yilik yapma ilmine sahip olmayanlar, iyi bir dünyanın kurulmasına katkıda bulunamazlar. İyilik ilmine sahip olmanın en büyük alâmeti, iyi insanlarla görüşmek, birleşmek ve birlikte iyi faaliyetlerde bulunmaktır. İyi insanlarla buluşmak ve iyiliklerden meydana gelmiş çalışmalara katılmak, bir Müslüman için hayatın gayesindendir.
Evet, Kur’ânî düşünce, hayatın gayesinin iyilik ve iyilik yarışında bulunma olduğunu bildirmektedir. Yine Kur’ân, bizlerin iyilik ve takvada birbirimizle yardımlaşmamızı, buna mukabil kötülük ve günaha dalma konusunda birbirimizle yardımlaşmamamızı emreder. Böylece İslâm’ın hayat felsefesi, iyilik yaparak başkalarına güzel örnek olmayı önemsemektedir. Peygamberimizin hayat felsefesi, hakkı ve hayrı yani iyiliği yaymak üzerine dayanır. O Yüce peygamberin hayatı hep iyiliğe endekslenmiştir. Onun, yetimleri, yoksulları, zorda ve darda kalanları, maddi ve manevi yardıma muhtaç olanları nasıl bağrına bastığını, onlarla nasıl candan ve fedakârca ilgilendiğini biliyoruz. Örneğin Onun, kendisini dinleme ve ilim elde etme çabası içinde ama bakıma muhtaç olan, sayıları dört yüzü bulan, Medine Mescidi’nde barınan Suffe Ehli ile ilgilenmesi; eline geçen parayı hiç biriktirmeden ihtiyaç sahiplerine dağıtması; bakıma muhtaçlara çevresindeki varlıklı kişilerden yardım toplaması; anne-babasını kaybetmiş yetim ve yoksulların, mağdurların, köle, kadın, çocuk ve yaşlıların ilgi ve bakıma muhtaç olduklarını hatırlatarak onlara iyi davranılmasını istemesi; kendisine ikram edilen yiyeceği çevresindekiler ile paylaşması, cömert davranması ve insanları cimrilikten men etmesi; şehir dışında olan ashabın ailesinin işlerinin aksamamasını takip etmesi (örneğin sefere giden Habbab b. Eret dönünceye kadar her gün evine giderek keçilerini sağmıştır); “Uhut dağı altına çevrilse, bir tek dinarın bile yanında üç günden fazla kalmasını istemediği” (Sahih-i Buhari, İstikraz, 3)ni açıklaması bize en güzel örnekleri sunmaktadır. Öyleyse insan, bütün hayatı boyunca iyilik yapmak görevi ile yükümlüdür. Çünkü iyilik yapmak, mutlu olmanın sebebidir. İnsanlar farklı farklı hedeflere giderler; kendilerince önemli buldukları işleri yaparlar. Birçokları da kendi yaptıklarıyla övünürler. İslâm’a göre ise hayat “hayır işleme / iyilik yapma” yarışıdır. (Bakara Sûresi, 148 ) Mü’minlere düşen, Allah’ın gösterdiği “hayr”ı işlemek, hayırda/iyilikte yarışmak, hayır sahibi olmak, hayırlı mal kazanıp hayra sarfetmek, hayırlı evlat yetiştirmek, ölmeden önce elinden geldiği kadar iyilik yapmak ve bütün güzel amellerle beraber iyiler zümresine katılmayı hedeflemektir. Zira Yüce Allah, “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe (yani Allah yolunda, hayır yolunda harcamadıkça) “iyi”ye eremezsiniz” (Âl-i İmrân Sûresi, 92) buyurarak bizim hayır yapmamızı, iyilikte bulunmamızı, iyiliği yaymamızı istemektedir. Zira bu dünyada insanlara üç şey eşlik eder: Dost, mal ve iyilikler. Fakat bunlardan sadece sonuncusu vefalıdır. Zira insan âhiret yurduna göç ettiği zaman mal, evinin kapısından bile çıkamaz. Dost kabre kadar gidip oradan öteye geçemez. Ama iyilikler insanla beraber olur; ebediyen ondan ayrılmaz ve sahibinin adını geride kalanlarına ve dostlarına unutturmaz. Ahmet Rıfat, Tasvîr-i Ahlâk, Sh: 137) Bu iyilikleri yapabilmek için de hayırsever olmamız lazımdır.
Hayırsever olmamız için de inançlı, sevgi dolu, diğergam olmamız gerekir. Allah’ı seven O’nun yaratıklarını da sever. “Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü” sözü bunu ne güzel anlatmaktadır. Öyleyse biz de iyi olmaya, iyi kalmaya, iyilikleri yaymaya, “Allah’ın bize verdiği ihsanları başkaları ile paylaşmaya”, insanlara sevgi ile yaklaşmaya ve böylece Allah’ın rızasını kazanmaya çalışacağız. Allah’ın iyiliğimizi artırması, iyilerle tanıştırması, geleceğimizi iyi kılması ve âhirette bizi iyilerle haşretmesi dua ve niyazımız olmalıdır.
İyi insanlardan meydana gelmiş iyi bir dünya kurmak, Müslüman insanın temel hedeflerindendir. İyi insan Kur’an ayetleriyle tezkiye edilmiş insandır. O, sadece kendisine değil, bütün beşeriyete faydalı olan insandır. Başkasının günahına sevinen değil, ağlayan insandır. Zalimlerin zulmünü alkışlayan değil, mazlumların kıyamına katılan insandır. Şunu da bilmeliyiz ki; iyi bir dünya iyi insanlarla kurulur. Gelin hep birlikte iyi insanların sayılarını çoğaltalım. İyi insanların sayılarını çoğalttığımız oranda iyi dünyaya yaklaşmış oluruz. Bunun da yolu meydanı kötülere ve kötülüklere bırakmamaktır.
Evet, Kur’ânî düşünce, hayatın gayesinin iyilik ve iyilik yarışında bulunma olduğunu bildirmektedir. Yine Kur’ân, bizlerin iyilik ve takvada birbirimizle yardımlaşmamızı, buna mukabil kötülük ve günaha dalma konusunda birbirimizle yardımlaşmamamızı emreder. Böylece İslâm’ın hayat felsefesi, iyilik yaparak başkalarına güzel örnek olmayı önemsemektedir. Peygamberimizin hayat felsefesi, hakkı ve hayrı yani iyiliği yaymak üzerine dayanır. O Yüce peygamberin hayatı hep iyiliğe endekslenmiştir. Onun, yetimleri, yoksulları, zorda ve darda kalanları, maddi ve manevi yardıma muhtaç olanları nasıl bağrına bastığını, onlarla nasıl candan ve fedakârca ilgilendiğini biliyoruz. Örneğin Onun, kendisini dinleme ve ilim elde etme çabası içinde ama bakıma muhtaç olan, sayıları dört yüzü bulan, Medine Mescidi’nde barınan Suffe Ehli ile ilgilenmesi; eline geçen parayı hiç biriktirmeden ihtiyaç sahiplerine dağıtması; bakıma muhtaçlara çevresindeki varlıklı kişilerden yardım toplaması; anne-babasını kaybetmiş yetim ve yoksulların, mağdurların, köle, kadın, çocuk ve yaşlıların ilgi ve bakıma muhtaç olduklarını hatırlatarak onlara iyi davranılmasını istemesi; kendisine ikram edilen yiyeceği çevresindekiler ile paylaşması, cömert davranması ve insanları cimrilikten men etmesi; şehir dışında olan ashabın ailesinin işlerinin aksamamasını takip etmesi (örneğin sefere giden Habbab b. Eret dönünceye kadar her gün evine giderek keçilerini sağmıştır); “Uhut dağı altına çevrilse, bir tek dinarın bile yanında üç günden fazla kalmasını istemediği” (Sahih-i Buhari, İstikraz, 3)ni açıklaması bize en güzel örnekleri sunmaktadır. Öyleyse insan, bütün hayatı boyunca iyilik yapmak görevi ile yükümlüdür. Çünkü iyilik yapmak, mutlu olmanın sebebidir. İnsanlar farklı farklı hedeflere giderler; kendilerince önemli buldukları işleri yaparlar. Birçokları da kendi yaptıklarıyla övünürler. İslâm’a göre ise hayat “hayır işleme / iyilik yapma” yarışıdır. (Bakara Sûresi, 148 ) Mü’minlere düşen, Allah’ın gösterdiği “hayr”ı işlemek, hayırda/iyilikte yarışmak, hayır sahibi olmak, hayırlı mal kazanıp hayra sarfetmek, hayırlı evlat yetiştirmek, ölmeden önce elinden geldiği kadar iyilik yapmak ve bütün güzel amellerle beraber iyiler zümresine katılmayı hedeflemektir. Zira Yüce Allah, “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe (yani Allah yolunda, hayır yolunda harcamadıkça) “iyi”ye eremezsiniz” (Âl-i İmrân Sûresi, 92) buyurarak bizim hayır yapmamızı, iyilikte bulunmamızı, iyiliği yaymamızı istemektedir. Zira bu dünyada insanlara üç şey eşlik eder: Dost, mal ve iyilikler. Fakat bunlardan sadece sonuncusu vefalıdır. Zira insan âhiret yurduna göç ettiği zaman mal, evinin kapısından bile çıkamaz. Dost kabre kadar gidip oradan öteye geçemez. Ama iyilikler insanla beraber olur; ebediyen ondan ayrılmaz ve sahibinin adını geride kalanlarına ve dostlarına unutturmaz. Ahmet Rıfat, Tasvîr-i Ahlâk, Sh: 137) Bu iyilikleri yapabilmek için de hayırsever olmamız lazımdır.
Hayırsever olmamız için de inançlı, sevgi dolu, diğergam olmamız gerekir. Allah’ı seven O’nun yaratıklarını da sever. “Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü” sözü bunu ne güzel anlatmaktadır. Öyleyse biz de iyi olmaya, iyi kalmaya, iyilikleri yaymaya, “Allah’ın bize verdiği ihsanları başkaları ile paylaşmaya”, insanlara sevgi ile yaklaşmaya ve böylece Allah’ın rızasını kazanmaya çalışacağız. Allah’ın iyiliğimizi artırması, iyilerle tanıştırması, geleceğimizi iyi kılması ve âhirette bizi iyilerle haşretmesi dua ve niyazımız olmalıdır.
İyi insanlardan meydana gelmiş iyi bir dünya kurmak, Müslüman insanın temel hedeflerindendir. İyi insan Kur’an ayetleriyle tezkiye edilmiş insandır. O, sadece kendisine değil, bütün beşeriyete faydalı olan insandır. Başkasının günahına sevinen değil, ağlayan insandır. Zalimlerin zulmünü alkışlayan değil, mazlumların kıyamına katılan insandır. Şunu da bilmeliyiz ki; iyi bir dünya iyi insanlarla kurulur. Gelin hep birlikte iyi insanların sayılarını çoğaltalım. İyi insanların sayılarını çoğalttığımız oranda iyi dünyaya yaklaşmış oluruz. Bunun da yolu meydanı kötülere ve kötülüklere bırakmamaktır.