HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
Kadıların (Hâkimlerin) Çeşitleri
Üç türlü hâkim vardır. Bunlar:
1- Hâkim: sadece insanlar arasında muamelat ve ukubata dair anlaşmazlıkları hükme bağlayıp, sonuçlandırmakla görevli olan kimse.
2- Muhtesib: Toplum hakkına zarar veren aykırı davranışlar ile ilgili olarak hüküm vermekle görevli olan kimse.
3- Mezalim hâkimi: İnsanlar ile devlet arasında görülen anlaşmazlıkları kaldırmakla görevli olan kimse.
İşte yargı çeşitleri bunlardır. Anlaşmazlıklara dair insanlar arasında ayırıcı hükmü vermek şeklindeki yargının delili Rasulullah (s.a.v)'ın Fiili uygulamaları ve Muaz b. Cebel'in, Yemen'in bir bölgesine tayin etmesidir.
Muhtesib diye de adlandırılan ve toplum hukukuna zarar veren aykırı davranışlar hakkında hüküm vermek şeklindeki yargının delili ise; Rasulullah (s.a.v)'in fiili ve sözü ile sabittir. Peygamber (s.a.v): "Bizi aldatan, bizden değildir.” [1] buyurmuştur. Ayrıca Allah'ın Rasulü, aldatan kimselerle karşılaştığı zaman onlara karşı çıkar ve azarlardı. Kinanli Kays b. Ebi Garze'nin şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Bizler, Medine pazarlarında alış, veriş yapar ve kendimize simsarlar diye ad verdik. Bir gün Rasulullah (s.a.v), yanımıza çıkageldi ve bize, kendi verdiğimiz addan daha güzel bir isim vererek şöyle buyurdu: "Ey tacirler topluluğu! Alış-verişte boş sözler de, yeminler de söz konusu olmaktadır. Bu bakımdan sizler, bunları sadaka ile gideriniz.” [2]
Yine rivayet edildiğine göre: "Bera b. Âzib ile Zeyd b. Erkam, ortak idiler. Bunlar bir kısmı peşin, bir kısmı da veresiye olmak üzere bir miktar gümüş satın aldılar. Rasulullah (s.a.v) durumdan haber olunca, onlara şu emri verdi: “Peşin olarak satın aldığınızı geçerli bir alış veriş kılınız, vadeli aldığınız miktarı da geri veriniz.” [3]
İşte bütün bunlar hisbe türü yargılardandır. Toplum hakkına zarar veren bu gibi davaların hükme bağlanması şeklindeki yargıya "hisbe" adının verilmesi İslâm devletinde belli bir iş hakkında kullanılan bir ıstılahdır. Hisbe; tüccarların, meslek sahiplerinin, ticaretlerinde, işlerinde üretimlerinde sahtekarlık yapmalarını, ölçüde, tartıda ve diğer hususlarda toplum hukukuna zarar vermelerini engellemek üzere kontrol altında tutulmalarıdır.
Bizatihi böyle bir iş, Rasulullah’ın açıkladığı, emrettiği ve hakkında hüküm vermeyi üstlendiği bir iştir. Nitekim el-Bera b. Âzib yoluyla gelen hadisi şerifte durum gayet açıktır. Zira bu hadiste, her iki tarafın da vadeli alış-verişini yasaklandığı görülmektedir. Bu nedenle hisbe'nin delili sünnettir. Ancak Allah'ın Rasulü hisbe için belirli bir kadı tayin etmemişti. Aynı şekilde ondan sonra gelen raşid Halifeler de hisbe için muayyen bir hâkim tayin etmemişlerdi. Ancak, Ömer b. el-Hattab kavminden Şifa hatun diye bilinen Ensar'dan Süleyman b. Hatme'nin annesini pazar kadısı yani "hisbe kadısı" olarak tayin etmişti. Tıpkı Allah'ın Rasülü’nün yaptığı gibi bizzat kendisi de Hisbe hâkimliği yapıyordu. Ancak Ömer (r.a) çarşıları-pazarları dolaşır dururdu. Harun er-Reşid dönemine kadar Halife’nin bizzat kendisi hisbe görevini ifa etmeye devam etti. Çarşı pazarları dolaşan, ölçü ve tartı aletlerinin hileden uzak olup-olmadığını kontrol eden, tüccarların davranış ve muamelelerine nezaret eden mühtesibi ilk görevlendiren Harun er-Reşid'tir. Daha sonra el-Mehdi başa gelince, hisbe için özel bir idare kurdu ve böylelikle "hisbe", yargı organlarından birisi haline geldi.
Mezalim hâkimi adı verilen yargı türünün delili yüce Allah'ın şu ayetleridir: "Eğer bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a ve Rasulü’ne döndürünüz." [4] Yüce Allah'ın bu emri: "Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Rasul'e de itaat ediniz ve sizden olan emir sahiplerine de." [5] ayetinden sonra gelmektedir. Buna göre yönetilenler ile yöneticiler arasındaki anlaşmazlığın Allah'a ve Rasulü'ne, yani Allah'ın hükmüne döndürülmesi icap eder. Bu ise, böyle bir anlaşmazlık hakkında hüküm verecek bir hâkimin olmasını gerektirmektedir ki bu da mezalim hâkimidir. Çünkü yargının tarifi, insanlarla Halife arasındaki anlaşmazlıklara bakan "Mezalim Kadısını" da kapsamaktadır. Mezalim Kadısının delili, Rasulullah (s.a.v)'in sözleri ve fiilleridir. Ancak Allah'ın Rasülü devletin her tarafında yalnızca mezalim davalarına bakacak özel kadılar tayin etmemiştir. Ondan sonraki Raşit Halifeler de böyle bir yol izlemiştir. Nitekim Ali b. Ebi Talib (r.a)'in davranışlarında olduğu gibi Raşit Halifeler, mezalim davalarına bakma görevini bizzat kendileri üstleniyorlardı. Ali (kerremallahu vechehü) bu iş için özel bir vakit tayin etmediği gibi bunun için belli bir üslubu da yoktu. Mezalimi ilgilendiren herhangi bir haksızlık meydana geldi mi, hemen davaya bakılırdı. Ve bu da Halifeliğin işleri arasında yer alırdı.
Durum bu şekliyle Abdulmelik b. Mervan dönemine kadar devam etti. Bu gibi haksızlıkların hükmünü tesbit etmek üzere özel bir vakit ve belli bir üslûp tayin eden ilk Halife odur. Abdülmelik b. Mervan, mezalim için belli bir gün tayin ediyor ve bu konuda gelen şikayetleri tetkik ediyordu. Bunlardan herhangi birisi içerisinden çıkamayacak olursa, hüküm vermek üzere bu davayı hâkimine havale ediyordu.
Daha sonra Halife, insanların bu tür davalarına bakacak vekiller tayin etmeye başladı. Böylelikle mezalim, özel bir organ haline geldi. Buna da "Dar’ül-Adl" adı veriliyordu. Bu gibi davalar için belli bir hâkim tayin etmek açısından bu uygulama caizdir. Çünkü, Halife’nin sahip bulunduğu yetkiler, bunları yerine getirmek üzere kendisinin yerine görev yapacak bir vekil tayin etmesini, böyle bir iş için belli bir vakit ve belli bir üslup tayin etmesini de caiz kılmaktadır. Çünkü bu gibi işler mübah işler kapsamı dahilinde yer alır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ebu Davud, 2995; İbni Mace, 2215; Ahmed b. Hanbel, 6991; Ebu Hureyre’den rivayetle
--------------------------------------------------------------------------------
[2] Ahmed b. Hanbel, 15550, 15554, 17737
--------------------------------------------------------------------------------
[3] Ahmed b. Hanbel, 1852
--------------------------------------------------------------------------------
[4] Nisa: 59
Üç türlü hâkim vardır. Bunlar:
1- Hâkim: sadece insanlar arasında muamelat ve ukubata dair anlaşmazlıkları hükme bağlayıp, sonuçlandırmakla görevli olan kimse.
2- Muhtesib: Toplum hakkına zarar veren aykırı davranışlar ile ilgili olarak hüküm vermekle görevli olan kimse.
3- Mezalim hâkimi: İnsanlar ile devlet arasında görülen anlaşmazlıkları kaldırmakla görevli olan kimse.
İşte yargı çeşitleri bunlardır. Anlaşmazlıklara dair insanlar arasında ayırıcı hükmü vermek şeklindeki yargının delili Rasulullah (s.a.v)'ın Fiili uygulamaları ve Muaz b. Cebel'in, Yemen'in bir bölgesine tayin etmesidir.
Muhtesib diye de adlandırılan ve toplum hukukuna zarar veren aykırı davranışlar hakkında hüküm vermek şeklindeki yargının delili ise; Rasulullah (s.a.v)'in fiili ve sözü ile sabittir. Peygamber (s.a.v): "Bizi aldatan, bizden değildir.” [1] buyurmuştur. Ayrıca Allah'ın Rasulü, aldatan kimselerle karşılaştığı zaman onlara karşı çıkar ve azarlardı. Kinanli Kays b. Ebi Garze'nin şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Bizler, Medine pazarlarında alış, veriş yapar ve kendimize simsarlar diye ad verdik. Bir gün Rasulullah (s.a.v), yanımıza çıkageldi ve bize, kendi verdiğimiz addan daha güzel bir isim vererek şöyle buyurdu: "Ey tacirler topluluğu! Alış-verişte boş sözler de, yeminler de söz konusu olmaktadır. Bu bakımdan sizler, bunları sadaka ile gideriniz.” [2]
Yine rivayet edildiğine göre: "Bera b. Âzib ile Zeyd b. Erkam, ortak idiler. Bunlar bir kısmı peşin, bir kısmı da veresiye olmak üzere bir miktar gümüş satın aldılar. Rasulullah (s.a.v) durumdan haber olunca, onlara şu emri verdi: “Peşin olarak satın aldığınızı geçerli bir alış veriş kılınız, vadeli aldığınız miktarı da geri veriniz.” [3]
İşte bütün bunlar hisbe türü yargılardandır. Toplum hakkına zarar veren bu gibi davaların hükme bağlanması şeklindeki yargıya "hisbe" adının verilmesi İslâm devletinde belli bir iş hakkında kullanılan bir ıstılahdır. Hisbe; tüccarların, meslek sahiplerinin, ticaretlerinde, işlerinde üretimlerinde sahtekarlık yapmalarını, ölçüde, tartıda ve diğer hususlarda toplum hukukuna zarar vermelerini engellemek üzere kontrol altında tutulmalarıdır.
Bizatihi böyle bir iş, Rasulullah’ın açıkladığı, emrettiği ve hakkında hüküm vermeyi üstlendiği bir iştir. Nitekim el-Bera b. Âzib yoluyla gelen hadisi şerifte durum gayet açıktır. Zira bu hadiste, her iki tarafın da vadeli alış-verişini yasaklandığı görülmektedir. Bu nedenle hisbe'nin delili sünnettir. Ancak Allah'ın Rasulü hisbe için belirli bir kadı tayin etmemişti. Aynı şekilde ondan sonra gelen raşid Halifeler de hisbe için muayyen bir hâkim tayin etmemişlerdi. Ancak, Ömer b. el-Hattab kavminden Şifa hatun diye bilinen Ensar'dan Süleyman b. Hatme'nin annesini pazar kadısı yani "hisbe kadısı" olarak tayin etmişti. Tıpkı Allah'ın Rasülü’nün yaptığı gibi bizzat kendisi de Hisbe hâkimliği yapıyordu. Ancak Ömer (r.a) çarşıları-pazarları dolaşır dururdu. Harun er-Reşid dönemine kadar Halife’nin bizzat kendisi hisbe görevini ifa etmeye devam etti. Çarşı pazarları dolaşan, ölçü ve tartı aletlerinin hileden uzak olup-olmadığını kontrol eden, tüccarların davranış ve muamelelerine nezaret eden mühtesibi ilk görevlendiren Harun er-Reşid'tir. Daha sonra el-Mehdi başa gelince, hisbe için özel bir idare kurdu ve böylelikle "hisbe", yargı organlarından birisi haline geldi.
Mezalim hâkimi adı verilen yargı türünün delili yüce Allah'ın şu ayetleridir: "Eğer bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a ve Rasulü’ne döndürünüz." [4] Yüce Allah'ın bu emri: "Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Rasul'e de itaat ediniz ve sizden olan emir sahiplerine de." [5] ayetinden sonra gelmektedir. Buna göre yönetilenler ile yöneticiler arasındaki anlaşmazlığın Allah'a ve Rasulü'ne, yani Allah'ın hükmüne döndürülmesi icap eder. Bu ise, böyle bir anlaşmazlık hakkında hüküm verecek bir hâkimin olmasını gerektirmektedir ki bu da mezalim hâkimidir. Çünkü yargının tarifi, insanlarla Halife arasındaki anlaşmazlıklara bakan "Mezalim Kadısını" da kapsamaktadır. Mezalim Kadısının delili, Rasulullah (s.a.v)'in sözleri ve fiilleridir. Ancak Allah'ın Rasülü devletin her tarafında yalnızca mezalim davalarına bakacak özel kadılar tayin etmemiştir. Ondan sonraki Raşit Halifeler de böyle bir yol izlemiştir. Nitekim Ali b. Ebi Talib (r.a)'in davranışlarında olduğu gibi Raşit Halifeler, mezalim davalarına bakma görevini bizzat kendileri üstleniyorlardı. Ali (kerremallahu vechehü) bu iş için özel bir vakit tayin etmediği gibi bunun için belli bir üslubu da yoktu. Mezalimi ilgilendiren herhangi bir haksızlık meydana geldi mi, hemen davaya bakılırdı. Ve bu da Halifeliğin işleri arasında yer alırdı.
Durum bu şekliyle Abdulmelik b. Mervan dönemine kadar devam etti. Bu gibi haksızlıkların hükmünü tesbit etmek üzere özel bir vakit ve belli bir üslûp tayin eden ilk Halife odur. Abdülmelik b. Mervan, mezalim için belli bir gün tayin ediyor ve bu konuda gelen şikayetleri tetkik ediyordu. Bunlardan herhangi birisi içerisinden çıkamayacak olursa, hüküm vermek üzere bu davayı hâkimine havale ediyordu.
Daha sonra Halife, insanların bu tür davalarına bakacak vekiller tayin etmeye başladı. Böylelikle mezalim, özel bir organ haline geldi. Buna da "Dar’ül-Adl" adı veriliyordu. Bu gibi davalar için belli bir hâkim tayin etmek açısından bu uygulama caizdir. Çünkü, Halife’nin sahip bulunduğu yetkiler, bunları yerine getirmek üzere kendisinin yerine görev yapacak bir vekil tayin etmesini, böyle bir iş için belli bir vakit ve belli bir üslup tayin etmesini de caiz kılmaktadır. Çünkü bu gibi işler mübah işler kapsamı dahilinde yer alır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ebu Davud, 2995; İbni Mace, 2215; Ahmed b. Hanbel, 6991; Ebu Hureyre’den rivayetle
--------------------------------------------------------------------------------
[2] Ahmed b. Hanbel, 15550, 15554, 17737
--------------------------------------------------------------------------------
[3] Ahmed b. Hanbel, 1852
--------------------------------------------------------------------------------
[4] Nisa: 59