Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ismailağa’da muhammed mustafa şehid edilmiştir (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İSMAİLAĞA’DA MUHAMMED MUSTAFA ŞEHİD EDİLMİŞTİR

http://furkandergisi.blogcu.com/Sehid+Bayram+Hoca/
Şehid Bayram Ali Öztürk
Bazı sözlerimi yüreğimin yarasıyla söylüyorum, yanlış anlamayın! Bir de böyle bir hastalığımız var: Diyelim meselâ sen veya ben, kim olursa olsun hani kahrıyla konuşuyor, yürek acısıyla konuşuyor, dinleyen ise diyor ki “Aaa! İşte hoca niye o kelimeyi söyledi” vesaire… Sen ne diyorsun Allah aşkına ya! Ben sana hasretimi ve ızdırabımı dile getiriyorum sen bana hâlâ diyorsun ki “Bu şiirin vezni ne, kafiyesi ne?” Acem’in dediği gibi “Ben ne söyliyem sazım ne çalıyor.” Sözüm bir türlü gidiyor, sazım bir türlü gidiyor… Öyle olmayacaksın.
Şurada birinize ani bir rahatsızlık gelse, ölse, hepimiz ağlarız. Gülerken de beraber güleceğiz, ağlarken beraber ağlayacağız. Biz hâlâ, öbürünün kusurunu araştıracak şekilde birbirimize komplo kuracaksak, o zaman hayat bitti demektir. Karşı tarafa, al bizi ne yaparsan yap demektir bu.
Bak Hızır Efendi rahmetliyi İsmailağa’da vurdular, şehid ettiler. Bana göre İsmailağa’da Muhammed Mustafa şehid edilmiştir. Hoca, Peygamber vekili olan bir insandır; hocanın vurulması peki nedir? Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vurulması yerine geçer.
Bakın, o olaydan sonra yine ciddi bir tedbir alınmış değil. Bu ne demek oluyor, “Ey Hızır Hoca’yı vuranlar bizde çok şehid olacak adamlar var, gelin kimi istiyorsanız; Bayram Hocayı mı al, vurun götürün.” Zaten Hızır Efendi hedef değildi bendim hedefte, bendim hedefte.
18 Mayıs tarihli Zaman Gazetesi ve Vakit Gazetesi’ne bakın. Hızır Efendiyi içeride vurdular, ertesi gün gazete aynen şöyle yazıyordu: “İsmi B ile başlayan hoca vurulacaktı, yanlışlıkla adı H ile başlayan hoca vuruldu.” Kim o?
İsmailağa’da son yıllarda sürekli Efendi’nin emri ile bu fakirin sesi çıkıyor, dolayısıyla cemaatte uyanma gibi haller berildi; Elhamdülillah. Eee, namlunun ucunda ben! 600 Dolar verdim çelik yelek aldım, ben ölsem kim benim hukukumu arayacak ki; hiç kimse aramayacak. Bu şartlarda çalışıyoruz anla! Bir kişi, bir Allah’ın kulu çıkıp da “Ne yapıyorsun, ne ediyorsun, ne oluyor, sıkıntın var mı, derdin var mı?”… soran eden yok. “Bu dava garip geldi garip gidiyor ama bu davaya gönül veren gariplere ne mutlu” diyor Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem.
İmâm-ı Rabbânî’nin bir mektubu var, dava uğruna çekilen çile ve zahmetlerin ne anlama geldiği hakkında. Zaten onu duyduktan sonra, önümde Amerika mı var, yerli düşmanlar mı var, katiller mi var, hiç birisi gözüme gelmiyor, yeter ki ruhun teselli olsun, tatmin olsun. Allah’ın izniyle bir başım değil bin başım Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem yoluna feda olsun. Ama bu demek değil ki deli olalım yani, tedbirli de olmak gerekiyor. Biz bu canı da yolda bulmadık, tedbir takdire mani değildir. Ehl-i Sünnet vel cemaat öyle söyler. Ben tedbirimi alırım ama takdir eğer bizim vurulmamızı gerektiriyorsa, e ne yapalım orada Mevlâ’nın da bildiği bir şey var demektir, mecburen kaza ve kadere boyun eğeceğiz.
Ben senin için öleceğim, sen benim için bir ah çekmeyeceksin, vefakârlık bu mu? Sana bu kadar kendimizden feda edeceğiz sen yine hâlâ benim hakkımda ileri geri konuşacaksın… Yook, yook, o zaman Bayram hoca gidecek ahirete haberiniz olsun. Allah imana, İslâm’a zeval vermesin. Allah anadan babadan öksüz ve yetim bırakır ki, bırakıyor da zaman zaman, anneden ve babadan öksüzlük de vermesin ama asıl öksüzlük işte böyle savunmasız kaldığımız andır.
Dünkü sohbetin konusu, “Muhammed Mustafa nasıl savunulacak”… Hep Peygamber Efendimizi işte böyle mübarek günlerde, “İşte Peygamberimiz şöyle, Peygamberimiz böyle” vesaire vesaire. Güzel de, güzel de, şu anki gelişen dünyada Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i nasıl savunacağız peki, bunu kim anlıyor Allah aşkına! Böyle kıyısından köşesinden, tavanın ucundan, döşemenin bilmem arasından bahseder gibi Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i bir iki ezgi, ondan sonra bir iki enstürmantel parça vesaire, ne yaptık; Efendimiz’in doğum gününü kutladık, çüşşş! Ne oldu ya bu? Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem gitarla, davulla, zurnayla kutlanacak ondan sonra gerisi yok! Bu iş mi yani? Asıl gerisi mühim, hadi onu yaptın eyvallah; ama Muhammet Mustafa bu kadar değil ki, peki bütün dünya şu an Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e çullandı… Danimarkalı piçin birisi kalktı Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e terörist dedi, ne yapabildik; hiçbir şey. Hep kadın olduk biz, kadın olduk kadın, dünyada erkek aramayın!
Erkek, aşkının gereği olarak sevdiğine canını feda edendir peki. Abdülhamid Han zamanında Avrupa’da bir tiyatro oynanıyor, tiyatro oyununda Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret sahneleri var. Abdülhamid Han dedi ki, hatta o son dönem çalkantılı bir dönem olmakla birlikte; “Size 24 saat zaman tanıyorum. 24 saat içinde o tiyatroyu oyundan kaldırın. Yoksa bütün ordularımla üzerinize geliyorum!” Ve neticede adamların abdesti kaçtı, biliyor musun?
Şimdi bu adam resmen, affedersiniz ama, gene yüreğimin yarasıyla söylüyorum; Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i esir aldılar vicdansızlar, her türlü hakareti yapıyorlar. Peki; hani Muhammed Mustafa’nın erleri ve yiğitleri, hani nerede? Muhammed Mustafa karıların eline kaldı.
İsrail Suriye’ye saldırdı. Golan tepeleri var Suriye’de, ben gittim oraları gördüm, çok güzel, tepeler araziler çok çok verimli, adamlar yer işgal etti vicdansızlar, aynen şunu söylediler; “Muhammed Mustafa öldü, kadınları ve kızları arkada bıraktılar bize.” Hadi ye bakalım bu lafı, insansan eğer. “Ben hâlâ gezmeyi düşünüyorum, hâlâ giyinmeyi düşünüyorum, hâlâ eğlenmeyi düşünüyorum” git ya git... Bu laflardan, sizi tenkid anlamayın ha, ona göre… Siz bunlardan olsaydınız eğer, bu kafadan olsaydınız buraya gelmezdiniz; siz dertlisiniz, ben ortamı size tasvir ediyorum, önce teşhis sonra tedavi…

Furkan Dergisi, Mayıs 2008
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
devamı...
Dağda ağaçlar oluyor, eğer o ağaçlar kendi haline bırakılırsa onun meyvesi acı olur, ama sen eğer o acı ağaca bir aşılama yaparsan o acı elma acı armut ne oluyor; bal oluyor bal, bal oluyor bal! Bak ağaca bile bir ilgi gösterdiğinde ağacın meyvesinin acılığı tada dönüşüyor. Peki çoluk çocuğun, ondan sonra benim kardeşlerim vesaire bunlar odundan daha aşağı gitti ki, oduna veya saksıdaki çiçeğe gösterilen alakayı bunlara göstermiyorsun? İlgi göstermezsen yarın bunlar olur acı meyveli bir ağaç! Ne işe yarayacak bu ağaç? Bir iş görmez keser odun yaparlar, insan ise odun bile olmaz, peki ne olacak bu insan?.. Allah-u Teâlâ eğer uyuyorsak uyanmaya bizleri muvaffak eylesin, eğer öldüysek tekrar dirilmeye bizleri muvaffak eylesin!
Burada ben konuşmuyorum, ben burada Cenâb-ı Hakk’ın ve Peygamberimizin vekili gibi konuşuyorum; hani vekili olmaya layık değilim ama konuştuğum sözler âyetin ve hadisin dışında değil, belki bir daha da hayatında böyle bir söz duymayacaksın! Demin dediğim gibi ben toprağın altına gideceğim, o zaman bunları hatırladığın zaman “Ah ben bu kafayı ne yapayım, 9. kattan atlasaydım da yanlış karar almasaydım” diye kafanı şu elinle kayaya vuracaksın ama artık... Hayat, hayat, hayat o kadar acayip ki, dönsen de artık dönemeyeceksin. Artık belki bir itin birisi sana nasip olacak, o it yüzünden de ölünceye kadar belki çekeceksin biliyor musun? Allah böyle gafletlere maruz kalmaktan muhafaza eylesin.
… Allah doğrudan senin kafana bu tenbihleri sana ilham edebilirdi ama Allah-u Teâlâ araya esbab koyuyor. Allah güneş olmadan da sıcak verebilirdi, bulut olmadan da yağmur verebilirdi ama Allah-u Teâlâ araya sebepler koyuyor. Ağaç olmadan da meyve verebilirdi Allah Celle Celâluhu. Baba olmadan da Allah-u Teâlâ çocuk verebilir; İsâ Aleyhisselâm’ın babası kim?.. Mevlâ araya ne yaptı, esbab koydu! Demek ki sende bir cevher var… Mevlâ bizden hala vazgeçmedi, vazgeçmedi, vazgeçmedi! “Rabbim baybay! Benden buraya kadar” öyle mi? Allah-u Teâlâ iyilikten ve güzellikten ayırmasın, yanlış karar almaktan hepimizi muhafaza eylesin.
Yollar ikiye ayrıldı artık aziz kardeşim, tercihini yap. Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki, “Biz doğru yolu gösterdik” diyor, “Dileyen artık cennete gitsin dileyen cehenneme gitsin” diyor. Cenâb-ı Hakk bunu söylerken de, “Yapın tercihinizi gidin. Ben, nasıl giderseniz kabul ediyorum” demiyor Allah-u Teâlâ.
“İster cennete gidin ister cehenneme gidin ama burnunuzu sürteceğim” diyor. Başka bir Allah bulduysan bana da söyle bende seninle beraber geleyim! Ama bulamayacaksın, bulamayacaksın! Beni darıltabilirsin, beni küstürebilirsin ama Muhammed Mustafa’yı küstürme, Muhammed Mustafa’yı küstürme! Yarın, ahirete imanın varsa ki var, yarın “Tut elimden Ya Rasulallah!” dediğin zaman, Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, eğer bu yamuklukla ahirete gidersek, sana diyeceği bir kelime var: “Ben seni tanımıyorum, yürü!” Yanında da Hazreti Aişe validemiz olacak. Hazreti Hatice validemiz olacak, “Anacığım, anacığım..” “Benim senin gibi evladım yok, sen kimsin!” diyecek sana icabında.
Neye güveniyorsun peki, ha neye güveniyorsun peki; parana mı, puluna mı, anana mı, babana mı? Bak şu yukarıdaki dağ emir bekliyor haberin olsun, şu deniz beş metre kalksa Çayeli bitti. Bende senin gibiysem, bende icabında bu kafayla gidersek biz, Allah göstermesin…
Rize’de bu kadar afetler oluyor, dereler taşıyor, ne bileyim evleri alıp götürüyor… Allah-u Teâlâ her adım başında kendisinin neye kadir olduğunu gösteriyor, sen nasıl kalkıyorsun peki şuna tavır koyuyorsun ya, sen nasıl Kur’ân’a kin kusuyorsun ya, sen nasıl kalkıp tefe koyuyorsun, rafa koyuyorsun; şöyle diken üstünde duruyorsun ya. Bak depremler hala kalktı mı; kalkmadı, gidiyor geliyor, gidiyor geliyor. Birkaç kişinin hürmetine Mevlâ tutuyor. Rize’yi var ya, Allah Rize’yi çoktan yıkacaktı. Rize çoktan yıkılacak ama işte burada birkaç mazlum kul var Mevlâ onlarla tutuyor Rize’yi. Göreceksiniz, Allah göstermesin, yine bunu yüreğimin acısıyla söylüyorum, hadi bir daha kursan da kuramayacaksın haberin olsun, kursan da kuramayacaksın, mümkün değil artık! En büyük musibet nedir bilir misiniz siz, en büyük musibetten ibret almamaktır, musibetten ibret almamaktır! Allah bir insanın aklını aldıktan sonra Allah-u Teâlâ mucizede gösterse, yook, para etmiyor, para etmiyor. Şuradan Rusya, vicdansız bir kalkışırsa bu tarafa, Türkiye’nin bir ay savunacak gücü yok, bir ay, bir ay Türkiye’nin kendini savunacak gücü yok! Bir hafta 15 gün içerisinde iş bitti, Türkiye gitti! Ondan sonra Rus piçi sana saldırdığı zaman Bayram Hocayı hatırlarsın… Allah buralara gelmekten hepimizi muhafaza eylesin.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Şehid Bayram Hoca'dan...

Allah’ın bahtiyar kulları!..
Mutlu insan, bahtiyar insan, önünü göre göre işlerini yapan insandır.
Evlat dünyaya gelecek; azaları tam mı, eksik mi, sakat mı, eli ayağı, burnu, kulağı yerinde mi; insan düşünüyor, sağlam gelmesi için elinden geleni yapıyorsun.
zını nikâhlıyorsun, gelin alıyorsun; gelin geçimli olacak mı, damat geçimli olacak mı, düşünüyorsun.
Yemek yapıyorsun; tadı damakta hissedilecek mi, edilmeyecek mi, düşünüyorsun.
Elbise dikiyorsun; vücuduna oturacak mı, oturmayacak mı, düşünüyorsun.
Çocuğunu medreseye gönderiyorsun; sınıfını geçecek mi, geçmeyecek mi düşünüyorsun. Bundan işaret al.
Dünya gidiyor, onun çarkları arasında erim erim eriyorsun, sonu ne olacak?
Rüyalar görüyor, uçuyorsun, her şeyi rüyadan ibaret zannediyorsun. Hâlbuki asıl hayat rüyadan uyandığın zamandır. Rüyaya karşı o daha gerçek, daha hakiki.
Bebek dünyaya gelmeden anne karnında ona deseler “dünya var, dere tepe var”, inanır mı? Yok! Ona göre dünya ana karnından ibarettir. Dünyaya gelince de, “aaa, burası ne güzelmiş, eskiden zindandaymışım” der.
Uykudaki insan gibiyiz, sabah oldu kaldırdılar, daha hakiki bir hayat; dünya bir rüya. Dünyadan irtihal edip ahirete gidince, gerçek hayat buymuş diyeceğiz.
Sanki dünya bir anne, biz bir bebek, gözleri yumduk bir doğum gerçekleşti. Ahireti böyle anlayalım. Âyetlerde de ahiret duygusu vurgulanıyor, çetin olacağı anlatılıyor. Sonra karakış ansızın bastırırsa odun kömür alamazsın.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Zer’in elinden tuttu:
- Yâ Ebu Zer! Önümüzde sarp yokuşlar, aşılması müşkil yokuşlar vardır. O yokuşlardan yükü hafif olanlar geçebilecekler, ağır olanlar yolu aşamayacak.
Ebu Zer soruyor:
- Ben yükü hafif olup kolay aşanlardan mı olacağım? Yoksa ağır olup aşamayanlardan mı olacağım.
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
- Evinde bugün yiyeceğin var mı?
- Var!
- Yarın yiyeceğin var mı?
- Var!
- Daha sonraki günün yiyeceği var mı?
- Yok!
O zaman Peygamberimiz:
- Sen yükü hafif olup o yokuşu aşanlardan olacaksın. Eğer deseydin “sonraki günün yemeği de var”, yükü ağır olup aşamayanlardan olacaktın.
Allah’ım, sen bize mededü inayet eyle. O yokuşlardan kolaylıkla geçenlerden eyle.
Ey iman edenler! Siz kendi nefsinize bakınız. Siz hidayette bulunduktan sonra dalalete düşmüş olanlar size bir zarar veremez. Hepsinin nihayet varacağı Allah’dır. O da size ne yaptığınızı haber verecektir.” (Maide sûresi,105. âyet-i kerîme.)
Size bir şey anlatıldığı zaman, “yapmayın” dendiği zaman yapmayın, “yapın” dendiği zaman yapın. Ortalığı cimrilik kapladığı zaman insanlar nefislerine hoş gelen şeyleri yaptıkları zaman, nefislerinin arzularını ilah ettikleri zaman kendinizi ihmal etmeyin. Sen kalkıyorsun milleti kurtarmaya, ilk önce senin sandalının, kayığının tahtası sağlam olsun. Senin kayığın su alıyorsa sen nasıl boğulmakta olanı kurtaracaksın?
Dayanın sabredin, ilerde dini yaşamak zor olacaktır. Avucunun içinde kor tutmak kadar zor olacaktır. İslâm’ı, İslâm kıyafetlerini öcü gibi görecekler.
Şüphe yok ki, o kimseler Rabbimiz Allah’dır dediler, sonrada istikamette bulundular, onların üzerine melekler ineceklerdir. Korkamayın ve mahzun olmayın ve size vaad olunmuş olan cennet ile müjdelenin, diyeceklerdir.” (Fussilet sûresi, 30. âyet-i kerîme.)
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
Rabbimiz Allah’tır deyip istikamet sahibi olanlara 50 sıddık sevabı verilecektir.” Sahabe sordular, “Onların kendi aralarından 50 sıddığın sevabı mı yoksa seni görüp iman eden 50 sıddık sevabı mı verilecektir?” Peygamberimizde “Sizden 50 sıddığın sevabı verilecektir.” buyurdu.
Onun için kendinizi karamsarlığa kaptırmayın. Her türlü lezzeti terk edip engelleri aşarak geldiniz. Karşılığı mutlaka büyük olacaktır. Ümitsizlik çok kötü şeydir. Ümitle korku içinde olmak gerekir.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
davası davamız..
...........................
«Yüzsüzün Bekleyişi»
Otur sen şeytanî vaatte

Hesapsız vade ümit sahte!

Bozulmasın keyfin ey kütük

Haksıza karşı itaatte!

Gözü saksı altında böcek

Rahat kazanç istirahatte!

Ne ektin bilmem ne biçersin

Ümit mihrakı şefaatte!

Aklını başına sersem kul

Beklemek hakkı şecaatte!

Gerçek fikir şimdide vade

Yürek tetikte göz saatte!.....

Salih MİRZABEYOĞLU
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Dava Bilal gibi kızgın kumlara ve taşlara rağmen Allah diyerek ölmektir.

Dava Yusuf gibi imtihana göğüs germek...
Köle olarak girdiği zindandan Peygamber gibi çıkmaktır

Hamza gibi binlerce can feda etmektir
Dava Halit Bin Ziyat gibi şehitlere karışmak
Dava Ebu Bekir gibi sadakat ister

Dava Sahabe açken karnına iki taş bağlayan Peygamberin davasıdır

Dava atılan taşları tutup güller sunmaktır
Dava düşman olarak girilen kapıdan dost çıkmaktır
Dava bırakılan emaneti canı gibi korumaktır

Dava Sümeyye'nin örtüsü için canını vermesi Allah 'a canlarla gitmesidir...
Dava adaletin,sevginin,aşkın,dostluğun,sadakatin annesidir

Dava yüz yaşında bile olsa Allah 'tan şehadeti dileyen
Ebu Eyüp El-Ensari'nin mücadelesidir...
Dava ezanlarda tek yürek olmak secdelerde Allah 'a varmaktır

Ebu Cehil'lere dur deme...
Zalimlere göğüs germe...
Zulme direnme,haklının yanında,haksızın karşısında olmaktır

Dava bir yetim görüldü mü koruma ve okşama Resul'ün bile
Bir yetim olduğunu unutmama davasıdır

Bu dava gönül ister,çokluk değil ,birlik ister;bu dava yüreğiyle sevgiyle
Devleşerek iman ister...
Dava safını belirlemek ,imanını güçlendirmek
Senin rızan için ben buradayım ya Rabbim diyebilmektir...

Dava çakıl taşları kadar,denizler kadar çok günahı bile olsa
Onu affederek bir Allah'a sahip olduğunu bilme davasıdır...


Allah sabrımızı daim,azmimizi baki,davamızı mübarek kılsın
Amin...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Babamı İsmailağada Ergenekon katletti!

10 Nisan 2010
2006 yılında İsmailağa camiinde katledilen Bayram Ali Öztürk Hoca'nın oğlundan çarpıcı açıklamalar.
Yıl 2006... 3 Eylül pazar günü İsmailağa Camii'nin içinde Türkiye gündemini aylarca işgal edecek iki cinayet yaşandı. Cemaatin önde gelen hocalarından Bayram Ali Öztürk, sabah namazından sonra verdiği sohbette, cemaatin arasına bulunan Mustafa Erdal isimli bir şahsın kalbinin üzerine sapladığı 34 santimlik bıçak darbesiyle katledildi.

Katil de hemen oracıkta linç edilerek öldürüldü. (Emniyet her ne kadar kafasını mihraba çarparak öldü raporu verse de Adli Tıp raporunda Erdal'ın linç edildiği belirtildi.)

Cinayetler sonrasında cemaat mensubu onlarca isim gözaltına alınıp sorgulanırken her iki cinayetle ilgili dava devam ediyor ve hiç kimse henüz mahkumiyet almış değil.
3,5 yıl önce gerçekleşen olaydan sonra, kamuoyu cemaatin önde gelen hocalarından birisinin öldürülmesinden daha çok katilin linç edilmesini ve İsmailağa'yı konuştu. İrtica yaygaralarının koparıldığı dönemlerde sık sık irdelenen İsmailağa cemaati bu olaydan sonra uzun bir süre gündemde kaldı.

2007'de uzatmalı olarak yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesinde Türkiye; faili oracıkta linç edilen bir cinayetle birlikte sarık, cübbe, şalvar, çarşaf üzerine yapılan gizemli haberlerin yanı sıra cemaatin yapısı ve kurduğu iddia edilen kadı mahkemelerine ilişkin haberlere tanık oldu.

Ardan geçen süreçte bu cinayet unutulup gitti. İsmailağa şimdilerde Cübbeli Ahmet Hoca ve Erzincan davasıyla gündeme gelirken Bayram Ali Öztürk'ün öldürülmesi olayı cemaat dahil herkesin gündeminden düştü. Bir tek kişinin dışında. Bayram Ali Öztürk'ün tek oğlu olan Mahmut Öztürk...
Olayla ilgili olarak bu zamana kadar suskun kalan Mahmut Öztürk sessizliğini Haber 7'ye bozdu.
Genel Yayın Yönetmenimiz Ünal Tanık'la birlikte evinde görüştüğümüz Mahmut Öztürk, cinayet ve İsmailağa cemaati üzerine çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Babasının özel eşyalarının yanı sıra kanlı gömlek, cübbe, sarık ve şalvarını gösterdi.

Babasının çok etkin ve söz sahibi olduğu İsmailağa cemaatine cinayetin ardından gittiğini bunun öncesinde sadece cemaatin önderi Mahmut Efendi'yle (Ustaosmanoğlu) tanıştığını belirten Öztürk, babasının da bir çok karanlık olay ve faili meçhul cinayeti işlediği iddia edilen Ergenekon yapılanması tarafından katledildiğini düşünüyor. Örgütün İsmailağa cemaatinin içine sızdığını ve yüzde 5'lik kısmını kontrol altına aldığını öne süren Öztürk, "Necip Hablemitoğlu'nu öldüren zihniyet babamı da çok rahat öldürür" diyor.
Cemaat ile bir alıp veremediğinin ve bireysel anlamda bağının olmadığını, "manevi babam" dediği Mahmut Efendi dışında hiç kimseyi de muhatap almayacağını söyleyen Öztürk'ün en çarpıcı iddialarından birisi de, Mahmut Efendi'nin babasının öldüğünden ya da öldürüldüğünden haberdar olmadığı...
CİNAYET İSMAİLAĞA'YA DİKKAT ÇEKMEK İÇİN İŞLENDİ

- Dikkatleri cemaate çekip, burada bir sıkıntı olduğunu insanlara anlatmak istediler. Öyle olmadı mı?

- Babamın katledilmesinden sonra Türkiye uzun bir süre Çarşamba'yı ve İsmailağa cemaatini konuştu. Neler yaptılar. Bu cemaat böyle, yok işte kadı mahkemeleri falan. Arkasından neler çıkardılar. Katili masum ilan edip cemaati de katil ilan ettiler...

866820100409073100969.jpg
BAŞA GEÇME DERDİ YOKTU
Medreseden gelmemiş olmasına rağmen babam ehli sünnet konusunda cemaat içinde en radikal hocaydı. Kürsüden, "Şeyhi yaşarken aklından, "hocam vefat ettikten sonra acaba ben mi?" diye geçirirse bile o adam bitmiştir, sıfır olmuştur" diyor. Hatta "Şeyhi yaşarken kendini şeyh gören şerefsizdir" diye de bir lafı vardır.
POTANSİYELİM OLSAYDI BENİ DE BİTİRİRLERDİ
Babam vefat ettikten sonra "hoca oğlu" muamelesi görmemek için kendimi sakındım. Ama "Hocam" deyip elimi öpmek isteyen de oldu, "tu Allah kahretsin Bayram Hoca'nın oğlu sen miydin!" diye yüzüme tüküren de. Ben ne hürmet istedim ne de hakaret. İlmim falan da yok. Zaten öyle bir potansiyelim olsaydı beni de bitirirlerdi.

CEMAATİN YÜZDE 5'İ ONLARDAN

Necip Hablemitoğlu'nu öldüren zihniyet babamı da çok rahat öldürür. Hablemitoğlu ADD'nin yönetim kurulu üyesiydi. Şimdi bazı bağlantılar, alakalar ortaya çıkınca eşi de ADD'den istifa etti. Benim de amacım İsmailağa cemaatinin içindeki pisliklerin temizlenmesi. Pislik dediğim de Türkiye'deki bir çok cinayetin faallerine çalışan yüzde 5'lik kısım. Yoksa 95'le hiç bir işimiz yok. İnsanlar Türkiye'nin dört bir yanından Allah kelamını öğrenmek için geliyor oraya.

KATİLİN GÖĞSÜ ÜZERİNDE SIÇRAMIŞLAR

Katilin linç edilmesiyle ilgili olarak bir kişi tutuklandı. Bir süre sonra da tahliye edildi. Mustafa Erdal'ı kendi adamları linç etti. Adli Tıp'ın ölüm raporunda bir kişinin zıplayarak göğüs kafesine bastığı yazıyor. Yani orada hemencecik öldürülmüş. İlla ki cemaat içinde olay esnasında gerek babamı korumak gerek sinir anı ile vurmalar olmuştur ama o esnada birileri öldürücü darbeyi de indiriyor. Şimdi mezarı bile yok doğru düzgün. Gittim baktım taş bile koymamışlar. Sahip çıkan da yok.

VURULMA ANI VARMIŞ!

Babamın vurulma anına dair cep telefonu görüntüsü olduğunu duydum. 8 ay önce Bursa'da görmüş birileri. Bekliyorum. Bakıyorum ne zaman servis edecekler.

AİLESİYLE ASLA GÖRÜŞMEM

Hazreti Hamza'yı şehit eden Vahşi sonradan Müslüman olsa da Peygamber Efendimiz kendisini görmek istemedi. Benim için de aynı öyle. Ailesi doğru düzgün insanlar olabilir ama asla görüşemem. Görüşmedim de.

MAHMUT EFENDİ'NİN HABERİ YOK!

Cinayetten sonra Mahmut Efendi (Ustaosmanoğlu) ile üç kere görüştüm babamın öldüğünü ya da öldürüldüğünü söyletmediler. Etrafındakiler "sus çok üzülür" deyip bana engel oldu. Bir anlam da veremedim. Babamın vefatından bir buçuk ay sonra yanına gittim. O zaman "Baban nasıl, iyi mi?" diye sordu.

Baktım hiç haberi yok. Konuşmadım da yanında pek. Sonra 31 Aralık 2007'de bir kere daha gittim. Babamdan kalan 20 bin adet kitabı ne yapacağımızı konuşmaya gittim. Bana "Baban ne yapıyor. Niye hiç gelmiyor. Selam söyle" dedi. Şaşırdım. Sinirlendim de. Ayrıldıktan sonra telefon geldi, "geri dön gel" dendi. Gittim aralarında "Doğru düzgün bir şey söylemediniz. Efendi'ye bilgi vermediniz" diye tartışıyorlardı.
İsmail Müftüoğlu (Refah Partili eski Adalet Bakanı. Saadet Partisi GİK üyesi ve Mahmut Ustaosmanoğlu'nun hukuk müşaviri) "Oğlum sen yanlış anlama" dedi. Üçüncü görüşmemizde sadece öyle bir gördüm kendisini hiç konuşmadık.
LE FİGARO'YA KONUŞMAMIŞTI, TEDİRGİNDİ

Tarihini tam net olarak bilmiyorum ama 1995 veya 96 olması gerek, Fransa'nın Le Figaro gazetesi muhabirleri İsmailağa'ya gelip cemaatle ilgili bilgi almak istediklerini söylüyorlar. Babamın da akademik kariyeri olduğu için, yabancı dil de var... Bayram Hoca görüşsün deniliyor. Babama bir iki soru yöneltiyorlar. Bakıyor Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi halinde cemaatin Avrupa ülkeleri için nasıl bir sıkıntı olacağını ölçmek istiyor gazeteciler, babam konuşmayı bırakmıyor. Bu olaydan sonra babam sürekli tedirgindi.

805420100409015852709.jpg
Evinde Haber 7 Editörü Ersin Çelik'in sorularını yanıtlayan Mahmut Öztürk, babasının öldürülmesine ilişkin davayı yakından takip ediyor. Öztürk, mahkemeye sunulan iddianameyi ve belgelerin yanı sıra medyada çıkan haberleri de elinin altında tutuyor. (Fotoğraflar: ÜNAL TANIK)

CEMAATE HİÇ KARIŞMADIM

Babam vefat ettiğinde 29'umu bitirmek üzereydim. Bir şirkette çalışan sade bir adamdım. Cemaate hiç karışmadım. Beni tanımıyorlardı bile. Olaydan sonra "a oğlu sen miydin!" diye hayret edenler oldu. Epilepsi rahatsızlığım vardı ve babam beni bu yüzden rahat bıraktı. Kot pantolon da giyiyordum, beni hiç sıkmadı. Kız kardeşim hafız. O kurslara gitti. Ben gidip gelmedim. İmam hatibi bitirdim.
Cübbeli Ahmet Hoca'nın ismini biliyordum ama hiç tanımazdım. Belki de babama layık olamadım o yüzden aralarına dahil olamadım ama girmek de istemedim. Şimdi "iyi ki de girmemişim" diyorum. Çok büyük insanlar sandığım için yanlarına gitmeye utandığım, kendimi layık görmediğim yere şimdi isteyerek gitmiyorum.

OF'LU DEĞİLSEN ÇOK EŞİK ATLARSIN

Babam medreseli değildi. Babamın akademik kariyeri olduğu için cemaat içinde bir çekememezlik vardı. Bırakın onu milliyetçilik çok üst noktada. Of'lu değilsen zor. Of'lu bir şey yapıp dahil olacaksa Erzurumlunun 10 eşik atlaması gerekiyor.

CİNAYETTEN SONRA İHRAÇ EDİLENLER OLDU

2006'nın 3 Eylülünde İsmailağa Vakfı'nda görevli olan, bugün cemaate bile giremeyen insanlar var. O zamanlar Mahmut Efendi'nin şoförü olan şahıs şimdi İsmailağa camisine bile giremiyor. İhraç edildi. Bu adamların da araştırılması lazım. Vakfın o zamanki başkanı cinayetle ilgili ifade bile vermedi. Ağırıma giden şu; Yoksa ben de bilmiyorum. Sonuçta bu bir takdiri bir ilahi ama sıradan bir cinayet gibi görülmesi...

SAMİMİYETSİZ İNSANLAR DOLU

4 yıla doğru giden bir süreç var ve gördüklerim, yaşadıklarım kararlarımda belirleyici oldu. Samimiyetsiz insanlar yetki ve söz sahibi ve yalandan oradalar. Benim bir intikam hırsım yok. Çizgiyi çektim bitti. Benim tek derdim; ortaya çıkan malum örgütlenmelerin cemaat içindeki kolunun deşifre edilmesi ve haliyle de babamın gerçek katillerin ortaya çıkarılması.

BABAM ADINA YARDIM TOPLUYORLAR!

Arıyorlar. "Cemaatte baban adına para toplanıyor, bu konuya el at." diyorlar. "Bayram Hoca adına kütüphane yapılacak" diye eğitim gören kızların kollarından bileziklerin alındığını duydum. Bizim ailesi olarak yok öyle bir talebimiz.

SÖZÜNE GÜVENMEYİP İMZA ALDILAR
İlginç bir şeyden bahsedeceğim. Tarih 14 Ağustos 2006. Yani babamın vefatından 20 gün önce. İsmailağa'da üst katta babamın kitaplarının olduğu bir oda vardı. Oradan çıkmasını istiyorlardı. Babam bir gün telefonda telaşlı telaşlı konuşurken şahit oldum; Tamam çıkacağım ama çok zor.Siz beni çağırdınız buraya. Bu kadar kitabı götürmek kolay mı?" falan dedi. Sonra da bana dönüp, "sanki biz evde dansöz oynatıyoruz. Kendileri çağırdılar sonra da çok diyorlar" diye dert yandı. Babam İsmailağa Camii'nin üst katından vakıfa geçiyor ve orada bizim bir ahbabımızı görüyor. "Muzaffer Muzaffer, Bak Hızır Hoca benim ellerimde can verdi. Hızır Hoca'nın şahsında Muhammed Mustafa öldürüldü benim için. Ama şunu da bil ki bugün Bayram Hoca da öldü. Benim sözüme itimat etmeyip kağıt imzalattılar." diye dert yanıyor. O tutanak şimdi bende. Vakfın başkanı, babam ve iki de şahidin imzası var. Koskoca Bayram Hoca'ya güvenmeyip, imzasını almışlar.

DUA BİLE ETMİYORLAR
Dualardan sonra, amcasını oğluna, dayısının kızına, ona, buna, şuna herkese var... Ama bir demiyorlar ki "Hızır Hocamıza ve Bayram Ali Hocamıza" gitsin. Ben duymadım. Allah rızası için bir 3 Eylül'de Yasin okuttular mı?

Vakfın yöneticileri sene-i devriyesinde bir program yapmadı. Yapmazlar çünkü aralarında "biz de kurtulduk o da kurtuldu" diyenler var. Babamı zapt edememişler. Satın alamamışlar. İşadamlarının karşısında el bağlayan hocalar var ama.

MAHMUT EFENDİ MANEVİ BABAM

İsmailağa'daki hocaların hiç birini tanımam. Benim için sadece Mahmut Efendi var. Adım da zaten ondan geliyor. Saygı ve hürmetim sonsuzdur. Herkes ona manevi baba der bizim için aynı zamanda maddi destek boyutu vardır.

İstanbul'a ilk geldiğimizde maddi yardımları hep olmuştur. Cemaat içinden onun dışından gelen hiç bir talebe cevap vermem. Mahmut Efendi seninle görüşmek istiyor desinler arabayı dahi çalıştırmadan koşa koşa giderim. Ama ikinci, üçüncü adam falansa hayatta. Sokağıma gelseler karşılarına çıkmam.

CÜBBELİ AHMET'LE NEDEN BİR ARAYA GELDİ?

O bizim Cübbeli Ahmet Hoca ile ilk kez yan yana gelmemiz oldu. Bazı gazeteler cinayeti Cübbeli Ahmet azmettirdi minvalinde haberler yapınca beni aradılar, "Cübbeli Ahmet Hoca ile bir araya gelirsen çok iyi olacak." dediler.

Dedikoduları önlemek adına... İsmailağa'ya ilk gidişimdi. Orada görüştük. Gazeteciler resimlerimizi çekti. Dedikoduları ve yalan yanlış haberleri bitirmek için yapıldı.
"HÜLYA AVŞAR DA BİZİM İNSANIMIZ" DERDİ

Hemen her gazeteyi ayırt etmeden okurdu. Gündelik yaşamı da dikkatle takip ederdi. İlgisini çeken haber ve köşe yazılarını da keser saklardı. Binlerce öyle kupür var. Bir gün Hülya Avşar'la ilgili bir haber okurken ben şaşırınca, "Oğlum o da bizim insanımız ve tıpkı bizler gibi Allah'ın kulu. Biz ona vesile olsak iyi mi olur kötü mü olur sen bana onu söyle" dedi.

Haber 7
 

tek hece

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2011
Mesajlar
13
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
hocam seni ve senin gibi hocalarımızı özlüyoruz, inş. değerinizi bilip çizginizi takip eden kullardan oluruz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
hizirhoca.jpg







17 Mayıs 1998 tarihinde İsmailağa Camii içerisinde katledilen yazarımız Hızır Ali Muradoğlu Hocamızın şahadetinin 14. sene-i devriyesinde gıbtayla yad ederken, 14 senedir Furkan Dergisi olarak suikastle ilgili sorduğumuz sorular cevab bekliyor:

1- Katil diye sunulan şahsın, Adlî Tıp Kurumu’nun raporuna göre psikolojik rahatsızlığı var. Hızır Hocaya düzenlenen suikastın ardından polisin, “Profesyonelce işlenmiş bir cinayet” tesbitiyle, ortaya sürülen aklî dengesi bozuk katil portresi nasıl örtüşüyor?


2- 17 şahitten hiçbiri, “Evet, katil bu” demedi. Nasıl oluyor da şahitlerin teşhis edemediği kişi hâdisenin fâili olabiliyor?


3- Yine şahitlerin ifadesiyle, suikastı gerçekleştiren kişi kaçarken beyaz bir servis aracında bulunan kişiye bir şey veriyor ve daha sonra Fener Rum Patrikhanesi’nin civarında izini kaybettiriyor! Bu da suikastçının tek kişi olmadığını, organize bir hareketin parçası olduğu yönündeki şübheleri kuvvetlendirmekteyken, polis, savcı ve mahkeme niçin bu yönde bir araştırma yapmadı veya yapamadı? Polisi, savcıyı ve mahkemeyi engelleyen mi vardı?


4- Zanlı tatbikat için İsmailağa Camii’ne neden getirilmedi? (“Can güvenliği sağlanamazdı” açıklaması, bizim için yeterli değil. Devlet bu kadar aciz mi?!.)


5- Medyada “Katil suçunu itiraf etti” şeklinde haber çıkarken, zanlının diğer suçlarıyla ilgili götürüldüğü tatbikat yerinde, “Hocayı niye öldürdünüz?” sorusuna karşılık gazetecilere “Yok öyle bir şey” şeklindeki cevabı neden dikkate alınmadı?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt