Gülüşü Yaralı
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Şub 2008
- Mesajlar
- 5,741
- Tepki puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- ha bura :)
- Web Sitesi
- www.facebook.com
Bir varmış bir yokmuş. Küçük, güzeller güzeli bir prenses varmış. Dağların ardındaki sarayında, hayatın çok uzağında yaşadığını sanırmış. Ta ki bir gün kötü kalpli cadı gelip de onu kaynar kazana atıncaya dek. İşte o zaman anlamış ki bu prenses hayatın taa içindeymiş ve kötü kalpli cadı da ensesinde.
Yıllar önce yazdıklarıma bakıyorum da ne kadar dolu ve boşmuş. Masum ve çok toymuş. Evet toymuş bu yürek, bilmemiş. Kaybettikçe benimsemiş. Küçük zaferlerin kahramanı olmuş ve bunlara hep çok sevinmiş. Gülmek güzeldir demiş de kıymetini daha bilememiş o zamanlar ama gülüşleri kalbinin en derinlerinden gelmiş. Yanağındaki gamzelerin ne büyük bir nimet olduğunun farkında bile değilmiş. Dokunulmamış, ezilmemiş, henüz daha çok saf ve hiç kirlenmemiş. Zaman çok geçmiş ve bu acemi yürek hayat okuluna yeni girmiş.
Zamanın bir yerindeyim şimdi işte. Dünün ötesinde yarınınsa çok gerisinde… Buralarda bir yerdeyim belki de aynaya baktığında gözbebeklerinin en derinlerinde. Zaman geçiyor yaş alıyorum, yaşlanıyorum, duyduğum her şeyle bir yaşıma daha giriyorum senin gibi bende. Bazen devamını nasıl getireceğimi bilemediğim sözcüklerle başlıyor cümlelerim. Tıpkı yaşamak gibi, sonunu göremediğim yollar gibi… Ama her seferinde bir şeyler ya da birileri ışık oluyor, güneş oluyor gösteriyor önümü. İlahi güç yanındayım diyor, kul olmanın sultanlığını hissettiriyor. Eksik kulluğumun gerçeğiyle utandırıyor.
Oluyor mu böyle sana da?
Peki sık sık yapar mısın sende? Yeni kararlar alıp sonra başa sarar mısın yine? Hep pazartesi mi başlarsın diyete? ‘Sonra’ bir şeyi yapmak için en uygun vakit mi sende de? Söylesene benziyor muyuz birbirimize? Ya için?.. İçin bir dolu kor, küllerin çok , Karadeniz de gemilerinle dolu mu hı? Ahh o gemiler ya yakılır ya batırılır değil mi, peki umut sence hiç yok mu?
Neyse bak ne diyeceğim sana; biliyor musun benim gözlerim sık uğrar uzaklara. Seninki de eşlik etmiş midir bana? Gökyüzündeki aynı yıldızı seçip aynı iç yangınıyla ah çekmiş miyizdir derinden mesela? Çok severim ben uzakları, derinleri. Bazen oturur yüreğimin penceresini usulca aralayıp camın köşesinden seyrederim gelip geçenleri. Dünlere saçtığım anılara düşer yolum. Sessizce gidenlere bakarım, gidenlerin bıraktıklarına, yaka paça kaçanlara, bazen benim istemediklerime, kapıdan kovup bacadan girenlere, gözyaşlarıyla uğurladıklarıma, bütün neşeleri yüklenmiş kucak dolusu sevgiyle gelenlere… Bazen mutluluk oluyorlar bende, bazen gözyaşı.
Ahh olup döküldükleri de oluyor dilimden, ohh deyip şükredildikleri de. Yazarım bazen de, saatlerce ve bıkmadan, kalem temizler beni. Rodos olur götürür tüm kıyı ve beridekileri. Derken zaman geçiyor. Bendeki tanımlar anlam değiştiriyor. Aldığım her yaşla beraber sözcüklerim de büyüyor, sonra cümlelerim uzuyor. Noktalarım çoğalıyor ve bir sürü yeni paragrafım oluyor. Ama daha çok silgi kullanıyorum, başkalarına yazdıklarımı temizleyemesem de sayfama yazılanları silip okunmaz kılıyorum. Yerlerine güzel cümleler dolsun istiyorum. Ve biliyor musun ben polyanna ya inanıyorum. Aramızda kalsın ama o bir palavracı değil, biz onu kıskanan gizli bir yalancı. Ben de yüreğimi bir güvercinin kanadına bağladım ve polyannanın yanına doğru yol aldım. Her yol dönemecindeyse büyüyorum, büyüdüğümü görüyorum hayır aynadan değil dedim ya yüreğimde bir aralıktan. Biraz değişik yaşanıyor hayat burada. Küslükler iki parmağını birleştirip boz yapınca bitmiyor mesela. Büyüyünce o iki parmak kolay kolay bir araya gelmiyor. Bir tek kan kardeş olmak için akıtılmıyor kanlar. Dizlerindeki yaralar gibi kolay kapanmıyor yürekteki yaralar, daha uzun sürüyor acılar. Sana taş atan arkadaşın çağırdığında sil baştan koşuvermiyorsun dışarı çünkü aklının bir köşesinde kalıyor yaşadığın o büyük sancı.
Olsun ben artık büyüdüm, başka iklimlerde, yepyeni bir mevsimindeyim. Olgunlaştım artık meyve vermeliyim. Kırgınlıkları, dargınlıkları öylece bıraktım geldim. Yüreğim yol geçen hanı, ayırt etmez artık kimseyi. Yeni yeni öğreniyorum galiba sevmeyi ama gerçekten sevmeyi. O’na sevgimi artırdıkça öğreniyorum O’ndan olan her şeye meyletmeyi. Ne için sevdiğini bilince insan neyi sevdiğinin çok da önemi kalmıyor. Sevilenin hatrı tüm sevilesileri kucaklıyor. Sonuna kadar açıyor yüreğini ve kocaman sarılıyor...
seda macit
Yıllar önce yazdıklarıma bakıyorum da ne kadar dolu ve boşmuş. Masum ve çok toymuş. Evet toymuş bu yürek, bilmemiş. Kaybettikçe benimsemiş. Küçük zaferlerin kahramanı olmuş ve bunlara hep çok sevinmiş. Gülmek güzeldir demiş de kıymetini daha bilememiş o zamanlar ama gülüşleri kalbinin en derinlerinden gelmiş. Yanağındaki gamzelerin ne büyük bir nimet olduğunun farkında bile değilmiş. Dokunulmamış, ezilmemiş, henüz daha çok saf ve hiç kirlenmemiş. Zaman çok geçmiş ve bu acemi yürek hayat okuluna yeni girmiş.
Zamanın bir yerindeyim şimdi işte. Dünün ötesinde yarınınsa çok gerisinde… Buralarda bir yerdeyim belki de aynaya baktığında gözbebeklerinin en derinlerinde. Zaman geçiyor yaş alıyorum, yaşlanıyorum, duyduğum her şeyle bir yaşıma daha giriyorum senin gibi bende. Bazen devamını nasıl getireceğimi bilemediğim sözcüklerle başlıyor cümlelerim. Tıpkı yaşamak gibi, sonunu göremediğim yollar gibi… Ama her seferinde bir şeyler ya da birileri ışık oluyor, güneş oluyor gösteriyor önümü. İlahi güç yanındayım diyor, kul olmanın sultanlığını hissettiriyor. Eksik kulluğumun gerçeğiyle utandırıyor.
Oluyor mu böyle sana da?
Peki sık sık yapar mısın sende? Yeni kararlar alıp sonra başa sarar mısın yine? Hep pazartesi mi başlarsın diyete? ‘Sonra’ bir şeyi yapmak için en uygun vakit mi sende de? Söylesene benziyor muyuz birbirimize? Ya için?.. İçin bir dolu kor, küllerin çok , Karadeniz de gemilerinle dolu mu hı? Ahh o gemiler ya yakılır ya batırılır değil mi, peki umut sence hiç yok mu?
Neyse bak ne diyeceğim sana; biliyor musun benim gözlerim sık uğrar uzaklara. Seninki de eşlik etmiş midir bana? Gökyüzündeki aynı yıldızı seçip aynı iç yangınıyla ah çekmiş miyizdir derinden mesela? Çok severim ben uzakları, derinleri. Bazen oturur yüreğimin penceresini usulca aralayıp camın köşesinden seyrederim gelip geçenleri. Dünlere saçtığım anılara düşer yolum. Sessizce gidenlere bakarım, gidenlerin bıraktıklarına, yaka paça kaçanlara, bazen benim istemediklerime, kapıdan kovup bacadan girenlere, gözyaşlarıyla uğurladıklarıma, bütün neşeleri yüklenmiş kucak dolusu sevgiyle gelenlere… Bazen mutluluk oluyorlar bende, bazen gözyaşı.
Ahh olup döküldükleri de oluyor dilimden, ohh deyip şükredildikleri de. Yazarım bazen de, saatlerce ve bıkmadan, kalem temizler beni. Rodos olur götürür tüm kıyı ve beridekileri. Derken zaman geçiyor. Bendeki tanımlar anlam değiştiriyor. Aldığım her yaşla beraber sözcüklerim de büyüyor, sonra cümlelerim uzuyor. Noktalarım çoğalıyor ve bir sürü yeni paragrafım oluyor. Ama daha çok silgi kullanıyorum, başkalarına yazdıklarımı temizleyemesem de sayfama yazılanları silip okunmaz kılıyorum. Yerlerine güzel cümleler dolsun istiyorum. Ve biliyor musun ben polyanna ya inanıyorum. Aramızda kalsın ama o bir palavracı değil, biz onu kıskanan gizli bir yalancı. Ben de yüreğimi bir güvercinin kanadına bağladım ve polyannanın yanına doğru yol aldım. Her yol dönemecindeyse büyüyorum, büyüdüğümü görüyorum hayır aynadan değil dedim ya yüreğimde bir aralıktan. Biraz değişik yaşanıyor hayat burada. Küslükler iki parmağını birleştirip boz yapınca bitmiyor mesela. Büyüyünce o iki parmak kolay kolay bir araya gelmiyor. Bir tek kan kardeş olmak için akıtılmıyor kanlar. Dizlerindeki yaralar gibi kolay kapanmıyor yürekteki yaralar, daha uzun sürüyor acılar. Sana taş atan arkadaşın çağırdığında sil baştan koşuvermiyorsun dışarı çünkü aklının bir köşesinde kalıyor yaşadığın o büyük sancı.
Olsun ben artık büyüdüm, başka iklimlerde, yepyeni bir mevsimindeyim. Olgunlaştım artık meyve vermeliyim. Kırgınlıkları, dargınlıkları öylece bıraktım geldim. Yüreğim yol geçen hanı, ayırt etmez artık kimseyi. Yeni yeni öğreniyorum galiba sevmeyi ama gerçekten sevmeyi. O’na sevgimi artırdıkça öğreniyorum O’ndan olan her şeye meyletmeyi. Ne için sevdiğini bilince insan neyi sevdiğinin çok da önemi kalmıyor. Sevilenin hatrı tüm sevilesileri kucaklıyor. Sonuna kadar açıyor yüreğini ve kocaman sarılıyor...
seda macit