Allah bağışlayan, esirgeyendir." "Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, biliniz kî, Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Çünkü Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir." (Tevbe, 9/27-28)
Burada konumuzla ilgisi olan âyet, tevbe 28. âyetidir. Bu âyetle ilgili olarak İfav tarafından yayınlanan mealde, şöyle bir açıklama görmekteyiz. Konuyla ilgisi dolayısıyla aynen aktarıyoruz:
"Müşriklerin Mescid-i Haram'a yaklaştırılmaların sebebi ekonomik olduğundan ayette buna dikkat çekilerek zenginliğin Allah'ın lütfü olduğu, binaenaleyh pis olan müşriklerin Mescid'e yaklaştırılmaları yoluyla maddî çıkar aramanın uygun olmayacağı ihtar ediliyor.
Buradaki Mescid-i Haram'dan maksadın bütün mescidler olduğu, dolayısıyla müşriklerin hiçbir mescide girmelerinin caiz olmayacağı görüşünü hesaba katarsak, bugün camilerimizin yaşadığı vakıayı bu âyet ışığında daha iyi anlarız."
Ebû Hüreyre (na.)'den rivayete göre demiştir ki: Bizler Mescid'de bulunduğumuz bir sırada, Hz. Peygamber (s.a.v.) yanımıza çıkageldi de şöyle buyurdu: "Yahudilere gidin!" Biz de birlikte çıkıp, Beytülmedaris denilen yere kadar geldik. Hz. Peygamber (s.a.v.) kalktı ve onlara şöyle seslendi:
"Ey yahudi topluluğu! Müslüman olun ki, kurtulasınız." Onlar da: "Ey Eba'l-Kasım! (Peygamberimizi kasdederek, künyesiyle çağırdılar) sen tebliğ ettin, dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) yine kendilerine dedi ki: "Ben bunu istiyordum" yine devamla buyurdu ki: "Müslüman olun ki, kurtulun." Onlar da: "Ey Eba'l-Kasım, sen tebliğ ettin" diye cevapladılar. Hz.Peygamber de, istediğim bu idi, buyurdu. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) onlara karşı sözünü üçüncü kez tekrarladı da şöyle buyurdu:
"Şurasını iyi bilin ki, topraklar (arz) Allah ve Rasûlüne aittir. Ben sizi bu topraklardan sürmek istiyorum, sizi bu topraklardan çıkaracağım. Kim malımdan bir şeyler bulmak (almak) istiyorsa, onu satsın. Yoksa şu hususu iyi bilmelisiniz ki, toprak (arz) Allah ve Rasûlüne aittir."[Buharî, ikrah, H.6944. Müslim, Cihad, H.1765.]
Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Müşrikleri Arap yarımadasından çıkarın."[Buharî, Cihad, H.3053. Müslim, Vasiyyet, H.1637.]
Yine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Yahudileri ve hıristiyanları kesinlikle Arap yarımadasından çıkaracağım. Orada yalnızca müslümanlar kalıncaya kadar onlardan bir tek kimse koymayıp çıkaracağım."[Müslim, Cihad, H.1767.]
Sunduğumuz bu açık ve seçik deliller, nasslar ve daha başkaları, İslâmın kendi ümmetini ne derece korumaya itina ettiğini, titiz davrandığını göstermektedir. Müslümanların kâfirlerden gelebilecek tehlikelerden arındırılmasını, onlarla beraber yaşamaktan doğabilecek tehlikelerden korunmalarını ortaya koymaktadır. Zira onlarla beraber olmak, onlara sevgi göstermeye, velayet vermeye kadar işi götürür ki Allah (c.c.) bunu menetmiştir.
İmam Şafiî (rh) der ki: Müşrik ve kâfirler Hicaz bölgesinden men olunurlar. Buraları da Mekke, Medine, Yemame ve bunlara bağlı köylerdir. Hicazın harem dışındaki bölgelerine ise, ehl-i kitap olsun veya başka kâfir ve müşrikler olsun, bunların hicaz bölgesini vatan edinmelerine ve ikametlerine izin verilmez, bundan menedilirler. Ancak İmamın yani devlet başkanının izniyle herhangi bir maslahat ve iş gereği girişleri mümkün olabilir. Meselâ elçilik görevini yerine getirmeleri veya müslümanların ihtiyaç duydukları eşyayı oralara taşımaları gibi.
Şayet o bölgeye fazlaca bir ihtiyaç duyulmayan bir ticaret için girilecekse, sadece o ticareti için alabileceğini alacak kadar izin verilir. Üç günden fazla da orada kalınmasına izin verilmez.[İbn Kayyım, "Ahkamu Ehli'z-Zimme", 1/184. Ebû Ubeyde, "el-Emvai", s.90.]
İmam Şafiî'nin sözüne İbn Kayyım şunları ilave ediyor: "Mekke'nin haremine gelince, buraya hiçbir şekilde girmelerine izin verilmez. Meselâ buraya herhangi bir elçi de gelse, İmamın (devlet başkanının) buraya giriş
izni vermesi caiz olamaz. Ancak gelen elçiyle ilgili durumu vali veya kendisine güvendiği biri tarafından bildirilir. Medine haremine gelince, buraya bir elçilik, ticaret veya herhangi bîr metaın taşınmasıyla ilgili olarak giriş izni için bir engel yoktur, buraya girmesine bu sebeplerden ötürü mani olunmaz, izin verilir.[İbn Kayyım, agk. 1/185.]
"Sonra Allah, bunun ardından yine dilediğinin tevbesini kabul eder. Zira Allah bağışlayan, esirgeyendir." "Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, biliniz kî, Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Çünkü Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir." (Tevbe, 9/27-28)
Burada konumuzla ilgisi olan âyet, tevbe 28. âyetidir. Bu âyetle ilgili olarak İfav tarafından yayınlanan mealde, şöyle bir açıklama görmekteyiz. Konuyla ilgisi dolayısıyla aynen aktarıyoruz:
"Müşriklerin Mescid-i Haram'a yaklaştırılmaların sebebi ekonomik olduğundan ayette buna dikkat çekilerek zenginliğin Allah'ın lütfü olduğu, binaenaleyh pis olan müşriklerin Mescid'e yaklaştırılmaları yoluyla maddî çıkar aramanın uygun olmayacağı ihtar ediliyor.
Buradaki Mescid-i Haram'dan maksadın bütün mescidler olduğu, dolayısıyla müşriklerin hiçbir mescide girmelerinin caiz olmayacağı görüşünü hesaba katarsak, bugün camilerimizin yaşadığı vakıayı bu âyet ışığında daha iyi anlarız."
Ebû Hüreyre (na.)'den rivayete göre demiştir ki: Bizler Mescid'de bulunduğumuz bir sırada, Hz. Peygamber (s.a.v.) yanımıza çıkageldi de şöyle buyurdu: "Yahudilere gidin!" Biz de birlikte çıkıp, Beytülmedaris denilen yere kadar geldik. Hz. Peygamber (s.a.v.) kalktı ve onlara şöyle seslendi:
"Ey yahudi topluluğu! Müslüman olun ki, kurtulasınız." Onlar da: "Ey Eba'l-Kasım! (Peygamberimizi kasdederek, künyesiyle çağırdılar) sen tebliğ ettin, dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) yine kendilerine dedi ki: "Ben bunu istiyordum" yine devamla buyurdu ki: "Müslüman olun ki, kurtulun." Onlar da: "Ey Eba'l-Kasım, sen tebliğ ettin" diye cevapladılar. Hz.Peygamber de, istediğim bu idi, buyurdu. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) onlara karşı sözünü üçüncü kez tekrarladı da şöyle buyurdu:
"Şurasını iyi bilin ki, topraklar (arz) Allah ve Rasûlüne aittir. Ben sizi bu topraklardan sürmek istiyorum, sizi bu topraklardan çıkaracağım. Kim malımdan bir şeyler bulmak (almak) istiyorsa, onu satsın. Yoksa şu hususu iyi bilmelisiniz ki, toprak (arz) Allah ve Rasûlüne aittir."[Buharî, ikrah, H.6944. Müslim, Cihad, H.1765.]
Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Müşrikleri Arap yarımadasından çıkarın."[Buharî, Cihad, H.3053. Müslim, Vasiyyet, H.1637.]
Yine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Yahudileri ve hıristiyanları kesinlikle Arap yarımadasından çıkaracağım. Orada yalnızca müslümanlar kalıncaya kadar onlardan bir tek kimse koymayıp çıkaracağım."[Müslim, Cihad, H.1767.]
Sunduğumuz bu açık ve seçik deliller, nasslar ve daha başkaları, İslâmın kendi ümmetini ne derece korumaya itina ettiğini, titiz davrandığını göstermektedir. Müslümanların kâfirlerden gelebilecek tehlikelerden arındırılmasını, onlarla beraber yaşamaktan doğabilecek tehlikelerden korunmalarını ortaya koymaktadır. Zira onlarla beraber olmak, onlara sevgi göstermeye, velayet vermeye kadar işi götürür ki Allah (c.c.) bunu menetmiştir.
İmam Şafiî (rh) der ki: Müşrik ve kâfirler Hicaz bölgesinden men olunurlar. Buraları da Mekke, Medine, Yemame ve bunlara bağlı köylerdir. Hicazın harem dışındaki bölgelerine ise, ehl-i kitap olsun veya başka kâfir ve müşrikler olsun, bunların hicaz bölgesini vatan edinmelerine ve ikametlerine izin verilmez, bundan menedilirler. Ancak İmamın yani devlet başkanının izniyle herhangi bir maslahat ve iş gereği girişleri mümkün olabilir. Meselâ elçilik görevini yerine getirmeleri veya müslümanların ihtiyaç duydukları eşyayı oralara taşımaları gibi.
Şayet o bölgeye fazlaca bir ihtiyaç duyulmayan bir ticaret için girilecekse, sadece o ticareti için alabileceğini alacak kadar izin verilir. Üç günden fazla da orada kalınmasına izin verilmez.[İbn Kayyım, "Ahkamu Ehli'z-Zimme", 1/184. Ebû Ubeyde, "el-Emvai", s.90.]
İmam Şafiî'nin sözüne İbn Kayyım şunları ilave ediyor: "Mekke'nin haremine gelince, buraya hiçbir şekilde girmelerine izin verilmez. Meselâ buraya herhangi bir elçi de gelse, İmamın (devlet başkanının) buraya giriş
izni vermesi caiz olamaz. Ancak gelen elçiyle ilgili durumu vali veya kendisine güvendiği biri tarafından bildirilir. Medine haremine gelince, buraya bir elçilik, ticaret veya herhangi bîr metaın taşınmasıyla ilgili olarak giriş izni için bir engel yoktur, buraya girmesine bu sebeplerden ötürü mani olunmaz, izin verilir.[İbn Kayyım, agk. 1/185.]