Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kabe,ye Serenat (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA



Kabe'ye Seranat / Nuri SERDENGEÇTİ


Bir ufuksun sen. Öyle bir ufuk ki insan, ruhunu bulur senin ikliminde. Kaybettiği cevherini bulur. Gönül elmasını keşfeder Kâbe.
Harabe gönüller senin ikliminde bir bir canlanır ve ikbale erer.
Ümitsiz insanlar senin dönen ve döndükçe ötelere kanatlandıran metafizik çekiminde yüce duygulara kavuşur ve ötelere aid mutluluk şualarıyla sarılır.
Sana koşarken kişiler bir başka kanatla koşarlar. Sana uçarken kişiler bir başka yürek atışıyla ve gönül coşkusuyla ve akasya çiçeklerinden daha beyaz bir düşle uçarlar, koşarlar ve menziline varırlar.
Hacerü’l-Esved kalbin süveydası gibi onları bekler. Başını o esved taşa eğerler hacılar ve dudaklarını o cennet mücevherine değdirirler.
Kâbe sen bir menzilsin ama o menzilde binbir dil vardır. Binbir renk, birbir suret binbir tayf ve şekil vardır. Bunların hepsi de bir odakta toplanmıştır. Senin odağındır bu toplanma yeri. Senin çekici caziben ve onun çevresindeki ümit tayfı ve aşk seyyalesi ve sevda anaforundur..
Seni yüreğinde duymayan kişiye aşık denir mi acaba? Senin miraca çeken güçlü nurlu amûduna ermeyene insan denir mi?

Sen susuz yolcuları doyurursun ve susuzluğunu giderirsin zemzeminle.
Hakla birlikte olma deminle.

Ve genişleyen ve genişledikçe bütün kâinatı içine alan âleminle.
Bir kişi namaza durursa “Allahu Ekber” deyip senin yolcundur. Senin iklimine ilk adımı atmış demektir. Senin vuslat adana kalbini kurmuş ve bağlamış demektir.

Dudaklarında hasret türküleri başlar fısıltıya senin yönüne kalbini çeviren bir kişinin. Elleri geriye giderken gözleri ileriye gider. Dünyayı bir kenara veya gerisine iterken gözleri ve gönlü sana ve senin nurlu iklimine uçar gibi yol alır.

Ey Kâbe! Kalbteki bütün hisler ve bütün letafetler sana bakıp bir devr-i daimiye başlarlar. Sendeki hacıların dönüşü gibi yürek menzilindeki manevî duygular da çarh urup dönmeye ve tekbir tekbir seda vermeye dururlar. İnsan bir kainat olur o an. Senin içten dışa doğru genişleyen dairelerin gibi ruhtan cesede ve ondan aileye ve akrabalara doğru bir çark-ı felek devr-i daimisi başlar. Eğer kişi oğlu senin merkezin gibi yüreğinde bir metafizik merkez oluşturmuşsa veya zaten ezelde konulmuş yürek süveydasını bulmuşsa bu nokta etrafında kendi örgüsünü, nakışlarını ve motiflerini dokumaya başlar. Böylece bu dokuyuşlar ve motif-ler duygu ibrişimleriyle örülen nakışlar bütün insanlığı kuşatınca-ya kadar devam eder.

Ey Kâbe! Sevgililer senin mezilinden çıkacaklarını bilirler maşukuna. Ve senin merdivenlerinden yükselirler İbrahim Makamına. Oradan Sidre’ye ve Kâb-ı Kavseyn’e çeker bir ışık onları. Bu yolculuk sende başlar ve Sidreden geçip Kâbe-ı Kavseyn’de son bulur. Bu kutlu seyahatta onlara ilk adımı attıran sensin. İlk devri sende başlatıp sonra ötelerde sürdürürler ve yürürler bir sonsuz anafor içinden kor kor yanarak ve aşk alevleriyle tutuşarak yüce menzillere doğru.

Sende bu seyahate başlarken yürekleri de içlerinde bir seyahatin ilk adımını hislerine duygularına ve letafetlerine attırmaya ve onları bir ebedî yolculuğa hazırlamaya durur. Senin ilk çekiciliğin kalbin aklı, fikri, hayali bir pervane gibi kendi çevresine çekişine mizandır, mihenktir. Sendeki "Lebbeyk!" sesi duyguların ve hislerin lebbeykidir. Ve kalbin o ebediyet rengi kokusu ve dokusu taşıyan süveydası bir Hacerü’l-esved gibi öpülür de öpülür. Başlar o âlemin bir noktasına bile meftun hacılar gibi beyaz bembeyaz giysileriyle dönmeye başlarlar sonsuzluk yörüngelerinde. Zamanı kaç sefer dolanır bu çizgiler, kaç sefer kuşatır ebediyyeti bilir misin? Çok kez Kâbe. Hem de sayısız kez. Her dönüş bir sonsuz koşunun izdüşümüdür, her devri tamamlama kalblerin bu miraçta birkaç sefer Sidre’yi buluşudur. Kab-ı Kavseyn’e dudaklarıyla dokunuşudur.
Bu sırada insan kalıbıyla birlikte ruhuyla bir âlem kesildiğini farkında olur. Bir âlem kadar geniş olduğunun ve vüs’atli bulunduğunun farkına varır. Ve ruhu genişler kalbi enginleşir böylece. Kalb süveydasını Hacerü’l-Esved üstüne yapıştırır. Yürek kendini senin küp şeklindeki, dört dörtlük muazzez ve kutsî menziline rapteder ve bu merkez etrafında bütün duygu ve hisler hatta cisimler bile yerini bulur ve ebedî aksiyonuna başlar ve bu metafizik seyr ü süluk devam eder gider.

İşte tam bu sırada âlem içinde âlem olduğunu anlayan insan özündeki cennetleri keşfeder. Yürek onun esintilerini duyar ve onun meltemilerini âb-ı hayatlarını, zemzemlerini içer de içer ve iliklerine kadar doyar. Belki de kevser kesilir, zemzem kesilir. Dupduru bir ikilimin dupduru bir ırmağı olur. Döndüğü zaman ülkesine, akar gibi döndüğünde o kevserlerden dağıtacaktır, gönlündeki ırmaktan taktim edecektir, tesnim sularını yoldaki susuzlara, çöldeki susuzlara ve dudakları kurumuş âb-ı hayata hasret kalmış insanlara.
Ey Kâbe! Bu sonsuz koşunun ilk mebdei sendedir. Son noktası İlahi lütufların ve yakınlıkların son noktasındadır. Bu son nokta ebedî hazinelere ermenin başlangıcıdır. Evet sen bu sebepten o hazinelere açılan bir yolsun bir menzilsin.

Ebreheler isterse seni yüreğinden silsin, isterse kalbinden kazısın sen yine varsın âlem-i şehadette bütün haşmetinle. Âlem-i uhrevide de aslın bir görkemli mezil gibi bütün meleklerin ortasında tekbir seslerinin merkezinde ezelî ve ebedî bir nakşın ve bestenin merkezi ve odak noktası gibi ışımakta…
Senin nuranî gövdenin çıktığı menzil sonsuzdur. Allah’a giden bir yoldur bu ışıklı sütun. Evet bu merkeze ilk adımını atan, son adımını atmış demektir. Hele bir de tertemiz gönlüyle buraya gelmişse kirleri pek yoksa, yüreği dakik ve rakik hislerle örülü ve hayatı ince elenmiş ve sık dokunmuş bir sünnet- i seniyye billuru gibi imbikten geçmişse işte o zaman onun bu mezafizik anafora tutulması ve yücelere kanatlanması tarfetül aynda gerçekleşir.
Kâbe menzilimsin. Beni kalbim itibari’ye, ruhum itibarıyla dilimsin, sözümsün, gözümsün. Senin misk kokan ikliminde ruhum dirilişe ermek için can atmakta, sevgisine, aşkına sevdasına nur, ışık ve şevk katmakta.
Uykusuz gözlerin ufku sensin. Hacıların emel noktası senden geçer. Seni özleyenler ve seni gözleyenler bir şevk-i tâ-râpla kanatlanacağı günü sabırsızlıkla beklerler. Senin iklimine yaklaşırken de Nebiler Nebisinin sesini duyar gibi olurlar. Bu İbrahim sedasını da içinde gizleyen güçlü, yüklü ve kudretli bir nefes ve soluktur.

"Gelin insanlar gelin ve Allah’a secde edin ve ebed menziline ulaştıran Kâbe’nin ikliminde gezin ve ulu menzillere kanatlanın!" der gibi bu ses, kalbi sevda ateşiyle yananlara pusula ve rota olur ve onları Hakk’a yolculukta şevklendirir ve onlara kutlu yolculukta kut ve gıda olacak manevî besini sunar ve yürekle-rine derman ve kalblerine fer verir.
O sesi duyan hacılar ihramlarını giyip bu sonsuz yolculuğun ilk basamağına adım atarlar. Dünyanın debdebesinden sıyrılmışlar topluluğu artık tek renk urbalarıyla ötelere kanatlanmak için beklerler ve kutlu dönüşün ilk devriyle yüreklerindeki duygular da melekler ile birlikte yürek kabesini tavaf etmeye başlar.

Ey kalbim!

Her namazda bu koşu var, bu tavaf var. Yüreğini Kâbe’ye raptet. Hislerini duygularını lâtifelerini, aklını, fikrini, hayal ve hafızanı o çevre çevre örülen ışık dairelerinin üzerine koy ve sen de kainat kadar genişle ve âlem kadar vüs’at kazan. Yan yakıl ve ağla. Kulluğunu unutma. Dünyadan sıyrıl. Ruhun lahutî elbiseyle katılsın bu tavafa ve yürüsün Allah’a doğru. O’na gitmek, O’na ermek ancak böyle olur.

Döne döne atomlar gibi. Nebülözler gibi, yıldızlar gibi döne döne.
Işıktan burağa ve refrefe binmiş Nebiler Nebisi gibi döne döne olur gök kapılarını geçmek. Döner merdivenlerle minareye çıkar gibi şerefli şerefeye ermek için o şeref ve izzet noktasına kadem basmak uğruna sen de dön dön dön. Ne ön kalsın ne arka. Bir farka eriş. Madde isimli alemin hiçliği ve mânâ isimli âlemin hepliği gibi bir farka. Ardında bırak bütün yılgınlıkları, bütün umutsuzlukları. Bütün elem ve keder düşüncelerini. ½evk ve aşk kanatlarını aç ve yürü menzilden menzile. Bir sırâçtır işte bu anda Kur’ân sana. Ve bir taçtır başına konulan Kâb-ı Kavseyn’de sunulacak olan Tahiyyat ve yeniden bulduğun hayat. Başına tâçtır. Ruhuna tâç.. Cennet tâcıdır, rahmet tâcıdır, Cemalullah tâcıdır. Didara erme tâcıdır.
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
Ancak O'na kulluk eder,ancak O'ndan yardım dileriz.

İçerisinde âlemlere şifa, hidayet, rahmet ve öğüt bulunan
mubarek Kur'ân'ın kendisine indirildiği
ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan
Son Peygamber Hz.Muhammed Mustafâ (s.a.v)
Efendimiz'e

pâk âline ve sâdık ashâbına
salât ve selâm olsun...
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Selamünaleyküm Hayirli Akşamlar
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt