Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslamda Fısk ve Fasık kavramı (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Bakar suresi ayet 26
"Şüphesiz Allah, sivri sinek ve ondan daha büyüğü ile (hakkı açıklamak için) misal getirmekten çekinmez. İman edenler, böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince, 'Allah böyle misal vermekle ne murad eder?' derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır)."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Fıskın Tanımı ve Mâhiyeti

Fısk:
Kur'an öncesi metinlerde, meyvenin filizlenmesi, kabuğundan çıkması, hayvanların, özellikle de farenin yuvasından çıkması anlamına gelir. Kur'an, bu kelimenin anlam çerçevesini genişleterek, insanların ve başka varlıkların emirden ve yoldan çıkması anlamında kullanmıştır. Fısk: Yoldan çıkma, doğru yoldan sapma, iyilik ve güzellikten çıkma, günaha batma, kötülüğe iyice dalma anlamlarına gelir. Büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah'a itaat etmekten çıkmaya fısk denir. Fısk işleyene, bu tür davranışları gerçekleştirene de fâsık denir.

En yaygın olarak kabul edilen görüşe göre fısk, itaatten çıkma, dinin koyduğu sınırlardan dışarı çıkma anlamındadır. Bu kullanımıyla fısk, küfür teriminden daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Buna göre, her kâfir fâsıktır; ama her fâsık, kâfir değildir. Kur’an’daki kullanımından yola çıkarak fısk, vahiy tarafından temizliği ve iyiliği belirlenmiş şeylerden uzak kalmak veya dince çizilen güzel sınırlardan dışarı çıkmak şeklinde tanımlanabilir. Fısk, fıtratın dejenere olması ve yaratılıştan sapma olarak anlaşılabilir.


İnşaallah devam edecek
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Fısk ve fâsık kelimeleri Kur'an-ı Kerim'de toplam 54 yerde geçer. Kur’an, bazı yerlerde fıskı iman; fâsığı da mü’min karşıtı bir anlamda kullanmaktadır (bkz. 3/Âl-i İmran, 110; 32/Secde, 18). Bazı yerlerde ise dinin emirlerine itaatin karşıtı olarak geçer (bkz. 2/Bakara, 197; 24/Nur, 4; 49/Hucurât, 7, 11). Fısk ve çoğulu füsuk kelimesinin geçtiği 7 ayette müslümaların muhatap alındığı görülür. Bu ayetlerde büyük günahların işlenmesinin, dinin emir ve yasaklarına aykırı davranılmasının kastedildiği görülür. Hadislerde ve sahabe sözlerinde de sıkça geçen fısk ve fâsık kelimeleri genelde bu son anlamda kullanılmıştır. Yani genel kanı, fâsığın iman dairesi içinde olduğu merkezindedir. Yalnız, unutulmamalıdır ki fâsık olan mü'min, eksik imanlı, kâmil olmayan bir mü'mindir; böyle bir mü'mine dindar, müttakî, muhlis (ihlaslı) gibi sıfatlar verilemez. Fısk ile küfür arasında bir yakınlık vardır.

Mü’min karşıtı bir anlamda fısk

Âl-i İmran suresi ayet,110
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.

Secde suresi ayet, 18
Öyleyse, iman eden kimse, fasık olan gibi olur mu? Bunlar eşit olmazlar.

İtaatin karşıtı anlamında fısk


Bakara suresi ayet, 197
Hac, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder, (yerine getirir) se, (bilsin ki) hacda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup sakının.

Nur suresi ayet, 4
Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan, sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır.

Hucurât suresi ayet, 7
Ve bilin ki Allah'ın Rasulü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah, size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip çekici kıldı ve size küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır.

49/Hucurât suresi ayet 11
Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin) , belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'en olmadık-kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Fâsık Kime Denir?

Fâsığın tanımı hakkında çeşitli tarifler bulunmakla birlikte, terim olarak
"haktan sapan, Allah'ın emirlerine itaatten ayrılan âsi mü'min veya kâfir"
diye tanımlanabilir. Bazı ayetlerde yahudiler, hıristiyanlar, müşrikler ve münafıklardan söz edilirken çoğunun fâsık olduğu bildirilir (Meselâ, bkz. 2/Bakara, 99; 3/Âl-i İmran, 110; 5/Mâide, 47, 59). Diğer bazı ayetlerde ise fısk ve füsuk mü'minlere nispet edilir (Bkz. 2/Bakara, 197, 282; 24/Nur, 4). Fısk ve fâsık kelimeleri hadislerde de geçmektedir. Hz. Peygamberimiz, mü'mine sövmenin günah (füsuk) olduğunu ve fıskla itham edilen kişinin fâsık olmaması halinde bu sıfatın itham edene döndüğünü söylemiş (Buhâri, Edeb 44; Müsned-i Ahmed, V/181), nimetlere şükretmeyen ve belalara tahammül göstermeyen kadınların fâsık ve dolayısıyla cehennemlik olduklarını haber vermiştir (Müsned-i Ahmed, 3/428).

Müşrik ve münafıkların fasık olduğu
Bakara Suresi ayet , 98
Her kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır."

Bakara Suresi ayet 99
Andolsun (Ey Muhammed) , biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasık olanlardan başkası inkâr etmez.

Âl-i İmran Suresi ayet 110
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.

Mâide Suresi ayet 47
İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır.

Mâide Suresi ayet 59
De ki: "Ey Kitap Ehli, yalnızca Allah'a, bize indirilene ve önceden indirilene inanmamız ve sizin çoğunuzun fasıklar olmanız nedeniyle mi bizden hoşlanmıyorsunuz?"

Müminlere nispetle fısk

Bakara Suresi ayet 197
Hac, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder, (yerine getirir) se, (bilsin ki) hacda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup sakının.

Bakara Suresi ayet 282
Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir kâtip doğru olarak yazsın, kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup-sakınsın, ondan hiç bir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu) , düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetirmeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri unuttuğunda öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur) . Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için (bir zulüm ve günah) fısktır. Allah'tan korkup sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir.

Nur Suresi ayet 4
Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan, sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır.


İnşaallah devam edecek
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Hz. Peygamberimiz, fâsık âlimden uzak durulmasını (Dârimî, Mukaddime 9), karga eti yiyenin fâsık olduğunu
(İbn Mâce, Sayd 19),
fâsıkların cehennem ehli olduklarını (Ahmed bin Hanbel, III/428, 444) ve bir müslümanın diğerini fâsıklıkla itham etmemesini, eğer bu ithamı yapar da o kimse fıskın veya küfrün sahibi değilse, bu sıfatları isnat eden kimseye dönüp onun fâsık veya kâfir olacağını (S. Buhâri, Tecrid 12/137 hds no: 1988) bildirmiştir.
Ayrıca beş hayvan için fâsık terimi kullanılmıştır. Hz. Âişe'den gelen rivayet şöyledir: "Beş fâsık hayvan vardır ki, bunlar haremde de harem dışında da öldürülebilir. Yılan,
akrep,
fare,
kuduz köpek
ve karga."
(Müslim, Hacc 67, 68, 69; Nesai, Menâsik 113, 114, 118, 119).
Burada fâsık terimi, zararlı haşerat anlamındadır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
İbn Hazma göre fısk

İbn Hazm fıskı mü'minin farzları terkedip kötü ameller işlemesi diye açıklamıştır. Küfrün zıddına da fıskın zıddına da iman denir demektedir. Ona göre, büyük günah işleyen kimse, amel manasındaki imanın zıddı olan fıska düşmüş sayılır. Küçük günahlar fısk kapsamına dahil değildir. Fısk ile küfür farklı muhtevalara sahiptir. Fâsık, büyük günah işleyen mü'mine verilen addır.

Ebu Ya'lâ'ya göre fısk
Ebu Ya'lâ'ya göre mü'min olan fâsık, iman esaslarını benimseyip dil ile ifade ettiği halde, namaz dışındaki farzları terkeden, haramları işleyen kimsedir ve böyle kimsenin imanı olsa da eksiktir.

M. Reşid Rıza ise fıskı
M. Reşid Rıza ise fıskı, yasaklanmış fiillerden birini yapmak suretiyle şeriatın koyduğu sınırların dışına çıkma şeklinde tarif etmiştir. Ona göre Kur'an'da üzerinde durulan fısk, Allah'ın yaratıkları hakkında koyduğu fıtrat ve hidayet çizgisinden ayrılmaktır. Şer'î bir kavram olarak küfrün dışındaki günahlardan birini işleyen kimseye fâsık denir.

Bâkıllânî'ye göre fısk
Bâkıllânî'ye göre fısk, ilahî emirlere isyan edip hak yoldan çıkmaktır. Fâsık ise, sürekli fısk içinde kalan ve büyük cezaya müstahak olan kişiyi ifade eder. Abdülkahir Bağdadi fıskı, büyük günah işlemek veya mazereti bulunmaksızın farzları terketmek diye tanımlamıştır.

Fahreddin Râzi'ye göre fısk

Fahreddin Râzi'ye göre fısk, dinin koyduğu sınırların dışına çıkmaktır. Bütün günahlar fıskın kapsamına dahildir. Fâsık, Allah'a itaat etmekten büyük ölçüde çıkıp dinin sınırlarını aşan kimsedir.

Râgıb el-İsfahani'ye göre fısk
Râgıb el-İsfahani'ye göre az veya çok olsun her günah fısktır. Fâsık ise şeriatın hükümlerini benimseyip ikrar ettikten sonra bunların tamamını veya bir kısmını ihlal eden kimsedir. Taftazani ise, fıskı, herhangi bir ilmî te'vile dayanmadan büyük günah işlemek veya küçük günahları çokça yapmak diye tanımlamıştır.

Mâturidi'ye göre fâsık
Mâturidi'ye göre fâsıkkelimesi, tıpkı fâcir gibi mutlak olarak kullanıldığı zaman, kâfir anlamına gelir. Bununla birlikte fısk, verilen emrin dışına çıkmak demektir ve mü'minin de bazen ilahî emirlerin dışına çıkması mümkün olduğundan fâsık her zaman kâfirle eş anlamlı kabul edilmemelidir; zira büyük günah işleyen mü'min karşılığında da kullanılır.

Nesefi'ye göre fâsık
Nesefi'ye göre mutlak fâsık, ilahî emirlere hiçbir noktada itaat etmeyen ve her bakımdan âsi olan kimsedir ki buna kâfir denir. Mü'min fâsık ise, iman esaslarını tasdik ettiği halde tembellik, gaflet ve şehvet sebebiyle ilahî buyruklardan birine itaat etmeyen kişi olup sadece bir veya birkaç noktada fısk içinde bulunur.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Ehl-i kıbleden olan fâsığın mü'min olduğu

Fısk ve fâsık terimlerinin tarifleriyle kapsamları konusunda bazı farklı görüşler benimsemelerine rağmen hemen bütün ehl-i sünnet âlimleri, ehl-i kıbleden olan fâsığın mü'min olduğu noktasında ittifak etmişlerdir. Sünnî âlimlere göre fâsık mü'min, işlediği günaha göre kısas, had, ta'zir vb. cezalara çarptırılır.
Tevbe etmeden öldüğü takdirde, durumu Allah'ın iradesine bağlı olup, O dilerse doğrudan doğruya veya şefaatçilerin şefaatiyle onu affeder, dilerse cehennemde azaba uğrattıktan sonra cennete koyar.
İlahî emirler, iman ve amel olmak üzere ikiye ayrıldığına göre ikisine de uyan kâmil mü'mindir; ameli eksik olan ise fâsık mü'mindir. Zira fısk, daha çok amelle ilgili bir kavramdır.

Fâsık, dinin emir ve yasaklarını hafife alacak derecede günaha dalar, te'vil edilemeyecek şekilde fıskını izhar ederse küfre düşmesinden korkulur; böyle bir kimse bazı âlimlere göre kâfir olur.
Fısk, imandan küfre geçişin bazen kuvvetli bir tehlike halini alabildiği hassas bir nokta oluşturabilmektedir. Bütün bunlarla birlikte İslam âlimlerinin büyük çoğunluğu fıskı, kebâir (büyük günahlar) işleyerek Allah'a itaatten uzaklaşmak diye tanımlar ve fâsığı inkâra sapmadığı sürece mü’min sayarlar.

Dinî ıstılahta fısk,
genellikle ‘imandan çıkarmayan’ yasaklanmış eylemler anlamında kullanılmıştır.

İnsanın nefsini hesaba çekmesi sanıldığı kadar kolay değildir. Çevre kültürünün baskısı altında kalan akıl ve daima kötülüğü emreden nefis, meşrû (İslamî) olmayan amelleri gündeme getirir. Bir İslam mütefekkiri, “her günah tıpkı şarap gibi sarhoş etseydi, yeryüzünde ayık gezen hiç kimseyi göremezdin” diyerek, önemli bir noktaya işaret etmiştir. Sırat-ı müstakime riayet eden bir mü’min, değişik sebeplerin etkisi altında gayr-ı meşrû amellerde bulunabilir. İşte bu noktada fısk kavramı karşımıza çıkar.

Fıskla ilgili ayetlerden anlaşılacağı gibi, fısk, doğru yoldan sapmayı ve Allah’ın yasakladığı fiillerde bulunmayı ifade etmektedir.
Fıskın sonu helak ve cehennem ateşidir. Kâfirler, münafıklar ve müşrikler mutlak anlamda fâsıktırlar;
aynı şekilde zâlimler de fâsıktır.
Fıskın Kur’an’da “füsuk” olarak ifade edilen ve mü’minin işlediği “mü’minlerle alay etmek ve onları hoş olmayan lakaplarla çağırmak” gibi ve benzeri amellerden tevbe edilmezse, yine azabı hak edici olmakta ve fâsıklar, cehennem azabından kurtulamamaktadır.
Her kâfir, münafık ve müşrik, en azından küfrü, yalanlaması, nifakı ve şirki yüzünden fâsıktır.
Küfür, nifak ve şirkin dışında daha başka fısk olan ameller de vardır.
Mü’min, aslında temel vasıf olarak kâfir, münafık veya müşriğin sıfatı olduğu halde, bu amelleri işleyebilir; böylece fâsık olan mü’min, tevbe etmezse azabı hak eder.

Mü’minin işlediği fısk onu fâsık yapar.
Fısk, temelde bir küfür eylemidir; fakat fısk, küfrün itikadî amelini değil; fiilî amelini ifade eder. Yani, el, ayak, göz, dil gibi organların işlediği yasaklanmış ameller fısktır ve bunları işleyen mü’min, itikadî yönden imanda ise de, işlediği fiil yönüyle amelî küfür içindedir. Demek oluyor ki fısk, küfrün fiilî/amelî yönünü ifade eden bir kavramdır.

Alimler, fıskı daha çok “büyük günahları irtikâp etmek” olarak tarif etmişlerdir.
Bazı âlimler ise, günahları küçük görmek ve onlarda ısrar etmek de fısktır derler.
Genel olarak fıskın üç mertebesi vardır.
Birincisi,
günahı çirkin kabul etmekle beraber, yine de zaman zaman şeytanın vesvesesine veya nefsine uyup günah işlemektir. İradesi zayıf olan insanlarda bu hal tekerrür eder.

İkincisi:
Günah olduğunu kabul ve ikrar ettiği halde, sık sık aynı haramları işlemektir. İçki tiryakilerinde veya kumar düşkünlerinde bu hal görülür.

Üçüncüsü:
Haram olduğunu inkâr edip, ısrarla fısk olan davranışı yapmaktır. Fıskın birinci ve ikinci mertebelerinde bulunan müslümanın tevbe etmesi gerekir. Üçüncü mertebede bulunan insanın ise, müslüman olduğunu iddia ediyorsa, bu yaptığı fısk onu küfre düşürdüğünden tecdid-i iman etmesi ve İslam’a teslim olması şarttır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Fıskı iki ana bölümde incelemek mümkündür.
Birincisi,
inançla ilgili fısk;
ikincisi,
dinî emir ve yasaklarda gevşeklik ve ihmal anlamında fısk.

1- İnançla İlgili Fısk

Kur'an'da genişçe ele alınan fısk davranışlarının inançla, Allah ve peygamberlik kurumuyla ilgili olanı, Allah'a inançsızlık, Allah'ın ayetlerini yalanlama, Allah'ı unutma, nifak, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeme ve şeytanın Allah'ın emrinden çıkışı olarak sıralanabilir.

a- Allah'a İnançsızlık:
Hz. Peygamberimiz'e, münafıkların önderi Abdullah bin Ubey konusunda şu emir verilmiştir: "Onlardan (münafıklardan) ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar, Allah'ı ve peygamberini inkâr (küfr) ettiler, fâsık olarak öldüler." (9/Tevbe, 84) Müşriklerin puta tapmalarının anlamsızlığı ve Allah'ın yaratıcılığı ve yöneticiliği anlatıldıktan sonra, şu belirtilir: "İşte gerçek rabbiniz Allah budur. Gerçeğin dışında sadece sapıklık (dalalet) vardır. Öyleyse nasıl olup da döndürülüyorsunuz? Böylece, fâsık olanların inanmayacaklarına dair rabbinin sözü gerçekleşmiş oldu." (10/Yûnus, 33) Allah'ın indirdiği apaçık ayetleri, yalnızca fâsıklar/yoldan çıkmışlar inkâr eder: "Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olan kimse, bilsin ki Allah kâfirlerin düşmanıdır. Andolsun ki sana, apaçık ayetler indirdik. Onları sadece fâsıklar/yoldan çıkmışlar inkâr eder." (2/Bakara, 98-99).

Mü'min ve fâsık aynı değerde olamaz: "İman eden kimse, fâsık (yoldan çıkmış) kimseye benzer mi? Bunlar bir olamazlar. İman edip salih amel işleyenlere, bu yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konakları vardır. Ama fâsıkların (yoldan çıkanların) varacağı yer ise ateştir." (32/Secde, 18-20). Bu ayetteki fâsık, müşrik anlamında kullanılmıştır.

"Onların (münafıkların) ister bağışlanmasını dile, ister dileme; birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen bile, Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, Allah'ı ve peygamberini inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah, fâsık (kötülüğe batmış) topluluğu doğru yola (hidayete) eriştirmez." (9/Tevbe, 80) Kitap ehlinin pek çoğu fâsıktır/yoldan çıkmıştır (Bkz. 3/Âl-i İmran, 110). Yine, fısk Allah'ın sevmediği ve mü'min kullarına sevdirmediği durumlardandır. "Bilin ki, içinizde Allah'ın peygamberi bulunmaktadır. Eğer O, birçok işlerde size uymuş olsaydı, şüphesiz kötü duruma düşerdiniz. Ama Allah, size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır." (49/Hucurât, 7)

b- Allah'ın Ayetlerini Yalanlama:
Kur'anda, Allah'ın ayetlerini yalanlama, fısk olarak nitelenir: "Ayetlerimizi yalanlayanlar (inkâr edenler), fısklarından/yoldan çıkmalarından ötürü azap çekeceklerdir." (6/En'âm, 49)

c- Allah'ı Unutma:
Özellikle münafıkların Allah'ı unutması, Kur'an'da fısk olarak görülür: "Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerini unuttuğu kimseler gibi olmayın. Onlar fâsık (yoldan çıkmış) kimselerdir." (59/Haşr, 19 ve yine bkz. 9/Tevbe, 67)

d- Allah'ı, Peygamber'i ve Allah Yolunda Cihadı İkinci Dereceye Koyma:

Yakınlarını koruma ve dünyevî nimetleri, Allah'a, Peygamberine ve cihada üstün tutma, fısk olarak değerlendirilir: "De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah'tan, peygamberinden ve Allah yolunda savaştan daha sevgili ise, Allah'ın emri gelene kadar bekleyin. Allah fâsık kimseleri doğru yola (hidayete) eriştirmez." (9/Tevbe, 24)

e- Nifak (İnançta İkiyüzlülük):
"İstekli ya da isteksiz olarak verin, nasıl olsa kabul edilmeyecektir. Siz, şüphesiz fâsık bir topluluksunuz. Verdiklerinin kabul edilmesine engel olan, Allah'ı ve peygamberi inkâr etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri, istemeye istemeye vermeleridir." (9/Tevbe, 53-54) "Münafıklar birbirlerindendir, kötülüğü emreder, iyiliği engeller, Allah'ı unuturlar, onlar fâsıktırlar." (9/Tevbe, 67) "Onlardan (münafıklardan) râzı olasınız diye size yemin edecekler. Fakat siz onlardan râzı olsanız bile Allah fâsıklar topluluğundan asla râzı olmaz." (9/Tevbe, 96)

f- Allah'ın İndirdiğiyle Hükmetmemek:
Ehl-i kitap, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemekle fısk olan davranış içine girmiş demektir: "İncil sahipleri, Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsin. Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, işte onlar fâsık olanlardır." (5/Mâide, 47) "O halde, Allah'ın indirdiğiyle aralarında hükmet. Allah'ın sana indirdiği Kur'an'ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, onların hevesine uyma. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların pek çoğu, gerçekten fâsıktırlar." (5/Mâide, 49)

g- Şeytanın Allah'ın Emrinden Çıkışı:
"... İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden fısk etti/dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir." (18/Kehf, 50)
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
2- Dinî Emir ve Yasaklarda Gevşeklik ve İhmal

Fıskın ikinci anlam alanı, yanlış tutum ve davranışlarda bulunmaktır. Fısk, ister az, isterse çok olsun, günah işlemek demektir. Ama genellikle, çok günah işlemek olarak bilinir.
Fâsık kavramı, çoğunlukla dinî hükme bağlanan ve onu kabul eden ama bütün veya bir kısım hükümlerini ihlal eden kişi için kullanılır.
Aslî kâfire fâsık denilmesi, aklın ve fıtratın ortaya koyduğu hükmü ihlal edişi dolayısıyladır. Bu anlam alanından yola çıkarak fâsık kelimesi, "günahkâr mü'min" için kullanılır olmuştur.
Yaptığı yanlış işler, "dinden çıkma" anlamına gelmez.


a- Yalan Haber Yaymak ve Yalancı Şahitlik:
Fâsık, Kur'an'da iki yerde yalancı anlamında kullanılmıştır. Yalancının haberi, doğruluğu araştırılmadan kabul edilirse, olumsuz bazı sonuçlar doğurur:
"Ey iman edenler! Eğer fâsıklardan (yoldan çıkmışlardan) biri, size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın. Yoksa bilmeden (farkına varmadan) bir topluluğa fenalık edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz."
(49/Hucurât, 6)
Bu ayet, o sırada müslüman olan Velid bin Ukbe hakkında inmişti. "Mustalıkoğulları bana zekât ödemedi. Beni öldürmek istedi." diye haber getirmişti. Ancak, Mustalıkoğulları gelip gerçeği söylediler.
(Ahmed bin Hanbel, Müsned 4/279).
Özellikle yazılı veya görüntülü medyanın haberleri bu ayetin gösterdiği doğrultuda değerlendirilmelidir. Özellikle İslam ve müslümanlar hakkındaki medyadaki haber ve ithamlara itibar edilmemeli, bu konularda medyanın ancak yanıldığı zaman yanlışlıkla doğru haber yaydıkları unutulmamalıdır. Müslümanların ellerinde olduğu medyanın çoğu haberlerinin de, ulusal ve uluslar arası ajans kaynaklarından alındığı gerçeği göz ardı edilmemelidir.

İmam Kurtubi:
Fâsık olduğu kesin olarak tespit olunan kimsenin haberleri geçersizdir, kabul edilemez. Çünkü haber emanettir. Fısk ise, haberin iptalinin (geçersiz olmasının) delilidir.
Bu konuda İmam Cessas’ın tespiti şudur:
“Ayette geçen “tahkik edin” emri, fâsığın şahitliğinin kabul edilmemesinin delilidir. Çünkü şahitlik, bildiğini haber vermekten ibarettir. Fâsık olan kimsenin şahitliği kabul edilmediği gibi, diğer hususlardaki haberleri de kabul edilmez.
İffetli kadınlara zina iftirasında bulunanlara Kur'an'da fâsık denmiştir.
(24/Nur, 4-5).
Çünkü böyleleri, toplumun aile yapısında derin yaralar açabilir. Yine, Kur'an'da ahde vefasızlığın bazı örnekleri, fısk olarak değerlendirilir
(5/Mâide, 106-108; 7/A'râf, 101-102; 9/Tevbe, 8-11).


b- Allah Adı Anılmadan Kesilen Hayvanların Etini Yemek: Kur'an'da Allah adı anılmadan kesilen hayvanların etini yemek, fısk (günahkârca davranış) olarak nitelenir: "Üzerine Allah'ın adı anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin. Bunu yapmak, fısktır (Allah'ın yolundan çıkmaktır)."
(6/En'âm, 121)
"Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilenler, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş olanları, dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız, size haram kılındı. Bunlar, fısktır."
(5/Mâide, 3)
Mü'minin, yiyeceği nesnelerde de Allah bilincini, helal ve haramı gözetmesi şarttır.
Fâsık, "üzümünü ye, bağını sorma!" der; mü'min ise, bağını sormadığı, helal mı haram mı olduğunu bilmediği üzümü kesinlikle ağzına koymaz. "
Kâfirler (dünyadan) faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir." (47/Muhammed, 12).

c- Zulüm:
İsrailoğulları, kendilerine bildirilen ilahî mesajı, başkasıyla değiştirdikleri için zulmetmişler ve böylece fısk işlemişler, yoldan çıkmışlardı:
"... Biz de zalimlere, fıskları / yoldan çıkmaları sebebiyle gökten azap indirdik."
(2/Bakara, 59)
Yine, Cumartesi yasağına uymayan İsrailoğulları, Kur'an'da zâlim ve fâsık olarak adlandırılır
(bkz. 7/A'râf, 165).

d- Servetiyle Şımarma:
Servet sahipleri (mütrefûn), ellerindeki güce güvenerek Allah'ın emrine karşı çıkabilir, sırt çevirerek günahkârca yaşamaya devam edebilir:
"Bir şehri (toplumu) yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına (mütreflere) yola gelmelerini emrederiz. Ama onlar fısk işlerler/yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz."
(17/İsrâ, 16)

e- Livâta (Homoseksüellik):
Lut kavminin çirkin davranışı, Kur'an'da fısk (günaha gömülüp gitme) olarak belirtilir:
"Lut'a da hüküm ve ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar fâsık (yoldan çıkmış, günaha gömülüp gitmiş) kötü bir topluluktu."
(21/Enbiyâ, 74 ve bkz. 29/Ankebut, 33-34).

f- Çirkin Söz (Sebb):
İki ayette füsuk kelimesi, müslümanların birbirleriyle konuşmasıyla ilgili görgü kurallarını belirtir. Bunlardan biri, hac yolculuğu sırasında uyulması gerekli yasaklar arasında, füsuk'tan/çirkin söz ve yakışıksız davranışlardan sakınmaları gerektiği ayetidir
(2/Bakara, 197).
Diğeri, müslümanlar birbirleriyle konuşurken, birbirlerini ayıplamayacak ve kötü lakaplarla çağırmayacak; birbirleriyle iyi hitap çerçevesinde geçineceklerdir: "Ey iman edenler! Bir topluluk, ötekini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İman ettikten sonra yoldan çıkmış olmak/füsuk (çirkin söz ve davranış) ne kötü bir isimdir. Tevbe etmeyenler, işte onlar zâlimlerdir."
(49/Hucurât, 11)
Görüldüğü gibi, her iki ayet de, füsuk kelimesiyle anlatılan fıskın bu türünde, mü'minlere seslenmektedir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Fıskın Sosyal Niteliği

Fısk kavramıyla ilgili ayetlerin bir bölüğü, fısk'ın insanların pek çoğunun bulaştığı bir illet olduğunu belirtir. "Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın. Onların heveslerine uyma. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah, bir kısım günahları yüzünden onları cezalandıracaktır.
İnsanların pek çoğu gerçekten fâsıktırlar. " (5/Mâide, 49)

İnsanlığın büyük çoğunluğu fıska bulaşacaktır. Çünkü insanlığın, her devirde, çoğunluğunun kaos ve karanlığa yenik düştüğü yolundaki anlayış, Kur'an'ın temel kabulleri arasındadır.

Fısk Davranışlarının Sonucu

Kur'an, toplumların çözüntüye ve çöküşe uğramasında, fısk davranışlarının etkisini açıkça belirtir. Allah, fıskı çirkin göstermiştir. Özellikle bir yasağı çiğnemek ya da bir emri yerine getirmemekle olsun, Allah'ın iradesine zıt davranışlarda bulunmak, Kur'an'da sık sık en çetin cezayı gerektiren fısk olarak lanetle anılmaktadır.

a- Allah, Fâsıkları Hidayete Eriştirmez, Onlardan Râzı Olmaz

Fısk davranışlarından söz eden pek çok ayet, "Allah, fâsıkları hidayete (doğruya) eriştirmez" yargısıyla biter. "Allah'tan sakının, dinleyin. Allah fâsık kimseleri hidayete / doğruya eriştirmez."
(5/Mâide, 108)
"De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise, Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah, fâsık kimseleri hidayete/doğru yola eriştirmez."
(9/Tevbe, 24)

Selef âlimleri:
“İyiliğin sevabı, ondan sonra işlenen iyiliktir; kötülüğün cezası ise daha sonra işlenen kötülüktür” derler. İşleyene nisbetle günahlar, hastaya oranla hastalık gibidir. Direncini zayıflatır, bedeninde hastalık yapar ve mikropların girebileceği gedikleri açar veya zaten var olan hastalık ve mikrobu daha da güçlendirir. Taviz tavizi, günah da günahı doğurur. Şeytan, haramlara kapı açan birini buldumu, o kapıdan kolay kolay ayrılmaz. Midenin doyması söz konusu olduğu halde, nefsin doyması söz konusu değildir; nefsin midesi yoktur. Nice kötü alışkanlık ve günahın başlangıçta küçük bir düşünce veya önemsiz bir eylemle başladığı durumlar hiç de az değildir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
b- Dünyevî Azap ve Helâk

“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir. (Allah, işlediklerinizin) birçoğunu da affeder.”
(42/Şûrâ, 30)
Yani, ey insanlar! Başınıza gelen bütün hastalık, felaket, deprem gibi musibetler, acılar, dertler, stres, bunalım ve benzeri hoş olmayan durumlar, kazandığınız günahlar sebebiyledir. Fakat, buna rağmen Allah, günahlarınızın çoğunun cezasını peşinen vermez.

Kötülükleri işlemek, işleyenine bakılmaksızın, cezanın kendisine gelmesini gerekli kılar. Kötülüklerin işlenmesinde ve ona terettüp eden cezada sünnetullah, genel ve kesin olup, bütün mahlukat için geçerlidir. Ne bir fertten, ne cemaatten, ne de ümmetten geri kalmaz. Tolerans söz konusu değildir. Allah, âlemlerin rabbıdır. Herkes bu genel kanunun önünde eşittir. Kötülük işleyen her kimse, sünnetullah (Allah’ın evrendeki değişmez yasaları) gereği cezasını görür. Bu rabbânî düsturu, “kimi hakkında vazgeçer, kimisi için de uygulama yapmaz” tarzında algılayan yanılmış ve hata etmiştir. Allah, bu genel kuralı açıklarken “Kötülük yapan, cezasını çeker.”
(4/Nisâ, 123) buyurmaktadır.

Hz. Musa, şu duayı yaptı: "Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum. Artık bizimle bu fâsık kavmin (yoldan çıkmış toplumun) arasını ayır."
(5/Mâide, 25)

Fıska bulaşmış olanlara, gökten azap inecektir: "Zulmedenler, kendilerine söylenmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Biz de zâlimlere, fıskları (yoldan çıkmaları) sebebiyle gökten azap indirdik."
(2/Bakara, 59)
Yine Lut kavminin fıskı, ayetleri yalanlayanların fıskı, İsrailoğullarının fıskı, onların azabına sebeptir
(Bkz. 29/Ankebut, 33-35; 6/En'âm, 49; 7/A'râf, 165; 59/Haşr, 5).

Helâk edilen kavimlerin ortak özelliği, kötülüklerinin fısk kavramında belirişidir. "Peygamberlerden azim sahibi olanlar gibi sen de sabret. İnkârcılar için acele etme. Onlar kendilerine söz verileni gördükleri gün, dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir. Fâsıklardan (yoldan çıkanlardan) başkası helak edilir mi hiç!"
(46/Ahkaf, 35)
"Bir şehri (toplumu) yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına (mütreflere) yola gelmelerini emrederiz. Ama onlar fısk işlerler/yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz." (17/İsrâ, 16)

Fısk ve fâsıktan söz eden ayetlere siyak - sibaklarıyla (önceki ve sonraki ifadeler) birlikte bakıldığında, fâsık toplumun nasıl çöküş sürecine girdiği ve neden çöküşü hak ettiği aydınlığa kavuşur. Bu ayetlerde fâsık toplumda, tüm sosyal değer ve dinamiklerin ayaklar altına alındığı özellikle belirtilmektedir. Toplum bireylerinin Allah'a ve birbirlerine karşı sorumluluk ahlakına sahip olmamaları, ilişkilerinde çıkarı esas almaları, yalancı ve iftiracı olmaları, hak-hukuk gözetmemeleri, dünya hayatına, para, mal ve mülke düşkün olmaları, toplumda karışıklık çıkarmaları, bozgunculuk yapmaları vb. bütün olumsuzlukların iyice yaygınlaşması ve baştan ayağa bütün bir toplumu kuşatması, fâsıklık adını almaktadır. Bütün bu sayılan olumsuzlukları ve dolayısıyla fâsık toplumu Kur'an, şöyle özetlemektedir:

"Fâsıklar, Allah'la yapılan ahdi (sözleşmeyi) kabulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayırırlar. Yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkarırlar. Hüsrâna/ zarara uğrayanlar, işte onlardır."
(2/Bakara, 27)
Bu ayette, fâsığın tam tanımı görülebilir. Fâsık, Allah'la olan ilişkilerini kesip ayıran, insanların arasını bozan ve toplumda karışıklık çıkaran kimsedir. Böyle insanların çoğalması ise, toplumda çözüntü ve çöküşü hızlandırır.

“Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık.”
(6/En’âm, 6)
Bu ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki, helak olanları, Allah işledikleri günahları sebebiyle helak etmiştir. Bu haberde, sabit bir gerçeğin ve sürekli bir kuralın ifadesi vardır. Günahlar, sahibini helake sürükler, Allah günahkârları günahları sebebiyle helak etmektedir. Bu, günahlar yayıldıkça, toplumların boyun eğmek zorunda kaldıkları değişmez bir kanundur. Geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, toplumlar ya Allah tarafından gelen bir musibetle helak olurlar, ya da günahın uçsuz bucaksız çöllerine dalarken helak olmayacağını zanneden toplumun büyük bir bölümünde geçerli olan yavaş ve doğal bir değişim ve çözülmeyle yok olup giderler.

Demek ki fısk, sadece ölüm sonrası sıkıntılar getiren bir sapma değil; dünya hayatında da felaketlere yol açan bir yozlaşmadır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
c-Uhrevî Azap ve Cehennem


Fısk davranışlarına bulaşanların varacağı yer cehennemdir. "İman eden kimse, fâsık (yoldan çıkmış) kimseye benzer mi? Bunlar bir olmazlar. İman edip salih amel işleyenlere, yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konakları vardır. Ama fâsık olanların (yoldan çıkmışların) varacağı yer ateştir. Oradan çıkmak isteyişlerinin her defasında geri çevrilirler ve onlara 'yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın' denir."
(32/Secde, 18-20)

İnkârcılar, büyüklenme ve fıskın cezasını görecektir:
"İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, onlara 'dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve fıskın (yoldan çıkmanızın) karşılığında, alçaltıcı bir azap göreceksiniz."
(46/Ahkaf, 20)
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Fıskın Sembol Tipleri

Fısk davranışları belirten ayetler, bu illete yakalanan sembol tipleri de gösterir.

a- İblis / Şeytan:
Yüce Allah'ın, "Adem'e secde edin" emrini, büyüklenerek ve ateşten yaratıldığını öne sürerek dinlemeyen İblis, fıskın (yoldan çıkmanın) da ilk sembol tipi olmuştur
(18/Kehf, 50).


b- Nuh Kavmi:
Bugünkü Irak topraklarında yaşamış olan Nuh kavmi, peygamberi dinlemeyerek fıskın/yoldan çıkmanın sembolü olmuş, bu yüzden de cezalandırılmıştır (51/Zâriyât, 46).


c- Lût Kavmi:
Çirkin işler yapan Lût (Sodom) kavmi de, fâsık / yoldan çıkmış kötü bir kavimdi, bunun cezasını da gördüler
(21/Enbiyâ, 74-75; 29/Ankebut, 54-55).


d- Firavun ve Yandaşları:
Firavun, mele'si (yandaşları) ve kendilerini küçümsemesine rağmen Firavun'a itaat eden kavmi, Hz. Musa'ya inanmayan, fâsık (yoldan çıkmış) bir topluluktu. Bu yüzden Allah'ın öfkesini çektiler ve hepsi suda boğuldular (27/Neml, 12; 28/Kasas, 32; 43/Zuhruf, 54-55).

e- Yahudiler ve Hıristiyanlar:
Yahudilerin fısk davranışları on kadar ayette ele alınmıştır. Kendilerine söylenmiş sözü başkasıyla değiştiren zâlim yahudiler, fıskları sebebiyle gökten azaba uğradı (2/Bakara, 59). Onların pek çoğu fâsık olduğu gibi, yine pek çoğunda ahde bağlılık da yoktur (7/A'râf, 102). Cumartesi yasağını çiğneyerek, bu günlerde balık avlıyorlardı (7/A'râf, 163) ve yine yahudilerin diğer fısklarıyla ilgili
bkz. 5/Mâide, 24-26, 49, 59, 80-81.

Hıristiyanların da pek çoğu fısk illetine bulaşmıştır.
"Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu. İçlerinde iman eden olmakla beraber, pek çoğu fâsıktır (yoldan çıkmıştır)."
(3/Âl-i İmran, 110)
Mü'minlerin kendilerine benzememeleri gereken kalpleri katılaşan ehl-i kitabın çoğu fâsıktır
(57/Hadîd, 16; 27). (10)

İslam hukukçuları fıskı ahlakî ve dinî boyutundan çok, hukukî yönüyle ele almış ve kişilere fısk isnadının yapılabilmesi için mümkün olduğunca dışa akseden davranışları ölçü alan objektif kriterler belirlemeye çalışmışlardır. Fısk, adalet kavramının karşıtı olarak "kişinin büyük günahları işlemesi, küçük günahları işlemekte ısrar etmesi veya farzları terketmesi, haramları işlemesi, kötü davranışlarının iyi davranışlarından çok olması" şeklinde zahirî bir vasıf olarak tanımlanmaya çalışılmıştır.

Fıskın devlet başkanlığı görevini üstlenmeye veya devam ettirmeye engel olup olmadığı hususu, fâsığın namazda imameti, ordu kumandanlığı veya kadılık/hâkimlik görevleriyle bağlantılı olarak İslam âlimleri arasında geniş tartışmalara yol açmıştır. Kelamcıların ve fakihlerin genel görüşü, devlet başkanında adalet vasfının bulunmasının şart olduğu, fâsığın kamu velayet hakkı bulunmaması sebebiyle bu görevi üstlenemeyeceği şeklindedir. Devlet başkanının göreve geldikten sonra fısk sayılan söz ve davranışlarda bulunması halinde âlimlerin önemli bir kesimine göre görevinden düşmüş (mün'azil) sayılır ve değiştirilmesi gerekir. Mâverdi, devlet başkanının haramları işlemesi veya farzları terketmesi şeklindeki fiilî ve açık fıskını hem devlet başkanı olmaya, hem de göreve devama engel sayar.

Büyük İslam âlimlerinden Said Nursi de, meclisi ziyaretinde birinci cumhur başkanının yüzüne karşı, "sen namaz kılmıyorsun; Namaz kılmayan da fâsıktır. Fâsığın yöneticiliği de bâtıldır, geçersizdir!" diye haykırmıştır. "Cihadın en faziletlisi zâlim yöneticilere Hakk'ı haykır(arak onları Hakk'a yönelt)mektir."
(Keşfü'l-Hafâ, hadis no 457)
Zamanımızda fâsıklar ve küfrünü açıkça izhar etmekten çekinmeyen tâğutlara karşı Hakk'ı haykırarak cihadın en faziletlisini icrâ eden yiğitler yeterli şekilde gözükmediğinden fâsıklar her türlü fıskı tüm topluma rahatlıkla yaymaktadır. Günümüzde üstâdın izini takip ettiğini iddia edenler ise, hor görmeleri gereken fâsık ve tâğutları hoşgörme ticaretindeler...

İslam hukukçuları, evlilikte kadının lehine olmak üzere gözetilmesi gereken küfüv/denkliğin dindarlık açısından da aranacağı, bu yüzden fâsık erkeğin dindar kadına denk olamayacağı görüşündedir.

Şahitliğin kabulü için ileri sürülen şartlardan biri de şahidin adaletli olması, yani fâsık olmamasıdır. Fısk, şahitlerde adaleti düşüren unsur olarak görülmüştür. Herhangi bir haram fiili işleyen veya bir farzı terkeden kişinin yalan da söyleyebileceği, bundan dolayı sözüne itimat edilemeyeceği düşüncesiyle, İslam hukukunda fâsığın şahitliği kabul edilmez. Şahitlerin âdil olmasından murad, büyük günahları işlememesi ve küçük günahları işlemekte ısrar etmemesi olarak görülmektedir.
"Eğer fâsık bir kimse, size bir haber getirirse onu araştırın..."
(49/Hucurât, 6)
"... ve sizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun."
(65/Talak, 2)
mealindeki ayetlerde şahitlerin âdil olması, fâsıkların sözüne itibar edilmemesi istenmektedir. Mecelle'de de şahidin âdil olmasının şart olduğu ifade edildikten sonra, âdil, hasenâtı seyyiâtına galip olan kimsedir. Binaenaleyh rakkas/köçek, maskara/palyaço gibi namus ve mürüvveti ihlal eden hal ve hareketleri itiyad eden şahısların ve yalancılık ile maruf olan kimselerin şahitlikleri kabul edilmez (Madde 1705) denilerek hem bu konuda Hanefî mezhebinde yerleşik hüküm açıklanmış, hem de bazı örneklerden hareketle fıska objektif bir tanım getirilmeye çalışılmıştır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Büyük Günahlar

Günahları büyük ve küçük günahlar diye ikiye ayırmak Kur'an'ın bir tasnifidir:
"Eğer yasakladığımız büyük günahlardan (kebâirden) kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı (seyyiâtınızı) örteriz ve sizi şerefli bir makama koyarız."
(4/Nisâ, 31)
"Küçük kusurları (lemem) dışında, büyük günahlardan (kebâira'l-ism) ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır."
(53/Necm, 32)
Ayetlerde geçen kebâir, kebâira'l-ism, zünûb kelimeleri büyük günahları gösterirken; seyyie (çoğulu seyyiât) ve lemem kelimeleri de küçük günahları gösterir.

Hangi günahın kebîre (büyük günah) olduğu hususu, kebîrenin tarifini zorunlu kılmaktadır. Kendisine karşı günah işlenilen Allah'ın azameti itibariyle, bütün günahların büyük olduğu, binaenaleyh büyük-küçük diye bir ayırıma gitmenin gereksiz olduğu yolunda görüşlere rağmen, meşhur ve makbul olan, böyle bir tasnifin varlığını kabuldür. Nitekim, bu konuya temas eden Gazzali, "küçük günahlarla büyük günahların arasında fark olduğunu kabul etmemek uygun değildir. Çünkü dinden öğrendiğimize göre, bir günaha bazen büyük denmekte, bazen de küçük. Zira günahlar, şahıslara ve durumlara göre farklılık arzetmektedir" derken, böyle bir tefrikin yerinde olduğunu belirtmektedir. Büyük günahın bazı belirtileri şöyle sıralanır:
a- Kendisine bir hadd cezasının terettüp etmesi,
b- Kur'an veya sünnette azab veya ateşle tehdidin varlığı, c- Günahı işleyenin fâsık olarak isimlendirilmesi,
d- Fâilinin lânetlenmesi gibi.
Başka bir tarif de şöyledir: Kebîre, üzerinde ısrar edilen; sağîre (küçük günah) ise kendisinden istiğfar edilen günahtır. İbn Mes'ud'a göre kebâir, Allah'a şirk koşmak, Allah'tan ümidi kesmek ve Allah'ın cezasından emin olmaktır. İbn Abbas ise kebîrenin tarifinde, üç çeşit belirtisi olan günahın büyük günah olduğu anlayışına sahiptir:
a- Allah'ın yasak ettiği şey, büyük günahtır;
b- Allah'a isyan demek olan şey, büyük günahtır;
c- Allah'ın, hakkında, azabla, lânetle veya gazabla hükmünü bildirdiği her fiil büyük günahtır.

Verilen bu tariflerden ortak bir senteze varırsak diyebiliriz ki, büyük günah, yerine getirilmesi vacib/gerekli olarak Allah tarafından bildirilen direktifleri ihlal etmek, bunlara itaat etmemektir. Kebâirin biri inanca taalluk edip insanı küfre götüren, diğeri de sadece fiile taalluk edip inanca taalluk etmeyen olmak üzere iki kısımda mütalaa edildiğini, müttefekun aleyh olan bir hadise binaen en büyüklerinin Allah'a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, yalan şehadette bulunmak ve kasden cana kıymak (Buhâri, İstiâbe 1; Müslim, İman 143, 144)
olduğunu belirtebiliriz. Günahların tasnifinde Ebu Talib el-Mekkî'ni tasnifi meşhurdur. Buna göre büyük günahlar 17 tane olup, gruplandırılması şöyledir:
Dört tanesi kalbin amellerine (Allah'a şirk koşmak, günahta ısrar, Allah'ın rahmetinden ümit kesmek ve Allah'ın mekrinden/azabından kendini emin saymak);
dört tanesi dilin amellerine (yalan şahitlik, evli kadına iftira, yemin-i gamus ve sihir);
üç tanesi mideye (içki ve sarhoş edici içecek içmek, yetim malı yemek ve bile bile faiz yemek);
iki tanesi ırza/namusa (zina yapmak, livata yapmak);
iki tanesi elin amellerine (haksız cana kıymak ve hırsızlık);
iki tanesi
ayaklara (cihad için seferberlikten kaçmak veya Allah için yapılan savaştan kaçmak) ve nihayet
bir tanesi de bütün bedenle ilgilidir (ana-babaya âsi olmak).

Kebâirin/büyük günahın en büyüğünün şirk olması, mü'minin statüsünü değiştirmesi sebebiyledir. Bu listelerin ortak özelliği şudur: Kebâirin en büyüğü olarak sunulan şirkin dışındakilerin çoğu, doğrudan doğruya fertlere yönelik suçlardır. Bununla beraber dinî yaşantıyı bozan, safvetini yok eden kusurlar da söz konusudur. Mesela namazı terk, zekâtı men, özürsüz olarak Ramazan orucunu yemek, hali vakti yerinde olduğu halde hacca gitmeme, Allah ve Rasülü hesabına yalan söylemek/iftira atmak, kadının erkeğe; erkeğin kadına benzeme özentisi, kaderi inkâr, tasvir (put yapımı ve putçuluk), Allah'tan başkası adına hayvan boğazlamak, bile bile başkasının oğlu olduğu yolunda iddiada bulunmak, Allah'ın mekrinden emin olmak, özürsüz cemaati (İslâm toplumunu) terk etmek.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Büyük Günah İşlemenin Neticesi


İslam akaid ve kelam tarihinde çok mühim bir yere sahip olan büyük günah sahibinin ahiretteki durumu hakkında ehl-i sünnetin görüşü şudur:
Şirk hariç (4/Nisâ, 48, 116), büyük günahlardan birisini işleyen kimse, ölürse üç ihtimal söz konusudur:
Ya Allah, rahmetiyle onu bağışlar,
ya Hz. Peygamber ona şefaatçi olur
(Ebû Dâvud, Sünne 21; Tirmizî, Kıyâme 11),
ya da günahı kadar yanar, iman sahibi olduğu için ebediyyen cehennemde kalmayıp, cezası kadar yandıktan sonra, Allah'ın rahmeti vesilesiyle sonra cennete girer.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Küçük Günahlar

Kur'an-ı Kerim'de lemem (53/Necm, 32) ve seyyie kelimeleriyle ifade edilen küçük günahlar, tarifini şu ifadede bulur:
Kebîrenin alanı veya tarifi dışında kalan, yani hakkında bir ceza (hadd) bulunmayan, cehennem ateşi ile de tehdit edilmeyen günahlardır. Tevbe ile veya iyi amellerle silinebilen küçük günahlar, çeşitli nedenlerle büyük günaha dönüşür. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.)'den: "Üzerinde ısrar edildikçe, küçük günah yoktur." anlamında bir rivayet (İbn Ebi Şeybe, Musannef; Deylemi) vardır.
"Hiçbir küçük günah yoktur ki, küçük (önemsiz) görüldüğü halde büyümesin; Hiçbir büyük günah yoktur ki, tevbe/istiğfar edilerek küçülmesin."
Başka bir hadis-i şerifte ise, göze önemsiz görünen günahlardan açıkça sakındırılmaktadır: "Ey Âişe! Göze önemsiz gibi görünen günahlardan sakın! Çünkü bu günahlar için, Allah tarafından görevlendirilmiş bir görevli vardır."
(İbn Mâce, Zühd 29)
Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde
(Müsned-i Ahmed, I/402, V/331, VI/70) ise, mezkür hadisin devamı şöyle biter: "... Çünkü küçük günahlar insanda bir araya gelince onu helak eder. Tıpkı çöl bir arazide bulunup da, yanına kavmin işçileri gelen şu adamın hali gibi: O adam ve diğerleri odun taşıyıp üstüste yığarlar ve bir yığın meydana getirirler. Derken odun yığınını ateşe verirler ve (küçük küçük olan, ama bir araya gelince kocaman bir yığın olan bu çalı çırpının ateşiyle) o çölde bulunan bütün canlıları yok ederler."

Küçük günahları önemsememek, bunlarda ısrar etmek, insanı büyüklerini yapmaya hazır hale getiren psikolojik ve ruhî bir değişikliğe uğratır. Küçük günahlarla ilgili aşağıdaki tavırlar, bizi böyle bir ruh haline yaklaştırırlar:

1- Küçük günahlarda ısrar ve bunlara devam;

2- Günahı önemsememe, zira günahı gözümüzde büyütmek, kalbin nefret ve hoşnutsuzluğundan kaynaklanırken, aldırmamak da ona alışkanlık kesbetmeden ileri gelir;

3- Küçük günahtan haz duyup onunla şımarmak ve bunu bir nimet elde etmek sanıp, bedbahtlık sebebi olduğundan gafil bulunmak;

4- Allah'ın, kendisini cezalandırmamasına ve hilm göstererek mühlet tanımasına (istidrac) aldanmak;

5- Günahı işleyip, ondan sonra da bunu başkalarının yanında söylemek; Allah'ın bu suçu örtmesine karşı aşırı bir duyarsızlık ve gaflet olduğu gibi, aynı zamanda duyan kimseleri de suça teşvik olacaktır.

Küçük günah hakkında sakındırıcı kesin bir tehdit, lânet, cehennem ateşi gibi unsurların olmamasına bakarak aldanılmamalıdır. Çünkü, sayılan sebeplerden ötürü, büyük günaha dönüşmesi daima mümkündür. Bu bakımdan günahın küçüklüğüne değil, ama kendisine karşı gelinen Allah'ın azamet ve kibriyasına bakarak, günahlardan sakınmamız lazımdır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Muhâtaba Göre Günahlar

Günahlar, muhataba göre üçe ayrılır.

1- Allah'a Karşı Günah:
Küfür, şirk ve endâd/eş ve benzer koşma gibi tevbe edilip vazgeçilmedikçe affedilmeyen günahlardır.

2- İnsanlara Karşı Günah:
Kur'an-ı Kerim'de, insanlara yönelik günahlar, Allah'a yönelik olanlardan daha çeşitli olup, bunlar farklı alanlara dağılmaktadırlar. Netice itibariyle bu tür günahların önemi şuradadır: Bunlar kul hakkını ihlâl olduğundan kendisine haksızlık yapılanın rızası olmadıkça bağışlanmaz.

İnsanlara karşı işlenen günahlardan katl
(2/Bakara, 85; 4/Nisâ, 92)
kan dökme
(2/Bakara, 84);
kız çocuklarını diri diri toprağa gömme
(16/Nahl, 58-59; 43/Zuhruf, 17) zikredilir.
Cana kıyma, hataen olmanın dışında, kesinlikle mü'minlerden nehyedilirken (4/Nisâ, 92), kasıtlı öldürmelerin cezası kısas olarak
(2/Bakara, 178, 179) tayin edilmiştir.
Faiz yeme
(2/Bakara, 275, 278, 279; 3/Âl-i İmran, 130) -ki faiz yemek bağışlanmayacak suçlardan sayılmış ve faiz yiyenlerin kabirlerinden mahşer günü şeytan çarpmış bir durumda dirilecekleri ayette ifade edilmiştir.
(2/Bakara, 275) -;
mala hıyanet etmek/ğull
(3/Âl-i İmran, 161);
cimrilik
(3/Âl-i İmran, 180; 4/Nisâ, 37);
malı ve tartıyı noksanlaştırma
(2/Bakara, 282; 7/A'râf, 85);
helal - haram demeyip miras yemek
(89/Fecr, 19);
hırsızlık
(5/Mâide, 38; 12/Yûsuf, 70, 73);
rüşvet yemek
(5/Mâide, 62)
Kur'an'da yasaklanan insanlara karşı işlenen günahlardandır.
Yine, işkence yapma
(5/Mâide, 59);
yetim malı yemek
(17/İsrâ, 10, 34);
yetimi çirkin tarzda kovmak
(107/Mâun, 2);
yoksulu doyurmamak
(107/Mâun, 3);
yüzsüzlükle insanlardan bir şey istemek suretiyle onları incitmek
(2/Bakara, 273);
hıyanet
(4/Nisâ, 105, 107; 8/Enfâl, 27, 58, 71);
gözlerin haince bakışı
(40/Mü'min, 19);
ahde riayetsizlik
(17/İsrâ, 34);
insanlara iftira, işlediği günahı masum birine yıkma
(4/Nisâ, 112);
iffetli kadınlara zina isnadı
(24/Nur, 4, 11, 23) -ki dört şahit getirilmedikçe seksen değnek/celde vurulur-;
bühtan/iftira
(4/Nisâ, 20, 112, 156);
genç kızları zinaya zorlamak
(24/Nur, 33);
yalan şahitlik
(22/Hacc, 30);
insanlara karşı büyüklenme ve şımarma
(17/İsrâ, 37);
haset ve kıskançlık
(2/Bakara, 109; 4/Nisâ, 54)
bütün bunlar, Kur'an'da yasaklanan insanlara karşı işlenen günahlardandır.
Büyücülük
(113/Felak, 4);
kasılarak yürümek
(75/Kıyâme, 33);
insanlara iltifat etmeyip onlara burun kıvırma
(31/Lokman, 18);
ana babaya itaatsizlik
(31/Lokman, 14-15);
insanlarla alay etmek, onları küçümsemek, başkalarını güldürecek biçimde onların kusurlarına ve eksikliklerine dikkat çekmek
(24/Nur, 11);
her ne şekilde olursa olsun başkasını ayıplamak, kınamak (9/Tevbe, 58, 79, 49/Hucurât, 11)
ki böyle bir davranış, imandan sonra fıska düşmek kadar tehlikeli sayılmıştır; müslümanların kusurlarını araştırıp, gizli durumlarını açığa vurmak
(49/Hucurât, 12);
tanıdığını yokluğunda hoşlanmayacağı şeylerle anmak, yani gıybet
(49/Hucurât, 12)
öylesine çirkin bir davranıştır ki, ölü kardeşinin etini yemeye/yamyamlığa denk tutulmuştur-; başkası hakkında zanla hüküm vermek
(17/İsrâ, 36; 46/Ahkaf, 6, 12);
kaş gözle insanları çekiştirme
(83/Mutaffifin, 30) gibi günahlar insanlara yönelik günahlardır.

Kur'an'da insanlarla ilgili günahlara oldukça fazla yer ayrılması, Kur'anî öğreti ve dünya görüşünün, sosyal âhenk ve intizama ne kadar itina gösterdiğinin bir belgesi sayılsa gerektir. Çünkü, farklı yoğunluktaki manalarıyla, bu kadar çeşitli kelimenin kullanılması, toplumsal hayat ile her noktadan temasa geçip, onu etkileme hedefini gözetir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
3- İnsanın Kendisine Karşı Günahı:

Günahlar, kötü akıbeti bizzat yapanları ve buna sebep olanları ilgilendirdiğinden, günahkârlar, neticede bizatihi günahları kendilerine karşı işlemiş olurlar. Bu durum, bazen nefs kelimesiyle beraber zikredilen tahtânûne (2/Bakara, 187; 4/Nisâ, 107) kelimesiyle ifade edilirken bu, günah işlemek ve ma'siyet irtikâb etmek suretiyle nefse zulmü veya azaba maruz bırakmak ve sevabını da azaltmak suretiyle onun kemaline halel getirmeyi gösterir. Çoğu zaman ise, bu husus "nefsine zulmetmek" kavramı altında bize sunulur (2/Bakara, 54, 231; 4/Nisâ, 97; 7/A'râf, 24; 11/Hûd, 101 vb.). Öyleyse günah, hangi kategoriye dahil olursa olsun, onun yıpratıcı tesiri ve sonuçları, zaruri olarak yapanı alâkadar eder.


Kur'an-ı Kerim, insana çok önem verir. Mesela, Allah'a karşı yapılacak görevler, insanın gücünün dışında mütalaa edilmemiştir. Allah'a ibadet ve itaat konusunda insandan istenen, gücü ölçüsündeki şeylerdir. Güçlerinin yetmeyeceği şeylerden insan sorumlu tutulmazken (2/Bakara, 233, 286; 4/Nisâ, 84; 6/En'âm,152 vb.); öte yandan da, en mükemmel hedefe ulaşması için gerekli gayretin sarfedilmesi istenmektedir.

Gücümüzün ve kuvvetimizin, ödevlerimizin hepsine âdil bir şekilde dağılması esastır. Aktif potansiyelimiz, hayatın diğer alanları içinde bizi güçsüzlüğe uğratması nokta-i nazarından, dar bir idealin hizmetinde çökertilmemeli ve öldürülmemelidir. Peygamberimiz'in sünneti, bize şu mesajı iletmektedir: "Üzerinde Rabbinin de hakkı vardır, nefsinin de hakkı vardır, ailenin de. Buna göre sen, her hak sahibine hakkını ver!"
(Buhâri, Edeb 84-86)

Peygamberimiz, birçok vesileyle bu duruma değinerek, çok uzun süre uykusuz kalmak ve devamlı oruç tutmak gibi aşırı amelleri kınamış, vazgeçilmesini istemiş veya yasaklamıştır. Mesela, bir yolculuğu esnasında, bir cemaat ve cemaatin ortasında güneşten korunmaya çalışan bir adam görür. Bu adamın halini sorduğunda, O'na şöyle cevap verilir: "Oruç tutmakta!" Hz. Peygamber, hemen şöyle buyurur: "Seferde/yolculukta iken, oruç tutmak takvadan değildir." (Buhâri, Savm 35) Benzer bir olay da şöyledir: Hz. Peygamber bir gün, omuzlarına yaslanmış olduğu iki oğlu arasında sallana sallana giden bir ihtiyar görür. Allah Rasülü, bu adamın halini sorduğunda, cevap verilir: "Yaya hacca gitmek şeklinde bir adakta bulunmuştu da!" Bunun üzerine şöyle buyururlar: "Bu adamın kendisine reva gördüğü işkenceyi, Allah ona reva görmez!"
(Buhâri, Umre 58)

Bu tür uyarı ve yadırgamalara rağmen, Peygamberimiz, kendisini telef edercesine, mesela ayakları şişinceye kadar gece namazları kılıyor (Buhâri, İtikâf 1) ve bu durum ashap tarafından tam anlaşılmıyordu. Ashabına verdiği cevapta O, "Allah'a şükreden bir kul olmasının yadırganmaması gerektiğini ifade ediyordu (Buhâri, Teheccüd 6).

Bu yasaklar ve bunlara rağmen bu tür davranış özelliklerinden sonra şu tesbiti yapabiliriz: Dinî yaşantısının yoğunluğunu farklılaştıran bu ruhî hususiyete, dinin sübjektif yönü diyebiliriz. Buna göre, sadece fizik güç değil; ama manevî kuvvet de insanlar arasında eşit şekilde dağıtılmamıştır. Bundan neşet eden bir keyfiyet olarak bazı insanlar için katı ve aşırı olan bir davranış, bazıları için hiç de böyle olmayabilir.


İnsan, kendi ruhî ve maddî varlığı üzerinde, sosyal çevrede de olduğu gibi, istediği biçimde davranamaz ve böyle bir tasarruf hakkına da sahip değildir. Hz. Peygamber'in hadisinde ifade edildiği gibi, nefsimizin meşru haklarını kabul etmemek, ona yöneltilmiş bir suçtur ve cezası uhrevî âlemde görülecektir. Meşru olmaksızın canımıza, ruhî ve bedenî varlığımıza yönelteceğimiz herhangi bir suç, ahirette misliyle cezalandırılacaktır. "Kim dünyada nefsini herhangi bir şeyle öldürürse, kıyamet gününde de o şeyle azab olunur."
(Müslim, İman 176)
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Günahın büyüğünden olduğu gibi, küçüğünden de kaçınmalı,

Fısk ve fâsıklık, son derece kötü ve tehlikeli bir durum olunca, insanlara düşen bu durumdan mümkün olduğu ölçüde kaçınmak, gerek diliyle ve gerekse fiiliyle mümkün olduğu ölçüde fısktan uzak durmaktır. Günahın büyüğünden olduğu gibi, küçüğünden de kaçınmalı, "bu küçüktür zarar vermez" diyerek onu işlemekte ısrar edilmemelidir. Zira sözü geçtiği üzere, küçük günahta ısrar etmek de fıskın derecelerinden birisidir. Şurası unutulmamalıdır: Hiçbir küçük günah yoktur ki, küçük ve önemsiz görülüp devam edildiği müddetçe büyük günaha dönüşmesin. Damlaya damlaya göl olduğu gibi, küçük günahlar da tekrar edilerek veya değişik küçük günahlar bir arada toplanarak büyürler, büyük günah olurlar.

Aslında kâfirlere uygun davranışlar olan fısk, İslamî hudutları kabul etmekle birlikte; farzları terk eden veya haramları işleyen müslümanın da bazen yanılarak içine düştüğü bir illet ve felakettir. Kur’an-ı Kerim’de fâsıkların zemmedildiği ve azapla uyarıldığı mâlumdur. Hesap gününü düşünen her mü’min, şer’î emirleri eda etmek ve haramlardan şiddetle kaçınmak suretiyle fısk hastalığından kurtulabilir. Fısk, bireysel bir eylemdir. Fâsıkların bir araya gelmesi ve şer’î hudutları kitle halinde tahrip etmesi, “fesad”ı gündeme getirir. Dolayısıyla fısk ile fesad arasında, böyle bir yakınlık ve ilişki vardır. Fâsıkların ve müfsidlerin çoğunluğu teşkil ettiği toplumlarda; tağutî güçlerin iktidar olması ve hizbu’ş-şeytanın hızla gelişmesi kaçınılmazdır.
O yüzden İslam’ın gönüllerde ve coğrafyalarda hâkim olması için her çeşit fısktan kaçınmak ve fâsıklara İslamî tavır alıp salih amellerle iç içe ve salihlerle beraber olmak şartttır.

“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıklardır.”
(5/Mâide, 47)
Kendi nefsinden başlamak üzere gönüllerde, eylemlerde ve çevredeki her çeşit fısk ve fâsığa karşı mücadele edenlere selâm olsun!

İslamda Fısk ve Fasık kavramını böylece tamamlamış olduk

Allahım!
Bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et; batılı da, batıl olarak göster ve ondan da sakınmayı nasip et.
Amin
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt