Suheda_nur
Kayıtlı Kullanıcı
BİSMİHİ TEALA
(Tevrat ve İncil ile birlikte Zebur'u zikretmek gerekirdi. Fakat Zebur, bugün eli-mizde bulunan Tevrat'ta "Mezmurlar" yahut "Davud'un Mezmurları" adıyla bir bölümü olarak yer aldığı için, onu ayrıca zikretmedik. Dolayısıyla bu iki kitap için söylediklerimiz Zebur için de geçerlidir.)
İslam'ın bir konudaki görüşünü belirlemek için, her şeyden önce onun ana kitabı ve anayasası olan Kur'an-ı Kerim'in o hususta ne dediğine bakmak gerek. Bu açıdan Kur'an-ı Kerim'in şu anda insanlığın elinde bulunan iki önemli kitap ve din hakkında ne dediği çok önemlidir.
ALLAH (Celle celaluhu) birçok ayette, Hz. Musa'ya (Hud, 110; İsra, 2; Müminun, 49; Furkan, 35; Kasas, 43 vb.) ve Hz. İsa'ya (Tevbe, 30; Bakara, 87 vb.) "kitab" verdiğini/insanlara iletilmek üzere ilahi mesajını vahyettiğini haber verir. Kur'an-ı Kerim Hz. Musa'ya vahyedilen kitabın isminin, "Tevrat", Hz. İsa'ya vahyedilen kitabın isminin, "İncil" olduğunu bildirir. (Hadid, 27; Maide, 44-46 vb.)
Her iki kitap da öncelikle İsrailoğulları'na (Casiye, 16; Al-i İmran, 49; Mümin, 53 vb.), sonra da ulaşabildiği diğer bütün insanlara iletilmek üzere gönderilmiştir. Mesela Hz. Musa'nın peygamberlik görevi, Tevrat'ı, o günkü Firavun'a ve onun halkı olan Mısırlılara iletmeyi de içermektedir.
Gerek sadece Tevrat'a itibar ettiğini söyleyen Yahudiler, gerekse hem Tevrat'a hem İncil'e itibar ettiğini söyleyen Hıristiyanlar, Kur'an'da "kitap verilenler" (Bakara, 144-145; Al-i İmran, 64,119-120; Nisa, 131 vb.), "kitaptan nasip verilenler" (Al-i İmran, 23) ve "kitaba varis kılınanlar" (40/53) "ehl-i kitap" (Maide, 15,19 Ankebut, 46-47 vb.) diye, yani "ALLAH (Celle celaluhu) tarafından kendilerine peygamber ve kitap gönderilen, dolayısıyla semavi kitap bilgisine sahip olan (Ra'd, 43) bunun hem yaşama, hem koruma, hem de diğer insanlara ve sonraki nesillere dosdoğru bir şekilde iletme sorumluluğunu yüklenmiş milletler-ümmetler" olarak anılmışlardır.
Bugünkü haliyle diğer dinlerin ve kitaplarının hemen hemen hiçbiri kendi dışında gerçek kabul etmezken, Kur'an kendisini semavi kitaplar zincirinin bir halkası, fakat en son halkası olduğunu, peygamberinin de peygamberler zincirinin en son halkası olduğunu çeşitli ifadelerle ilan etmektedir. Mesela, Cenab-ı ALLAH (Celle celaluhu), "Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de... Hepsi, ALLAH'a, meleklerine, kitaplarına ve "Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız." diye ALLAH'ın (Celle celaluhu) bütün peygamberlerine inandılar ve: "(Mesajını) İşittik ve boyun eğdik, bağışlamanı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır!" dediler." (Bakara, 285) ayetiyle, gerçek müminlerin hak peygamberler arasında ayırım yapmadan, hepsinin ALLAH'ın (Celle celaluhu) kulu ve elçisi olduğuna inandığını söylerken, peygamberine, "Biz, ALLAH'a, bize indirilene; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene; Musa'ya, İsa'ya ve (diğer) peygamberlere Rablerinden verilene inandık, iman getirdik. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız ve biz, ancak O'na boyun eğen Müslümanlarız! Her kim İslam'dan başka bir din ararsa asla kabul edilmez ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olur." (Al-i İmran, 84-85) demesini emrederken de, Müslümanlar olarak, sadece peygamberler değil onların kitapları arasında da ayırım yapmadığımızı, hepsinin Hak Teala tarafından farklı zamanlarda insanlığa gönderilen temeli İslam olan mesajlar olduğunu bildirir.
Keza O, dinde Hz. Nuh'a emrettiği ile Hz. MUHAMMED'e (Sallallahu aleyhi ve sellem) vahyettiği ve Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa'ya gönderdiği bu İslam'ın özünün "ALLAH'ın dinini doğru tutup, onda ayrılığa düşmemek." olduğunu (Şura, 13) haber vermektedir. Hatta, "Ey iman edenler, ALLAH'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba, daha önce indirdiği kitab(lar)a da iman edin! Kim ALLAH'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanmazsa, pek derin bir sapıklığa saplanıp gitmiştir. İman ettikten sonra kafirliğe gidenleri, sonra yine iman edip tekrar kafirliğe gidenleri, sonra da kafirlikte ileri gidenleri ALLAH ne affedecek, ne de doğru bir yola çıkaracaktır." (Nisa, 136-137) diyerek müminlere bu imanı emredip, endirekt bir yolla, önceki kitaba inanıp, sonra gelene inanmayanları kâfir ilan etmektedir. Çünkü bu ayetin son kısmı "Tevrat'a inandıktan sonra İncil'i inkar ederek küfre gidenleri, sonra yine İncil'e iman edip Kur'an'ı inkar ederek tekrar küfre gidenleri, sonra da küfürde ileri gidenleri ALLAH ne affedecek, ne de doğru bir yola çıkaracaktır" anlamını ima etmektedir.
Yahudi ve Hıristiyanlar Kur'an'a ve Hz. Peygamber'e inanmazlarken birbirlerine inanıyorlar mı? Hayır, onlar karşılıklı olarak birbirlerini de kabul etmiyorlar, "Yahudiler: 'Hıristiyanların dayandığı bir şey yoktur.' derken, Hıristiyanlar da: 'Yahudilerin dayandığı bir şey yoktur.' diyorlar. Oysa hepsi de Kitab'ı okuyorlar…" (Bakara, 113) ve ellerindeki kitap söylediklerinin aksini yazıyor.
Ankebut suresinde, "Biz, hem bize indirilene iman ettik, hem size indirilene ve bizim ilahımız ile sizin ilahınız birdir. Ancak biz yalnız O'na teslim olmuşuzdur." (Ankebut, 46) diyerek Yahudi ve Hıristiyanlara bu imanı bildirmemiz emrolunduktan sonra, "İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) böyle bir kitap indirdik. O'nun için kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ederler. Şunlardan da ona iman edenler vardır. Bizim ayetlerimizi ancak kafirler inkar eder." (Ankebut, 47) buyurulup, aslında samimi Yahudi ve Hıristiyanların aynı imana sahip olarak Kur'an-ı Kerim'i kabul edecekleri bildiriliyor. Keza, "Kitap verilenlerden de ALLAH'a, size ve kendilerine indirilene, ALLAH'a boyun eğerek inananlar ve ALLAH'ın ayetlerini birkaç paraya satmayanlar vardır. İşte onların, Rablerinin katında mükâfatları vardır..." (Al-i İmran, 199) buyrulurken ehl-i kitap içinde, bir kısmı, Kur'an'ın hak olduğunu anlasalar bile dünya menfaatleri ağır basanlar, diğer kısmı ise kendi kitaplarının direktiflerine uyarak Kur'an'a ve İslam'a gelebilecek samimi müminler olmak üzere iki kısım insan olduğu bildirilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'in bize haber verdiğine göre, ALLAH'ın (Celle celaluhu) Kur'an'dan önceki bu mesajlarında son peygamber, son kitap ve son ümmet hakkında önemli bilgiler veya ipuçları bulunmaktadır. Nitekim Ehl-i Kitap'tan iken Hz. MUHAMMED'e (Sallallahu aleyhi ve sellem) inanıp bu yeni dine boyun eğecek bazı insanların var olacağı haber verilirken şöyle buyruluyor: "Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı bulacakları peygambere, o okuyup yazma bilmeyen peygambere uyarlar. O, onlara iyilik emreder ve onları kötülükten alıkoyar, temiz, hoş şeyleri kendileri için helal, murdar şeyleri üzerlerine haram kılar, sırtlarından (önceki dinden kalan) ağır (sorumluluk) yüklerini, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indirir atar. İşte o zaman ona iman eden, ona tam saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen bu kimseler var ya, işte o asıl maksada ulaşan kurtulmuşlar onlardır." (A'raf, 157)
Nitekim Hz. İsa da İsrailoğulları'na hitaben, "Ey İsrailoğulları, ben size ALLAH'ın elçisiyim. Benden önce gelmiş olan Tevrat'ın doğrulayıcısı ve benden sonra gelecek adı AHMED olan bir peygamberin müjdecisi olarak geldim." demişti." (Saff, 6). Fakat ona inanmadılar. Bu İsrailoğulları'nın ilk ve son itiraz ve inkarları değildi. Arap yarımadasında İslam öncesinde, bir azınlık olarak bulundukları Medine'de Arap kabileleri karşısında mağlup durumuna düşüp iyice bunaldıkları zamanlarda, Süddi'nin rivayetine göre, Tevrat'ı çıkarıp, ellerini Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve sellem) söz edilen ifadenin üzerine koyuyor ve "Ey ALLAH'ımız ahir zamanda bize göndereceğini vaat ettiğin şu peygamber hakkı için bugün bizi düşmanlarımıza karşı muzaffer kıl..." diyerek yüzü suyu hürmetine mağlubiyetten kurtuldukları (Alusi, 1/320) ve çok iyi bildikleri o Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile ellerindeki Tevrat'ın o bölümlerini doğrulayan o kitap geldiğinde de aynı itiraz ve inkarla karşılık vermişlerdi. Bu tavır onların ilahi laneti hak etmelerine neden olmuştu. (Bakara, 89).