AHSEN-I FIGAN
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 22 Nis 2007
- Mesajlar
- 1,021
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Kâfir Dünyaya Yeniden Gönderilse Yine Kâfir Olurdu
وَلَوْ تَرَى إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَالَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
"Onlar ateşin karşısında durdurulup da: "Ah bize ne olurdu, (dünyaya) bir geri döndürülseydik, Rabbimizin âyetlerini yalan saymasaydık, iman edenlerden olsaydık!"dedikleri zaman (onları) bir görsen!.
Hayır, öteden beri gizleye geldikleri şeyler, açıkça karşılarına dikilip çıktı... Şayet onlar geri gönderilseler bile, yine vazgeçirilmek istendikleri şeylere döneceklerdir.
Çünkü onlar, şüphesiz ki yalancıdırlar"
(Enam, 27-28).
...yüce ALLAH, "Şayet onlar geri dönderilseler bile, yine vazgeçirilmek istendikleri şeylere döneceklerdir" buyurmuştur ki bu, "ALLAH-u Teala, şayet onları dünyaya döndürülseler bite, onlardan ne yalanlamayı terketmek, ne de iman tahakkuk etmezdi.
Aksine onlar, küfür ve tekzib hususundaki ilk yollarına devam ederlerdi..." mânasındadır.
Buna göre şayet, "Kıyâmettekiler, ALLAH Teâlâ'yı zarurî olarak tanımış ve çeşitli ikâb ile azabı müşahade etmişlerdir. Binâenaleyh, ALLAH onları bu bilgileriyle beraber dünyaya döndürecek olsa, daha nasıl, "Onlar, ALLAH'ı inkâra ve O'na isyan etmeye tekrar başlarlar..." denilebilir?.." denilirse, biz deriz ki;
Kâdî şöyle demektedir: Âyetin izahı, "Onlar şayet, mükellef tutulma haline döndürülmüş olsalardı.." şeklindedir. Bu duruma döndürülme ise, şayet Kıyamette zarurî olarak ALLAH'ı bilmek ve Kıyâmetin"korkuları ile cehennemin azabı müşahede edilmezse söz konusu olabilir.. İşte bu şart, şüphesiz ki bu âyette takdir edilmiştir.
Ancak, biz deriz ki, bu cevap zayıftır. Çünkü, âyetin maksadı, onların küfürde ısrara ne denli dalmış olduklarını ve imana rağbet etmediklerini beyan etmektir.
Binâenaleyh şayet biz, Kıyamet gününde ALLAH'ın bilinmediğini, Kıyametin dehşetlerinin müşahede edilmediğini varsayarsak kâfirlerin ilk küfürlerinde ısrar etmelerinde fazla taaccüb edilecek bir taraf olmamış olur.
Çünkü onların küfürlerinde ısrar etmeleri, diğer kâfirlerin dünyada iken küfürlerinde ısrar etmeleri gibi olur. Böylece biz. Kâdî'nin zikrettiği şartın kesinlikle nazar-ı dikkate alınmayacağını anlamış oluruz.
Bunu iyice kavradığında biz deriz ki Vahidî şöyle demektedir
: "Bu âyet Mu'tezile'nin görüşünün yanlışlığına delâlet eden delillerdendir.. Zira Cenâb-ı Hak, kendileri hakkında ezeldeki hükmü şirk olan bir kavimden haber vermiştir.
Daha sonra da O, onların, cehennemi ve azabı görmeleri, sonra da dünyaya döndürülmelerini istemeleri ve dünyaya döndürülmeleri halinde de şirke döneceklerini beyan buyurmuştur. İşte, onlar hakkında daha önce geçmiş olan kaza ve hüküm budur. Aksi halde, aklı olan kimse, daha önce görüp müşahede ettiği bir şeyde şüpheye düşmez..
Daha sonra da Cenâb-ı Hak, "Çünkü onlar şüphesiz ki yalancıdırlar" buyurmuştur.
İşte bu hususta şöyle bir soru vardır; "Daha önce herhangi bir haber geçmediği halde, yalanlama işi nasıl ona yöneltilebilir?.."
Cevap: Daha önce biz, bazı âlimlerin, temenninin hükmüne dahil olan, sadece "Ah bize ne olurdu, ...(dünyaya) bir geri döndürülseydik..." ifâdesi olduğunu; geri kalan ifâdelerin ise bir haber verme olduğunu; bazı âlimlerin de, bunların hepsinin temenninin hükmüne dahil olduğunu söylediklerini, çünkü yalanlamayı temenniye dahil etmenin caiz olduğunu söylediklerini beyan etmiştik. Zira temenni de, zımnen ve tazmin yoluyla habere delâlet etmektedir. Bu, tıpkı birisinin "Keşke Zeyd bize gelse de, böylece biz de yeyip içip ve konuşsak" demesi gibidir. İşte burada da böyledir. ALLAH en iyi bilendir.
"Dediler ki: "(Bu) dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Biz bir daha diriltilecekler de değiliz. Rablertnln huzurunda durduruldukları zaman, sen (onları) bir görsen! (O vakit ALLAH) "Şu, hak değil miymiş?" demiş, onlar da "Rabbimize andolsun, evet" demişlerdir..." "Öyle ise dedi, inkâr edegeldiğiniz şeyler yüzünden tadın azabı..." (En'am, 29-30).
Cenâb-ı Hak, "Dediler ki: "(Bu) dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Biz, bir daha diriltilecekler de değiliz..." buyurmuştur. Bil ki, bu âyet hakkında şu iki izah bulunmaktadır:
1) ALLAH Teâlâ önceki âyette onlara, daha önce sakladıkları şeylerin kendileri için ortaya çıktığını beyan etmiş, böylece bu âyette onların sakladıkları şeyin, âhiret, haşr ve neşr işi olduğunu açıklamıştır. Bu böyledir. Çünkü onlar bunu inkâr ediyor, doğru olduğunu saklıyor ve "Bizim için sadece bu dünyevî hayat vardır. Bu hayattan sonra, mükâfaat da ceza da yoktur" diyorlardı.
2) Âyetin takdiri, "Şayet onlar geri gönderilseler bile, yine vazgeçirilmek istendikleri şeylere dönerler, haşri ve neşri inkâr ederek, "Bu dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Biz bir daha diriltilecek değiliz" derlerdi" şeklindedir.
imam razi r.a ilgili ayet tefsiri.
وَلَوْ تَرَى إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَالَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
"Onlar ateşin karşısında durdurulup da: "Ah bize ne olurdu, (dünyaya) bir geri döndürülseydik, Rabbimizin âyetlerini yalan saymasaydık, iman edenlerden olsaydık!"dedikleri zaman (onları) bir görsen!.
Hayır, öteden beri gizleye geldikleri şeyler, açıkça karşılarına dikilip çıktı... Şayet onlar geri gönderilseler bile, yine vazgeçirilmek istendikleri şeylere döneceklerdir.
Çünkü onlar, şüphesiz ki yalancıdırlar"
(Enam, 27-28).
...yüce ALLAH, "Şayet onlar geri dönderilseler bile, yine vazgeçirilmek istendikleri şeylere döneceklerdir" buyurmuştur ki bu, "ALLAH-u Teala, şayet onları dünyaya döndürülseler bite, onlardan ne yalanlamayı terketmek, ne de iman tahakkuk etmezdi.
Aksine onlar, küfür ve tekzib hususundaki ilk yollarına devam ederlerdi..." mânasındadır.
Buna göre şayet, "Kıyâmettekiler, ALLAH Teâlâ'yı zarurî olarak tanımış ve çeşitli ikâb ile azabı müşahade etmişlerdir. Binâenaleyh, ALLAH onları bu bilgileriyle beraber dünyaya döndürecek olsa, daha nasıl, "Onlar, ALLAH'ı inkâra ve O'na isyan etmeye tekrar başlarlar..." denilebilir?.." denilirse, biz deriz ki;
Kâdî şöyle demektedir: Âyetin izahı, "Onlar şayet, mükellef tutulma haline döndürülmüş olsalardı.." şeklindedir. Bu duruma döndürülme ise, şayet Kıyamette zarurî olarak ALLAH'ı bilmek ve Kıyâmetin"korkuları ile cehennemin azabı müşahede edilmezse söz konusu olabilir.. İşte bu şart, şüphesiz ki bu âyette takdir edilmiştir.
Ancak, biz deriz ki, bu cevap zayıftır. Çünkü, âyetin maksadı, onların küfürde ısrara ne denli dalmış olduklarını ve imana rağbet etmediklerini beyan etmektir.
Binâenaleyh şayet biz, Kıyamet gününde ALLAH'ın bilinmediğini, Kıyametin dehşetlerinin müşahede edilmediğini varsayarsak kâfirlerin ilk küfürlerinde ısrar etmelerinde fazla taaccüb edilecek bir taraf olmamış olur.
Çünkü onların küfürlerinde ısrar etmeleri, diğer kâfirlerin dünyada iken küfürlerinde ısrar etmeleri gibi olur. Böylece biz. Kâdî'nin zikrettiği şartın kesinlikle nazar-ı dikkate alınmayacağını anlamış oluruz.
Bunu iyice kavradığında biz deriz ki Vahidî şöyle demektedir
: "Bu âyet Mu'tezile'nin görüşünün yanlışlığına delâlet eden delillerdendir.. Zira Cenâb-ı Hak, kendileri hakkında ezeldeki hükmü şirk olan bir kavimden haber vermiştir.
Daha sonra da O, onların, cehennemi ve azabı görmeleri, sonra da dünyaya döndürülmelerini istemeleri ve dünyaya döndürülmeleri halinde de şirke döneceklerini beyan buyurmuştur. İşte, onlar hakkında daha önce geçmiş olan kaza ve hüküm budur. Aksi halde, aklı olan kimse, daha önce görüp müşahede ettiği bir şeyde şüpheye düşmez..
Daha sonra da Cenâb-ı Hak, "Çünkü onlar şüphesiz ki yalancıdırlar" buyurmuştur.
İşte bu hususta şöyle bir soru vardır; "Daha önce herhangi bir haber geçmediği halde, yalanlama işi nasıl ona yöneltilebilir?.."
Cevap: Daha önce biz, bazı âlimlerin, temenninin hükmüne dahil olan, sadece "Ah bize ne olurdu, ...(dünyaya) bir geri döndürülseydik..." ifâdesi olduğunu; geri kalan ifâdelerin ise bir haber verme olduğunu; bazı âlimlerin de, bunların hepsinin temenninin hükmüne dahil olduğunu söylediklerini, çünkü yalanlamayı temenniye dahil etmenin caiz olduğunu söylediklerini beyan etmiştik. Zira temenni de, zımnen ve tazmin yoluyla habere delâlet etmektedir. Bu, tıpkı birisinin "Keşke Zeyd bize gelse de, böylece biz de yeyip içip ve konuşsak" demesi gibidir. İşte burada da böyledir. ALLAH en iyi bilendir.
"Dediler ki: "(Bu) dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Biz bir daha diriltilecekler de değiliz. Rablertnln huzurunda durduruldukları zaman, sen (onları) bir görsen! (O vakit ALLAH) "Şu, hak değil miymiş?" demiş, onlar da "Rabbimize andolsun, evet" demişlerdir..." "Öyle ise dedi, inkâr edegeldiğiniz şeyler yüzünden tadın azabı..." (En'am, 29-30).
Cenâb-ı Hak, "Dediler ki: "(Bu) dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Biz, bir daha diriltilecekler de değiliz..." buyurmuştur. Bil ki, bu âyet hakkında şu iki izah bulunmaktadır:
1) ALLAH Teâlâ önceki âyette onlara, daha önce sakladıkları şeylerin kendileri için ortaya çıktığını beyan etmiş, böylece bu âyette onların sakladıkları şeyin, âhiret, haşr ve neşr işi olduğunu açıklamıştır. Bu böyledir. Çünkü onlar bunu inkâr ediyor, doğru olduğunu saklıyor ve "Bizim için sadece bu dünyevî hayat vardır. Bu hayattan sonra, mükâfaat da ceza da yoktur" diyorlardı.
2) Âyetin takdiri, "Şayet onlar geri gönderilseler bile, yine vazgeçirilmek istendikleri şeylere dönerler, haşri ve neşri inkâr ederek, "Bu dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Biz bir daha diriltilecek değiliz" derlerdi" şeklindedir.
imam razi r.a ilgili ayet tefsiri.