enise karadeniz
Kayıtlı Kullanıcı
> >Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters
> >baktı.
> >Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli
> >dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat
> >temizdi.
> >Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam
> >gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye
> >düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
> >Alaycı bir ses tonuyla:
> >- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
> >- Hayır çikolata parası lazım!
> > Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan
> >dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
> >- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
> >- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı
> >yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
> >Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini
> >anlayamamıştı.
> >- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
> >- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
> >- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
> >- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona
> >çikolata götürmek istiyorum.
> >- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
> >- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz
> >boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde
> >mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
> > Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam
> >karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına
> >da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu
> >rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
> >Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.
> >Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek,
> >hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.
> >Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri
> >gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
> >- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
> >Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus
> >cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
> >- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam
> >yaparım.
> >Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş
> >bulamadım.
> >Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
> >- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
> >Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
> >- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
> >- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi
> >karınlarını doyururlar.
> >- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
> >- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
> >- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü
> >en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
> >- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
> >- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
> >Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
> >- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
> >- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı
> >yıllık
> >evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim.
> >Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.
> >Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu
> >değiliz.
> >Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz
> >eden?
> >- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her
> >şeyim.
> >Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım
> >insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
> >Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir
> >şey olan.
> >- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet
> >ediyor.
> >Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
> >- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu
> >hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün
> >çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının
> >her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
> >- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?
> >- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim
> >için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu
> >oluyor.
> >- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
> >- Küçük kızı severek.
> >- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
> >- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük
> > kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu
> >edersen,
> >o kadını da o kadar mutlu edersin.
> >- Nasıl yani ?
> >- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük
> >kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını
> >duymaya bayılırlar.
> >Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar
> >hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar.
> >Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep
> >duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
> >- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam
> >boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye
> >sorar.
> >Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş
> >muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. "
> >Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel
> >kızı demeliyim.
> >- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli
> >yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen,
> >doksan
> >yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona
> > "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana
> >bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl
> >koşturduğunu
> >görmelisiniz.
> >- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
> >- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp
> >barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır.
> >Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
> >- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
> >- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye
> >utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız
> >mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi
> >bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana
> >güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk
> >mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar.
> >Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.
> >- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim
> >bilmiyorum.
> >Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
> >- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay
> >işi.
> >Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu
> >ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat
> >ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu
> >olmayan
> > erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat
> >arkadaşını mutlu etmelidir.
> >Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa
> >çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
> >- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
> >- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama
> >kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar
> >verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al
> >tabi.
> >Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına
> >sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok
> >param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç
> >kaldığımız günler oldu.
> >Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her
> >zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta
> >gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona
> >ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise
> >gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
> >Adam ayağa kalktı.
> >- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git
> >evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp
> >duruyordur.
> >- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
> >- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
> >Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
> >- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
> >Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta
> >götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evginin yolunu
> >tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en
> >sevdiği meyvelerden aldı.
> >Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş
> >su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa
> >döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.
> >- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
> >İnci hiç konuşmadı.
> >- Sorsana "niye" diye.
> >İnci kızgın kızgın:
> >- Niye? Diye sordu.
> >- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek,
> >dedi
> > gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda
> >yüzünün
> >ifadesi yumuşamıştı.
> >- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
> >- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın.
> >Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu
> >beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
> >Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak
> >gönlümü alamazsın.
> >- Özür dilerim seni kırdığım için.
> >Sonra Bülent yere diz çöktü.
> >- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni
> >delice seven bu adamı senden mahrum etme.
> >- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik
> >görünüyordu.
> >İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
> >- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara
> >katlanabileceksin, dedi.
> >Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı
> >küçük kızı gördü.
> >Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü..
ALINTI:::
> >baktı.
> >Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli
> >dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat
> >temizdi.
> >Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam
> >gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye
> >düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
> >Alaycı bir ses tonuyla:
> >- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
> >- Hayır çikolata parası lazım!
> > Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan
> >dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
> >- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
> >- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı
> >yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
> >Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini
> >anlayamamıştı.
> >- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
> >- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
> >- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
> >- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona
> >çikolata götürmek istiyorum.
> >- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
> >- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz
> >boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde
> >mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
> > Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam
> >karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına
> >da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu
> >rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
> >Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.
> >Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek,
> >hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.
> >Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri
> >gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
> >- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
> >Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus
> >cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
> >- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam
> >yaparım.
> >Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş
> >bulamadım.
> >Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
> >- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
> >Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
> >- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
> >- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi
> >karınlarını doyururlar.
> >- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
> >- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
> >- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü
> >en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
> >- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
> >- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
> >Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
> >- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
> >- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı
> >yıllık
> >evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim.
> >Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.
> >Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu
> >değiliz.
> >Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz
> >eden?
> >- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her
> >şeyim.
> >Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım
> >insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
> >Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir
> >şey olan.
> >- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet
> >ediyor.
> >Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
> >- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu
> >hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün
> >çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının
> >her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
> >- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?
> >- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim
> >için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu
> >oluyor.
> >- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
> >- Küçük kızı severek.
> >- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
> >- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük
> > kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu
> >edersen,
> >o kadını da o kadar mutlu edersin.
> >- Nasıl yani ?
> >- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük
> >kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını
> >duymaya bayılırlar.
> >Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar
> >hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar.
> >Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep
> >duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
> >- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam
> >boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye
> >sorar.
> >Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş
> >muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. "
> >Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel
> >kızı demeliyim.
> >- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli
> >yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen,
> >doksan
> >yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona
> > "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana
> >bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl
> >koşturduğunu
> >görmelisiniz.
> >- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
> >- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp
> >barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır.
> >Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
> >- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
> >- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye
> >utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız
> >mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi
> >bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana
> >güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk
> >mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar.
> >Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.
> >- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim
> >bilmiyorum.
> >Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
> >- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay
> >işi.
> >Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu
> >ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat
> >ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu
> >olmayan
> > erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat
> >arkadaşını mutlu etmelidir.
> >Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa
> >çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
> >- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
> >- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama
> >kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar
> >verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al
> >tabi.
> >Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına
> >sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok
> >param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç
> >kaldığımız günler oldu.
> >Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her
> >zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta
> >gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona
> >ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise
> >gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
> >Adam ayağa kalktı.
> >- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git
> >evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp
> >duruyordur.
> >- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
> >- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
> >Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
> >- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
> >Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta
> >götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evginin yolunu
> >tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en
> >sevdiği meyvelerden aldı.
> >Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş
> >su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa
> >döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.
> >- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
> >İnci hiç konuşmadı.
> >- Sorsana "niye" diye.
> >İnci kızgın kızgın:
> >- Niye? Diye sordu.
> >- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek,
> >dedi
> > gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda
> >yüzünün
> >ifadesi yumuşamıştı.
> >- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
> >- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın.
> >Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu
> >beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
> >Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak
> >gönlümü alamazsın.
> >- Özür dilerim seni kırdığım için.
> >Sonra Bülent yere diz çöktü.
> >- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni
> >delice seven bu adamı senden mahrum etme.
> >- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik
> >görünüyordu.
> >İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
> >- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara
> >katlanabileceksin, dedi.
> >Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı
> >küçük kızı gördü.
> >Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü..
ALINTI:::