Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kadir suresi (2 Kullanıcı)

aldemira

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Kas 2011
Mesajlar
85
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
68
KADİR SURESİ

Biz o(Kur'â)n'ı Kadir gecesinde indirdik. Kuranın indiği gece kadirdir, kıymetlidir. Kuranın bulunduğu, Kuranın gündem yapıldığı gece değerlidir. Kuranla geçirilen gün azametlidir. Kuranın insana indiği, insanın dünyasına ölçüt olduğu gece kadirdir, kıymetlidir, güçlüdür. Kuranı ikra yaptığımız anlar, kıymetli, kadirli anlardır. Kuransız geçen, Kuran dışı yaşanan vakitler değersiz, kıymetsiz anlardır. Kuranın ölçüt yapılmadığı yaşamlar anlamsız, değersizdir.
Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kuranı ikra yapmayan, okuyup, anlayıp düşünüp ibret almayan, bu ölçütleri yaşamına geçirmeyen, Kuranlı yaşamın kıymetini bilemez, anlayamaz. Hala Kuranı anlamaya, kıymetini kavramaya çalışmayacak mısın? Her gününü kadir, kıymetli yapmayacak mısın? Her gününü, Kuranı ikra yaparak, kadir gecesi yapmak senin elindedir.
Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Oysa Kuranlı geceler, Kuranın gündem yapıldığı vakitler, Kuranın düşünülüp ibret alındığı anlar, Kuran değerlerinin, ölçülerinin dikkate alındığı, yaşama geçirildiği hayatlar; Kuransız geçen tüm yaşamdan, ömürden hayırlıdır, makbuldür, değerlidir.
Melekler ve Rûh, o gece Rab'lerinin izniyle her iş için iner de iner. Zira Kuranın indiği, Kuranın gündem yapıldığı, Kuranın okunduğu, ikra yapıldığı anlar, günler, geceler, her bir iş için, her bir konu için, her bir yaşam kesiti için gerekli olan melekeler, ayetler, ölçüler, yasalar ve bunların ruhu, özü, ilkeleri, hedefi, amacı insanın dünyasına, kalbinin derinliklerine, aklının merkezine, yaşamın içine iner. Melekelerine işler, ruhunu kaplar.
Esenliktir o, ta tan yeri ağarıncaya kadar! Bu olay ta tan yeri ağarıncaya, yaşamını nurlandırıncaya, hayatını Kuranlaştırıncaya, çevresine ulaştırıncaya ve dünyayı aydınlatıncaya kadar devam eden ve cenneti tattıran ve ebedi cennete kavuşturan bir esenliktir.
Ahmet Aldemir


***



KADİR SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI


(٩٧-١)
اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فٖى لَيْلَةِ الْقَدْرِ
97.1 - İnnâ enzelnâhu fî leyletil gadr.
S Ateş - Biz o(Kur'â)n'ı Kadir gecesinde indirdik.
YB- Biz onu kadr/ölçüt gecesinde indirdik
Bu ayetle ilgili olan diğer ayetler: (2:185; 14:1; 44:1-4; 81:17-19)

• Nezale: İnmek, indirmek, menzil, yörünge, yaratma, ağırlama, yemek, nimet ikram. Nüzul” sözcüğünün esas anlamı “hulûl [girmek, içe işlemek, nüfuz etmek]” demektir, bu anlamdaki “giriş”, “duhul” sözcüğüyle ifade edilen “giriş”ten farklıdır. Hulûl etmek, gizlice, haber etmeden, fiziksel bir etki yapmadan girip girdiği nesnenin her bir zerresine homojen olarak yerleşmek şeklinde bir giriştir [İbn Menzur; Lisanü’l-Arab Cilt.8, S.523, Darülhadis Kahire-2003]. Nitekim Mümin sûresinin 15. âyetinde ruhun hulûlü [içe yerleştirilmesi] “تنزّل - tenezzül” sözcüğüyle değil “القائ - ilqa [koymak, bırakmak]” sözcüğüyle ifade edilmiştir.HYılmaz. İndirmek, öğretmek, vermek, bahşetmek, ikram, nimet anlamına gelmektedir. MOkuyan.

• Kadera: Ayarlama, takdir, daraltma, kısıtlama, kaderini çizme, ölçme, ölçü, kıymet, azamet, şeref, güç, kudret, tayin etme, miktar, süre, takat, tencere, kazan,


(٩٧-٢)
وَمَا اَدْرٰیكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
97.2 - Ve mâ edrâke mâ leyletul gadr.
S Ateş - Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?
YB- Ölçüt/kadr gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? / Ölçüt gecesinin ne olduğunu Allah’tan başka sana kim anlatabilir ki?


(٩٧-٣)
لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ
97.3 - Leyletul gadri hayrum min elfi şehr.
S Ateş - Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.
YB- Ölçüt/kadr gecesi bin aydan daha hayırlıdır. / Her şeyin doğru ölçüsünün ne olduğunun belirlendiği an bin (ölçütsüz) aydan daha hayırlıdır.

• Elefe : Sevgiyle toplama, telif, birbirine katma, alıştırma, sevdirme, binlerce
• Şehera :Ay, hilal


(٩٧-٤)
تَنَزَّلُ الْمَلٰئِكَةُ وَالرُّوحُ فٖيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ
97.4 - Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ biizni rabbihim, min kulli emr.
S Ateş - Melekler ve Rûh, o gece Rab'lerinin izniyle her iş için iner de iner.
YB- Her bir iş için içindeki melekler/yasalar/güçler ve bilgi/ruh Rablerinin izniyle indirilirde indirilir.

• Nezale: İnmek, indirmek, menzil, yörünge, yaratma, ağırlama, yemek, nimet ikram. Nüzul” sözcüğünün esas anlamı “hulûl [girmek, içe işlemek, nüfuz etmek]” demektir, bu anlamdaki “giriş”, “duhul” sözcüğüyle ifade edilen “giriş”ten farklıdır. Hulûl etmek, gizlice, haber etmeden, fiziksel bir etki yapmadan girip girdiği nesnenin her bir zerresine homojen olarak yerleşmek şeklinde bir giriştir [İbn Menzur; Lisanü’l-Arab Cilt.8, S.523, Darülhadis Kahire-2003]. Nitekim Mümin sûresinin 15. âyetinde ruhun hulûlü [içe yerleştirilmesi] “تنزّل - tenezzül” sözcüğüyle değil “القائ - ilqa [koymak, bırakmak]” sözcüğüyle ifade edilmiştir.HYılmaz. İndirmek, öğretmek, vermek, bahşetmek, ikram, nimet anlamına gelmektedir. MOkuyan

Ayetin başında tenezzelü fiili kullanılmış olup, 41Fussilet 30-32 ve 19 Meryem 64 de de bu inişin devam etmekte olduğunu ifade eden netenezzelü kalıbı kullanılmak suretiyle meleklerin inişinin devam etmekte olduğu vurgulanmış ve böylece hayatını vahiyle şekillendiren her insana meleklerin inmesi her zaman mümkündür MOkuyan. Buradaki melekle kastedilen kuran ayetleri olmalıdır. Kuran ayetini ikra yapanlara bu eylemi yaptıkları sürece ayetler bir anlamda âlemlerine iner, hulul eder, nüfuz eder.

• Meleke: Mülk, sahip, meleke, yetenek, hükümdarlık, malik olma, memlük(Köle), melek, melik, sultan, iç yüzü, iktidar, güç, tasarruf gücü, elçi, haberci, ayet,

Meleklerin nüzulünü [hulûlünü] konu alan aşağıdaki âyetlerden bazılarında “melek” sözcüğü “elçiler [haberciler]” anlamında, diğer bazılarında da “yönetim güçleri” anlamında kullanılmıştır. “ ملك - Melek” sözcüğünün “elçiler [haberciler]” anlamında kullanıldığı âyetler:
o Kullarından dilediğine melekleri, emrinden [kendine özgü iş] olan ruh ile “Gerçek şu ki: Benden başka ilâh yok, o hâlde benden sakının” diye uyarmaları için indirir/ hulûl ettirir. Nahl; 2.
o Şu bir gerçek ki, “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler iner durur [hulûl eder durur] ; “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin. Biz size, dünya hayatında da âhirette de [yol gösteren, yardım eden] Yakınlarız. Orada sizin için nefislerinizin arzuladığı şey var. Orada sizin için istediğiniz şey var. Gafur ve Rahîm Allah’tan bir ikram olarak…” Fussılet; 30 32.
o Hani sen inananlara, “Rabbinizin indirilen/ hulûl ettirilen üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun. Âl-i Imran; 124.
“Melek” sözcüğünün “yönetim güçleri” anlamında kullanıldığı âyetler:
o Biz melekleri ancak gerçekle indiririz ve o zaman, asla göz bile açamazlar. Hicr; 8.
o Hani elçiler onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle demişlerdi: “Allah’tan başkasına ibâdet/kulluk etmeyin!” Şöyle cevap vermişlerdi: “Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri inkâr ediyoruz.” Fussılet; 14.
o Ve: “Ona bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer böyle bir melek indirmiş olsaydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu. Sonra da kendilerine göz bile açtırılmazdı. En’âm; 8.
Dolayısıyla “melek” sözcüğünün, “elçiler [haberciler]” anlamında kullanıldığı âyetlerde bu sözcükle kastedilenler “Kur’ân Âyetleri”dir. Talâk suresinin 10 ve 11. âyetlerine göre zaten Kur’ân’ın bir adı da “rasül [elçi]”dür. Bu elçi [haberci], toplumun canı demek olan güvenilir ve kutsal bilgiler içermektedirHY. Kuran elçi, melekler ayet, ruh da ayetlerin taşıdığı ölçütler olarak alınabilir.

• RaveHa: Ruh, gidiş, akşam dönüşü, rahmet, yardım, rüzgâr, ferah, gizli kuvvet, latif husus, koku, rızık, can, canlılık, duygu, karakter, vahiydir.

Ruh Sözcüğünün Kur’ân’daki Kullanımı : Ruh, vahiy anlamında alınabilir, 40Mümin 15, 42Şura 52, 16nahl 2 de meleklerin ruhu indirdiğinden söz edilmesi de bu ayette vahiy anlamında kullanıldığına delildirMOkuyan. Akleden kalbin hayat soluğu olan vahiy oılmalıdırMİslamoğlu. Ruh” sözcüğü Kur’ân’da “İlâhî esinti, vahy/bilgi” anlamında kullanılmış, vahyin bilgisizlikten dolayı ölü sayılan kalbe hayat verdiği, canın bedendeki işlevi ne ise vahyin de insanlık için aynı işlevi gördüğü, bu işlevi dolayısıyla bireyi ve toplumu kokuşmaktan koruduğu düşünülürse, “ruh” sözcüğünün sözlük, ansiklopedik ve dinî terim anlamlarıyla Kur’ân’daki anlamı arasında bir paralellik var gibi gözükebilir. Ancak sözcüğün kullanıldığı âyetler incelendiğinde, bu paralelliğin “ruh”un ne olduğu konusunda değil, sadece insan üzerindeki etkileri konusunda olduğu anlaşılır. HY.
o Ve sana ruhtan sorarlar. Deki: “Ruh Rabbimin emrindendir [işindendir] . Size ise az bilgiden başka, bir şey verilmemiştir.” İsra; 85.
o Refi’dir, dereceleri yükseltendir, Arş’ın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu kullarından dilediğine ilka eder [bırakır] . Mümin; 15.
o İşte böylece sana da kendi emrimizden [kendi işimizden] olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur [ışık] yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. Şûra; 52.
o Allah’a ve âhiret gününe inanan bir topluluğu, Allah’a ve elçisine karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurmuş olarak bulamazsın. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden olan ruh [güvenli bilgi] ile desteklemiştir. Onları, sürekli kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte bunlar Allah’ın hizbidir [yandaşlarıdır] . Dikkat edin, Allah’ın hizbi [yandaşları] başarıya ulaşanların ta kendileridir. Mücadele; 22.
o Kesin olan şu ki, o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir [hulûl ettirmesidir]. Onunla “güvenilir ruh” indi [hulûl etti] . Senin kalbine ki, uyarıcılardan olasın. Şuara; 192–194.
Şuara sûresinin 193. âyetinde ise “er-ruhu’l-emin” tamlamasıyla kullanılarak bu bilgilerin [ruhun] “en güvenli, en yararlı bilgi” olduğu vurgulanmaktadır. Şuara sûresinin 193. âyetinde geçen “er-ruhu’l-emin” ifadesini Cebrâîl olarak yorumlamak ve birçok mealde olduğu gibi âyeti “Onu Ruhu’l-Emin [Cebrâîl] indirdi” diye çevirmek yanlıştır. Zira âyetteki “نزل - nezele” geçişsiz fiilini sanki geçişli imiş gibi anlamlandırmak, her şeyden önce âyetin lâfzî manasına aykırıdırHY. Melekler ve ruh iner ayetini de dikkate aldığımızda, meleklerin ayetler, ruhunda bu ayetlerin taşıdığı içerik, ilke, ölçüler vb olduğu düşünülmektedir.

(٩٧-٥)
سَلَامٌ هِىَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
97.5 - Selâm, hiye hattâ matleıl fecr.
S Ateş - Esenliktir o, tâ tan yeri ağarıncaya kadar!
YB- Bir esenliktir o şafak sökene kadar/aydınlığa kavuşuncaya kadar
• Sıleme: Salim, selamet, sağlam, sıhhatli, sulh, eman, kurtuluş, boyun eyme, teslim olma, has olan, ait olan, selamlaşma, ismi ilahi, ulaşma, İslam,
• Talea: Tulu etme, doğuş, hurma çiçek tomurcuğu, haberdar etme, bildirme, çıkmak, bakmak, bilmek, örtmek, farkına varmak, işlemek,
• Fecera: Fışkırmak, akıtmak, yarılmak, akmak, günahlara dalmak, haktan dönmek, tan yerinin ağarma zamanıdır ki biz buna şafak denir. Oysa şafak Arapçada, Güneş battıktan sonra ufukta kalan kızartıya denmektedir.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Kimi zaman düşünmeden bilinçsizce söyleniyor da olsa dine tamamen aykırı olan onlarca söz yerleşmiş toplumda. Duyduğunuzda bir anda irkilmenize yol açan, Kuran'a ve dine karşı saygısız üslup içeren sözleri söyleyen kişiyi kesinlikle uyarmak gerekir. Neden yanlış olduğu açıklanmalı ve kişi Kuran'la uyarılmalıdır.

İnsanların en fazla düştükleri hata, yaşamın en ciddi konusu olduğu halde dinin hafife alınması. Din ve dini kavramlar konusunda espri yapmak, fıkra anlatmak ve bu konudaki espri, fıkra ve karikatürlere gülmek çok normal davranışlar gibi görülür. İnternette cennet, cehennem, şeytan kelimelerini arattığınızda karşınıza sayfalarca karikatür ve fıkra çıkar. Dahası muhafazakar olarak bilinen web sitelerinde bile dini öğeler üzerine karikatür ve fıkralar görebilirsiniz. Allah, dini eğlence edinenleri azapla müjdelediği halde, bu tehlikeyi birçok insanın rahatlıkla göz ardı edebiliyor olması hayret vericidir.

[h=2][/h][h=2]Toplumda Yerleşik Kuran Dışı Sözler[/h]İnsanlar arasında ağız alışkanlığı haline gelmiş sözlerden bir kısmını aşağıdaki satırlarda bulacaksınız. Tümü için Rabbimi tenzih eder, yüceltirim.

Bazı kişilerden, "Kuran bugüne cevap vermiyor, geçmişte kaldı" -haşa- sözlerini duyarız. “Kuran’ı çağa uydurma” isteği, gerçekte insanların, Kuran’ı kendi cahiliye sistemlerine uydurma çabasıdır. Kuran bugünle iç içedir; anlatılan her olay karşılaşılacak bir olaydır. O dönemde yaşanmış bitmiş demek Kuran’ın ruhuna aykırıdır.

"Din ve bilim ayrıdır" demek ise tam bir cehalettir. Bilim, üstün güç sahibi Allah’ın yarattıklarını incelemek için vardır. Kuran, insanları bilimsel araştırmalar yapmaları yönünde teşvik eder, pek çok ayetle gökler, yer ve yarattığı her şey üzerinde derin düşünmeye, ‘alim’ olmaya yönlendirir. Allah’ın yarattığı her şey, Allah’ın yüceliğinin ve büyüklüğünün kanıtıdır.

Yukarıdaki çarpık görüşün bir sonraki aşaması bilim ve dinin çatıştığı düşüncesidir. Bilim, evreni ve içindeki varlıkları incelemenin ve Allah'ın yaratışındaki üstünlüğü keşfederek insanlığa açıklamanın yoludur. Dolayısıyla sıklıkla gündeme getirilen bu gibi iddiaların anlamsızlığı da çok açıktır. Dinin, Allah'ın yaratmasındaki detaylara ulaşma yolu olarak benimsediği bilimle çelişebileceği düşüncesi yanılgıdır.

“İslam yüzünden ülkeler bu kadar geri kaldılar" inanışı da son derece cahilcedir. Asr-ı Saadetten bu güne geçen 14 yüzyılın ilk 12'sinde, Müslüman devletler, dünyanın en büyük güçleri arasında yer almıştır. Müslümanların siyasi, askeri, bilimsel, kültürel anlamda geri kalması, geçtiğimiz iki yüzyıla has, "olağandışı" bir durumdur. İslam dünyası bilim, teknoloji, kültür, sanat, düşünce gibi alanlarda, çok uzun süre dünyanın öncüsü olmasına rağmen diğer medeniyetlerden geri duruma düşmüştür. Öte yandan diğer medeniyetlerde üretilen birtakım yanlış felsefe ve ideolojiler de, 19. yüzyıldan itibaren bazı Müslümanları etkisi altına almıştır. İslam'ı temsil etme iddiasıyla ortaya çıkan, ama gerçekte İslam ahlakına tamamen aykırı vahşetler uygulayanlar ise İslam dışı radikallerdir.

Toplum genelinde, "din belli bir yere kadar yaşanır, aşırıya kaçmamak gerekir" gibi Kuran dışı bir mantık yerleşiktir. Allah, “Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et.” (İnşirah Suresi, 7) buyururken, "aşırı"dan kastedilen ne kadarıdır ve bunun kıstasını insan mı koyacaktır? Kuran'da tarif edilen mümin modeli, Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini bütün kişisel çıkarların üzerinde tutan, ahretine yönelik ciddi bir çaba içinde olan samimi ve dürüst insan karakteridir.

"Din başka, dünya işleri başka" diyerek günün 23 saatini Allah'tan uzak yaşayan kimi insan, 1 saatten az bir vaktini namaz kılmaya ayırır ve bununla kendini yeterli görür. Oysa insanın ibadetleri, hayatı ve ölümü, tümü Allah içindir.

"Bu yaşta din yaşanır mı? Yaşlanınca nasılsa köşene çekilir, ibadetini yaparsın, hacca gidersin" gibi sözler de Kuran'a terstir. Kuran yalnızca yaşlıları değil, iyi ve kötüyü ayırt edebildiği, aklı olgunlaştığı ve şuuru açıldığı yaştan itibaren her insanı muhatap alır. Ve her insan ölene kadar Kuran'dan sorumludur. Dahası yaşlıkta acz vardır. İbadete yönelme vakti gençliktir.

"Allah neden kötü ve zarar veren şeyler yaratıyor?" diye sorar birçok insan. Kuşkusuz en önemli sebeplerden biri, insanın dünya hayatında zorluk ve sıkıntıyla eğitilmesidir. Allah merhamet edenlerin en merhametlisidir ve dünya hayatındaki eksiklikleri göstererek, insanları ahiretteki sonsuz azaba karşı uyarıp korkutur. İnsan böylece aczini ve Allah'ın yardımına ne denli muhtaç olduğunu daha iyi kavrar, verilen nimetlerin önemini daha iyi takdir eder. İmtihan anında ise iman eden ve etmeyen insanlar birbirinden ayrılır. Zorluk yaşayan kişi samimi iman sahibiyse sıkıntı duymaz, sabreder, tevekkül eder. Sıkıntısını giderecek olan Allah'tır; O'ndan yardım diler. Bu, iman sahibinin eğitim sürecidir.

Dini tam olarak yaşamayan birçok aile çocuklarına Allah'ı -haşa- “Allah Baba” olarak tanıtır. Adeta Hıristiyanlıktaki teslis (üçleme) inancına benzeyen bu ifade, Kuran ve İslam dışıdır; dine uygun olmayan bir üsluptur. Çocuk bu şekilde yanlış olarak yönlendirilmiş olur.

"Her şeyi Allah yarattı, peki -haşa- Allah'ı kim yarattı" gibi çarpık mantık ürünü sorularla ise bir yere varılamayacağı açıktır. Çünkü bu soruların sonu gelmez. Allah yaratır, yaratılmaz.

Allah'tan çok uzak yaşadığı halde kimi insan "Allah nasılsa bağışlar" diyerek hata ve günahlarına devam eder. "Allah, yarattığı kuluna azap etmez" düşüncesindeki bu kimse, "Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım." (Kehf Suresi, 36) ayetinde söz edilen kişi gibi ahirette iyi bir yerde yaşayacağını zanneder.

Bir soruya verilen "İnşaAllah" cevabı genellikle olumsuz anlamda anlaşılır. Karşılığında "İnşaAllahı, maşaAllahı yok" der kimi insan. Oysa inşaAllah, Allah dilerse anlamındadır ve Rabbimiz bir iş yapılmadan önce bu kelimenin söylenmesini emreder.

Birçok insan da, "cehennemde biraz yanıp cennete girerim" diyerek cehennemi hafife alır, günah işlemeyi kendine meşru görür. Oysa "... kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara Suresi, 81) Parmağının ucu yandığında bile acı duyarken, insanın, cehennem konusunda bu denli çirkin cesaret sergilemesinin asıl nedeni ahrete kesin bilgiyle iman etmiyor olmasıdır.

"Bu kadar günah işleyen insan var, cehennemde bana yer kalmaz" diyerek kendini rahatlatan kişilerin ise bilmedikleri bir şey vardır: "O gün cehenneme diyeceğiz: "doldun mu?" O da: "Daha fazlası var mı?" diyecek. (Kaf Suresi, 30) İlginç olan, kendince dar bir mekan olduğu için cehenneme girmeyeceği tahmininde bulunan kişinin, aynı şeyi cennet konusunda düşünmemesidir.


FUAT TURKER
 

aldemira

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Kas 2011
Mesajlar
85
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
68
her günü kadir yapmaktır.
bu sure yaşamı kuranlaştırmayı açıklar.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt