nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
İsraf, malı telef etmek, faydasız hale getirmek, dine ve dünyanın mubah olan işlerine faydalı olmayacak şekilde sarf etmektir.
İsraf, Allahü teâlânın verdiği nimeti hakir görmek, nimete kıymet vermemek, nimeti elden kaçırmak, kısaca küfran-ı nimet etmek yani şükür etmemektir. Bu ise, nimeti verenin, azarlamasına ve azab etmesine sebeb olur. Nimetin kıymeti bilinmeyince, hakkı gözetilmeyince elden gider. Şükür edilince ve hakkı gözetilince elde kalır ve artar.
İsraf çok kötü bir huydur ve kalbi karartan, kemiren, tehlikeli bir hastalıktır. Bu sıfat, kalbi kaplamadan önce, gidermek ve bu felaketten kurtulmak için bütün ilaçlarına başvurup uğraşmalıdır. Kurtarması için, cenâb-ı Hakka yalvarmalı, dua etmelidir. İmam-ı Birgivi hazretleri buyuruyor ki:
“Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir. Kötü huyları araştırdım. Altmış olduğunu anladım. Altmış çeşit kötü huydan 27’ncisi, israf ve tebzirdir. Tebzir, tohumu tarlaya saçmaya ve malı boş yere dağıtmaya denir. İsraf ise, haramdır.”
İsrafın kötülüğünü göstermek için, Allahü teâlânın; (İsraf etmeyiniz! Allahü teâlâ, israf edenleri sevmez) mealindeki kelamı yetişir. İsra suresindeki âyet-i kerimede de mealen; (Tebzir etme! Tebzir edenler, şeytanların kardeşleridir) buyuruluyor.
Şeytanın kardeşi de, şeytan olur. Şeytan isminden daha kötü bir isim yoktur. İsrafı, bundan daha çok kötüleyen bir şey düşünülemez.
Allahü teâlâ, mallarını israf edenlere bir şey vermeyiniz diye emir ederken, bunları en kötü bir isim ile adlandırıyor. Nisa suresindeki âyet-i kerimede mealen; (Mallarınızı sefihlere, alçaklara vermeyiniz!) buyuruyor. Kur’an-ı kerimde Fir’avn’ı kötülerken; (O, israf edenlerden idi) buyuruluyor. Lut aleyhisselamın kavmi de; (Belki siz, israf eden kavimsiniz!) diye kötüleniyor.
Abdullah-ı İsfehani hazretleri buyuruyor ki:
“İbadetlerden lezzet alamamanın sebeplerinden biri de, haram ve şüpheli yemeklerdir. Eğer yenilen lokma şüpheli ise, ondan; hırs, şehvet, hased, düşmanlık ve riya doğar. Kim şüpheli bir şey yerse, Allahü teâlâya giden yolu doğru olarak bulamaz. Kim haram yerse, kendisine o yol kapanır. Kim yemede israf ederse, kalbi kararır. Kim Allahü teâlâdan gafil olarak yerse, kalbine kasvet gelir. O zaman ömrü boyunca yaptıkları boşa gider.”
Abdülaziz Dirini hazretleri, talebelerine şöyle nasihat etmiştir:
“Bütün işlerinizde ve hareketlerinizde, orta hal üzere olun. Cimrilikten ve israftan son derece sakının. İsraf ve haddinden fazla dağıtmakla, elde bir şey kalmaz. Bir gün insan muhtaç kalır. Cimrilik yapmak, hal ve harekette ölçülü olmamakla da, kişi itibar bulamaz.”
Nefis yemekleri yemek, kıymetli, yeni elbise giymek, yüksek, büyük binalar yapmak ve İslamiyet’in haram etmediği daha bu gibi şeyler, helalden kazanıldığı, kibir ve öğünmek için olmadığı zaman israf olmaz. Peygamber efendimiz, Abdullah ibni Abbas hazretlerine hitaben; (İstediğini ye, istediğini giyin! İnsanı yanlış yola götüren, israf ve tekebbürdür) buyurmuşlardır.
Ekmeğin pişkin yerini ve içini yiyip, kenar ve kabuklarını atmak israftır. Bırakılan kısımları başkası veya hayvan yerse, israf olmaz.
Sofraya lüzumundan fazla ekmek koyup, sonra bunları, tekrar yemek için kaldırmamak israftır. Yani, yenmeyen ekmek parçalarını atmak ve riya, gösteriş, şöhret için fazla ekmek koymak israf olur.
Süfyan-ı Sevri hazretleri, birisiyle birlikte evinin kapısında duruyordu. Önlerinden, süslenmiş bir adam geçti. Arkadaşı, bu adama bakmak isteyince, Süfyan-ı Sevri hazretleri mani olup; “Eğer sizler bakmamış olsanız, böyle israf yapmazdı. Bunun israf günahına siz de ortak oluyorsunuz” buyurmuştur.
Netice olarak israf, haramdır ve haram yere harcamakla hayır yapılmış olmaz. İmam-ı Mücahid hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Bir kimse, Allahü teâlânın emrettiği yerlere dağ kadar altın harcetse, israf olmaz. Bir avuç buğdayı, haram olan yere verse, israf olur.”
İsraf, Allahü teâlânın verdiği nimeti hakir görmek, nimete kıymet vermemek, nimeti elden kaçırmak, kısaca küfran-ı nimet etmek yani şükür etmemektir. Bu ise, nimeti verenin, azarlamasına ve azab etmesine sebeb olur. Nimetin kıymeti bilinmeyince, hakkı gözetilmeyince elden gider. Şükür edilince ve hakkı gözetilince elde kalır ve artar.
İsraf çok kötü bir huydur ve kalbi karartan, kemiren, tehlikeli bir hastalıktır. Bu sıfat, kalbi kaplamadan önce, gidermek ve bu felaketten kurtulmak için bütün ilaçlarına başvurup uğraşmalıdır. Kurtarması için, cenâb-ı Hakka yalvarmalı, dua etmelidir. İmam-ı Birgivi hazretleri buyuruyor ki:
“Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir. Kötü huyları araştırdım. Altmış olduğunu anladım. Altmış çeşit kötü huydan 27’ncisi, israf ve tebzirdir. Tebzir, tohumu tarlaya saçmaya ve malı boş yere dağıtmaya denir. İsraf ise, haramdır.”
İsrafın kötülüğünü göstermek için, Allahü teâlânın; (İsraf etmeyiniz! Allahü teâlâ, israf edenleri sevmez) mealindeki kelamı yetişir. İsra suresindeki âyet-i kerimede de mealen; (Tebzir etme! Tebzir edenler, şeytanların kardeşleridir) buyuruluyor.
Şeytanın kardeşi de, şeytan olur. Şeytan isminden daha kötü bir isim yoktur. İsrafı, bundan daha çok kötüleyen bir şey düşünülemez.
Allahü teâlâ, mallarını israf edenlere bir şey vermeyiniz diye emir ederken, bunları en kötü bir isim ile adlandırıyor. Nisa suresindeki âyet-i kerimede mealen; (Mallarınızı sefihlere, alçaklara vermeyiniz!) buyuruyor. Kur’an-ı kerimde Fir’avn’ı kötülerken; (O, israf edenlerden idi) buyuruluyor. Lut aleyhisselamın kavmi de; (Belki siz, israf eden kavimsiniz!) diye kötüleniyor.
Abdullah-ı İsfehani hazretleri buyuruyor ki:
“İbadetlerden lezzet alamamanın sebeplerinden biri de, haram ve şüpheli yemeklerdir. Eğer yenilen lokma şüpheli ise, ondan; hırs, şehvet, hased, düşmanlık ve riya doğar. Kim şüpheli bir şey yerse, Allahü teâlâya giden yolu doğru olarak bulamaz. Kim haram yerse, kendisine o yol kapanır. Kim yemede israf ederse, kalbi kararır. Kim Allahü teâlâdan gafil olarak yerse, kalbine kasvet gelir. O zaman ömrü boyunca yaptıkları boşa gider.”
Abdülaziz Dirini hazretleri, talebelerine şöyle nasihat etmiştir:
“Bütün işlerinizde ve hareketlerinizde, orta hal üzere olun. Cimrilikten ve israftan son derece sakının. İsraf ve haddinden fazla dağıtmakla, elde bir şey kalmaz. Bir gün insan muhtaç kalır. Cimrilik yapmak, hal ve harekette ölçülü olmamakla da, kişi itibar bulamaz.”
Nefis yemekleri yemek, kıymetli, yeni elbise giymek, yüksek, büyük binalar yapmak ve İslamiyet’in haram etmediği daha bu gibi şeyler, helalden kazanıldığı, kibir ve öğünmek için olmadığı zaman israf olmaz. Peygamber efendimiz, Abdullah ibni Abbas hazretlerine hitaben; (İstediğini ye, istediğini giyin! İnsanı yanlış yola götüren, israf ve tekebbürdür) buyurmuşlardır.
Ekmeğin pişkin yerini ve içini yiyip, kenar ve kabuklarını atmak israftır. Bırakılan kısımları başkası veya hayvan yerse, israf olmaz.
Sofraya lüzumundan fazla ekmek koyup, sonra bunları, tekrar yemek için kaldırmamak israftır. Yani, yenmeyen ekmek parçalarını atmak ve riya, gösteriş, şöhret için fazla ekmek koymak israf olur.
Süfyan-ı Sevri hazretleri, birisiyle birlikte evinin kapısında duruyordu. Önlerinden, süslenmiş bir adam geçti. Arkadaşı, bu adama bakmak isteyince, Süfyan-ı Sevri hazretleri mani olup; “Eğer sizler bakmamış olsanız, böyle israf yapmazdı. Bunun israf günahına siz de ortak oluyorsunuz” buyurmuştur.
Netice olarak israf, haramdır ve haram yere harcamakla hayır yapılmış olmaz. İmam-ı Mücahid hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Bir kimse, Allahü teâlânın emrettiği yerlere dağ kadar altın harcetse, israf olmaz. Bir avuç buğdayı, haram olan yere verse, israf olur.”
Esselâmu aleyküm ve Rahmetullâhi ve berekâtühû ...