nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Değerli İslâmiyet Yolcuları ve değerli Mü’minler!
“Lâ ilâhe illallah Muhammed-er Resulullah” diyen ve bu kelimeyle hayatını tanzim eden her kişi, eğer bu tevhidi kelimenin hakkını verir de, kıymetini elinde tutarsa kâinatın en üstün yaratığı olur. Yok, eğer “inandım” dedikten sonra; Mü’min gibi yaşamaz da, başka sıfatlarla hareket ederse, o zaman kıymetini kaybederek; kişiliği, ahlâkı, gücü, siyaseti ve ekonomisi ile diğer milletlerin baskısı altına düşer.
Bu tehlikelerden kurtulmak, imanın lezzetini yaşamak ve İslâmi şahsiyet elde edebilmek için İslâmın sesine kulak vermek ve peygamber ahlâkıyla ahlâklanmak gerekir. Onun için bu ahlâkın bir gereği olarak:
Yaptığınız her işte daima doğru olunuz. Hile ve yalanın her türünden sakınınız. Toplumda öyle bir izlenim bırakınız ki, sizin özünüzden ve sözünüzden her kes emin olsun. Bu bir Müslümandır ve “asla hile yapmaz” diye size güven duyulsun. İyi bilin ki, insanların eline ve diline güvenmediği kimseler gerçek Mü’min değillerdir. Peygamberimiz: “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” buyurmuşlardır.
Dostunuzun dostu sizin dostunuz; düşmanınızın dostları da düşmanınızdır. Onun için, Allah’ın dostlarına dost; düşmanlarına da düşman olmak imanınızın gereğidir. Bu vesileyle Allah’ı sevenleri sevecek; Allah’ı sevmeyenleri, sizler de sevmeyeceksiniz.
Sırrı saklayınız! insanların sizdeki sırları birer emanettir. Sırrı açığa vuran emanete ihanet etmiş sayılır ki, münafıklığın bir alâmeti de, emanete hıyanettir. Sırrı saklamakla beraber, başkalarının sırrını araştırmamak ta İslâmın ahlâkî bir erdemidir. Sırrı, hakkıyla koruyanlar Mü’minlik vasıflarını da korur; ihanet edenler ise, eminlik sıfatlarını kaybederler.
İnsanoğlu, hata yapabilecek özellikte yaratılmıştır. Bu gerekçeyle hata yapmak normal, ancak hatalardan korunmak ta fazilettir. Hatayı doğru diye savunmak ise, insanın ahlâkını zedeler. Biliyorsunuz ki, şeytanı şeytan yapan hatası değil, yaptığı hatayı savunması olmuştur.
Kanaatkâr olunuz! Kanaatkâr olunuz ki dünyaya doyasınız. Eğer kanaatkâr olmazsanız, dünyalar dolusu dünya sizin olsa, yine de doymazsınız. Hep aç ve hep mahrum kalırsınız.
Dünya ve dünyalık meta’lara hükmetmesini bilin! Dünyayı dünyalık işlerinizde bir araç olarak kullanın, bütün bir amaç için dünyayı kovalarsanız, hiçbir hedefinizde tatmin olmaz ve boş yaşamış olursunuz.
Gıybet ve dedikodu hastası olmayınız. Bu hastalığa gayesiz ve boş insanlar bulaşır. Aklı ve gönlü dolu olanlar, gıybet ve dedikodunun bir kul hakkı olduğunu bilerek hareket ederler. Gıybet gibi hastalıklar, insanda şeytani özellikler doğurur. Sizler, gıybeti Mü’minlerden uzaklaştırıp şeytanlara bırakınız.
Bırakınız şeytanlar şeytanlığı; Mü’minler de İslâmı yaşasınlar. Ahlâkınızın ve şahsiyetinizin değerlerine sarılarak Mü’minlikten öte bir şeref aramayınız, bulamazsınız.
Allah’û Tealâ Mü’minlere şöyle seslenir: “Üzülmeyin, gevşemeyin, eğer inanıyorsanız üstün olan sizsiniz.”
“Müslümanım” diyen her kesin, inancını ilgilendiren her konuda, topluma örnek olması gerekir. “Siz, İslâmı öyle bir yaşayın ki, sizi öldürmeye gelenler sizde dirilsin.”
“Ben, âlemlerin Rabbine inandım” diyen her Müslüman, o Rabbe kul olma şuuru ve o Resule ümmet olma şerefi ile insanlık âleminde en yüksek şahsiyet kimliğine ulaşmış demektir.
Bir Müslümanı şahsiyetli kılan, diğer insanlardan üstün tutan, akıllı ve şerefli kılan onun inancıdır. Ve bu inanç, ancak yaşandığı sürece “insanı insan eder, belkide insanı sultan eder.”
İşte bu sultanlığı elde edebilmek istiyorsanız, size şeytani vesveseler veren nefsinizin heva ve heveslerini dizginleyerek, içinizden gelen şeytani duyguları söndürüp; tutku ve heveslerinizin kölesi olmaktan kurtulunuz.
Sizi şahsiyetinizden ve İslâmdan uzaklaştıracak şeylere müptelâ olmayınız. Çirkin şeylerin tiryakisi olmamaya özen gösteriniz. Çünkü bu tiryakilik, İslâmın yasaklarını çiğnemenize sebep olur ve gün gelir ki, bu yasakları dininize dahi mal olsa savunmaya başlarsınız.
Önünüze çıkan hayırlı işleri yapmakta kararsız ve şüpheci olmayınız. Hayırlı işlerde kimsenin sözüne aldırmadan acele ediniz. Ancak, kötülüğünü bildiğiniz işleri yapmamak üzere erteleyiniz. Sonunda pişman olacağınız işleri yapmaktansa; yapmamak sizi daha çok mutlu edecektir.
Söz verdiğinizde, sözünüze sadık kalınız. Dünyalık kaybınıza aldanarak verdiğiniz sözü bozmayınız, bozacağınız sözleri de vermeyiniz. Verdikleri sözden cayanlar, menfaatlerini tatmin etseler bile münafıklıktan kurtulamazlar.
Dininizin ayrılmaz unsuru olan insafa sahip çıkınız. Biliniz ki “insafı olmayana insaf edilmez” ve “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” unutmayın ki insafsız ve merhametsizler, mazlumlar üzerinde zulüm işlemeye mahkûm olurlar.
Olaylara, uzlaştırıcı ve yapıcı olarak yaklaşınız ve bir olayın sonucunu düşünmeden asla karar vermeyiniz.
Kızdığınız zaman şeytanın sesine kulak vermeyiniz! Çünkü, enaniyet duygularınız kabardığında şeytanın kölesi olursunuz. Bu durumda, küçücük bahaneleri büyüterek geri dönüşü olmayan olaylara kurban gidersiniz. Peygamberimiz, bu konuda: “Hasmını yenen pehlivan, kızdığı zaman nefsine hakim olandır.” Buyururlar.
İslâmi şahsiyet kazanmanın en önemli konularından bir tanesi de; bir Mü’minin size karşı yaptığı hatayı küçük; yine size yapmış olduğu iyiliği büyük görmeniz, bunun aksine, sizin başkalarına karşı işlediğiniz hataları büyük; yaptığınız iyilikleri de küçük görmenizdir. Bu durum ahlâkınızı güzelleştirir ve size şahsiyet kazandırır.
İyilik adına yaptığınız her harekette aktif olunuz, zira, işiniz şahsiyetinizi gösterir. Bu açıdan asla şeytanın tembellik tuzağına düşmeyiniz. Biliniz ki Müslüman, hayatın, hayat kaynaklarına can veren kişidir.
İnsana ve insanlığa hizmet ediniz. İnsan olana Allah için hizmeti görev biliniz. Ve insanların Allah’ı sevenini seviniz. Allah’ı sevmeyene değer vermek insanlığa zulümdür, bunu da böyle biliniz.
İnancınıza ve insanlığa hakaret edenlerle birlikte olmayınız. Başkalarının inancına hakaret etmeyiniz ve sizin inancınıza hakaret edilmesine de asla izin vermeyiniz.
İslâmi şahsiyet kazananları Kur’an’ımız şöyle takdir eder: “İnanıp yararlı işler yapanlar ve Rablerine saygıyla boyun eğenler, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada kalıcıdırlar.”
Bu takdire ulaşabilmek için, maddi ve manevi değerlerinize saygılı olunuz. İslâmın izin verdiği her şeye kucak açıp; men ettiği şeylerden de sakınınız.
İnancınız hak, şahsiyetiniz pak, dünya ve ahirette yüzünüz ak olsun.
Rabbim cümlemizi Resulümüzün ahlâkıyla ahlâklandırsın ve emanetinin gereğini yerine getiren kullarından eylesin.Amin.
“Lâ ilâhe illallah Muhammed-er Resulullah” diyen ve bu kelimeyle hayatını tanzim eden her kişi, eğer bu tevhidi kelimenin hakkını verir de, kıymetini elinde tutarsa kâinatın en üstün yaratığı olur. Yok, eğer “inandım” dedikten sonra; Mü’min gibi yaşamaz da, başka sıfatlarla hareket ederse, o zaman kıymetini kaybederek; kişiliği, ahlâkı, gücü, siyaseti ve ekonomisi ile diğer milletlerin baskısı altına düşer.
Bu tehlikelerden kurtulmak, imanın lezzetini yaşamak ve İslâmi şahsiyet elde edebilmek için İslâmın sesine kulak vermek ve peygamber ahlâkıyla ahlâklanmak gerekir. Onun için bu ahlâkın bir gereği olarak:
Yaptığınız her işte daima doğru olunuz. Hile ve yalanın her türünden sakınınız. Toplumda öyle bir izlenim bırakınız ki, sizin özünüzden ve sözünüzden her kes emin olsun. Bu bir Müslümandır ve “asla hile yapmaz” diye size güven duyulsun. İyi bilin ki, insanların eline ve diline güvenmediği kimseler gerçek Mü’min değillerdir. Peygamberimiz: “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” buyurmuşlardır.
Dostunuzun dostu sizin dostunuz; düşmanınızın dostları da düşmanınızdır. Onun için, Allah’ın dostlarına dost; düşmanlarına da düşman olmak imanınızın gereğidir. Bu vesileyle Allah’ı sevenleri sevecek; Allah’ı sevmeyenleri, sizler de sevmeyeceksiniz.
Sırrı saklayınız! insanların sizdeki sırları birer emanettir. Sırrı açığa vuran emanete ihanet etmiş sayılır ki, münafıklığın bir alâmeti de, emanete hıyanettir. Sırrı saklamakla beraber, başkalarının sırrını araştırmamak ta İslâmın ahlâkî bir erdemidir. Sırrı, hakkıyla koruyanlar Mü’minlik vasıflarını da korur; ihanet edenler ise, eminlik sıfatlarını kaybederler.
İnsanoğlu, hata yapabilecek özellikte yaratılmıştır. Bu gerekçeyle hata yapmak normal, ancak hatalardan korunmak ta fazilettir. Hatayı doğru diye savunmak ise, insanın ahlâkını zedeler. Biliyorsunuz ki, şeytanı şeytan yapan hatası değil, yaptığı hatayı savunması olmuştur.
Kanaatkâr olunuz! Kanaatkâr olunuz ki dünyaya doyasınız. Eğer kanaatkâr olmazsanız, dünyalar dolusu dünya sizin olsa, yine de doymazsınız. Hep aç ve hep mahrum kalırsınız.
Dünya ve dünyalık meta’lara hükmetmesini bilin! Dünyayı dünyalık işlerinizde bir araç olarak kullanın, bütün bir amaç için dünyayı kovalarsanız, hiçbir hedefinizde tatmin olmaz ve boş yaşamış olursunuz.
Gıybet ve dedikodu hastası olmayınız. Bu hastalığa gayesiz ve boş insanlar bulaşır. Aklı ve gönlü dolu olanlar, gıybet ve dedikodunun bir kul hakkı olduğunu bilerek hareket ederler. Gıybet gibi hastalıklar, insanda şeytani özellikler doğurur. Sizler, gıybeti Mü’minlerden uzaklaştırıp şeytanlara bırakınız.
Bırakınız şeytanlar şeytanlığı; Mü’minler de İslâmı yaşasınlar. Ahlâkınızın ve şahsiyetinizin değerlerine sarılarak Mü’minlikten öte bir şeref aramayınız, bulamazsınız.
Allah’û Tealâ Mü’minlere şöyle seslenir: “Üzülmeyin, gevşemeyin, eğer inanıyorsanız üstün olan sizsiniz.”
“Müslümanım” diyen her kesin, inancını ilgilendiren her konuda, topluma örnek olması gerekir. “Siz, İslâmı öyle bir yaşayın ki, sizi öldürmeye gelenler sizde dirilsin.”
“Ben, âlemlerin Rabbine inandım” diyen her Müslüman, o Rabbe kul olma şuuru ve o Resule ümmet olma şerefi ile insanlık âleminde en yüksek şahsiyet kimliğine ulaşmış demektir.
Bir Müslümanı şahsiyetli kılan, diğer insanlardan üstün tutan, akıllı ve şerefli kılan onun inancıdır. Ve bu inanç, ancak yaşandığı sürece “insanı insan eder, belkide insanı sultan eder.”
İşte bu sultanlığı elde edebilmek istiyorsanız, size şeytani vesveseler veren nefsinizin heva ve heveslerini dizginleyerek, içinizden gelen şeytani duyguları söndürüp; tutku ve heveslerinizin kölesi olmaktan kurtulunuz.
Sizi şahsiyetinizden ve İslâmdan uzaklaştıracak şeylere müptelâ olmayınız. Çirkin şeylerin tiryakisi olmamaya özen gösteriniz. Çünkü bu tiryakilik, İslâmın yasaklarını çiğnemenize sebep olur ve gün gelir ki, bu yasakları dininize dahi mal olsa savunmaya başlarsınız.
Önünüze çıkan hayırlı işleri yapmakta kararsız ve şüpheci olmayınız. Hayırlı işlerde kimsenin sözüne aldırmadan acele ediniz. Ancak, kötülüğünü bildiğiniz işleri yapmamak üzere erteleyiniz. Sonunda pişman olacağınız işleri yapmaktansa; yapmamak sizi daha çok mutlu edecektir.
Söz verdiğinizde, sözünüze sadık kalınız. Dünyalık kaybınıza aldanarak verdiğiniz sözü bozmayınız, bozacağınız sözleri de vermeyiniz. Verdikleri sözden cayanlar, menfaatlerini tatmin etseler bile münafıklıktan kurtulamazlar.
Dininizin ayrılmaz unsuru olan insafa sahip çıkınız. Biliniz ki “insafı olmayana insaf edilmez” ve “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” unutmayın ki insafsız ve merhametsizler, mazlumlar üzerinde zulüm işlemeye mahkûm olurlar.
Olaylara, uzlaştırıcı ve yapıcı olarak yaklaşınız ve bir olayın sonucunu düşünmeden asla karar vermeyiniz.
Kızdığınız zaman şeytanın sesine kulak vermeyiniz! Çünkü, enaniyet duygularınız kabardığında şeytanın kölesi olursunuz. Bu durumda, küçücük bahaneleri büyüterek geri dönüşü olmayan olaylara kurban gidersiniz. Peygamberimiz, bu konuda: “Hasmını yenen pehlivan, kızdığı zaman nefsine hakim olandır.” Buyururlar.
İslâmi şahsiyet kazanmanın en önemli konularından bir tanesi de; bir Mü’minin size karşı yaptığı hatayı küçük; yine size yapmış olduğu iyiliği büyük görmeniz, bunun aksine, sizin başkalarına karşı işlediğiniz hataları büyük; yaptığınız iyilikleri de küçük görmenizdir. Bu durum ahlâkınızı güzelleştirir ve size şahsiyet kazandırır.
İyilik adına yaptığınız her harekette aktif olunuz, zira, işiniz şahsiyetinizi gösterir. Bu açıdan asla şeytanın tembellik tuzağına düşmeyiniz. Biliniz ki Müslüman, hayatın, hayat kaynaklarına can veren kişidir.
İnsana ve insanlığa hizmet ediniz. İnsan olana Allah için hizmeti görev biliniz. Ve insanların Allah’ı sevenini seviniz. Allah’ı sevmeyene değer vermek insanlığa zulümdür, bunu da böyle biliniz.
İnancınıza ve insanlığa hakaret edenlerle birlikte olmayınız. Başkalarının inancına hakaret etmeyiniz ve sizin inancınıza hakaret edilmesine de asla izin vermeyiniz.
İslâmi şahsiyet kazananları Kur’an’ımız şöyle takdir eder: “İnanıp yararlı işler yapanlar ve Rablerine saygıyla boyun eğenler, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada kalıcıdırlar.”
Bu takdire ulaşabilmek için, maddi ve manevi değerlerinize saygılı olunuz. İslâmın izin verdiği her şeye kucak açıp; men ettiği şeylerden de sakınınız.
İnancınız hak, şahsiyetiniz pak, dünya ve ahirette yüzünüz ak olsun.
Rabbim cümlemizi Resulümüzün ahlâkıyla ahlâklandırsın ve emanetinin gereğini yerine getiren kullarından eylesin.Amin.
Esselâmu aleyküm ve Rahmetullâhi ve berekâtühû ...