Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İstiğfara muhtaç İstiğfarlarımız (1 Kullanıcı)

elifffff

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Ağu 2008
Mesajlar
1,217
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
35
İstiğfar, hata ve günahların Allah tarafından afv ve mağfiret edilmesini istemek; kulun işlediği iyi ve güzel amelleri azımsayıp bunları artırmaya çalışmak, günahlarını çok bulup bunları azaltmaya gayret etmek demektir.

Kur'an'ı Kerim'de pek çok ayette istiğfarda bulunmak emredilmiş, Allah'ın mağfiret edici olduğu ısrarla vurgulanmış, özellikle seher vakitlerinde olmak üzere istiğfar edenler övülmüştür. (Ali İmran, 17 ; Zariyat, 18.)

Bir kişi, Hasan-ı Basri'ye kuraklıktan şikâyet eder. Ona: “Allah'tan mağfiret dile, istiğfara devam et.” der. Bir başkası fakirlikten şikayet eder. Ona da: “Allah'tan bağışlanma dile, istiğfara devam et.” cevabını verir. Bir başkası da ona neslinin azlığından şikayet eder. “Allah'a dua et de bana bir oğul ihsan etsin.” der. Ona da istiğfar etmelerini emreder. Bir başkası arazilerindeki ürünün azlığından şikayet eder. Ona da: “Allah'tan mağfiret dilemesini, istiğfara devam etmesini söyler.” Bunun üzerine orada bulunan Rebi:
“İnsanlar, sana geliyorlar, çeşit çeşit şikayetlerde bulunuyorlar, farklı şeyler istiyorlar, sen de hepsine istiğfarı emrediyorsun, böyle demenin sebebi nedir? Bu nasıl iş?” diye sorar. Hasan-ı Basri şu cevabı verir:
“Ben kendiliğimden bir şey söylemedim. Çünkü yüce Allah, Nuh Sûresinde: “Rabbinizden mağfiret dileyin (istiğfar edin.) Çünkü O çok bağışlayıcıdır. (İstiğfarınız sebebiyle Allah) gökten üstünüze bol yağmur göndersin. Sizi mallar ve oğullarla desteklesin, yardım etsin. Size bağlar bahçeler versin ve sizin için nehirler akıtsın.” (71 Nuh, 10-12) diye buyurmaktadır. (Kurtubi, el-Camiu li Ahkami'l-Kur'an, 18/48.)

Mü'minlerin özelliklerinden biri de hatada ısrar etmemek ve istiğfara devamdır. “Ve onlar ki çirkin bir iş yaptıklarında yahut (günahlarla) kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Zaten Allah'tan başka kim günahları bağışlar ki? Bir de onlar işledikleri (günah ve hatalı işleri)nde bilerek ısrar etmezler.” (3 Âl-i İmran, 135)

İlim adamlarımız derler ki: “Asıl istenen istiğfar, günah üzere ısrarın düğümlerini çözen ve manası kalpte yer eden istiğfardır. Yoksa dil ile söylenen bağışlanma dileği değildir. Diliyle “Estağfirullah” demekle birlikte, kalbiyle masiyeti/ günahı, hatası üzere devam edenin istiğfarı ise, ayrıca bir istiğfarı gerektirmektedir. Ve onun işlediği küçük günahı da büyük günahlara katılır.

Hasan-ı Basri şöyle demiştir: 'Bizim istiğfarımızın da ayrıca istiğfara ihtiyacı vardır.' Ben (Kurtubi) derim ki: O, bunu kendi dönemi hakkında söylemektedir. Ya bizim bu zamanımızda alay edercesine, hafife alırcasına günahından ötürü, Allah'tan bağış-anma dilediği iddiasıyla tespihini elinde tuttuğu halde günahtan vazgeçmemek kararlılığında ve zulme abanmış haliyle insanların görüldüğü şu bizim zamanımız hakkında ne denilir?” İmam Kurtubî bizim devrimizde yaşasaydı daha neler derdi?


Rabiatü'l- Adevî de der ki: “İstiğfar etmekle kurtulduk sanıyoruz. Halbuki bu istiğfarımıza da ayrı bir istiğfar gerekir.” Hz. Rabia, kalbin gafletini kötülüyor. İnsanın hem dili hem de kalbi ile istiğfar etmesini tavsiye ediyor.

Kalbin iştirakiyle olmayan, âdet kabilinden, gafletle ve yalnız dille “Estağfirullah” demek, yalancıların tövbesidir. ( Gazali, İhya, 4/86.)

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Yaptığı hata ve kötülüklere ısrarla devam ederek günahlarından tövbe ve istiğfar eden Rabbi ile alay etmiş olur. "(Münziri, Et-Terğib vet-Terhib, 4/97.)

Günahlara Alışmak

Ariflerden biri, çamurlu kaygan bir yoldan giderken elbisesini, paçalarını toplayarak, kayıp düşmemesi için dikkatli adımlarla yürüyordu. Fakat bütün gayretine rağmen kurtaramadı, çamurun ortasına düştü. Tabi her tarafı çamur olduğu için artık aldırış etmeden, bu defa çamur içinde istediği gibi serbest yürümeye başladı. Ve bir yandan da ağlayarak: “İşte günaha düşmeden önce günahlardan sakınan adamın hali budur. Bir defa, iki defa... günaha düştükten sonra artık aldırış etmeden onun ortasında yürümeye başlar.”dedi.

Hani anlatılır ya: Gelin kaynana tartışmışlar. Gelin, kaynanaya: “Geldiğimde eviniz kötü kokuyordu, ben o kötü kokuyu temizleyip giderdim.” demiş. Kaynata müdahale ederek: “Benim güzel gelinim, o kötü koku yine var ancak senin burnun alıştı.” deyivermiş.

Günahlara alışmak çok tehlikelidir. Zira alışan kişi, artık o günahı rahatlıkla, sıkılmadan işlemeye başlar, daha da ileri giderek savunmaya başlar, teşhir eder, başkalarının da işlemesini böylece yaygınlaşmasını sağlar. İşte bizler, günahların küçümsendiği, çoğaldığı, kitleselleştiği bir dönemde yaşıyoruz. Hatta bazı günahların sevilerek işlendiğini de çok görüyoruz. Bir şeyi severek yapan ondan vazgeçer mi? Bu isyan selinin sonu ne olacak, hiç düşündük mü?

Toplumda Kötülüklerin Yayılmasını İsteyenler

“Mü'minler arasında kötü, çirkin, haram ve yasak olan edep, ahlâk ve haya dışı söz, eylem ve davranışların yayılmasını sevip isteyenler var ya, işte onlar için dünya ve ahirette çok acı ve elem verici bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (24 Nur, 19)

Küreselleşen dünyada hakim kültürlerin etkisiyle toplumumuzda defile, bazı film, gazete, dergi, TV ve internette, televole türü programlarda edep ve haya sınırlarını aşan çıplaklık, müstehcenlik ve fuhuş âdeta özendirilmektedir. Bu davranışlar, ahlâkî değerlerin yara almasına, edepsizliğin yayılmasına manevî açıdan fert, aile ve toplum sağlığının bozulmasına neden olmaktadır. Özellikle gençlerin bu tür bataklığa sürüklenmesi, milletin geleceği açısından tehlikeli bir durumdur.
Bunları işlemek, yaymak, yayılmasını sağlamak dünya ve ahirette cezayı gerektiren davranışlardır. Böyleleri Allah'ı, Peygamberi ve mü'minleri incitmiş olurlar.

“Allah'ı ve Peygamberini (çirkin iddia, söz, eylem ve davranışlarla) incitenlere Allah, dünya ve ahirette lanet ve onlar için zelil eden bir azap hazırlamıştır. Mü'min erkek ve mü'min kadınları haksız yere incitenler, iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.” (33 Ahzab, 57-58)

Allah'ı incitmekten maksat; şirk koşmak, inancında samimi olmamak, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı olmak, hududullahı çiğnemek, dinini ve peygamberini kötülemek, farz görevleri terk ederek ve haramları işleyerek itaatsizlik etmek vb. davranışlarda bulunmaktır.

Peygamberi incitmek de; Hz. Peygamber ile ilgili ileri geri laflar etmek, onun davasına karşı çıkmak, sünnetine karşı olmak vb. inanış ve davranışlardır.

Mü'minleri incitmek ise; onları haksız yere suçlamak, inanç ve ibadetlerinden dolayı kötülemek, hakir görmek, alaya almak, inanç ve ibadet özgürlüğüne engel olmak, temel haklarına mani olmak vb. davranışlarda bulunmaktır.

Toplumda kötülüklerin yayılmasını isteyenler ve mü'minlere eziyet edenler, incitenler çok büyük günah işlemiş olmakla beraber, bunlara göz yumup çanak tutanlar da bu büyük suça ve günaha ortaklık etmektedirler.


Neler Yapılmalıdır?

1- Toplum, millet, ümmet olarak istiğfara devam etmeli, halimizi düzeltmeliyiz. Hz. Mevlânâ'nın ifadesiyle: “Bütün dertlerini tek dert yap, din derdini dert edinirsen, Allah seni diğer dertlerden kurtarır.”
Tövbe ve istiğfarımızda, inabemizde samimi olmalıyız. İstiğfarlarımız, istiğfara muhtaç olmamalıdır.

2- Günahın büyüğünden, küçüğünden, gizlisinden, açığından sakınmalıyız.

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden birtakım kimseleri bilirim ki onlar kı-yamet günü Tihame dağları gibi (çok) ve bembeyaz (tertemiz) sevaplar ge-tirirler de Allah (c.c.), o sevapları toz eder. (kabul etmez, mahveder.) Sevban (r.a):
“Ya Rasülallah! Bilmeyerek onlardan olmamamız için bize onların sıfatlarını söyle ve bize onların durumlarını açıkla.” dedi. Rasülullah (s.a.v.): “Bilmiş olunuz ki onlar sizin (din) kardeşleriniz ve sizin aranızdan (birtakım insanlar)dır. Sizin aldığınız gibi onlar geceden (ibadet nasibini) de alırlar. Velâkin onlar, Allah'ın yasak kıldığı şeylerle tenha yerlerde baş başa kaldıkları zaman o yasakların sınırlarını çiğnerler.” buyurdu.(İbni Mace, Zühd 29.(4245))
İhsan sırrına sahip olunmalı ve her durumda halini muhafaza edebilmelidir.

3- Tövbemizin, tövbe-i nasuh olması için, bırakın günaha dönmeyi sözünü bile etmemeli, günaha götürecek, günahı hatırlatacak sebepler terk edilmelidir.
Burada kast esilen tövbe, nasuh tövbe denen ve sadece günah fiillerin işlenmesini terk etmekten ibaret olmayıp mü'minin bütün varlığı ve benliğiyle katıldığı bir dönüş ve terk ediştir.

4- Allah'ı, Peygamberi ve mü' minleri incitenleri, günah ve isyan tezgâhtarlarını iyi tanımak ve gerekli şuura sahip olmak gerekir. İşte istiğfara muhtaç istiğfarlardan kur-tulmanın yolu budur. Mevlânâ'nın ifadesiyle: “Ey gönülden günah işlemeye istekli olan, nefsani arzularını gizlice tazeleyen kişi, sen imanını tazele. Fakat yalnız dilinle söyleyerek değil de kalbinle tazele. Nefsânî istekler, şehvânî arzular tazelendikçe, iman tazelenmez. Çünkü şehvetin, nefsin dileğine uymak Hakk kapısını kapar, kilitler.”



Halil ATALAY (ribat dergisi)
 

melankolik5288

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Nis 2009
Mesajlar
2,619
Tepki puanı
1,618
Puanları
113
Yaş
35
Ariflerden biri, çamurlu kaygan bir yoldan giderken elbisesini, paçalarını toplayarak, kayıp düşmemesi için dikkatli adımlarla yürüyordu. Fakat bütün gayretine rağmen kurtaramadı, çamurun ortasına düştü. Tabi her tarafı çamur olduğu için artık aldırış etmeden, bu defa çamur içinde istediği gibi serbest yürümeye başladı. Ve bir yandan da ağlayarak: “İşte günaha düşmeden önce günahlardan sakınan adamın hali budur. Bir defa, iki defa... günaha düştükten sonra artık aldırış etmeden onun ortasında yürümeye başlar.”dedi.

Rabbim bizleri tövbesinde samimi olan kullarından eylesin. Günahlardan uzaklaşmayı hak yoldan ayrılmamayı nasip etsin
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt