Kadın’ın cihad’ı
Hamd ancak Allah içindir. O’na hamdeder O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayete ilettiğini kimse saptıramaz saptırdığını da kimse hidayete iletemez.
Şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O bir ve tektir O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.
“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmran 3/102)
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (en-Nisa 4/1)
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. Ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb 33/70-71)
Bundan Sonra:
Muhakkak ki sözlerin en doğrusu Allah’ın Kelam’ı yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her iş bid’at her bid’at sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.
İbni Kudame el-Hanbeli (rh.) şöyle der: “Cihadın kişi üzerine vacip ol*ması için şu yedi şartın bulunması gerekir: İslam akıl ergenlik hürriyet erkeklik be*densel sağlık mali imkan.” (el-Muğni ve'ş-Şerhu'l-Kebir 10/366) Bunlara şu iki şartı daha eklenmelidir: Anne babanın izin vermesi alacaklının izin vermesi. (İbni Kudame age. 381) Böylece şartların toplamı dokuz olmaktadır.
Cihad farz-ı kifaye olduğu taktirde bu böyledir. Ancak cihad farz-ı ayn olursa bu şartlardan dördü düşer. Bunlar; erkeklik hürriyet anne babanın izni ve alacaklının izni şartlarıdır. Böylece farz-ı ayn olan cihadın şartları beş olur. Bu şartlar; İslam ergenlik akıl bedeni sağlamlık ve mali imkandır. Düşman İslam ülkesine saldırdığı ve ona karşı koyan olmadığı takdirde mali imkan şartı da düşer ve şartların sayısı dörde iner. Düş*manın İslam ülkesine girmesi ise cihadın farz-ı ayn olduğu durumlardan biridir.
Meşhur mezhep alimleri bunları belirlemişlerdir. Hanefilerden Alaaddin el-Kasani (rh.) şöyle der: “Düşmanın bir memlekete saldırması durumunda seferberlik olursa cihad farz-ı ayn olur ve savaşmaya gücü yeten her müslüman için bu farziyet geçerlidir. Çünkü Allahu Teala “Gerek hafifgerek ağırlıklı olarak sefere çıkın” (Tevbe 9/41) buyurmaktadır. Köle sahibinden izin almadankadın kocasından izin almadan bu savaşa çıkar. Anne babasından izin almadan çocuğun da bu savaşa çıkması mübahtır.” (Bedaiu's-Sanai 9/4301) Şafii imamlardan er-Remli (rh.) şöyle der: “Ülkemizin bir kentine düşman girer ve bizimle onun arasında yolculukta namazı kısaltma mesafesinden daha az bir mesafe kalırsa cihad ile yükümlü olmayan fakir çocuk köle borçlukadın dahil her müslümanın üzerine savunma yapmak farz olur.” (er-Remli Nihayetu'l-Muhtac8/58) Mezhep alimlerinin bu tür görüşleri çok ve meş*hurdur.
Bu noktada cihadın farz-ı ayn olduğu şu durumu da açıklık kazanmalıdır.
Cihad iki kısımdır:
Birincisi: saldırı cihadı. Bu İslam devletinin bulunduğu ve halifenin emri ile Allahın adalet ve şeriatını yeryüzüne yaymak ve insanları zulümden kurtarmak için yapmış olduğu cihaddır. İlim ehlinin farz diyerek ifade ettikleri cihad bu ve bu türden olan cihaddır. Bu cihad İslam devletinin bir ahdi ve bir anlaşmasının bulunmadığı her gurup ve devlet ile yapılır.
İkincisi: Savunma cihadı: İster içten mürted olanlar tarafından isterse dışardan asli kafirler tarafından İslam beldesine bir saldırı yapılması halinde cihad farz-ı ayn olur. Gerek halife seferberlik ilan etmiş olsun gerekse halife düşmanlar tarafından öldürülmüş yahut Müslümanların zaafları nedeni ile başlarında bir halife bulunmuyor olsun bu düşman saldırısına karşı cihad farzı ayn olur. “Alaaddin el-Kasani (rh.)ın: “Düşmanın bir memlekete saldırması durumunda seferberlik olursa cihad farz-ı ayn olur ve savaşmaya gücü yeten her müslüman için bu farziyet geçerlidir.” Demesi de bu durumlarda cihadın imkanve şartlar üzerinde bulunan her Müslüman için farz-ı ayn olduğunu anlatmak içindir.
Bu gün üzerinde yaşadığımız evren içinde halkının yüzde şukadarı Müslüman dır denilen halkı Müslüman kabul edilen önceden üzerinde İslam’ın hakim olduğu bugün ise Allahın ve mümin mücahidlerin düşmanları olan mürtedler tarafından işgal ve istila edilmiş olan ülkelerde bu cihadın farz-ı ayn olması daha da öncelikli bir farz-ı ayn dır. (Bedaiu's-Sanai 9/4301) Şafii imamlardan er-Remli (rh.) şöyle der: “Ülkemizin bir kentine düşman girer ve bizimle onun arasında yolculukta namazı kısaltma mesafesinden daha az bir mesafe kalırsa cihad ile yükümlü olmayan fakir çocukköle borçlu kadın dahil her müslümanın üzerine savunma yapmak farz olur.” (er-RemliNihayetu'l-Muhtac 8/58)demesi ise savunma cihadının farz oluşunu ve savunma cihadının var oluşunun apaçık ifadelerindendir. İçinde yaşadığımız mürtet tarafından tamamen istila edilen ülkelerde ise savunma cihadının önem ve öncelikli oluşu olayın bundan çok daha vahim olmasındandır.
İbni Hazm (rh.) farz-ı ayn olan cihad için anne babanın izni meselesin*de muhalefet ederek evladın cihada çıkması durumunda onlara bakacak ondan başka kimsenin olmaması gibi anne babanın helak olmasının söz konusu olmadığı durumlar*da bu şartın geçersiz olacağını söylemektedir. Şöyle der: “Anne babanın izni olmadan cihad etmek caiz olmaz. Ama düşmanmüslüman bir halka saldırır ve eli silah tutan herkesin müslümanlara yardım etmesi farz olursacihada çıkmak için anne babanın izni şart değildir. Ama çocuğun cihada gitmesi halinde anne babanın ikisi veya biri ilgi*sizlikten helak olacaksa bu durumda Allahu alem kişinin onları bırakarak cihada çık*ması helal olmaz.” (el-Muhalla 7/292 Mesele:922)
Kadının cihadının mahiyeti:
Bu meselede farz-ı ayn olan cihad meselesinde alimlerin kadının cihadı ile ilgili söyledikleri üzerinde durulması gerekir. Bazıları bu konuda alimlerin ittifak ettiğini veya cumhurun görüşünün böyle olduğunu sanabilir. Halbuki durum böyle değildir.
Cihadın farz-ı ayn olduğu her yerde kadının cihada katılmasının vacip olduğunu söyleyenler bunukadın erkek ayırımı yapmaksızın “Farz-ı ayn olan cihad akıllı ve er*gin olan her müslüman üzerine farzdır” kuralından almışlardır. Yukarıda Hanefilerden Kasani'nin ve Şafiilerden Remli'nin (rh.) görüşlerini vermiştik.
Ancak kadınların cihadı ile ilgili şer'i nasslar bu kurala aykırı olup bu nasslarla amel edilmesi gerekir. Şöyle ki:
Buhari “Kadınların Cihadı” bölümünde Aişe'den (r.a.) şöyle rivayet eder: “Cihada katılmak için Rasulullah'tan (s.a.v.) izin istedim. Bu*nun üzerine Allah Rasulü (s.a.v.) ‘Sizin cihadınız haccetmektir’ dedi.” İbni Hacer der ki: “İbni Battal şöyle der: Aişe (r.a.) hadisi kadınlara cihadın vacip olmadığını gösterir. Ancak “Sizin cihadınız haccetmektir” sözü kadınların nafile olarak cihada katılma haklarının olmadığı anlamına gelmez.” (Fethu'l-Bari 6/7576) Ahmed bin Hanbel’in (rh.) Aişe'den (r.a.) rivayetinde ise şöyle geçmektedir: .. ‘Ey Allah'ın Rasulü (s.a.v.) kadınların cihad etmesi farz mıdır?’ dedim. Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v.) ‘Onların cihadında çarpışma ve savaş yoktur. Onların cihadı hac ve umre yapmaktır’ dedi.” (el-Bani sahih olduğunu söylemiştir. İrvau'l-Ğalil 5 hadis no:1185) Bu hadis farz-ı ayn veya farz-ı kifaye ayırımı yapmaksızın kadının cihad ile yükümlü olmadığını belirtmektedir. Bu hadisi şerheden İbni Hacer ve İbni Battal (rh.) da ka*dınlarla ilgili olarak cihadın iki türü arasında ayırım yapmamıştır.
Rasulullah (s.a.v.) zamanında cihad çokça farz-ı ayn konu*munda oluyordu. Ancak Rasulullah'tan (s.a.v.) zayıf dahi olsa ka*dınların cihada çıkmalarını emrettiğini gösteren bir nass bize ulaşmış değildir.
Cihadın farz-ı ayn olduğu yerlerden biri de müslümanlarının imamının (Emiru'l*mü'minin) halka genel seferberlik ilan etmesidir. Bunun örneklerinden biri Tebük sava*şıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu savaş için bir kesimi değil herkesi sava*şa çağırmıştır. Nitekim ayet bunu göstermektedir. “Ey iman edenler size ne oldu ki “Allah yolunda savaşa çıkın” dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Oysa dünya hayatı*nın geçimi ahirete göre pek az bir şeydir.” (Tevbe 9/39)
“Ey iman edenler” sözü kadın erkek bütün müslümanları kapsar. Halbuki kadınlar bu savaşa katılmadılar. Bu savaşta Medine'ye vali olarak bırakılan Ali'nin (r.a.) “Beni çoluk çocuğun başına bırakıyorsunuz?” (Buhari) demesi de bunun delilidir. Bu da gösteriyor ki genel seferberlik kadınları kapsamaz. Böylece yuka*rıda verilen Aişe (r.a.) hadisi genel hükmü ile geçerli olur.
Cihadın farz-ı ayn olduğu yerlerden biri de düşmanın bir memleketi işgal etmesi durumudur. Düşman bir yere girerse orayı savunmak bütün müslümanlar üzerine farzdır. Hendek savaşında bu durum meydana gelmişti. Allahu Teala “Onlar hem yukarı*nızdan hem aşağı tarafınızdan (vadinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman..” (Ahzab 33/10) ayetiyle bunu belirtmektedir. Bu savaşa kadınlar katılmayıp yüksek ve tenha yerlere yerleştirildiler. (Siretu İbni Hişam 705711 Subayh baskısı H.1391)
İbni Kudame el-Hanbeli'nin (rh.) sözü de bunu gösterir: “Düşman sal*dırdığı zaman zengin ve fakir herkesin karşı koyması vaciptir. Emirin izni olmadan düşmanla yüzleşmeye çıkılmamalıdır. Ancak ansızın saldıran ve halkı öldürmesinden endişe edilen bir düşman saldırısında emirden izin alma imkanı da yoksa bu durumda emirin izni beklenmez. Bu demektir ki ihtiyaç halinde savaşabilecek durumda olan bütün halkın düşmana karşı savaşa çıkması gerekir. Aileleri malı ve yeri koruma amacı ile geriye bırakılanlar dışında kimsenin savaşa katılmaması helal olmaz.” (el-Muğni ve'ş*-Şerhu’l-Kebir 10/389)
İbni Kudame'nin (rh.) “aileleri ve malı korumak için” demesi düşmanın memlekete saldırması halinde kadınların savaşa katılmalarının şart olmadığını gösterir.
İbni Teymiyye (rh.) şöyle der: “Bunun bir benzeri de düşmanın müslüman memlekete saldırması ve karşı koyan müslüman savaşçıların sayısının düşmanın sayısının yarısından daha az olmasıdır. Bunlar çekilecek olurlarsa düşman kadın ve çocukları ele geçirir. Bu ve benzerleri haller taarruz değil savunma savaşıdır. Bu savaşta düşmanın önünden çekilmek hiçbir şekilde caiz değildir. Uhud savaşı bu tür*dendi.” (el-İhtiyaratu'l-Fıkhiyye 311 Daru’l-Marife baskısı) “Yarıdan az” sözümüslüman askerlerin düşman askerin yarısından daha az olmasını belirtir. Şeyhu'l* İslam'ın “Çekilirlerse kadın ve çocukları ele geçirirler” sözü ise bahsi geçen halde kadınların cihada katılmalarını farz-ı ayn olarak görmediğini göstermektedir.
Bu nedenle cihadın farz-ı ayn olduğu bütün durumlarda kadınların da bu cihada katılmalarının farz-ı ayn olmadığını söylemekteyiz. Sadece bir durumda kadınların ci*hada katılmaları vacip olur. Bu durum ise düşmanın bir memlekette evlere kadar saldı*rıp kadın ve çocukları ele geçirme halidir. Bu durumda kadının hem kendini hem ya*nındakileri savunarak savaşması vacip olur. MuslimEnes'in (r.a.) şöyle dediğini rivayet eder: “Ümmü Süleym Huneyn günü hançerini çekti. Ebu Talha onu görünce ‘Ey Allah'ın Rasulü (s.a.v.) Ümmü Süleym'in elinde han*çer var’ dedi. Rasulullah (s.a.v.) ‘elindeki hançer nedir?’ dedi. Bu*nun üzerine Ümmü Süleym (r.a.) ‘müşriklerden biri bana yaklaşırsa onunla karnını deşmek için çektim’ dedi. Rasulullah (s.a.v.) O'nun bu sözü üzerine güldü.” Rivayet doğru ise siyer kitaplarında anlatıldığı gibi Hendek savaşında Safiyye bintu Abdulmuttalib de aynı şeyi yapmıştır. (Siretu İbni Hişam 3/711 Subayh baskısı H.1391)
Kadına ancak belli bir durumda cihad farz olmakla beraber emirin izni ile gönüllü olarak kadın cihada çıkabilir. Muslim Enes'ten (r.a.) şöyle rivayet eder: “Ümmü Süleym ve Ensar'dan bazı kadınlar Rasullulah (s.a.v.) ile beraber savaşa katılırlardı. Bunlar askerlere su verir ve yaralıları tedavi ederlerdi. Müs*lim İbnu Abbas'tan da (r.a.) bunun bir benzerini rivayet eder. Fakihlerbu*nun ancak yaşı ilerlemiş kadınlar için geçerli olabileceğini ve genç kadınlar için bunun yasak olduğunu söylerler. İbnu Kudame (rh.) şöyle der: “el-Hırki der ki: Rasulullah (s.a.v.) zamanında olduğu gibi askerlere su vermek ve yaralıları tedavi etmek için yaşlı kadınlar dışında düşman yurduna müslümanlarla bera*ber genç kadınlar giremezler.” (el-Muğni ve'ş-Şerhu'l-Kebir 10/391)
Kadının cihada hazırlığı:
Sonuç olarak belli bir durumda kadının cihad etmesi vacip ise silahı kullanması konusunda bunun için eğitim alması da vacip olur demektir. Bu eğitim konusunda ken*dini savunma yapabilecek kadar silahın kullanımını öğrenmesi yeterlidir. Kadına koca*sı mahremleri veya eğitilmiş başka kadınlar eğitim verir. Bu konuda bize bir nassın ulaşmadığı doğrudur. Ancak bunu Allah Rasulü'nün (s.a.v.) Ümmü Süleym'in hançer kullanmasına göz yummasından çıkarmaktayız. Kadının silah kullanması söz konusu ise o silahı kullanma eğitimi alması da söz konusu olur. Çünkü vaci*bin ancak kendisiyle gerçekleştiği şey de vaciptir. En iyisini Allahu Teala bilir.
Hazırsanız gidelim Mücahideler
Hamd ancak Allah içindir. O’na hamdeder O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayete ilettiğini kimse saptıramaz saptırdığını da kimse hidayete iletemez.
Şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O bir ve tektir O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.
“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmran 3/102)
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (en-Nisa 4/1)
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. Ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb 33/70-71)
Bundan Sonra:
Muhakkak ki sözlerin en doğrusu Allah’ın Kelam’ı yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her iş bid’at her bid’at sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.
İbni Kudame el-Hanbeli (rh.) şöyle der: “Cihadın kişi üzerine vacip ol*ması için şu yedi şartın bulunması gerekir: İslam akıl ergenlik hürriyet erkeklik be*densel sağlık mali imkan.” (el-Muğni ve'ş-Şerhu'l-Kebir 10/366) Bunlara şu iki şartı daha eklenmelidir: Anne babanın izin vermesi alacaklının izin vermesi. (İbni Kudame age. 381) Böylece şartların toplamı dokuz olmaktadır.
Cihad farz-ı kifaye olduğu taktirde bu böyledir. Ancak cihad farz-ı ayn olursa bu şartlardan dördü düşer. Bunlar; erkeklik hürriyet anne babanın izni ve alacaklının izni şartlarıdır. Böylece farz-ı ayn olan cihadın şartları beş olur. Bu şartlar; İslam ergenlik akıl bedeni sağlamlık ve mali imkandır. Düşman İslam ülkesine saldırdığı ve ona karşı koyan olmadığı takdirde mali imkan şartı da düşer ve şartların sayısı dörde iner. Düş*manın İslam ülkesine girmesi ise cihadın farz-ı ayn olduğu durumlardan biridir.
Meşhur mezhep alimleri bunları belirlemişlerdir. Hanefilerden Alaaddin el-Kasani (rh.) şöyle der: “Düşmanın bir memlekete saldırması durumunda seferberlik olursa cihad farz-ı ayn olur ve savaşmaya gücü yeten her müslüman için bu farziyet geçerlidir. Çünkü Allahu Teala “Gerek hafifgerek ağırlıklı olarak sefere çıkın” (Tevbe 9/41) buyurmaktadır. Köle sahibinden izin almadankadın kocasından izin almadan bu savaşa çıkar. Anne babasından izin almadan çocuğun da bu savaşa çıkması mübahtır.” (Bedaiu's-Sanai 9/4301) Şafii imamlardan er-Remli (rh.) şöyle der: “Ülkemizin bir kentine düşman girer ve bizimle onun arasında yolculukta namazı kısaltma mesafesinden daha az bir mesafe kalırsa cihad ile yükümlü olmayan fakir çocuk köle borçlukadın dahil her müslümanın üzerine savunma yapmak farz olur.” (er-Remli Nihayetu'l-Muhtac8/58) Mezhep alimlerinin bu tür görüşleri çok ve meş*hurdur.
Bu noktada cihadın farz-ı ayn olduğu şu durumu da açıklık kazanmalıdır.
Cihad iki kısımdır:
Birincisi: saldırı cihadı. Bu İslam devletinin bulunduğu ve halifenin emri ile Allahın adalet ve şeriatını yeryüzüne yaymak ve insanları zulümden kurtarmak için yapmış olduğu cihaddır. İlim ehlinin farz diyerek ifade ettikleri cihad bu ve bu türden olan cihaddır. Bu cihad İslam devletinin bir ahdi ve bir anlaşmasının bulunmadığı her gurup ve devlet ile yapılır.
İkincisi: Savunma cihadı: İster içten mürted olanlar tarafından isterse dışardan asli kafirler tarafından İslam beldesine bir saldırı yapılması halinde cihad farz-ı ayn olur. Gerek halife seferberlik ilan etmiş olsun gerekse halife düşmanlar tarafından öldürülmüş yahut Müslümanların zaafları nedeni ile başlarında bir halife bulunmuyor olsun bu düşman saldırısına karşı cihad farzı ayn olur. “Alaaddin el-Kasani (rh.)ın: “Düşmanın bir memlekete saldırması durumunda seferberlik olursa cihad farz-ı ayn olur ve savaşmaya gücü yeten her müslüman için bu farziyet geçerlidir.” Demesi de bu durumlarda cihadın imkanve şartlar üzerinde bulunan her Müslüman için farz-ı ayn olduğunu anlatmak içindir.
Bu gün üzerinde yaşadığımız evren içinde halkının yüzde şukadarı Müslüman dır denilen halkı Müslüman kabul edilen önceden üzerinde İslam’ın hakim olduğu bugün ise Allahın ve mümin mücahidlerin düşmanları olan mürtedler tarafından işgal ve istila edilmiş olan ülkelerde bu cihadın farz-ı ayn olması daha da öncelikli bir farz-ı ayn dır. (Bedaiu's-Sanai 9/4301) Şafii imamlardan er-Remli (rh.) şöyle der: “Ülkemizin bir kentine düşman girer ve bizimle onun arasında yolculukta namazı kısaltma mesafesinden daha az bir mesafe kalırsa cihad ile yükümlü olmayan fakir çocukköle borçlu kadın dahil her müslümanın üzerine savunma yapmak farz olur.” (er-RemliNihayetu'l-Muhtac 8/58)demesi ise savunma cihadının farz oluşunu ve savunma cihadının var oluşunun apaçık ifadelerindendir. İçinde yaşadığımız mürtet tarafından tamamen istila edilen ülkelerde ise savunma cihadının önem ve öncelikli oluşu olayın bundan çok daha vahim olmasındandır.
İbni Hazm (rh.) farz-ı ayn olan cihad için anne babanın izni meselesin*de muhalefet ederek evladın cihada çıkması durumunda onlara bakacak ondan başka kimsenin olmaması gibi anne babanın helak olmasının söz konusu olmadığı durumlar*da bu şartın geçersiz olacağını söylemektedir. Şöyle der: “Anne babanın izni olmadan cihad etmek caiz olmaz. Ama düşmanmüslüman bir halka saldırır ve eli silah tutan herkesin müslümanlara yardım etmesi farz olursacihada çıkmak için anne babanın izni şart değildir. Ama çocuğun cihada gitmesi halinde anne babanın ikisi veya biri ilgi*sizlikten helak olacaksa bu durumda Allahu alem kişinin onları bırakarak cihada çık*ması helal olmaz.” (el-Muhalla 7/292 Mesele:922)
Kadının cihadının mahiyeti:
Bu meselede farz-ı ayn olan cihad meselesinde alimlerin kadının cihadı ile ilgili söyledikleri üzerinde durulması gerekir. Bazıları bu konuda alimlerin ittifak ettiğini veya cumhurun görüşünün böyle olduğunu sanabilir. Halbuki durum böyle değildir.
Cihadın farz-ı ayn olduğu her yerde kadının cihada katılmasının vacip olduğunu söyleyenler bunukadın erkek ayırımı yapmaksızın “Farz-ı ayn olan cihad akıllı ve er*gin olan her müslüman üzerine farzdır” kuralından almışlardır. Yukarıda Hanefilerden Kasani'nin ve Şafiilerden Remli'nin (rh.) görüşlerini vermiştik.
Ancak kadınların cihadı ile ilgili şer'i nasslar bu kurala aykırı olup bu nasslarla amel edilmesi gerekir. Şöyle ki:
Buhari “Kadınların Cihadı” bölümünde Aişe'den (r.a.) şöyle rivayet eder: “Cihada katılmak için Rasulullah'tan (s.a.v.) izin istedim. Bu*nun üzerine Allah Rasulü (s.a.v.) ‘Sizin cihadınız haccetmektir’ dedi.” İbni Hacer der ki: “İbni Battal şöyle der: Aişe (r.a.) hadisi kadınlara cihadın vacip olmadığını gösterir. Ancak “Sizin cihadınız haccetmektir” sözü kadınların nafile olarak cihada katılma haklarının olmadığı anlamına gelmez.” (Fethu'l-Bari 6/7576) Ahmed bin Hanbel’in (rh.) Aişe'den (r.a.) rivayetinde ise şöyle geçmektedir: .. ‘Ey Allah'ın Rasulü (s.a.v.) kadınların cihad etmesi farz mıdır?’ dedim. Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v.) ‘Onların cihadında çarpışma ve savaş yoktur. Onların cihadı hac ve umre yapmaktır’ dedi.” (el-Bani sahih olduğunu söylemiştir. İrvau'l-Ğalil 5 hadis no:1185) Bu hadis farz-ı ayn veya farz-ı kifaye ayırımı yapmaksızın kadının cihad ile yükümlü olmadığını belirtmektedir. Bu hadisi şerheden İbni Hacer ve İbni Battal (rh.) da ka*dınlarla ilgili olarak cihadın iki türü arasında ayırım yapmamıştır.
Rasulullah (s.a.v.) zamanında cihad çokça farz-ı ayn konu*munda oluyordu. Ancak Rasulullah'tan (s.a.v.) zayıf dahi olsa ka*dınların cihada çıkmalarını emrettiğini gösteren bir nass bize ulaşmış değildir.
Cihadın farz-ı ayn olduğu yerlerden biri de müslümanlarının imamının (Emiru'l*mü'minin) halka genel seferberlik ilan etmesidir. Bunun örneklerinden biri Tebük sava*şıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu savaş için bir kesimi değil herkesi sava*şa çağırmıştır. Nitekim ayet bunu göstermektedir. “Ey iman edenler size ne oldu ki “Allah yolunda savaşa çıkın” dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Oysa dünya hayatı*nın geçimi ahirete göre pek az bir şeydir.” (Tevbe 9/39)
“Ey iman edenler” sözü kadın erkek bütün müslümanları kapsar. Halbuki kadınlar bu savaşa katılmadılar. Bu savaşta Medine'ye vali olarak bırakılan Ali'nin (r.a.) “Beni çoluk çocuğun başına bırakıyorsunuz?” (Buhari) demesi de bunun delilidir. Bu da gösteriyor ki genel seferberlik kadınları kapsamaz. Böylece yuka*rıda verilen Aişe (r.a.) hadisi genel hükmü ile geçerli olur.
Cihadın farz-ı ayn olduğu yerlerden biri de düşmanın bir memleketi işgal etmesi durumudur. Düşman bir yere girerse orayı savunmak bütün müslümanlar üzerine farzdır. Hendek savaşında bu durum meydana gelmişti. Allahu Teala “Onlar hem yukarı*nızdan hem aşağı tarafınızdan (vadinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman..” (Ahzab 33/10) ayetiyle bunu belirtmektedir. Bu savaşa kadınlar katılmayıp yüksek ve tenha yerlere yerleştirildiler. (Siretu İbni Hişam 705711 Subayh baskısı H.1391)
İbni Kudame el-Hanbeli'nin (rh.) sözü de bunu gösterir: “Düşman sal*dırdığı zaman zengin ve fakir herkesin karşı koyması vaciptir. Emirin izni olmadan düşmanla yüzleşmeye çıkılmamalıdır. Ancak ansızın saldıran ve halkı öldürmesinden endişe edilen bir düşman saldırısında emirden izin alma imkanı da yoksa bu durumda emirin izni beklenmez. Bu demektir ki ihtiyaç halinde savaşabilecek durumda olan bütün halkın düşmana karşı savaşa çıkması gerekir. Aileleri malı ve yeri koruma amacı ile geriye bırakılanlar dışında kimsenin savaşa katılmaması helal olmaz.” (el-Muğni ve'ş*-Şerhu’l-Kebir 10/389)
İbni Kudame'nin (rh.) “aileleri ve malı korumak için” demesi düşmanın memlekete saldırması halinde kadınların savaşa katılmalarının şart olmadığını gösterir.
İbni Teymiyye (rh.) şöyle der: “Bunun bir benzeri de düşmanın müslüman memlekete saldırması ve karşı koyan müslüman savaşçıların sayısının düşmanın sayısının yarısından daha az olmasıdır. Bunlar çekilecek olurlarsa düşman kadın ve çocukları ele geçirir. Bu ve benzerleri haller taarruz değil savunma savaşıdır. Bu savaşta düşmanın önünden çekilmek hiçbir şekilde caiz değildir. Uhud savaşı bu tür*dendi.” (el-İhtiyaratu'l-Fıkhiyye 311 Daru’l-Marife baskısı) “Yarıdan az” sözümüslüman askerlerin düşman askerin yarısından daha az olmasını belirtir. Şeyhu'l* İslam'ın “Çekilirlerse kadın ve çocukları ele geçirirler” sözü ise bahsi geçen halde kadınların cihada katılmalarını farz-ı ayn olarak görmediğini göstermektedir.
Bu nedenle cihadın farz-ı ayn olduğu bütün durumlarda kadınların da bu cihada katılmalarının farz-ı ayn olmadığını söylemekteyiz. Sadece bir durumda kadınların ci*hada katılmaları vacip olur. Bu durum ise düşmanın bir memlekette evlere kadar saldı*rıp kadın ve çocukları ele geçirme halidir. Bu durumda kadının hem kendini hem ya*nındakileri savunarak savaşması vacip olur. MuslimEnes'in (r.a.) şöyle dediğini rivayet eder: “Ümmü Süleym Huneyn günü hançerini çekti. Ebu Talha onu görünce ‘Ey Allah'ın Rasulü (s.a.v.) Ümmü Süleym'in elinde han*çer var’ dedi. Rasulullah (s.a.v.) ‘elindeki hançer nedir?’ dedi. Bu*nun üzerine Ümmü Süleym (r.a.) ‘müşriklerden biri bana yaklaşırsa onunla karnını deşmek için çektim’ dedi. Rasulullah (s.a.v.) O'nun bu sözü üzerine güldü.” Rivayet doğru ise siyer kitaplarında anlatıldığı gibi Hendek savaşında Safiyye bintu Abdulmuttalib de aynı şeyi yapmıştır. (Siretu İbni Hişam 3/711 Subayh baskısı H.1391)
Kadına ancak belli bir durumda cihad farz olmakla beraber emirin izni ile gönüllü olarak kadın cihada çıkabilir. Muslim Enes'ten (r.a.) şöyle rivayet eder: “Ümmü Süleym ve Ensar'dan bazı kadınlar Rasullulah (s.a.v.) ile beraber savaşa katılırlardı. Bunlar askerlere su verir ve yaralıları tedavi ederlerdi. Müs*lim İbnu Abbas'tan da (r.a.) bunun bir benzerini rivayet eder. Fakihlerbu*nun ancak yaşı ilerlemiş kadınlar için geçerli olabileceğini ve genç kadınlar için bunun yasak olduğunu söylerler. İbnu Kudame (rh.) şöyle der: “el-Hırki der ki: Rasulullah (s.a.v.) zamanında olduğu gibi askerlere su vermek ve yaralıları tedavi etmek için yaşlı kadınlar dışında düşman yurduna müslümanlarla bera*ber genç kadınlar giremezler.” (el-Muğni ve'ş-Şerhu'l-Kebir 10/391)
Kadının cihada hazırlığı:
Sonuç olarak belli bir durumda kadının cihad etmesi vacip ise silahı kullanması konusunda bunun için eğitim alması da vacip olur demektir. Bu eğitim konusunda ken*dini savunma yapabilecek kadar silahın kullanımını öğrenmesi yeterlidir. Kadına koca*sı mahremleri veya eğitilmiş başka kadınlar eğitim verir. Bu konuda bize bir nassın ulaşmadığı doğrudur. Ancak bunu Allah Rasulü'nün (s.a.v.) Ümmü Süleym'in hançer kullanmasına göz yummasından çıkarmaktayız. Kadının silah kullanması söz konusu ise o silahı kullanma eğitimi alması da söz konusu olur. Çünkü vaci*bin ancak kendisiyle gerçekleştiği şey de vaciptir. En iyisini Allahu Teala bilir.
Hazırsanız gidelim Mücahideler