mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
İSMAİLAĞA’DA MUHAMMED MUSTAFA ŞEHİD EDİLMİŞTİR
http://furkandergisi.blogcu.com/Sehid+Bayram+Hoca/
Bazı sözlerimi yüreğimin yarasıyla söylüyorum, yanlış anlamayın! Bir de böyle bir hastalığımız var: Diyelim meselâ sen veya ben, kim olursa olsun hani kahrıyla konuşuyor, yürek acısıyla konuşuyor, dinleyen ise diyor ki “Aaa! İşte hoca niye o kelimeyi söyledi” vesaire… Sen ne diyorsun Allah aşkına ya! Ben sana hasretimi ve ızdırabımı dile getiriyorum sen bana hâlâ diyorsun ki “Bu şiirin vezni ne, kafiyesi ne?” Acem’in dediği gibi “Ben ne söyliyem sazım ne çalıyor.” Sözüm bir türlü gidiyor, sazım bir türlü gidiyor… Öyle olmayacaksın.
Şurada birinize ani bir rahatsızlık gelse, ölse, hepimiz ağlarız. Gülerken de beraber güleceğiz, ağlarken beraber ağlayacağız. Biz hâlâ, öbürünün kusurunu araştıracak şekilde birbirimize komplo kuracaksak, o zaman hayat bitti demektir. Karşı tarafa, al bizi ne yaparsan yap demektir bu.
Bak Hızır Efendi rahmetliyi İsmailağa’da vurdular, şehid ettiler. Bana göre İsmailağa’da Muhammed Mustafa şehid edilmiştir. Hoca, Peygamber vekili olan bir insandır; hocanın vurulması peki nedir? Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vurulması yerine geçer.
Bakın, o olaydan sonra yine ciddi bir tedbir alınmış değil. Bu ne demek oluyor, “Ey Hızır Hoca’yı vuranlar bizde çok şehid olacak adamlar var, gelin kimi istiyorsanız; Bayram Hocayı mı al, vurun götürün.” Zaten Hızır Efendi hedef değildi bendim hedefte, bendim hedefte.
18 Mayıs tarihli Zaman Gazetesi ve Vakit Gazetesi’ne bakın. Hızır Efendiyi içeride vurdular, ertesi gün gazete aynen şöyle yazıyordu: “İsmi B ile başlayan hoca vurulacaktı, yanlışlıkla adı H ile başlayan hoca vuruldu.” Kim o?
İsmailağa’da son yıllarda sürekli Efendi’nin emri ile bu fakirin sesi çıkıyor, dolayısıyla cemaatte uyanma gibi haller berildi; Elhamdülillah. Eee, namlunun ucunda ben! 600 Dolar verdim çelik yelek aldım, ben ölsem kim benim hukukumu arayacak ki; hiç kimse aramayacak. Bu şartlarda çalışıyoruz anla! Bir kişi, bir Allah’ın kulu çıkıp da “Ne yapıyorsun, ne ediyorsun, ne oluyor, sıkıntın var mı, derdin var mı?”… soran eden yok. “Bu dava garip geldi garip gidiyor ama bu davaya gönül veren gariplere ne mutlu” diyor Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem.
İmâm-ı Rabbânî’nin bir mektubu var, dava uğruna çekilen çile ve zahmetlerin ne anlama geldiği hakkında. Zaten onu duyduktan sonra, önümde Amerika mı var, yerli düşmanlar mı var, katiller mi var, hiç birisi gözüme gelmiyor, yeter ki ruhun teselli olsun, tatmin olsun. Allah’ın izniyle bir başım değil bin başım Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem yoluna feda olsun. Ama bu demek değil ki deli olalım yani, tedbirli de olmak gerekiyor. Biz bu canı da yolda bulmadık, tedbir takdire mani değildir. Ehl-i Sünnet vel cemaat öyle söyler. Ben tedbirimi alırım ama takdir eğer bizim vurulmamızı gerektiriyorsa, e ne yapalım orada Mevlâ’nın da bildiği bir şey var demektir, mecburen kaza ve kadere boyun eğeceğiz.
Ben senin için öleceğim, sen benim için bir ah çekmeyeceksin, vefakârlık bu mu? Sana bu kadar kendimizden feda edeceğiz sen yine hâlâ benim hakkımda ileri geri konuşacaksın… Yook, yook, o zaman Bayram hoca gidecek ahirete haberiniz olsun. Allah imana, İslâm’a zeval vermesin. Allah anadan babadan öksüz ve yetim bırakır ki, bırakıyor da zaman zaman, anneden ve babadan öksüzlük de vermesin ama asıl öksüzlük işte böyle savunmasız kaldığımız andır.
Dünkü sohbetin konusu, “Muhammed Mustafa nasıl savunulacak”… Hep Peygamber Efendimizi işte böyle mübarek günlerde, “İşte Peygamberimiz şöyle, Peygamberimiz böyle” vesaire vesaire. Güzel de, güzel de, şu anki gelişen dünyada Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i nasıl savunacağız peki, bunu kim anlıyor Allah aşkına! Böyle kıyısından köşesinden, tavanın ucundan, döşemenin bilmem arasından bahseder gibi Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i bir iki ezgi, ondan sonra bir iki enstürmantel parça vesaire, ne yaptık; Efendimiz’in doğum gününü kutladık, çüşşş! Ne oldu ya bu? Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem gitarla, davulla, zurnayla kutlanacak ondan sonra gerisi yok! Bu iş mi yani? Asıl gerisi mühim, hadi onu yaptın eyvallah; ama Muhammet Mustafa bu kadar değil ki, peki bütün dünya şu an Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e çullandı… Danimarkalı piçin birisi kalktı Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e terörist dedi, ne yapabildik; hiçbir şey. Hep kadın olduk biz, kadın olduk kadın, dünyada erkek aramayın!
Erkek, aşkının gereği olarak sevdiğine canını feda edendir peki. Abdülhamid Han zamanında Avrupa’da bir tiyatro oynanıyor, tiyatro oyununda Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret sahneleri var. Abdülhamid Han dedi ki, hatta o son dönem çalkantılı bir dönem olmakla birlikte; “Size 24 saat zaman tanıyorum. 24 saat içinde o tiyatroyu oyundan kaldırın. Yoksa bütün ordularımla üzerinize geliyorum!” Ve neticede adamların abdesti kaçtı, biliyor musun?
Şimdi bu adam resmen, affedersiniz ama, gene yüreğimin yarasıyla söylüyorum; Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i esir aldılar vicdansızlar, her türlü hakareti yapıyorlar. Peki; hani Muhammed Mustafa’nın erleri ve yiğitleri, hani nerede? Muhammed Mustafa karıların eline kaldı.
İsrail Suriye’ye saldırdı. Golan tepeleri var Suriye’de, ben gittim oraları gördüm, çok güzel, tepeler araziler çok çok verimli, adamlar yer işgal etti vicdansızlar, aynen şunu söylediler; “Muhammed Mustafa öldü, kadınları ve kızları arkada bıraktılar bize.” Hadi ye bakalım bu lafı, insansan eğer. “Ben hâlâ gezmeyi düşünüyorum, hâlâ giyinmeyi düşünüyorum, hâlâ eğlenmeyi düşünüyorum” git ya git... Bu laflardan, sizi tenkid anlamayın ha, ona göre… Siz bunlardan olsaydınız eğer, bu kafadan olsaydınız buraya gelmezdiniz; siz dertlisiniz, ben ortamı size tasvir ediyorum, önce teşhis sonra tedavi…
Furkan Dergisi, Mayıs 2008
http://furkandergisi.blogcu.com/Sehid+Bayram+Hoca/
Şehid Bayram Ali Öztürk
Şurada birinize ani bir rahatsızlık gelse, ölse, hepimiz ağlarız. Gülerken de beraber güleceğiz, ağlarken beraber ağlayacağız. Biz hâlâ, öbürünün kusurunu araştıracak şekilde birbirimize komplo kuracaksak, o zaman hayat bitti demektir. Karşı tarafa, al bizi ne yaparsan yap demektir bu.
Bak Hızır Efendi rahmetliyi İsmailağa’da vurdular, şehid ettiler. Bana göre İsmailağa’da Muhammed Mustafa şehid edilmiştir. Hoca, Peygamber vekili olan bir insandır; hocanın vurulması peki nedir? Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in vurulması yerine geçer.
Bakın, o olaydan sonra yine ciddi bir tedbir alınmış değil. Bu ne demek oluyor, “Ey Hızır Hoca’yı vuranlar bizde çok şehid olacak adamlar var, gelin kimi istiyorsanız; Bayram Hocayı mı al, vurun götürün.” Zaten Hızır Efendi hedef değildi bendim hedefte, bendim hedefte.
18 Mayıs tarihli Zaman Gazetesi ve Vakit Gazetesi’ne bakın. Hızır Efendiyi içeride vurdular, ertesi gün gazete aynen şöyle yazıyordu: “İsmi B ile başlayan hoca vurulacaktı, yanlışlıkla adı H ile başlayan hoca vuruldu.” Kim o?
İsmailağa’da son yıllarda sürekli Efendi’nin emri ile bu fakirin sesi çıkıyor, dolayısıyla cemaatte uyanma gibi haller berildi; Elhamdülillah. Eee, namlunun ucunda ben! 600 Dolar verdim çelik yelek aldım, ben ölsem kim benim hukukumu arayacak ki; hiç kimse aramayacak. Bu şartlarda çalışıyoruz anla! Bir kişi, bir Allah’ın kulu çıkıp da “Ne yapıyorsun, ne ediyorsun, ne oluyor, sıkıntın var mı, derdin var mı?”… soran eden yok. “Bu dava garip geldi garip gidiyor ama bu davaya gönül veren gariplere ne mutlu” diyor Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem.
İmâm-ı Rabbânî’nin bir mektubu var, dava uğruna çekilen çile ve zahmetlerin ne anlama geldiği hakkında. Zaten onu duyduktan sonra, önümde Amerika mı var, yerli düşmanlar mı var, katiller mi var, hiç birisi gözüme gelmiyor, yeter ki ruhun teselli olsun, tatmin olsun. Allah’ın izniyle bir başım değil bin başım Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem yoluna feda olsun. Ama bu demek değil ki deli olalım yani, tedbirli de olmak gerekiyor. Biz bu canı da yolda bulmadık, tedbir takdire mani değildir. Ehl-i Sünnet vel cemaat öyle söyler. Ben tedbirimi alırım ama takdir eğer bizim vurulmamızı gerektiriyorsa, e ne yapalım orada Mevlâ’nın da bildiği bir şey var demektir, mecburen kaza ve kadere boyun eğeceğiz.
Ben senin için öleceğim, sen benim için bir ah çekmeyeceksin, vefakârlık bu mu? Sana bu kadar kendimizden feda edeceğiz sen yine hâlâ benim hakkımda ileri geri konuşacaksın… Yook, yook, o zaman Bayram hoca gidecek ahirete haberiniz olsun. Allah imana, İslâm’a zeval vermesin. Allah anadan babadan öksüz ve yetim bırakır ki, bırakıyor da zaman zaman, anneden ve babadan öksüzlük de vermesin ama asıl öksüzlük işte böyle savunmasız kaldığımız andır.
Dünkü sohbetin konusu, “Muhammed Mustafa nasıl savunulacak”… Hep Peygamber Efendimizi işte böyle mübarek günlerde, “İşte Peygamberimiz şöyle, Peygamberimiz böyle” vesaire vesaire. Güzel de, güzel de, şu anki gelişen dünyada Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i nasıl savunacağız peki, bunu kim anlıyor Allah aşkına! Böyle kıyısından köşesinden, tavanın ucundan, döşemenin bilmem arasından bahseder gibi Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i bir iki ezgi, ondan sonra bir iki enstürmantel parça vesaire, ne yaptık; Efendimiz’in doğum gününü kutladık, çüşşş! Ne oldu ya bu? Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem gitarla, davulla, zurnayla kutlanacak ondan sonra gerisi yok! Bu iş mi yani? Asıl gerisi mühim, hadi onu yaptın eyvallah; ama Muhammet Mustafa bu kadar değil ki, peki bütün dünya şu an Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e çullandı… Danimarkalı piçin birisi kalktı Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e terörist dedi, ne yapabildik; hiçbir şey. Hep kadın olduk biz, kadın olduk kadın, dünyada erkek aramayın!
Erkek, aşkının gereği olarak sevdiğine canını feda edendir peki. Abdülhamid Han zamanında Avrupa’da bir tiyatro oynanıyor, tiyatro oyununda Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret sahneleri var. Abdülhamid Han dedi ki, hatta o son dönem çalkantılı bir dönem olmakla birlikte; “Size 24 saat zaman tanıyorum. 24 saat içinde o tiyatroyu oyundan kaldırın. Yoksa bütün ordularımla üzerinize geliyorum!” Ve neticede adamların abdesti kaçtı, biliyor musun?
Şimdi bu adam resmen, affedersiniz ama, gene yüreğimin yarasıyla söylüyorum; Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i esir aldılar vicdansızlar, her türlü hakareti yapıyorlar. Peki; hani Muhammed Mustafa’nın erleri ve yiğitleri, hani nerede? Muhammed Mustafa karıların eline kaldı.
İsrail Suriye’ye saldırdı. Golan tepeleri var Suriye’de, ben gittim oraları gördüm, çok güzel, tepeler araziler çok çok verimli, adamlar yer işgal etti vicdansızlar, aynen şunu söylediler; “Muhammed Mustafa öldü, kadınları ve kızları arkada bıraktılar bize.” Hadi ye bakalım bu lafı, insansan eğer. “Ben hâlâ gezmeyi düşünüyorum, hâlâ giyinmeyi düşünüyorum, hâlâ eğlenmeyi düşünüyorum” git ya git... Bu laflardan, sizi tenkid anlamayın ha, ona göre… Siz bunlardan olsaydınız eğer, bu kafadan olsaydınız buraya gelmezdiniz; siz dertlisiniz, ben ortamı size tasvir ediyorum, önce teşhis sonra tedavi…
Furkan Dergisi, Mayıs 2008