YENİ ANAYASAYI İSTEMEYENLER
İlahi Adâlete dayanmayan hukuk’u kabul etmemiz mümkün değil elbet… Bu ilk ve son düşüncemiz olarak kalacak İMAN mevzumuz…
‘Realite başka’ diyenlere sözümüz bu olduktan sonra, meselenin tahlîlini yapmaya dair söyleyeceklerimize gelince.
Bu ülke zihniyet işgaline uğramış. Servislerin güdümüne girmiş çeteler eliyle idare ediliyordu… Arab Baharı nasıl diktatörlere direnişin misâliyse, Türkiye’de de on yıldır kansız bir direniş sözkonusu… Zaman zaman önü tıkanan, zaman zaman yol bulup yürüyen bir direniş… Bu direnişin muarızları, bu ülkenin ve milletin kılcal damarlarına kadar girdiklerinden öyle bir hamlede sökülüp atılamıyorlar hâliyle. Köşebaşlarındakiler kovalanmış olsa bile, alt katmanlardaki yoğunluk kolay tasfiye edilemiyor… Hem kemikleşmiş yapıdalar, hem şartların yavaş değişiminden istifâdeyi sürdürüyorlar, hem de dış bağlantılarının onları ölümüne desteklemesi söz konusu.
Meselenin en ehemmiyetli kısmı da bu dış bağlantılardır… Yüzyılların hesabı olarak kurulmuş ağlantıların derin kökleri haliyle öyle kolay koparılıp atılamıyor. Fakat, buna rağmen gidişat her yönüyle milletin menfaatine görünüyor, zîra karşı taraf bir çok alanda yenilgiyi kabul ettiği gibi, gittikçe umudunu yitiriyor.
Gelelim anayasaya. Kim neden istemez, istemiyor?
Son seçimlerden önce çok şey denenecek diye düşünüyorduk, denendi… Başbakan birkaç kez suikast atlattı. Birçok asker öldürüldü vs… Seçimden önce başarılamayanlar, seçimden sonra denenecek demiştik, denendi, deneniyor. Çukurca’da 300 kişilik PKK’lının 24 askeri öldürmesi, polis ve sivil vatandaşlara karşı katliamlar… Ve, karşı taarruz olarak Türk Ordusu’nun 10 bin askerle sınır ötesi harekata girişmesi. Detayları haberlerde verilmeye devam ediliyor.
Bütün bu olup bitenler anayasanın değişmemesi için… İçten ve dıştan sarılmış ülke insanı bir avuç oligarşinin elinde oyuncak olmaya devam etmesi lâzım ki, servislerin eli karıştırıcı rolüyle menfaatlenmeye devam etsin. Şayet ülke rahatlayacak bir anayasaya kavuşuyorsa biraz olsun vesâyetten kurtulmuş olacak.
Neden ‘biraz olsun’ diyoruz?
Zîra, hürriyet ruh’la alâkalı bir mevzudur, siz ‘ileri demokrasi’ deseniz ve bunu başarsanız bile, ruh’un hürriyetini temin etmeniz mümkün olmaz… Olsaydı, demokrasinin mucidi olan Batı’da olurdu. Oldu mu?
Tabiî işin şu yönünü unutmamak lâzım; teorik demokrasinin yüzde altmışı pratiğe aksetsin gerisi kolay. Üstad Necib Fazıl’ın ifadesiyle “Yarım ihtilâl yeter”… Yani, bu; içinde bulunulan korkunç vesayetten kurtulmanın ön adımları atılıyor demektir, bütün çaba da bu adımları engellemek.
Bu minvalde olmak üzere bir anektod:
“Toros Üniversitesi’ndeki panelistlerden eski Ak Parti Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, bu dönem milletvekili adayı gösterilmeyen isimlerden biri… Parti içinde demokratik kimliğiyle bilinen Fırat, yeni bir anayasa yapma konusunda kaygılı.
Bu kaygısını da mevcut siyasi partilerin demokrasi anlayışına ve vesayet sistemine başlıyor.
“Bu partiler demokratik özgürlükçü bir anayasa yapmakta zorlanacaklar. Daha baştan anlaşamayacaklar. Çünkü demokrasi tanımında ortaklık yok. Bu nedenle yeni bir anayasa değil ama belki güncelleme olabilir.” (Mahmut Övür, 21 Ekim 2011 Sabah)
Anlaşılıyor ki, mevcut kafaların ‘yüzde altmış’ı’ pratiğe aktarma kâbiliyetleri yok… Birinci engel taş kafalılık demek!
İkinci engele gelince.
“Fırat’ı kaygılandıran öteki konu ise hala gücünü koruyan vesayetçi sistem… 2007’de yapımına başlanan ve yarım kalan yeni anayasa komisyonu üyesi olan Fırat, o dönem anayasa yapma girişimlerinin nasıl engellendiğini şu sözlerle anlatıyor:
“Bir milletvekili aracılığıyla bize bir talimat geldi. ‘Bu çalışmayı durdurun. Durdurmadığınız takdirde partiniz kapatılacaktır.’ İlk kez burada söylüyorum, inanmadık. Ama 4 gün sonra Yargıtay Başsavcılığı iddianameyi Anayasa Mahkemesine sundu.”
Peki, kimdi bu talimatı verenler?
Fırat, kısa bir cevab veriyor: “Bize bu tebligatı iletenler bugün yargıya hesab verenlerdir.”
Evet… Geri adım atanlar onlar oldular ki, bugün yargıya hesab veriyorlar. Buna rağmen meselenin kolay olduğu zannedilmesin. Bütün Batı, KÖKLER’imize dönüş yollarımızı mayınlamak için gayret sarfediyor. Fakat unutulan bir şey var; tarihte dönüm noktaları vardır, mesele gelip o noktaya dayandığında hiçbir engel gidişatı durduramaz, değiştiremez. İçinde bulunduğumuz dönem de böyle bir dönem.
Bu satırlar Kaddafî’nin öldürüldüğü günün ertesine yazıldı… İbretlik işler devam ediyor. Bir sene öncesine kadar kimsenin aklının ucundan geçmeyen bir şeydi bu… Wall Street’in işgal edilmesi ve eylemin bir an’da dünya çapında yayılması… Vs. vs.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Türkiye’de anayasa yapmak isteyenlerle, yaptırmak isteyemeyenler 2012’nin sonunda İlâhî Adalet’in temsili bir anayasayla karşılaşabilirler. Bunca şaşırtıcı ve çarpıcı hâdiselerin bunca hızlı devam ettiği dünyada buna kim itiraz edebilir ki? Muhtaç olduğunuz hakikat, KUL OLMA BİLİNCİDİR…
Şu ironik satırlara da bir göz atınız. Ki, devâsa boyutlarda gözümüze sokulan resimlerin ne kadar aldatıcı olduğu görülsün. Her şeyin nasıl yalanlar üzerine bina edildiği de:
“Şu kepazeliğe bakınız:
PKK 200 kişilik kuvvetle ve nakilleri günlerce süren ağır piyâde silahlarıyla sekiz koldan mevzîlerimizi vurup elini kolunu sallaya sallaya çekiliyor ve bizimkiler her zamanki gibi dağa taşa milyonlarca dolarlık bomba yağdırarak bize PKK ile mücadele ettikleri martavalını yutturmaya yelteniyorlar. Üstelik bu kaçıncı!!! 28 yıldır yaza yaza helâk oldum, akılları fikirleri general olup kendileri ve zevceleri için dünya nîmetlerinden yararlanmak olan bu kumandan kadrosuyla ve müstakbel emekli maaşlarından gayri hesap bilmeyen, ama askerlikten gayri her işe burunlarını sokmaktan marîz bir zevk alan bu omuzu kalabalıklarla bir yere varılamaz!” (Yağmur Atsız, 21 Ekim 2011 Star)
Bunlardan bir tanesinin işi (Özden Örnek, Ergenekon’dan tutuklu general) de, arkasına yüze yakın subayı takarak Furkan Dergisi’ne dava açmak olmuştu. Milyarlık tazminat istiyorlardı. Şimdi anlıyoruz ki, zevceleri için dünya nimetleri tedârik edeceklermiş.
Herkes gözünü açmalı… Bu taifenin yönlendirilmesi, yönetilmesi gayet kolaydır, servisler üzerinden ecnebî ülkeler bunu başarmışlardır… Hükümetin el atması gereken konulardan biri de Atsız’ın parmak bastığı bu meseleyi kökünden halletmesidir. O zaman, savaş etmeyi de, anayasa yapmayı da başarmak kolaydır.