Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kabir karanlığını aydınlatan nur: Teheccüd namazı (1 Kullanıcı)

muhammed25

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Kas 2008
Mesajlar
879
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Kabir karanlığını aydınlatan nur: Teheccüd namazı

Teheccüd namazı, gecenin hangi zamanında kılınmalıdır? Peygamber Efendimiz (SAV) kaç rekat kılmıştır? Kur'an'da nasıl anlatılıyor?

Abdullah bin Ömer (r.a.) gençlik yıllarında geceyi mescitte geçirir ve orada uyurdu. Bir gece rüyasında iki melek onu yakalayarak Cehenneme götürdüler. Cehennem kuyu duvarı gibi taşla örülmüş olarak görünüyordu. İki boynuz gibi iki yanı vardı. Burada kendilerini yakından tanıdığı kimseleri de görmüştü. O anda:

— Cehennemden Allah’a sığınırım, demeye başladı. O sırada yanına başka bir melek gelerek ona:

— Korkma, sen buraya atılmayacaksın. Senin için tasa ve endişe yoktur, dedi.

Abdullah bu rüyasını Resulüllahın (s.a.v.) hanımı olan ablası Hz. Hafsa’ya (r.a.) anlattı. Hafsa Validemiz de Resulüllaha (s.a.v.) aktarınca Efendimiz şöyle buyurdu:

— Abdullah ne iyi adamdır. Keşke gecenin bir kısmında kalkıp da ibadet etmeyi âdet edinseydi.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) burada kast ettiği ibadet teheccüd namazıydı. Abdullah b. Ömer bunu öğrenince gecenin pek azında uyuyup kalan zamanını ibadetle geçirmeye başlamıştı.

Ömrünün büyük bir kısmı mescitte, namazda ve secdede geçen İki Cihan Serveri (s.a.v.), geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Zaten ümmetine sünnet olan teheccüd namazı, Rabbimiz tarafından ona özel bir farz olarak emredilmişti:

“Gecenin bir kısmında sana mahsus bir nafile olan teheccüd namazı kılmak üzere uyan, böylece Rabbin seni övülmüş bir makam olan en büyük şefaat makamına ulaştırır.” (İsra Suresi: 79)

Peygamberimiz (s.a.v.) bu emri öylesine bir aşk ve şevkle yerine getiriyordu ki, onun namaza olan sevgisi, değerli hanımı Hz. Aişe Validemizi bile hayrete düşürüyordu. Onun anlattığına göre, Efendimiz (s.a.v.) bir gece namazında ayakta ve rükûda sakalı ıslanıncaya kadar ağlamıştı. Secdede de ağlamayı sürdürmüş, gözyaşıyla yer ıslanmıştı. Bu hâli gören Aişe Validemiz:

— Ya Resulallah, Allah sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı halde niçin ibadet konusunda kendini bu kadar zorluyorsun, diye sorunca şu cevabı almıştı:

— Ben Allah’ın bu mağfiretine karşı şükreden bir kul olmayayım mı?



Teheccüd nimetlere karşı büyük bir şükür, kabir ve Cehennem azabına karşı bir zırhtır. Gece namazı, Allah’ın sevgisini kazandırır, insanı faziletli kılar, manevî zevklerin kaynağıdır, acı ve felâketlerden korur, bedenin şifasıdır, ruhî ve kalbî terakkiye vesiledir. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, “kabir gecesinde ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık”tır.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ibadet hayatını kendilerine rehber edinen sahabeler gece namazına da büyük önem verirlerdi. O kadar ki gece namazını, yolculuk, hastalık, savaş gibi ağır ve sıkıntılı durumlarda bile terk etmezlerdi. Bunu gösteren şöyle muhteşem bir hadise yaşanmıştı:

“Zâtü’r-Ri*kâ” Savaşı’nda, ordu istirahata çekilince Peygamberimiz (s.a.v.), Ammar bin Yasir (r.a) ile Abbâd bin Bişr’i (r.a.) nöbetle görevlendirdi.

İkisi aralarında anlaşarak ilk bölümde Abbâd’ın nöbet tutmasına karar verdiler. Bunun üzerine Ammar, kendi nöbeti gelinceye kadar arkadaşının yanında uyumaya başladı. Nöbete duran Abbâd da, çevrenin sakin olduğunu görünce vaktini değerlendirmek için gece namazına durdu.

Abbâd bin Bişr, gecenin sessizliğinin verdiği huzurla namaza kendini vermiş, bütün benliğiyle Allah’a ibadet etmenin hazzını yaşıyordu.

Bu sırada bir müşrik, çok uzak mesafedeki karaltıyı görünce, yayına bir ok yerleştirdi ve bıraktı. Ok eliyle koymuş gibi, Hz. Abbad’ın vücuduna saplandı. Bu sırada Abbad, on bir sayfalık Kehf Sûresi’nin ortalarına gelmişti. Eliyle oku çıkardı ve namaz kılmaya devam etti.

Biraz bekleyen müşrik, önceki okun yerini bulmadığını sanarak Abbâd’a ikinci okunu da fırlattı. İkinci ok da eliyle koymuş gibi namazda olan Abbâd bin Bişr’e saplanmıştı.

Bu oka da aldırmadan çıkardı ve namazına devam etti. Sanki atılan oklar onun vücuduna saplanmamış gibi huşû içinde namaz kılıyordu.

Büyük bir öfkeye kapılan müşrik, bu okun da isabet etmediğini düşünerek üçüncü bir ok fırlattı. Üçüncü okun da eliyle koymuş gibi isabet ettiği Abbâd bu oku da çıkardı. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı. Müşrik, onların iki kişi olduk*larını görünce kaçtı.

Ammar, saplanan üç oku ve arkadaşından akan kanları görünce şaşkına dönmüştü:

— Sübhânallah! Sana ilk oku atınca beni niye uyandırmadın, diye sordu. Hz. Abbâd, yaptığından gayet memnun ve huzur dolu bir sesle şu ibretli cevabı verdi:

— Öyle bir sûre okuyordum ki kesmek istemedim. Eğer Resulullah’ın verdiği görevin aksamasından korkmasaydım, ölünceye kadar namaz kılmaya devam ederdim, dedi.

Hz. Abbâd’ın tavrı öyle bir namaz aşkıydı ki, saplanan oklara bir diken kadar bile değer vermemişti. İşte onlar namazdan böylesine zevk alır, haz duyarlardı.

alıntı
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt